25 Kasım 2019 tarihinde yayınladığım “Akademinin Değersizleştirilmesi Üzerine” başlıklı makalemde Türkiye’de akademinin nasıl değersizleştirildiğini sayılarla ve örneklerle açıklamaya çalıştım. Sayıların yüksekliği karşısında pek çok kişi şaşırdı. Hatta sayılara inanmak istemeyenler oldu. Pek çok kişi Türkiye’de toplam üniversite öğrenci sayısının Almanya’daki, Fransa’daki, İngiltere’deki öğrenci sayısının iki üç katı olduğu bilgisi karşısında hayrete düştü.
Tekrar belirteyim ki, söz konusu makalemde verdiğim sayıların hepsi doğrudur ve YÖK’ün ve ÖSYM’nin yayınladığı resmî istatistiklere dayanmaktadır. Verdiğim her sayının kaynağını ilgili makalede ayrıntısıyla gösterdim. Arzu edenler YÖK’ün ve ÖSYM’nin istatistiklerine bakarak sayıların doğruluğunu kontrol edebilirler.
Bu küçük makalemde “Akademinin Değersizleştirilmesi” başlıklı makalemde incelemeyi unuttuğum iki sorunu inceleyeceğim. Zira bu sorunlar, Türkiye’de üniversite sisteminin nasıl iflas ettiğinin tartışılmaz delilleridir. Bu iki sorun, üniversiteye girişte tercih yapma hakkına sahip olduğu hâlde tercih yapmayan aday sayısı ve yerleştirmeden sonra üniversitelerde boş kalan kontenjan sorunudur.
Türkiye’de üniversite giriş sınavına (YKS) giren ve bu sınav sonuçlarına göre tercih yapma hakkını kazanan adaylardan en az üçte biri tercih yapmamaktadır. Yani bu adaylar, üniversiteye girebilme haklarından kendi istekleriyle vazgeçmektedirler.
ÖSYM’nin açıkladığı 2019 YKS verilerine göre Türkiye’de tercih yapma hakkına sahip 1.761.394 adaydan 648.754 aday tercih yapmamıştır. Rakamları bir tablo üzerinde göstermekte yarar vardır:
Kaynak: ÖSYM, 2019 YKS Yerleştirme Sonuçlarına İlişkin Sayısal, Bilgiler (osym.gov.tr > Sınavlar > YKS > Sayısal Bilgiler > 2019 > 2019-YKS Yerleştirme Sonuçlarına İlişkin Sayısal Bilgiler) (osym.gov.tr/...06082019.pdf) .Görüldüğü gibi 2019 YKS’de tercih yapma hakkına sahip olanların yüzde 63’ü tercih yapmış, % 37’si ise tercih yapmamıştır. Yani sınavda yeterli puanı alan ve üniversiteye girme ihtimali olan 100 adaydan 37’si üniversiteye gitmek istememiştir. Rakam üçte birden yüksektir. Tekrar hatırlatalım ki, bu sayı, YKS’yi kazanamayanların sayısı değil, YKS’de yeterli puan alıp tercih yapma hakkını kazanan ve tercih yapmayan aday sayısıdır.
Tercih yapma hakkına sahip olan bir aday neden tercih yapmaz? Neden üniversite sınavında yeterli puan alan bir aday, üniversiteye gitmek istemez? Neden adayların üçte birinden fazlası bu durumdadır? YÖK’ün bu soruya cevap vermesi gerekir. YÖK bu sorunun farkındadır; ama bu sorunun cevabını vermemekte soruyu şu cümleyle geçiştirmektedir:
Doğrudur. Adayların tercih yapma hakkına sahip olduğu hâlde tercih yapmamasının çok çeşitli sebepleri olabilir. Örneğin bazı adayların üniversite okuyacak maddî imkanları olmayabilir. Bazıları ise bir an önce hayata atılmayı seçmiş olabilir. Pek çok aday da elindeki puanıyla iyi bir üniversiteyi zaten kazanamayacağını düşünmüş olabilir. Sebeplerin çokluğu vakıasını inkar edemem. Ancak kanımca temel sebep, tercih yapma hakkına sahip olan adayların üniversiteye gidip alacakları diplomanın kendilerine bir yarar sağlayacağına inanmamalarıdır. Zannımca tercih yapacak adayların önemli bir kısmı, “ne diye üniversiteye gideyim”, “dört yıl sonra alacağım diploma benim ne işime yarayacak” diye düşünerek tercihte bulunmuyorlar. Ortada önemli bir değer olsaydı, sahip oldukları haklarını kullanırlardı. Türkiye, 1970’li, 1980’li yıllarda çok küçük bir ihtimal de olsa, üniversite, bütün lise öğrencilerin girmek için can attıkları bir yerdi.
