TÜRK ANAYASA HUKUKU SİTESİ [anayasa.gen.tr] |
|
Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, 2000, s.93-103'ten alınmıştır (www.anayasa.gen.tr/82ay-hazirlik.htm; 15 Mayıs 2004).
[ Ana sayfa: www.anayasa.gen.tr ]
Bibliyografya.- Burhan Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri ve Getirdiği Yenilikler, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1990, s.19-42; Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.27-34; Tanör, İki Anayasa: 1961-1982, op. cit., s.95-115; Soysal ve Sağlam, “Türkiye’de Anayasalar”, op. cit., s.42-44; Parla, Türkiye’de Anayasalar, op. cit., s.23-134; Soysal, Anayasanın Anlamı, op. cit., s.84-110; Gözübüyük, Anayasa Hukuku, op. cit., s.143-146; Dal, op. cit., s.119-115; Erdoğan, Türkiye’de Anayasalar ve Siyaset, op. cit., s.129-132; Rusen Ergec, Regards sur la Constitution turque de 1982, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1988, s.1-19; Ergun Özbudun, Demokrasiye Geçiş Sürecinde Anayasa Yapımı, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1993, s.58-70; Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren’in Yeni Anayasayı Devlet Adına Resmen Tanıtma Programı Gereğince Yaptıkları Konuşmalar (24 Ekim - 5 Kasım 1982), Ankara, Türkiye Büyük Millet Meclisi Basımevi, 1982; Serap Yazıcı, Türkiye’de Askeri Müdahalelerin Anayasal Etkileri, Ankara, Yetkin Yayınları, 1997, s.141-201; Anayasanın hazırlık çalışmaları için bkz.: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası: Komisyon Raporları ve Madde Gerekçeleri, Ankara, 1983; Osman Selim Kocahanoğlu, Gerekçeli ve Açıklamalı Anayasa, İstanbul, Temel Yayınları, 1993.
Önceki bölümde bahsedilen kriz ortamı sürerken, 12 Eylül 1980 tarihinde Türk Silahlı Kuvvetleri yönetime el koymuştur. 12 Eylül Askerî Müdahalesi, 27 Mayıs Askerî Müdahalesinden farklı olarak “emir ve komuta zinciri içinde ve emirle” gerçekleştirilmiştir. 27 Mayıs 1961’de bir grup küçük ve orta rütbeli subay yönetime el koyarken, 12 Eylül 1980’de, ordu, genelkurmay başkanının ve kuvvet komutanlarının yönetiminde, bir bütün olarak, yani kendi hiyerarşisi içinde yönetime el koymuştur.
Yönetime el koyanlar bir “Millî Güvenlik Konseyi” oluşturmuştur. Bu Konsey, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin , Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşmuştur.
12 Eylül Askerî Müdahalesinin amacı, Millî Güvenlik Konseyinin 1 numaralı Bildirisinde şöyle açıklanmıştır:
“Girişilen Harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, Devletin otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmak”.
12 Eylül Askerî Müdahalesi ile ortaya çıkan yeni rejimin hukukî çerçevesi, Millî Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 27 Ekim 1980 tarih ve 2324 sayılı “Anayasa Düzeni Hakkında Kanun”[1] ile çizilmiştir.
Yasama.- Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 2’nci maddesi, yasama yetkisini Millî Güvenlik Konseyine vermiştir. Maddeye göre, 1961 Anayasasına göre “Türkiye Büyük Millet Meclisine... ait olduğu belirtilen görev ve yetkiler 12 Eylül 1980 tarihinden itibaren Millî Güvenlik Konseyince... kullanılacaktır”.
Yürütme.- Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 2’nci maddesi, Cumhurbaşkanlığına ait yetkileri aynı zamanda devlet başkanlığı görevini üstlenmiş olan Millî Güvenlik Konseyi Başkanına vermiştir. Anayasa Düzeni Hakkında Kanunda yürütmenin diğer kanadı olan Bakanlar Kurulu hakkında bir hüküm yoktur. Ancak bu dönemde, Bülent Ulusu başkanlığında sivillerden oluşan bir Bakanlar Kurulu kurulmuştur. Bakanlar Kurulunun programı Millî Güvenlik Konseyince görüşülerek 30 Eylül 1980’de Hükûmete güven verilmiştir.
