Öncelikle belirtelim ki, Türkiye’de hukuk fakülteleri daima “hukuk fakültesi” ismini taşırken, bazı üniversitelerde ilâhiyat fakülteleri, “ilâhiyat fakültesi” ismini değil, “İslâmî ilimler fakültesi” imini taşımaktadır. Bunları da karşılaştırmada ilâhiyat fakültesi olarak kabul edebiliriz.
Hukuk fakültelerinde çalışan toplam öğretim elemanı sayılarını ve sonra da ilâhiyat fakültesi ve İslâmî ilimler fakültesi öğretim elemanı sayılarını bir toblo üzerinde karşılaştırmalı olarak gösterelim:
Görüldüğü gibi ilâhiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri öğretim elamanı sayısı, hukuk fakülteleri öğretim üyesi sayısından çok fazladır. Örneğin hukuk fakültelerinde toplam 441 profesör var iken ilâhiyat ve İslâmî ilimler fakültelerinde toplam 613 profesör, hukuk fakültelerinde toplam 229 doçent var iken ilâhiyat ve İslâmî ilimler fakültelerinde toplam 357 doçent, hukuk fakültelerinde toplam 813 adet doktor öğretim üyesi var iken toplam ilâhiyat ve İslâmî ilimler fakültelerinde toplam 1331 adet doktor öğretim üyesi vardır.
Türkiye’de ilâhiyat ve İslâmî ilimler fakültelerinde, hukuk fakültelerinde bulunan öğretim üyesi sayısından daha fazla sayıda öğretim üyesi bulunması şaşırtıcı bir şeydir. Bu husus Türkiye’nin nereye yöneldiğinin de bir göstergesidir. Türkiye’nin yüksek öğrenim konusunda yaptığı tercihin isabeti sorgulanmalıdır.
Türkiye'de hukuk doktorundan çok ilâhiyat doktoru olduğu anlaşılıyor. Muhtemelen dünyanın başka bir medeni ülkesinde hukuk doktorundan çok ilâhiyat doktoru yoktur.
Türkiye’de ilâhiyat öğrenimine bu kadar yatırım yapılması şaşırtıcıdır. Ancak muhtemelen bu bir rastlantı değildir; bunun pek muhtemelen toplumsal, kültürel temelleri vardır. Acaba Türk insanı davranışlarının yürürlükteki beşerî kanun koyucu tarafından yasaklanıp yasaklanmadığını bilmekten çok, davranışlarının ilahî kanun koyucu tarafından yasaklanıp yasaklanmadığını mı bilmek istiyor?
Bu arada YÖK “Yüksek Öğretim Bilgi Yönetim Sistemi”nden ilâhiyat ve hukuk fakülteleri öğretim üyesi sayılarını araştırırken şunu gözlemledik ki, Türkiye’de 69 ilâhiyat fakültesinden hepsi devlet üniversitesidir . 29 adet İslâmî ilimler fakültesinden ise sadece 4’ü vakıf üniversitesidir . Bu dört vakıf İslâmî ilimler fakültesinde de araştırma görevlileri dahil toplam 88 adet öğretim üyesi vardır. Bu sayı ilâhiyat ve İslâmî ilimler fakülteleri toplam öğretim elemanı sayısı olan 4060’ın sadece yüzde 2,16’sını oluşturmaktadır. Yani Türkiye’de ilâhiyat ve İslâmî ilimler fakültelerinin tamamına yakınının devlet tarafından finanse edildiğini söyleyebiliriz.
Oysa Türkiye’de 36 adet aktif devlet üniversitesi hukuk fakültesine karşılık 34 adet aktif vakıf üniversitesi hukuk fakültesi vardır. Türkiye’de hukuk eğitiminin yarı yarıya özel sektör tarafından finanse edildiğini söyleyebiliriz.
Türkiye’de hukuk eğitimi yarı yarıya özel sektör tarafından finanse edilirken, ilâhiyat eğitiminin tamamına yakının devlet tarafından finanse edilmektedir. Türkiye’de toplumun kaynaklarının devlet aracılığıyla ilâhiyat eğitimine aktarıldığı söylenebilir. Türkiye’de hukuk fakültelerinin yarısı kendi yağıyla kavrulmaktadır. İlahiyat fakültelerinde bu oran fevkalade düşüktür.
19 Mart 2019