Tercih yapmayan aday oranı (yüzde 37), Türkiye’de üniversitenin, sadece benim gibi eleştiren kişilerin gözünde değil, lise mezunlarının gözünde de değerden düştüğünün tartışılmaz bir kanıtıdır. Bu olgu, üniversite sistemimizin iflas ettiğinin bir delilidir.
Türkiye’de üniversitenin iflas ettiğinin diğer bir delili de yerleştirmeden sonra boş kalan kontenjan meselesidir. Şimdi onu görelim:
ÖSYM’nin yayınladığı 2019 YKS verilerine göre Türkiye’de yerleştirme sonucunda toplam 71.233 kontenjan boş kalmıştır. Önce yıllara göre boş kontenjan sayılarını bir tablo üzerinde gösterelim:
Kaynak: Yükseköğretim Kurulu 2019 Yılı Yükseköğretim Kurumları Sınavı Yerleştirme Sonuçları Raporu (yok.gov.tr/...raporu.pdf).Görüldüğü gibi üniversitelerimizde 2017’de toplam kontenjanın yüzde 24’ü, 2018’de toplam kontenjanın yüzde 15’i ve 2019’da toplam kontenjanın yüzde 9’u boş kalmıştır. Yani üniversitelerimizde, üniversiteye giriş sınavında bu bölümlere yerleştirmeye yetecek kadar puan almış aday olmasına rağmen, 2017 yılında 214.383 adet, 2018 yılında 128.508 adet ve 2019’da 71.233 adet yer boş kalmıştır. Neden bu bölümlere yerleştirmeye yetecek puana sahip öğrenciler, bu bölümleri tercih etmemişlerdir? Öğrenciler bu bölümlerin kendilerine bir değer katacağına inanmamışlardır.
Vakıa şudur: Ülkemizde bazı üniversitelerimizin bazı bölümleri, kendilerine öğrenci bulamayan veya arzu ettikleri sayıda öğrenci bulamayan bölümlerdir. Boş kontenjan olgusu, Türkiye’de bazı üniversitelerimizin bazı bölümlerinin lise öğrencilerimizin gözünde bile bir değerinin kalmadığını gösterir.
Boş kontenjan oranında üniversitenin iflas ettiğini söylemekte en ufak bir abartı yoktur.
Ayrıca belirtelim ki boş kontenjan olgusu aynı zamanda kaynak israfı anlamına da gelir. Üniversitelerimizin boş kontenjanları oranında kaynaklarımızı israf ettiğini söyleyebiliriz. Daha açıkça, üniversitelerimizde 2017 yılında 214.383 adet, 2018 yılında 128.508 adet ve 2019’da 71.233 adet öğrenci için ayrılan kaynak israf edilmiştir. Zira öğrencisi hiç olmayan veya yeterli sayıda öğrencisi bulunmayan bölümlerin de binaları ve personeli vardır.