Yargı.- Anayasa Düzeni Hakkında Kanun yargı organına dokunmamıştır. Bu dönemde normal mahkemeler, Danıştay ve Anayasa Mahkemesi varlıklarını sürdürmüşlerdir. Ancak Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun yargısal denetim konusunda getirdiği önemli sınırlamalar vardır. Bir kere, yukarıda belirtildiği gibi, Millî Güvenlik Konseyince yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülememektedir. O halde Anayasa Mahkemesi bunların dışında kalan konularda çalışabilecektir. Diğer yandan, Danıştayın denetimi alanı da çok kısıtlanmıştır. Millî Güvenlik Konseyi bildiri ve kararlarına, Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemi ile dava açılamamaktadır (m.5). Keza, Kanunun 5’inci maddesinde ayrıca “12 Eylül 1980 tarihinden sonra, Bakanlarca ve Bakanların yetki verdiği görevlilerce kamu personeli hakkında uygulanan ve uygulanacak olan işlemlerin ve alınan kararların yürütülmesinin durdurulması istemi ileri sürülemez” hükmü getirilmiştir.
1961 Anayasasının Durumu.- Bu Kanunun 1’inci maddesi aynen şöyledir:
“9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile değişiklikleri, aşağıdaki maddelerde belirtilen istisnalar saklı kalmak üzere, yeni bir Anayasa kabul edilip yürürlüğe girinceye kadar yürürlüktedir”.
Görüldüğü gibi Millî Güvenlik Konseyi 1961 Anayasasını toptan ilga etmemiştir. Aşağıda göreceğimiz yasama ve yürütme yetkisinin kullanılmasına ilişkin bazı hükümlerini değiştirmiştir. 1961 Anayasasının geri kalan hükümlerinin yürürlükte olduğu sonucuna ulaşabiliriz. Ancak, 1961 Anayasasının yürürlükte kalan hükümlerinin “anayasal değerlerini” yitirdiklerini kabul etmek gerekir. Buna anayasa hukukunun genel teorisinde “devrimlerin etkisiyle anayasasızlaştırma (déconstitutionnalisation par l’effet des révolutions)” denmektedir[2]. Bu teoriye göre, anayasanın siyasî nitelikte olmayan, hukukî, cezaî, idarî, malî nitelikteki hükümleri olağan yasalar gibi devrimlerden etkilenmezler. Diğer bir anlatımla bu hükümler, devrimden sonra açık ya da kapalı bir şekilde ilga edilmedikçe yürürlükte kalırlar. Ancak devrimle birlikte bu hükümler, anayasal değerlerini yitirirler; olağan bir yasa hükmü haline dönüşürler. Yani, bunlar için artık “anayasanın üstünlüğü” ilkesi geçerli değildir. Olağan yasa koyucu bu hükümleri istediği gibi değiştirebilir. Özetle devrim bu hükümleri ilga etmemiş; ama bu hükümleri anayasa hükmü olmaktan çıkarmış, teknik terimi ile anayasasızlaştırmıştır.
Bu hususu, bizzat 2324 sayılı Kanunun 3’üncü maddesi de teyit etmektedir:
“Millî Güvenlik Konseyince kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülemez”.
Yani 1961 Anayasasının yürürlükte kalan hükümleri, “anayasanın üstünlüğü” ilkesinden yararlanamamaktadır.
Keza, aynı Kanunun 6’ncı maddesi bu konuda daha da açıklık getirmektedir:
“Millî Güvenlik Konseyi bildiri ve kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak, kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte yürürlüğe girer”.
