TÜRK
ANAYASA HUKUKU
SİTESİ
(
www.anayasa.gen.tr )
Kemal Gözler, “1982 Anayasasına Göre Din Eğitim ve Öğretimi”, Prof. Dr. Tunçer Karamustafaoğlu’na Armağan, Ankara, Adalet Yayınevi, 2010, s.317-334 (www.anayasa.gen.tr/din-egitimi.htm, Konuluş Tarihi: 13.11.2010)
1982 ANAYASASINA GÖRE DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİ
Kemal Gözler*
ÖZET.- 1982 Anayasasının 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında, biri “din kültürü”, diğeri ise “bunun dışındaki din eğitimi ve öğretimi” olmak üzere iki tür din eğitimi ve öğretimi öngörülmüştür. Anılan fıkraya göre bunlardan birincisi zorunlu, ikincisi ise isteğe bağlıdır. Zorunlu din kültürü derslerinde, “din alanında herkes için gerekli bilgiler” verilebilir; bunun dışında belirli bin dinin inanç ve ibadet esasları öğretilemez. Uygulamadaki “din kültürü ve ahlak bilgisi” derslerinin bu içerikte olmadığı söylenebilir. Ancak din kültürü dersinden başka, belirli bir dinin inanç ve ibadet esaslarının öğretilmesi için bir başka din eğitimi dersine de ihtiyaç olabilir. Anayasamız böyle bir din eğitimini yasaklamamış, tersine öngörmüştür (m.24/4). Ancak böyle bir din eğitiminin isteğe bağlı olması ve devletin denetim ve gözetimi altında yapılması gerekir.
Türkiye’de din eğitim ve öğretimi meselesi, 1982 Anayasasının kabul edildiği günden bu yana tartışılan bir meseledir. En son, zorunlu din eğitimi tartışması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 9 Eylül 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin v. Türkiye kararı[1] ve keza Danıştay Sekizinci Dairesinin 28 Aralık 2007 tarih ve E.2006/4107, K.2007/481 sayılı[2], 29 Şubat 2008 tarih ve E.2007/679 tarih ve K.2008/1461 sayılı[3] kararları ile tekrar güncel hale geldi.
Bu makalede de bu sorun tartışılmaya çalışılacaktır.
Öncelikle konu hakkında anayasal düzenlemeyi verelim.
I. ANAYASAL DÜZENLEME
1982 Anayasasının konuyla ilgili 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrası şöyle demektedir:
“Din ve ahlâk eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır”.
Bu fıkrayı konumuz açısından güzel bir şekilde yorumlayabilmek için öncelikle fıkrada geçen “ahlak” kelimesini görmezden geleceğiz. Ahlak kelimesini görmezsek bu fıkra şu hale gelmektedir:
“Din … eğitim ve öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü… öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır” (italikler bize ait).
Ahlak kelimesi çıkarıldıktan sonra, bu fıkrada, italiğe dönüştürdüğümüz terimlerin gösterdiği gibi, din eğitimi konusunda şu şekilde ikili bir ayrım yapıldığı söylenebilir: “Din kültürü öğretimi” ve “bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi”. Dolayısıyla bu iki tür din eğitim ve öğretimini ayrı ayrı incelemek gerekir. Zira bunların tâbi olduğu hukukî rejim, yukarıdaki hükümden anlaşılacağı üzere birbirinden farklıdır. Ancak hemen belirtelim ki, bu iki tür din eğitim ve öğretimi, fıkranın birinci cümlesinde belirtildiği gibi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu da bu iki tür eğitim ve öğretim arasındaki ortak noktadır.
A. DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETİMİ
Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesine göre “din kültürü… öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır”. Yani Anayasamıza göre, “din kültürü öğretimi” zorunludur.
1. İçeriği: “Din Alanında Herkes İçin Gerekli Bilgiler”
Peki ama “din kültürü öğretimi” ne demektir? Bunun içeriği neden ibarettir?
Yukarıda belirtildiği gibi Anayasamızın 24’üncü maddesinde “din kültürü öğretimi” ibaresi geçmektedir. Ancak Anayasamızın ne bu maddesinde, ne de bir başka maddesinde “din kültürü öğretimi”nin tanımı yapılmıştır. Yani “din kültürü öğretimi” tabirinin anayasal bir tanımı bulunmamaktadır. Dolayısıyla bu terim, doktrin ve dava konusu olduğunda yargı organları tarafından yorumlanmaya muhtaçtır. Açıkçası “din kültürü öğretimi” teriminin anlam ve kapsamı yorum yoluyla belirlenecektir.
İlk önce yine adı geçen fıkranın kendisinden hareket edelim: Fıkranın ikinci cümlesinde “din kültürü… öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” üçüncü cümlesinde “bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır” (italikler bize ait) dendiğinde göre, bir kere, fıkranın kendisinden hareketle, din eğitimi konusunda “din kültürü öğretimi”nin her şeyi kapsamadığını, bunun dışında başka bir “din eğitim ve öğretimi” olduğunu söyleyebiliriz.
İkinci olarak, fıkrada kullanılan terimlerde de farklılık vardır. Fıkranın ikinci cümlesinde “din kültürü öğretimi”nden bahsedilirken, üçüncü cümlesinde “din eğitim ve öğretimi”nden bahsedilmektedir. Gözlemlenebileceği gibi ikinci cümlede “öğretim” terimi kullanılmış iken, üçüncü cümlede “eğitim ve öğretim” terimi kullanılmıştır. Bu farklı kullanım nedeniyle bu ikisinin arasında bir fark olduğu düşünülebilir. Dolayısıyla öncelikle “eğitim” ve “öğretim” kelimelerinin sözlük anlamlarını tespit etmekte yarar vardır.
Öğretim-Eğitim Kelimeleri Arasındaki Farklılık.- TDK Türkçe Sözlük’e göre öğretim, “belli bir amaca göre gereken bilgileri verme işi, tedris, talim”[4] demektir. Tedris kelimesi ise Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat’ına göre “ders” kelimesinden türemiş olup, ders verme anlamına gelmektedir[5]. Talim kelimesi ise yine aynı lûgata göre, ilm kelimesinden türemiş olup, öğrenme, öğretme anlamına gelmektedir[6].
Eğitim kelimesi ise TDK Türkçe Sözlük tarafından “çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye”[7] olarak tanımlanmaktadır. Terbiye kelimesi ise Devellioğlu’nun yukarıda zikredilen sözlüğüne göre bir anlamıyla “besleyip büyütme”, diğer anlamıyla ise “eğitim” demektir[8].