Bu arada belirtelim ki, yukarıdaki tablodan da görüleceği gibi, 2017’de 214.383 olan boş kalan kontenjan sayısı, 2019’da 71.233’e düşmüştür. Bu düşüş sevindiricidir. Bununla birlikte, boş kontenjan sayısındaki düşüşün, öğrenci tercihlerindeki düzelme nedeniyle değil, kontenjanını dolduramayan bölümlerin kapatılması veya bu bölümlerdeki kontenjan sayılarının düşürülmesi gibi önlemlerle sağlandığı yolunda iddialar vardır. YÖK’ün yayınladığı istatistik de bu iddialarla uyumludur. Yukarıda tablodan da görüldüğü gibi 2017 yılında 910.671 olan toplam kontenjan sayısı, 85.977 adet azalarak 2019’da 824.694’a düşmüştür. Kontenjan sayısında düşüş olmasa boş kontenjan sayısı daha yüksek oranda olabilecekti.
Şu hususa da dikkat çekmek gerekir: Türkiye’de son üç yıldır üniversiteye giriş sınavına başvuran toplam aday sayısında artış yaşanmıştır. 2017 yılında 2.265.844, 2018 yılında 2.381.412, 2019 yılında ise 2.528.031 aday sınava başvurmuştur [2]. Sayı artarken, kontenjanı düşürmek değil, sabit tutmak bile boş kontenjan oranını düşürür. Geçmişte olduğu gibi, son üç yılda aday artış oranına paralel bir şekilde kontenjan sayısı da artırılmış olsaydı, boş kontenjan sayısı, pek muhtemelen yüzde 30’lara ulaşacaktı.
YÖK’ün aday sayısı artarken kontenjanların arttırmaması, tersine düşürmesi doğru bir uygulamadır. Bu doğru uygulamanın daha da doğrusu vardır. Onu aşağıdaki son paragrafta söyleyeceğim.
Tercih yapma hakkına sahip olup da tercih yapmayan adayların oranındaki yükseklik (% 37) ve keza yerleştirme sonucunda boş kalan kontenjan oranındaki yükseklik (2017’de % 24, 2018’de % 15, 2019’da % 9, kontenjanlara müdahale olmasa belki % 30), Türkiye’de üniversite sisteminin kendi içinde dahi iflas ettiğinin ve artık işlemediğinin tartışılmaz bir kanıtıdır.
Türk üniversiteleri artık sadece evrensel kriterlere göre değil, bizzat bu ülkenin lise öğrencilerinin gözünde dahi değersizleşmiştir. Üniversiteye giriş sınavında yeterli puan alıp tercihte bulunma hakkını elde edenlerin % 37’si bu haklarını kullanmaya tenezzül etmiyorlar. Tercihte bulunanların yüzde yirmilik bir kısmı da, aslında tercih etmeleri hâlinde kazanacakları bölümler olmasına rağmen, bu bölümleri tercih etmeyip, üniversite dışında kalmayı tercih ediyorlar.
Türk üniversitesi artık lise öğrencilerinin gözünde dahi bitmiştir.
Türk üniversitesini bitiren şey, kaliteden ödün veren, sayıyı ön planda tutan, her yerde üniversite açan, popülist zihniyettir.
25 Kasım 2019 tarihinde yayınladığım “Akademinin Değersizleştirilmesi Üzerine” başlıklı makalemde Türkiye’de bu kadar çok sayıda üniversiteye, bu kadar çok üniversite öğrencisine ihtiyacı olmadığını yazmıştım. İlave edeyim: Yukarıda verdiğim ÖSYM’nin ve YÖK’ün yayınladığı tercih yapma ve üniversitelerde doluluk oranlarına ilişkin istatistikler de bunu göstermektedir.
Sistem artık iflas etmiştir. Daha fazla kamu kaynağını israf etmenin bir anlamı yoktur. Bir kere yeni üniversite açma saçmalığından derhal vazgeçilmelidir. İkinci olarak yanlışın neresinden dönülürse kârdır. Türk üniversitelerinin ezici çoğunluğu ıslah olabilecek durumda değildir. Türkiye’de üniversitelerin yarısını derhal ve bütün olarak kapatmak gerekir. Ayakta kalacakların da çok ciddi bir budanmaya ihtiyaçları vardır. Bunların da pek çok fakültesini veya bölümünü kapatmak kaçınılmazdır.
3 Kasım 2019