Demek ki, Millî Güvenlik Konseyi sadece bu konuda değil, sonraki işlemlerinde de 1961 Anayasasının yürürlükte kalan hükümlerini değiştirebileceğini kabul etmektedir. Bu hüküm, Millî Güvenlik Konseyinin aslî kurucu iktidar yetkilerini üstlenmiş bir organ olduğu anlamına gelmektedir.
29 Haziran 1981 tarih ve 2485 sayılı “Kurucu Meclis Hakkında Kanun”[3] ile yeni bir anayasa hazırlamakla görevli bir Kurucu Meclis kurulmuştur.
Kurucu Meclisin Görevleri.- Kurucu Meclisinin görevleri, 29 Haziran 1981 tarih ve 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunun 2’nci maddesinde sayılmıştır. En önemli görevi yeni anayasayı hazırlamaktır. Bundan başka, Siyasî Partiler Kanunu, Seçim Kanununu hazırlamak da Kurucu Meclisin görevleri arasındadır. Keza, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kurulup fiilen göreve başlayıncaya kadar, kanun koyma, değiştirme ve kaldırma suretiyle yasama görevlerini yerine getirmek” de yine Kurucu Meclisin görevidir.
Kuruluşu.- Kurucu Meclis, Millî Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisinden oluşmaktadır (m.1).
Millî Güvenlik Konseyinin kimlerden oluştuğunu yukarıda gördük.
Danışma Meclisi ise 160 üyeden oluşmaktadır. Bu üyelerden 40’ı doğrudan doğruya Millî Güvenlik Konseyince seçilmektedir. 120’si ise, her ilin valisi tarafından tespit ve teklif ettiği adaylar arasından Millî Güvenlik Konseyince seçilmektedir (m.3). Görüldüğü gibi, Danışma Meclisi üyeleri, halk tarafından seçilmiş değil, doğrudan ve dolaylı olarak Millî Güvenlik Konseyi tarafından “atanmış” kişilerden oluşmuştur. Danışma Meclisine üye seçilebilmek için otuz yaşını bitirmiş olmak, yüksek öğrenim yapmış olmak ve 11 Eylül 1980 tarihinde herhangi bir siyasî partinin üyesi olmamak gibi şartlar aranmıştır (m.4).
Kurucu Meclisin bu iki kanadı arasında asıl yetkili olan Millî Güvenlik Konseyidir. Zira son söz Millî Güvenlik Konseyine aittir. Kurucu Meclis Hakkında Kanunun 25’inci maddesine göre, Millî Güvenlik Konseyi, Danışma Meclisinden gelen kanun tasarı ve tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul veya reddedebilir. Millî Güvenlik Konseyinin kabul ettiği metin Resmî Gazetede yayımlanmak suretiyle kanunlaşır”. Keza, anayasa metnini hazırlamada da son söz Millî Güvenlik Konseyine aittir. Kanunun 26’ncı maddesine göre, Danışma Meclisince kabul edilen Anayasa metni Millî Güvenlik Konseyince aynen veya değiştirilerek kabul edilebilir.
Anayasanın hazırlanması ve kabul edilmesi süreci şu şekilde olmuştur:
Danışma Meclisi ilk önce kendi üyeleri arasından 15 üyeden oluşan bir “Anayasa Komisyonu ” seçti. Bu Komisyon 23 Kasım 1981 tarihinde çalışmaya başladı ve hazırladığı Anayasa taslağını 17 Temmuz 1982 tarihinde Danışma Meclisine sundu. Danışma Meclisi görüşmelerden sonra taslağı 23 Eylül 1982 tarihinde kabul etti. Tasarı 18 Ekim 1982 tarihinde Milli Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilerek, halkoyuna sunulmak üzere 20 Ekim 1982 tarih ve 17844 sayılı Resmî Gazetede yayımlandı. Tasarı 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halkoylaması sonucu, % 8,63 oranında “hayır” oyuna karşılık % 91.37 oranında “evet” oyu ile kabul edilmiştir. Bu şekilde halk tarafından kabul edilen Anayasa, 2709 sayılı Kanun olarak 9 Kasım 1982 tarih ve 17863 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
6 Kasım 1983’te milletvekili genel seçimleri yapılmış, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı da 6 Aralık 1983’te oluşmuştur. Bu tarihte, Anayasanın 177’nci maddesi gereğince, Millî Güvenlik Konseyinin ve Danışma Meclisinin hukukî varlıkları sona ermiştir.