Bu sözlük anlamlarının dışında kullanım itibarıyla bu iki kelime arasında şu bir fark olduğu gözlemlenebilir: Öğretim, öğrenciye bilgi ve beceri kazandırmaktan ibarettir. Eğitim de ise, sadece bununla yetinilmemekte, öğrencinin davranışları belirli bir yönde değiştirilmeye çalışılmaktadır. Diğer bir ifadeyle, eğitim, belirli bir amaç doğrultusunda öğrencinin davranışlarını değiştirme, hayatını etkileme sürecidir. Bu açıdan bakılırsa, “din öğretimi”nde öğrenciye din alanında bilgi verilmekle yetinilmesi gerektiği, din alanında öğrenciye davranış biçimi benimsetilmeye kalkılmaması gerektiği söylenebilir. Buna karşılık, “din eğitim ve öğretimi”nde ise sadece bilgi vermekle yetinmeyip, öğrencinin bu alandaki davranışlarını belirli bir yönde değiştirmeye çalışılabilir. Örneğin din öğretiminde “Müslümanların ibadet biçimi şunlardır” diye bilgi verilebilir; ama “namaz kılın, oruç tutun, bunlar iyi şeylerdir” denemez. Bunların denmesi, belirli bir davranış biçimini benimsetme anlamına gelir ki, bu din eğitiminin kapsamı içine girer.
Şüphesiz öğretim ile eğitim kelimeleri arasında böyle bir anlam farklılığı olduğu düşünülebilir ve böyle bir farklılıktan yola çıkarak “din öğretimi” ile “din eğitimi” arasında bir fark olduğu ileri sürülebilir.
Ancak bu fark çok kesin değildir. Eğitim ile öğretim arasında yukarıda düşünüldüğü anlamda bir ayrım her zaman yapılmamaktadır; en azından böyle bir ayrım kesin değildir. Hatta eğitim ve öğretim kelimelerinden biri bazen diğeri yerine de kullanılabilmekte ve bazen de ikisi birden kullanılmaktadır. Her halükarda bu iki kelime arasında anlam farklılığından yola çıkarak din öğretimi ve din eğitiminin içeriklerini tespit etmek zor görünmektedir.
“Din” – “Din Kültürü” Farkı.- Diğer yandan Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının üçüncü cümlesinde doğrudan “din eğitim ve öğretimi”nden bahsedilirken, aynı fıkranın ikinci cümlesinde “din kültürü öğretimi”nden bahsedilmektedir. Dolayısıyla “din” ile “din kültürü” arasında ne fark olduğunu da belirtmek gerekir.
Din kelimesi, TDK Türkçe Sözlük tarafından “Tanrı'ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum” olarak tanımlanmıştır. Aynı Sözlük, kültür kelimesini “tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü” olarak tanımlamaktadır. Kültür kelimesi bize Fransızca culture kelimesinden geçmiştir. Petit Robert’e göre, culture kelimesinin pek çok anlamı olmakla birlikte, belirli bir sahada kullanıldığında culture kelimesi “söz konusu alanda herkes için gerekli (bilgiler)” olarak tanımlanmaktadır[9]. Anılan yerde bu tür kullanıma örnek olarak “felsefe kültürü”, “edebiyat kültürü”, “sanat kültürü” tamlamaları örnek gösterilmektedir. Dolayısıyla “din kültürü” tamlaması da tamamıyla bu örnekler kabilindendir. Dolayısıyla “din kültürü”nü, din alanında herkes için gerekli bilgiler olarak tanımlayabiliriz.
Bu anlamıyla din kültürü aslında genel kültürün bir parçasıdır. Dolayısıyla din kültürünü, genel kültür sahibi bir insanın din alanında bilmesi gereken şeyler olarak da tanımlayabiliriz.
Zorunlu din kültürü öğretiminin kapsamını yukarıdaki tanımdan hareketle belirleyebiliriz. Yukarıda açıklandığı gibi, din kültürü “din alanında herkes için gerekli bilgiler” olarak tanımlanırsa, zorunlu din öğretiminin “din alanında herkes için gerekli bilgiler” ile sınırlı olması gerekir. Bu tanımda geçen herkes kelimesinden, haliyle her Müslüman, her Hıristiyan, her Musevi değil, her “insan” anlaşılır. Dolayısıyla öğrenilmesi gereken bilgilerin neler olduğu tespit edilirken ölçü alınması gereken kişinin mensup olduğu dinin bir önemi yoktur. Bu kişi Müslüman, Hıristiyan, Musevi olabileceği gibi ateist de olabilir. Bu şu anlama gelir ki, burada belirleyici soru, bir Müslümanın İslam dini alanında bilmesi gereken bilgilerin neler olduğu sorusu değil; bir Hıristiyanın İslam dini alanında bilmesi gereken minimum bilgilerin neler olduğu sorusudur. Aynı şekilde bu zorunlu öğretimin kapsamı belirlenirken önemli olan soru, bir Hıristiyanın Hıristiyanlık alanında bilmesi gereken bilgilerin neler olduğu sorusu değil, bir Müslümanın Hıristiyanlık alanında bilmesi gereken minimum bilgilerin neler olduğu sorusudur. Örneğin genel kültür sahibi bir Müslümanın, Hıristiyanlığın içinde mezheplerin nasıl bölündüğünü, her mezhebin teşkilatının ne olduğunu az çok bilmesinin gerekli olduğu söylenebilir. Aksi takdirde bir Müslüman, televizyonda Papa ile ilgili bir haberi izlediğinde, bu haberi hakkıyla anlayamaz. Dolayısıyla zorunlu din kültürü öğretiminde Hıristiyanlıkta mezhepler, bunların teşkilatı, hatta bu teşkilat içindeki din adamlarının unvanları ve bunların kilise hiyerarşisindeki yerleri öğretilebilir. Aynı şekilde bir Hıristiyan öğrenciye de İslâmda mezhepler ve keza bunların kendi içindeki teşkilatları öğretilebilir.
