Geçtiğimiz aylarda Yüksek Seçim Kurulunun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin iptal edilmesine ve seçimlerin yenilenmesine ilişkin verdiği 6 Mayıs 2019 tarih ve 2019/4219 sayılı kararı (1) çok tartışıldı.
Geçen Şubat ve Mart aylarında fıkıh ile ilgili makaleler yazmamı pek çok hukukçu yadırgadı. 31 Mart 2019 seçimlerini ve özellikle YSK'nın 6 Mayıs 2019 tarihli kararını izleyen günlerde bazı okuyucularımdan “fıkha gösterdiğiniz ilginin yarısını neden İstanbul seçimlerine ve YSK’nın kararına göstermiyorsunuz” diyen sitem dolu e-postalar aldım. Örneğin bu e-postalardan birisinde genç bir okuyucum şöyle diyordu:
Neden İstanbul seçimleri ve YSK’nın 6 Mayıs 2019 tarihli kararı hakkında bir şey yazmadım?
Cevabı çok basit: İçimden gelmedi.
Bu cevabımda da yadırganacak bir şey yok.
Yürürlükteki Türk hukukunu incelemek içimden gelmiyor; çünkü günümüzde Türkiye’de yürürlükte olduğu iddia edilen hukukun, yürürlükte olmadığı bilinen fıkıhtan daha bağlayıcı bir hukuk olduğuna inanmıyorum.
Şu an YSK’nın kararı konusunda anayasa hukuku profesörlerinin söylediği şeyler ile fıkıh profesörlerinin söyleyebileceği şeyler arasında bir değer farkı olduğunu sanmıyorum.
Türkiye’de yürürlükteki hukuk olarak takdim edilen hukukun gerçekten yürürlükte olduğundan şüphe ediyorum. Yürürlükte olduğu söylenen hukuku incelerken abesle iştigal ediyormuşum hissine kapılıyorum.
* * *Hukukî meselelerin hukuken değil, siyaseten kararlaştırıldığı bir yerde sorunları hukuken tartışmak ne büyük bir saflıktır! Ben hukukun saf teorisinin bir mensubuyum; ama “saf” değilim.
Hukuk kuralı bir “ruh”, bir “ide” veya havada asılı duran bir “manevî değer” değildir. Hukuk kuralı “olan” bir şeydir. Hukuk kuralı muhataplarının davranışlarını etkileyen bir şeydir. Muhataplarının davranışlarını etkileyemeyen ve dolayısıyla etkililikten mahrum bir kural, “hukuk kuralı” olamaz.
* * *Hukuk, lotarya değildir; önceden bilinen bir şeydir. Mahkemeler, hukuka göre karar verdikleri için, belli bir davada hangi hukuk kuralına dayanarak karar verecekleri bilinirse, mahkemelerin kararları önceden tahmin edilebilir. Zaten hukukî güvenlik ilkesinin anlamı da budur.
YSK’nın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal eden 6 Mayıs 2019 tarih ve 4219 sayılı kararından önce bu kararın ne yönde olacağı, YSK'nın İstanbul seçimlerini iptal edip etmeyeceği konusu çok tartışıldı. Anayasa hukukçularının İstanbul seçimleri ve YSK’nın ne yönde karar vereceği konusunda yazdıkları her şey yanlış çıktı.
Benim görebildiğim kadarıyla, YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal edeceğini daha baştan doğru bir şekilde tahmin eden kişi, gazeteci Nagehan Alçı’dır. Sayın Alçı, 31 Mart seçimlerinden sonra HaberTürk gazetesinin 8 Nisan 2019 tarihli nüshasında yayınlanan “2 Haziran 2019 İstanbul Seçimleri Ufukta Görünüyor” başlıklı köşe yazısında aynen şöyle yazmıştır:
Görüldüğü gibi, Nagehan Alçı’nın tahmini doğru çıkmıştır.
Ne kadar ilginçtir ki, ülkenin en kıdemli anayasa hukuku profesörleri yanılırken, Nagehan Alçı’nın tahmini doğru çıktı. Görünen odur ki, Türk anayasal sisteminin uygulamada nasıl işlediği konusunda Nagehan Alçı, ben dahil bütün anayasa hukuku profesörlerinden daha bilgilidir ve daha doğru analizler yapabilmektedir. Bu husus da, geçen Aralık’ta yayınladığım “Hukuk Nereye Gidiyor?” başlıklı makalemde (4) yaptığım gözlemleri doğrulamaktadır.
Anayasa hukuku profesörleri YSK’nın kararının ne olacağını doğru bir şekilde tahmin edemiyorlar. Çünkü YSK’nın neye göre karar verdiği belli değil. Bu nedenle anayasa hukuku profesörlerinin derin hukuk bilgileri bir işe yaramıyor.
YSK’nın kararını açıklamak bakımından Anayasaya, 30 Kasım 2017 tarih ve 7062 sayılı Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna, 26 Nisan 1961 tarih ve 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanuna, YSK’nın benzer konularda verdiği eski kararlarına, bu konularda yazılmış kitap ve makalelere bakmanın pek bir anlamı yok. Çünkü bunların YSK’nın kararında ne rol oynadıkları belli değil. YSK, aynı konuda, önümüzdeki aylarda veya yıllarda tam tersi bir karar da verebilir. YSK’nın kararı, saf hukukî faktörlerle açıklanabilecek bir karar değil. Hukukî faktörlerin belirleyici bir rol oynamadığı bir yerde, kararı hukukî açıdan değerlendirmek, abesle iştigalden başka bir şey değildir.
İşte bu yüzden, bu ülkede günümüzde yaşadığımız hukuk sorunlarını tartışmaktansa, Roma hukuku sorunlarını veya fıkıh sorunlarını tartışmak benim çok daha fazla ilgimi çekiyor. YSK’nın veya Anayasa Mahkemesinin bilmem hangi kararını tartışmak yerine bir fıkıh sorununu tartışmak beni entelektüel açıdan daha fazla tatmin ediyor.
İşte bu nedenle YSK’nın İstanbul seçimlerini iptal eden 6 Mayıs 2019 tarihli kararının hukukî doğruluğunu tartışmak içimden gelmedi.
* * *Yarın anayasa.gen.tr’de YSK’nın bu kararının hukukî doğruluğunu değil, ama YSK’yı bu kararı vermeye sevk eden faktörleri inceleyen “YSK’nın Bağımsızlığı: Gözlemler ve Öneriler” başlıklı bir makale yayınlamayı plânlıyorum.
24 Temmuz 2019