Zorunlu din kültürü öğretiminin kapsamını belirlerken referans alınan insan, belirli bir din mensubu değil, genel bir insan olduğuna göre, bu öğretim kapsamında, belirli bir dinin inanç ilke ve ibadet pratikleri öğretilemez. Örneğin zorunlu din kültürü öğretiminde, öğrencilere Kurandan sure ezberletilemez, abdest alınması ve namaz kılınması öğretilemez. Zira İslam dininin bu bilgilerinin bir Hıristiyan tarafından bilinmesi gerekli değildir. Ama yine de bu derste minimum bir bilgi olarak, İslam’ın kutsal kitabının Kur’an olduğu, Müslümanların bu kitaptan parçalar ezberlediği, ibadet olarak namaz kıldıkları, vb. konularda bilgi verilebilir; hatta örnek teşkil etmesi için Kur’andan seçme parçalar da alınabilir. Aynı şey, Hıristiyanlık için de söylenebilir. Böyle bir derste Hıristiyanlığın doktrin ve pratikleri öğretilemez. Ama bunların neler olduğu konusunda kısaca bilgi verilebilir. Örneğin öğrencilere teslis konusunda bilgi verilebilir. Çünkü bu bilgiyi bilmeyen birisinin Hıristiyanlığı genel kültür olarak da olsa anlaması mümkün değildir. Aynı şeyler başka dinler hakkında da söylenebilir. Zorunlu din kültürü dersinde, Musevilik hakkında, Budizm hakkında genel bilgiler verilebilir; ama bunların inanç ve ibadetleri öğretilemez. Aynı şeyler ateizm hakkında da söylenebilir. Zorunlu din kültürü dersinde, ateizm alanında herkes tarafından bilinmesi gerekli görülebilecek bazı bilgilerin verilmesi mümkündür.
2. Hukukî Rejimi: Zorunludur
Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde “din kültürü… öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” denmektedir[10]. Dolayısıyla bu hükümden yola çıkarak şunları söyleyebiliriz: Söz konusu din kültürü öğretimi zorunludur. Bu zorunluluğun ilk ve orta öğretim kurumlarını kapsadığı Anayasadan açıkça anlaşılmaktadır. Bu zorunluluğa istisna getiren bir hüküm anayasamızda yoktur. Dolayısıyla bu zorunluluk mutlaktır. Bu mutlaklık hem ilk ve orta öğretim kurumları, hem de öğrenciler bakımındandır.
a) Bütün İlk ve Orta Öğretim Kurumları.- Zorunlu din kültürü dersi, bütün ilk ve orta öğretim kurumlarında yer almalıdır. Dolayısıyla mevcut sisteme göre, bütün ilkokul ve liselerde bu ders okutulmalıdır. Anayasa, m.24’te ilk ve orta öğretim kurumları arasında özel okul, devlet okulu vb. bakımlardan bir ayrım yapılmamıştır. Dolayısıyla Türkiye’de olan bütün ilk ve orta öğretim kurumlarında bu dersin okutulması zorunludur.
b) Bütün Öğrenciler.- Anayasa, m.24’te öğrenciler bakımından istisna getiren bir hüküm yoktur. Dolayısıyla bütün ilk ve orta öğretim kurumlarında okuyan bütün öğrenciler, Türk vatandaşı veya yabancı veya Müslüman veya Hıristiyan, veya hangi dinden olursa olsun bu derse girmek zorundadır. İçeriği yukarıdaki şekilde belirlenen bir din kültürü öğretiminin zorunlu olmasının doğuracağı bir sakınca yoktur; çünkü bu derste belirli bir din mensubu için değil, genel kültür sahibi olması arzu edilen herkes için din alanında gerekli bilgiler verilmektedir.
Durum bu iken Türkiye’de, uzunca bir zamandan beri gayri Müslim öğrencilerin bu dersten muaf tutulmaları Anayasamıza aykırıdır. Anayasamızda bu hususta bir istisna getirilmemiştir. Söz konusu hüküm genel hükümdür. Dolayısıyla genişletici yoruma tâbi tutulur. Aşağıda ayrıca tartışılacağı gibi, buradaki sorun, bu dersin gayri Müslim öğrenciler için zorunlu olmasından değil, içeriğinin “din kültürü” niteliğinde olmamasından kaynaklanmaktadır.
c) Devletin Denetim ve Gözetimi Altında Yapılır.- Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının ilk cümlesine göre “din… eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır”. Dolayısıyla din kültürü eğitiminin de devletin gözetim ve denetimine tâbi olduğunu söyleyebiliriz.
B. “BUNUN DIŞINDAKİ DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİ”
Yukarıda belirttiğimiz gibi Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında “din kültürü… öğretimi ilk ve orta-öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” dendikten sonra, “bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır” denmektedir (italikler bize ait). Dolayısıyla Anayasamızın zorunlu din öğretimi dışında bir başka türlü din eğitim ve öğretiminin yapılmasına izin verdiğini söyleyebiliriz.
Zorunlu din kültürü öğretiminin dışında bir başka din eğitim ve öğretiminin olmasında da gereklilik olabilir. Zira yukarıda açıklandığı gibi zorunlu din kültürü öğretimi içeriği itibarıyla oldukça sınırlı ve genel bir eğitim, açıkçası bir genel kültür eğitimidir. Böyle bir din kültürü öğretimi ile, çocukların, mensup oldukları dinin inanç ve ibadet kurallarını öğrenemeyecekleri açıktır. Anne babaların çocuklarının bu alanda da eğitim almalarını istemeleri kadar doğal bir şey olamaz. Örneğin bir Müslüman anne-baba, çocuklarının Kur’andan bazı sureler ezberlemesini ve keza namaz kılmayı öğrenmesini istemeleri mümkündür. Aynı şekilde bir Hıristiyan anne-babanın da kendi dinlerine ilişkin olarak benzer şeyleri istemesi mümkündür.
Anayasamız da muhtemelen bu nedenle zorunlu din kültürü öğretiminin dışında ayrı bir din eğitim ve öğretimini pek muhtemelen bu nedenle öngörmüş ve buna bu nedenle izin vermiştir.
1. İçeriği
Zorunlu din kültürü öğretimi dışındaki din eğitim ve öğretiminin içeriği konusunda bir sınırlama yoktur. Bu eğitim ve öğretimde belirli bir dinin inanç ve ibadet esasları öğrencilere öğretilebilir. Örneğin öğrencilere Kurandan sure ezberletilebilir, namaz nasıl kılınır öğretilebilir.
2. Hukukî Rejimi
Zorunlu din kültürü öğretimi dışındaki din eğitim ve öğretiminin hukukî rejimi konusunda iki şey söyleyebiliriz: İsteğe bağlıdır ve devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.
a) İsteğe Bağlıdır.- Zorunlu din kültürü öğretimi dışındaki din eğitim ve öğretimi isteğe bağlıdır. Zira Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında açıkça “bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak, kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır” denmektedir. Dolayısıyla reşit kişilere bu eğitimin verilebilmesi için kendilerinin bu konuda talepte bulunması gerekir. Keza küçüklere bu tarz bir eğitimin verilebilmesi için ise onların kanunî temsilcilerinin talepte bulunması gerekir.
Anayasamızda (m.24/4), bu tarz bir din eğitimi “kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır” dendiğine göre, bu eğitimi almak isteyen kişilerin veya bunlar küçükse bunların kanunî temsilcilerinin talepte bulunması gerekir. Bütün öğrenciler için bu tarz bir din eğitimi kural olarak zorunlu kılınıp, bu eğitimi almak istemeyenler dilekçeyle başvursun denemez. Zira Anayasamızın isteğe bağlı tuttuğu şey, bu eğitimin alınmaması değil, alınmasıdır. Dolayısıyla böyle bir eğitimin verilmemesi genel kural, istek üzerine verilmesi ise istisnadır.
b) Devletin Denetim ve Gözetimi Altında Yapılır.- Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının ilk cümlesine göre “din… eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimi altında yapılır”. Dolayısıyla isteğe bağlı din eğitim ve öğretimi devletin gözetim ve denetimine tabidir. Bu eğitim devlet okullarında verilirse, zaten bu eğitimin devletin gözetim ve denetimi altında olacağı açıktır. Ama aynı eğitim özel okul ve kurslarda da olabilir. Anayasamızda isteğe bağlı din eğitiminin verileceği kurumlarla ilgili bir kısıtlama yoktur. Anayasamızın istediği tek şey, bu eğitimin devletin gözetim ve denetimi altında yapılmasıdır. Anayasamızda zorunlu din kültürü öğretiminin ilk ve orta öğretim kurumlarında yapılacağı belirtilmiştir. Ancak Anayasamızda isteğe bağlı din eğitiminin nerede yapılacağına ilişkin bir hüküm yoktur.
II. UYGULAMA
Yukarıda din eğitimi için Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında öngörülen düzenlemeyi verip, açıklamaya çalıştık. Anayasamızın biri zorunlu (“din kültürü öğretimi”), diğeri ise isteğe bağlı (“bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi”) olmak üzere iki tür din eğitim ve öğretimini öngördüğünü söyledik. Bunların içerik ve hukukî rejimlerinin de birbirinden farklı olduğunu açıkladık. Şimdi Türkiye’de bu konudaki uygulamayı incelemeye çalışalım.
A. ZORUNLU DİN KÜLTÜRÜ ÖĞRETİMİ
Türkiye’de ilk ve orta öğretim kurumlarında, dördüncü sınıftan itibaren, her yıl zorunlu olarak okutulan “din kültürü ve ahlak bilgisi” isimli bir ders bulunmaktadır. Bu dersin içeriğinin, yukarıda tanımladığımız “din kültürü” ile, yani “herkes için din alanında bilinmesi gereken bilgiler” ile sınırlı olmadığı genel olarak kabul edilmektedir[11]. Zira bu derste az ya da çok, İslam dininin inanç ve ibadet esaslarının öğretildiği, hatta Kur’andan sure ezberletildiği, abdest alınması ve namaz kılınmasının öğretildiği bilinmektedir. Bu içerikte bir dersin, Anayasamızın 14’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci cümlesinde öngörülen din kültürü öğretimi niteliğinde bir ders olmadığı söylenebilir. Dolayısıyla bu içerikte bir dersin ilk ve orta öğretim kurumlarında zorunlu okutulması Anayasamıza (m.24/4-1) aykırıdır.
Keza gayri Müslim öğrencilerin din kültürü ve ahlak dersinden muaf tutulması yönündeki uygulama[12] da Anayasamıza aykırıdır. Zira söz konusu ders, Anayasamıza göre zorunludur. Yukarıda açıkladığımız gibi bu zorunluluk öğrenciler bakımından mutlaktır; öğrencilerin dini bakımından bir ayrım yapılamaz. Eğer yukarıda açıklandığı içerikte, yani din alanında herkes için gerekli bilgilerden ibaret bir din kültürü öğretiminin bütün din mensuplarına zorunlu tutulmasında da bir mahzur yoktur. Türkiye’de uygulamada gayri Müslim öğrencilerin bu dersten muaf tutulmaları, aslında bu dersin içeriğinin din kültürü (din alanında herkes için gerekli bilgiler) niteliğinde olmadığı, İslam dininin inanç ve ibadet esaslarının öğretilmesinden oluştuğunun kanıtıdır. Yapılan Anayasaya aykırılıktan ortaya çıkan zararlı sonuç, bir başka Anayasaya aykırılık yapılarak giderilmeye çalışılmaktadır.
B. İSTEĞE BAĞLI DİN EĞİTİM VE ÖĞRETİMİ: KUR’AN KURSLARI
22 Haziran 1965 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanuna 22 Temmuz 1999 tarih ve 4415 sayılı Kanun ile eklenen ek madde 3’e göre,
“ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri dışında Kur'an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dini bilgiler almak isteyenlerden ilköğretimi bitirenler için, Diyanet İşleri Başkanlığınca Kur'an kursları açılır. Bu kurslardaki din eğitim ve öğretimi kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcilerinin talebine bağlıdır. Ayrıca ilköğretimin 5 inci sınıfını bitirenler için tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kur'an kursları açılır”.
Dolayısıyla 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunda, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri dışında, İslam dini alanında isteğe bağlı din eğitimi imkânı tanınmış ve düzenlenmiştir. Aynı konuda diğer hususular 3 Mart 2000 tarih ve 23982 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları İle Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği ile düzenlenmiştir.
Adı geçen Kanun ve Yönetmelikte söz konusu eğitim için “Kur’an kursları” tabiri kullanılmaktadır. Biz de bundan sonra bu tür din eğitim ve öğretimi için “Kur’an kursları” ifadesini kullanacağız.
Anılan Kanun maddesi ve Yönetmeliğe göre, söz konusu din eğitim ve öğretiminin, yani Kur’an kurslarında verilen eğitimin içeriği ve hukukî rejimi şöyledir.
1. İçeriği
Kur’an kurslarında verilen eğitimin içeriği 633 sayılı Kanunun ek üçüncü maddesiyle şu şekilde belirlenmiştir: “Kur'an-ı Kerim ve mealini öğrenmek, hafızlık yapmak ve dini bilgiler almak”. Aynı içerik, 3 Mart 2000 tarih ve 23982 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliğinin “kursların amacı” başlıklı 5’inci maddesiyle daha ayrıntılı olarak şu şekilde tespit edilmiştir:
“Kur-an kurslarının amacı, nitelikleri uygun olan vatandaşlara;
a) Kur-an-ı Kerim-i usulüne uygun olarak, yüzünden okumayı öğretmek,
b) Kur-an-ı Kerim-i doğru bir şekilde okumayı sağlayıcı bilgileri (tecvid, tashih-i huruf ve talim) uygulamalı olarak öğretmek,
c) İbadetler için gerekli sûre, âyet ve duâları doğru olarak ezberletmek ve bunların meallerini öğretmek,
d) Hafızlık yaptırmak,
e) İslâm Dininin inanç, ibadet ve ahlâk esasları ile Peygamberimizin hayatı ve örnek ahlâkı (sireti) hakkında bilgiler vermektir”.
Bu içerikte bilgiler, haliyle, Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının ikinci fıkrasında öngörülen zorunlu din kültürü öğretimi değil, aynı fıkranın üçüncü cümlesinde öngörülen isteğe bağlı din eğitim ve öğretimi kapsamındadır. Dolayısıyla bu içerikte bir eğitimin yapılmasında, bu eğitim, aşağıda hukukî rejim başlığı altındaki şartlara uygun oldukça, Anayasamıza bir aykırılık yoktur.
2. Hukukî Rejimi: Bu Eğitim Kur’an Kurslarında Verilmelidir
22 Haziran 1065 tarih ve 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ek 3’üncü maddesine göre, “ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri dışında”, yukarıdaki içerikte bir eğitimin herhangi bir yerde değil, “Kur’an kursları”nda verilmesi gerekir. Anılan maddeye göre Kur’an kursları, Diyanet İşleri Başkanlığınca açılmalıdır. Kursların nasıl açılacağı usûlü, 3 Mart 2000 tarih ve 23982 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları ile Öğrenci Yurt ve Pansiyonları Yönetmeliği (m.6-7) tarafından ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3’üncü maddesinden, yıllık “Kur’an kursları” ve “yaz Kur’an kursları” olmak üzere iki tür Kur’an kursu olabileceği anlaşılmaktadır.
a) Yıllık Kur’an Kursları
Öncelikle belirtelim ki, 633 sayılı Kanun veya yukarıda adı geçen yönetmelik bu Kurslar için “yıllık Kur'an kursları” terimini değil, doğrudan “Kur'an kursları” terimini kullanmaktadır. Bu tür kursları, yaz kurslarından ayırmak için, biz “yıllık” sıfatını kullandık.
Eğitim Dönemi.- Anılan Yönetmeliğin 16’ncı maddesine göre, bizim yıllık Kur'an kursu dediğimiz kurstlarda, “eğitim-öğretim, Ekim ayının ilk haftasında başlar, Mayıs ayının son haftasında sona erer”.
Yeri.- Bu tür kursların, kendilerine has binalarda hizmet vermeleri öngörülmektedir (Yönetmelik, m.6).
Millî Eğitim Bakanlığı ile Koordinasyon.- Yıllık Kur'an kursları, Diyanet İşleri Başkanlığınca Milli Eğitim Bakanlığı ile koordine edilerek gerekli görülen il, ilçe, belde ve köylerde açılır (Yönetmelik, m.6). Anılan Yönetmelikte Millî Eğitim Bakanlığına verilen ayrı bir denetim ve gözetim yetkisi yoktur. Ancak bu husus, din eğitim ve öğretiminin devletin denetim ve gözetimi altında yapılmasını öngören Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasına aykırılık oluşturmaz. Çünkü bu kursları açan ve bu kurslardaki eğitimi yürüten kurum Diyanet İşleri Başkanlığıdır ve Diyanet İşleri Başkanlığı, Anayasamızın 136’ncı maddesi uyarınca “genel idare”, yani T.C. merkezî idare teşkilatı içinde yer alır.
Kimler Katılabilir?- 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3’üncü maddesine göre, yıllık Kur'an kurslarına ancak ilköğretimi bitiren kişiler katılabilir. Bu sınırlamanın normal bir sınırlama olduğu söylenebilir. Çünkü söz konusu kurslar, yıllık ve tam günlü olduğuna göre zorunlu ilköğretim çağında bulunan öğrencilerin bu kurslara katılması zaten mümkün değildir.
İsteğe Bağlıdır.- 633 sayılı Kanunun ek 3’üncü maddesine göre bu tür Kurslara katılım ancak isteğe bağlıdır. Kursa kayıt başvuru üzerine yapılır. Başvurunun ilgili öğrenci tarafından, ilgili öğrenci küçük ise, yani reşit değil ise kanunî temsilcisi tarafından yapılması gerekir. Dolayısıyla bu husus açısından, zorunlu din kültürü öğretimi dışında din eğitimi ve öğretiminin ancak kişilerin kendi istekleriyle, küçüklerin de kanunî temsilcilerinin talepleriyle yapılabileceğini öngören Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne bir aykırılık yoktur.
b) Yaz Kur’an Kursları
633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun ek 3’üncü maddesine göre, “ilköğretimin 5 inci sınıfını bitirenler için tatillerde ve Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetiminde yaz Kur'an kursları açılır”.
Dönemi.- 3 Mart 2000 tarih ve 23982 sayılı Resmî Gazetede yayınlanan Diyanet İşleri Başkanlığı Kuran Kursları… Yönetmeliğinin 32’nci maddesine göre, yaz Kur’an kursları, okulların tatil olduğu zamanlarda açılır. Ancak, bu kursların süresi iki ayı ve haftada beş günü aşamaz.
Yeri.- Anılan Yönetmeliğin 32’nci maddesine göre, yaz Kur’an kursları, yıllık Kur’an kursu binalarında, camilerde ve müftülüklerce uygun görülecek diğer yerlerde açılır. Ayrıca, halk eğitimi hizmeti binalarından ve taşımalı eğitim uygulaması nedeniyle atıl durumdaki ilköğretim okulu binalarından valilik onayı ile bedelsiz olarak yararlanılabilir.
Millî Eğitim Bakanlığının Gözetim ve Denetimi.- Yukarıda çeşitli defalar vurguladığımız gibi, Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasına göre, her türlü din eğitimi devletin denetim ve gözetimi altında olmalıdır. Yaz Kur'an kursları da, yıllık Kur'an kursları gibi diyanet İşleri Başkanlığı tarafından düzenlendiği ve anılan Başkanlık T. C. merkezî idaresinin bir parçası olduğuna göre bu şart yerine gelmiş sayılır. Ancak 633 sayılı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun, bununla yetinmemiş, ek 3’üncü maddesiyle, yaz Kur'an kurslarının Milli Eğitim Bakanlığının denetim ve gözetimi altında açılabileceğini öngörmüştür.
Kimler Katılabilir?- 633 sayılı Kanunun ek 3’üncü maddesine göre yıllık Kur'an kurslarına ancak “ilköğretimin 5 inci sınıfını bitiren” kişiler katılabilir. Dolayısıyla ilkokul beşinci sınıfı bitirmeyen, yani normal koşullarda 12 yaşından küçük öğrencilerin, yaz Kur'an kurslarına katılmaları mümkün değildir. Bu sınırlamanın Anayasamıza uygunluğu kanımızca şüphelidir. Öncelikle belirtelim ki, Anayasamızın konuyu düzenleyen 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında böyle bir yaş (veya minimum eğitim) şartı öngörülmemiştir. Söz konusu sınırlama, Anayasadan değil, Kanundan (633 sayılı Kanun, ek m.3) kaynaklanmaktadır. Bu sınırlama, gerek din hürriyeti, gerekse eğitim hak ve hürriyetine kanunla yapılmış bir sınırlama niteliğindedir. Bu sınırlamanın Anayasamıza uygun olabilmesi için Anayasamızın 13’üncü maddesinde öngörülen şartlara uygun olması gerekir. Bu şartlardan birisi de ölçülülük ilkesidir. Bu sınırlamanın ölçülü olabilmesi için, bu sınırlama tedbirinin, sınırlama amacını gerçekleştirmeye elverişli, gerekli ve bu amaçla orantılı olması gerekmektedir. Dolayısıyla bu sınırlamanın öncelikle amacını ortaya koymak gerekmektedir; ama böyle bir sınırlamanın amacını anlamak mümkün değildir. Demokratik, laik bir hukuk devletinde ana-babaların, 12 yaşından küçük de olsa, çocuklarının din eğitimi almalarını istemelerinden daha doğal bir şey olamaz. Din eğitimi ise, mahiyeti gereği, küçük yaşlarda başlar. Yedi veya sekiz yaşında olan bir çocuğun yaz Kur'an kurslarında din eğitimi alma hakkından niçin mahrum bırakıldığını anlamak mümkün değildir. Dolayısıyla söz konusu sınırlama kanımızca ölçülülük ilkesine aykırıdır.
İsteğe Bağlıdır.- 633 sayılı Kanunun ek 3’üncü maddesine göre, bu Kurslar isteğe bağlıdır. Zaten bu husus, Anayasamızın 24’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının da bir gereğidir.
III. İÇTİHAT
Yukarıda din eğitimi konusunda anayasal düzenlemeyi ve bu konudaki uygulamayı gördük. Bunlara ek olarak, zorunlu din kültürü öğretimi konusunda son yıllarda verilmiş, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bir kararını ve Türk Danıştayının iki kararını incelemekte yarar görüyoruz.
A. AİHM’NİN HASAN VE EYLEM ZENGİN V. TÜRKİYE KARARI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 9 Ekim 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin v. Türkiye kararıyla[13], Türkiye’deki zorunlu din kültürü ve ahlak derslerinin alevî öğrenciler açısından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 2’nci maddesinde garanti altına alınan eğitim hakkına aykırı olduğuna karar vermiştir. Çünkü Mahkemeye göre, Türkiye’deki mevcut din kültürü ve ahlak dersleri, içeriği itibarıyla, demokratik bir toplumda eğitim için gerekli olan plüralizm ve objektiflik ölçütlerini yerine getirmekten uzaktır. Zira –Mahkemeye göre– bu derslerde İslam dini sadece Sunnî inanışa göre öğretilmekte, Alevî inanış ise öğretilmemektedir. Dolayısıyla bu dersler, Alevi öğrencilerin ebeveynlerinin dini ve felsefi anlayışlarına saygısızlık teşkil eder.
Hatırlanacağı gibi yukarıda “II. Uygulama” başlığı altında biz de Türkiye’de ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Dersi”nin içerik itibarıyla, “din kültürü”, yani din alanında herkesin bilmesi gereken genel kültür bilgilerinden ibaret olmadığını gözlemlemiş, böyle bir dersin Anayasamızın (m.24/2) anladığı anlamda bir “din kültürü öğretimi” olarak nitelendirilemeyeceğini ve dolayısıyla böyle bir dersin zorunlu tutulmasının Anayasamıza aykırı olduğunu söylemiştik. O bakımdan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yukarıdaki kararında, söz konusu dersin içeriğiyle ilgili yapılan tespit ve eleştirilerin yerinde olduğunu düşünüyoruz.
Ancak, kanımızca, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu kararı, vardığı sonuçlar itibarıyla tartışmaya açıktır. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin anlayışına göre, eğer din kültürü ve ahlak derslerinde Alevi öğrencilere sadece Sünni inanışa göre İslam değil de, Alevilik de öğretilseydi, din kültürü ve ahlak dersi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine uygun olacaktı. Yani Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, bu dersin içeriği alan öğrencinin mezhebine göre farklı olmalıdır. Yukarıda açıkladığımız gibi biz de, ortak zorunlu bir din kültürü dersinden sonra, isteğe bağlı ve içeriği, bu dersi alacak öğrencinin din ve mezhebine, daha doğrusu ilgili öğrencinin velisinin talebine göre belirlenecek, isteğe bağlı bir din dersinin verilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, zorunlu din kültürü dersi ile isteğe bağlı bir din eğitimi dersi arasında ayrım yapmadığı için, kararının sonuçları, teknik olarak problemlidir. Şöyle:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bizim isteğe bağlı din dersinde verilebileceğini düşündüğümüz bilgilerin zorunlu din kültürü dersinde verilmesi gerektiğini söylemektedir. Yani okul idaresi, zorunlu dersinin içeriğini, bu dersi alan öğrencilerin din ve mezheplerini göz önüne alarak çeşitlendirmelidir. Oysa bunu pratikte gerçekleştirmek imkansızdır. Kaldı ki, böyle bir şeye teşebbüs edilmesi laiklik ilkesine ve keza din ve vicdan hürriyetine aykırılık oluşturur. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yukarıdaki kararında ifade ettiği standartları uygulayabilmesi için okul idaresinin öğrencilerin din ve mezheplerini bilmesi gerekir. Peki ama okul idareleri öğrencilerin mezheplerini nasıl tespit edecektir? Yoksa okul idareleri öğrencilerin velilerine hangi mezhepten olduklarını mı soracaktır? Haliyle laik Türkiye Cumhuriyetinde böyle bir şeyin yapılması mümkün değildir.
B. DANIŞTAY SEKİZİNCİ DAİRESİNİN 28.12.2007 VE 29.2.2008 TARİHLİ KARARLARI
Danıştay Sekizinci Dairesi, 28 Aralık 2007 tarih ve E.2006/4107, K.2007/481[14], 29 Şubat 2008 tarih ve E.2007/679 tarih ve K.2008/1461[15] sayılı kararlarıyla, Türkiye’de okutulan “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” ders kitaplarında belirli bir din anlayışının esas alındığını ve hatta öğrencilere namaz kılınmasının öğretildiği ve öğrencilerden Kur’an’dan sure ezberlemelerinin istendiğini saptamış ve ilk ve ortaöğretim kurumlarında bu şekilde verilen öğretimin adının “din kültürü ve ahlak bilgisi” olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceğinin ortada bir “din eğitimi”nin bulunduğu sonucuna ulaşmıştır. Bu eğitim bir din eğitimi olduğuna göre, böyle bir eğitimin ise, m.24/4 uyarınca ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması gerektiğine, böyle bir talep olmadan öğrencilere yukarıda açıklanan içerikte bir din eğitimi verilmesinin hukuka aykırı olduğuna karar vermiştir. Kanımızca Danıştayın bu kararı isabetlidir. Anayasa m.24/4’te öngörülen zorunlu “din kültürü ve ahlak bilgisi” derslerinin, yukarıda açıklandığı gibi, din alanında herkes için gerekli bilgilerden ibaret olması gerekir.
IV. ELEŞTİRİ VE ÖNERİLERİMİZ
Yukarıda görüldüğü gibi, Türkiye’de ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan “zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi” dersinin, içeriği itibarıyla Anayasamızın anladığı anlamda bir din kültürü dersi olmadığı söylenebilir. Dolayısıyla bu dersin zorunlu olması Anayasamıza aykırıdır.
Diğer yandan, yukarıda açıklandığı gibi, Türkiye’de ilk öğretim çağındaki çocukların yaz Kur'an kursları dışında kurumsal bir çerçeve içinde din eğitimi alması mümkün değildir. Oysa bu çağdaki çocuklarının, bunun dışında, kısa sürelerle de olsa daimi olarak (yani kışın haftada bir iki saat) din eğitimi almasını isteyen ana-babalar olabilir. Bu ana-babaların taleplerinin de karşılanması gerekir. Kaldı ki bu eleştirimiz sadece Müslüman ana-babalar bakımındandır. Diğer din mensubu ana-babaların, hatta İslam içinde Sünni olmayan mezheplere mensup olan ana-babaların, kendi din veya mezhepleri doğrultusunda çocuklarının din eğitimi almalarını sağlamak için “yaz Kur’an kursları” imkânı dahi yoktur.
Kanımızca bu nedenle, ilk ve orta öğretim kurumlarında mevcut zorunlu din kültürü dersleri dışında, isteğe bağlı, haftada bir veya iki saatlik, bir din dersinin verilmesi uygun olabilir. Böyle bir dersin ilk ve orta öğretim kurumlarında verilmesinde Anayasamıza aykırı bir yan yoktur. Yeter ki bu ders, kişilerin isteğine bağlı olsun ve devletin denetim ve gözetimi altında yapılsın (Anayasa, m.24/4). Belki ilk ve orta öğretimde şu an zorunlu olarak okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin yarısı kaldırılabilir, kaldırılan kısım yerine isteğe bağlı bir din bilgisi dersi konulabilir. Örneğin söz konusu din kültürü ve ahlak bilgisi dersi haftada iki saat ise, bu ders bir saate indirilebilir, diğer kalan bir saatte de, isteğe bağlı din bilgisi dersi yapılabilir. Keza yılda iki dönem okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi dersi bir döneme indirilebilir; geri kalan dönemde isteğe bağlı din bilgisi dersi okutulabilir. Bu din bilgisi dersinde de, isteyen öğrenciye istediği dinin veya mezhebin inanç ve ibadet esasları, yine bu din veya mezhebe mensup ve bu alanda bilgi sahibi kişiler (öğretmenler, din adamları, vb.) tarafından öğretilebilir. Örneğin Müslüman, Hıristiyan, Musevi öğrencilerin gittiği bir ilköğretim okulunda, her öğrenci haftada bir saat zorunlu din kültürü dersi alır, bu derste din alanında genel kültür bilgisi öğrenir; daha sonra da isteğe bağlı din eğitim dersinde, her din mensubu öğrenci kendi dini ile ilgili dini bilgiler alır. Bu ikinci dersi Hıristiyan bir öğrenci için bir papaz, Musevi öğrenci için bir haham, Müslüman bir öğrenci için bir imam verebilir. Keza her dinin içinde mezhepler bakımından farklı uygulamada yapılabilir. Örneğin Sünni ve Alevi öğrencilerin gittiği bir okulda, zorunlu ortak din kültürü dersinden sonra, isteğe bağlı din eğitimi dersini Sünni öğrenciler için bir imam, Alevi öğrenciler için bir Alevi dedesi verebilir. Haliyle böyle bir durumda ateist ana-balar, çocuklarının zorunlu din kültürü dersi dışındaki din eğitim dersini almamalarını da isteyebilirler. Daha doğrusu bu zorunlu din kültürü dersi dışındaki din eğitimi dersi isteğe bağlı olduğu için, bir öğrencinin velisi talep etmedikçe, o öğrencinin böyle bir dersi almaması gerekir. Zira böyle bir durumda, bu tarz bir din dersinin alınmaması kural, alınması ise istisnadır. Dolayısıyla isteğe bağlı tutulması gereken şey, bu dersin alınmaması değil, alınmasıdır.
* Prof. Dr. Uludağ Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi (kgozler[at]hotmail.com).
[1]. Hasan and Eylem Zengin v. Turkey, 9.9.2007, Application no. 1448/04, http://cmiskp.echr. coe.int/.
[2]. http://www.danistay.gov.tr/e2007_4107.htm
[3]. http://www.danistay.gov.tr/e2007_679.htm
[4]. http://www.tdk.org.tr/TR/SozBul.aspx?
[5]. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara, Aydın Kitabevi, 1984, s.1263.
[6]. Ibid., s.1233.
[7]. http://www.tdk.org.tr/TR/SozBul.aspx?
[8]. Devellioğlu, op. cit., s.1301.
[9]. A. Rey ve J. Rey-Debove (Ed.), Le Petit Robert 1: Dictionnaire alphabétique et analogique de la langue française, Paris, Le Robert, 1991.
[10]. 14 Haziran 1973 tarih ve 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununun 16 Haziran 1983 tarih ve 2842 sayılı Kanunla değişik 12’nci maddesinde de “din kültürü ve ahlak öğretimi ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler arasında yer alır” denmektedir.
[11]. Bu hususu burada ispatlamak için, bu derste okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi ders kitapları örnek olarak alınıp içerikleri incelenebilir. Ancak böyle bir inceleme ve değerlendirme zaten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 9 Eylül 2007 tarihli Hasan ve Eylem Zengin v. Türkiye kararında (9.9.2007, Application no. 1448/04, http://cmiskp.echr.coe.int/) ve keza Danıştay Sekizinci Dairesinin 28 Aralık 2007 tarih ve E.2006/4107, K.2007/481 sayılı kararında (http://www.danistay.gov.tr/e2007_4107.htm) ve 29 Şubat 2008 tarih ve E.2007/679 tarih ve K.2008/1461 sayılı kararında (http://www.danistay.gov.tr/ e2007_679.htm) yapılmaktadır. Bu dersin müfredatıyla ilgili bir fikir sahibi olmak “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenleri Web Sitesi”ndeki örnek müfedata bakılabilir (www.dkab.org http://www.dinkulturuogretmeni.com).
[12]. Bu uygulamanın temelinde Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulunun 28 Şubat 1992 tarihli 47 sayılı Kararının bulunduğu anlaşılmaktadır. Bu Kararın metinine ulaşamadık. Ancak bu karar hakkında bilgi için bkz.: Radikal, 20.10.2004. http://www.radikal.com.tr/ ek_haber.php?ek= r2&haberno=4000.
[13]. “Firstly, the Court determined whether the course’s content-matter was taught in an objective, critical and pluralist manner. To that end, it examined the Ministry of Education’s guidelines for lessons in religious culture and ethics and school textbooks ...[P]upils received no teaching on the confessional or ritual specificities of the Alevi faith, even though its followers represented a large proportion of the Turkish population. ... The Court therefore found that religious culture and ethics lessons in Turkey could not be considered to meet the criteria of objectivity and pluralism necessary for education in a democratic society and for pupils to develop a critical mind towards religion. In the applicants’ case, the lessons did not respect the religious and philosophical convictions of Ms Zengin’s father”. (Hasan and Eylem Zengin v. Turkey, 9.9.2007, Application no. 1448/04, http://cmiskp.echr. coe.int/)
[14]. http://www.danistay.gov.tr/e2007_4107.htm (Kararın metnine danistay.gov.tr’nin ana sayfasında sol menüdeki “Güncel Kararlar” sekmesinden ulaşılabilmektedir).
[15]. http://www.danistay.gov.tr/e2007_679.htm (Kararın metnine danistay.gov.tr’nin ana sayfasında sol menüdeki “Güncel Kararlar” sekmesinden ulaşılabilmektedir).
Copyright
(c) Kemal Gözler + Armağan Yayın Kurulu ve Editörleri + +Adalet Yayınevi. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz, dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz. İzin için kgozler[at]hotmail.com adresine başvurunuz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71 ve 72’nci maddeleri, bir fikir ve sanat eserini herhangi bir yöntemle çoğaltanları, dağıtanları, satanları, elinde bulunduranları, paraya çevrilmeksizin, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 TL'den 150.000 TL'ye kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.
Alıntılar (İktibas) Konusunda Açıklamalar
Bu çalışmadan yapılacak alıntılarda (iktibaslarda) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 35’inci maddesinde öngörülen şu şartlara uyulmalıdır: (1) İktibas, bir eserin “bazı cümle ve fıkralarının” bir başka esere alınmasıyla sınırlı olmalıdır (m.35/1). (2) İktibas, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla yapılmalıdır (m.35/3). (3) İktibas, belli olacak şekilde yapılmalıdır (m.35/5) [Bilimsel yazma kurallarına göre, aynen iktibasların tırnak içinde verilmesi ve iktibasın üç satırdan uzun olması durumunda iktibas edilen satırların girintili paragraf olarak dizilmesi gerekmektedir]. (4) İktibas ister aynen, ister mealen olsun, eserin ve eser sahibinin adı belirtilerek iktibasın kaynağı gösterilmelidir (m.35/5). (5) İktibas edilen kısmın alındığı yer belirtilmelidir (m.35/5).
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71’inci maddesinin 4’üncü fıkrası, 35’inci maddeye aykırı olarak “kaynak göstermeyen veya yanlış yahut kifayetsiz veya aldatıcı kaynak” göstererek iktibas yapan kişileri, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 TL'den 150.000 TL'ye kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.
Ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 18 Şubat 1981 tarih ve E.1980/1, K.1981/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre kararına göre, “iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve eserinin adı belirtilse bile eser sahibi, haksız rekabet hükümlerine dayanarak Borçlar Kanununun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebilir”.
Yukarıdaki şartlara uygun olarak alıntı yapılırken bu çalışmaya şu şekilde atıf yapılması önerilir:
Kemal Gözler, “1982 Anayasasına Göre Din Eğitim ve Öğretimi”, Prof. Dr. Tunçer Karamustafaoğlu’na Armağan, Ankara, Adalet Yayınevi, 2010, s.317-334. (www.anayasa.gen.tr/din-egitimi.htm, Konuluş Tarihi: 13.11.2010).
Editör: Kemal Gözler
Ana sayfa: www.anayasa.gen.tr
Bu sayfa: www.anayasa.gen.tr/din-egitimi.htm
Konuluş Tarihi: 13.11.2010