Türk anayasa hukuku kitaplarında yapılış süreçleri itibarıyla 1961 Anayasası ile 1982 Anayasasını karşılaştırmak adet olmuştur[4].
Ergun Özbudun’u izleyerek bu iki Anayasanın hazırlanması konusunda benzerlikleri şu şekilde saptayabiliriz[5]:
1. Her iki Anayasa da askerî müdahaleler sonucu hazırlanmıştır.
2. Her iki Anayasa da, bir kısmı askerî müdahaleyi yapan bir kuruldan (Millî Birlik Kurulu ve Millî Güvenlik Konseyi), diğer kısmı ise sivillerden (Temsilciler Meclisi ve Danışma Meclisi) oluşan Kurucu Meclisler tarafından yapılmıştır.
3. Her iki Anayasanın hazırlanmasında da Kurucu Meclisin sivil kanadı (Temsilciler Meclisi ve Danışma Meclisi) seçimle oluşmamıştır.
4. Her iki durumda da, Kurucu Meclis tarafından hazırlanan Anayasa, halk oyuna sunulmak suretiyle kesinleşmiştir.
5. Her iki durumda da sivil kanadın (Temsilciler Meclisi ve Danışma Meclisi) Bakanlar Kurulunun kurulması ve düşürülmesine ilişkin yetkileri yoktur.
Yine Ergun Özbudun’u izleyerek bu iki Anayasanın hazırlanmasındaki farkları ise şu şekilde sayabiliriz[6].
1. 1961 Temsilciler Meclisi, 1982 Danışma Meclisine oranla daha temsili niteliktedir.
2. Temsilciler Meclisinde kapatılan Demokrat Parti dışındaki iki parti (CHP ve CKMP) Anayasanın hazırlanmasına katılmışlardır. Oysa 1982 Anayasasının hazırlanmasına hiçbir siyasal parti katılmamıştır. Zira, Danışma Meclisine üye olmanın bir koşulu 11 Eylül 1980 tarihinde herhangi bir siyasî partinin üyesi olmamaktır.
3. 1961 Anayasasında halkoylamasına sunulan metnin kabul edilmemesi durumunda ne yapılacağı belirtilmişti. Bu durumda yeni Temsilciler Meclisi seçilecek, Anayasa hazırlama çalışmalarına tekrar başlanacaktı. 1982 Anayasasının hazırlanması sisteminde ise, halkoylamasına sunulan Anayasanın reddi halinde ne olacağı belirtilmemiştir. Bu nedenle tasarı reddedildiğinde askerî idarenin bir süre daha sürme düşüncesinin akla geldiğine işaret edilmiştir[7].
4. 1961 halkoylamasında Demokrat Parti dışında siyasal partiler kamuoyu oluşturulmasında aktif rol oynamışlardır. Oysa 1982 Anayasasının oylanmasında siyasal partilerin bir rolü olmamıştır.
5. 1961 halkoylamasının aksine, 1982 halkoylamasında Anayasanın kabulü, Cumhurbaşkanının seçimiyle birleştirilmiştir. 1982 Anayasasının geçici birinci maddesine göre “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usûlünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır”.
Burada son olarak 1982 Anayasasının başlıca özelliklerine kısaca değinmek uygun olacaktır.
1. Kazuistik Yöntem.- 1982 Anayasası, devletin temel kuruluşunu ve temel hakları ana hatlarıyla belirleyen bir “çerçeve anayasa” değil, her şeyi her ayrıntısına kadar düzenlemek isteyen bir “düzenleyici anayasa” dır[9]. Diğer bir ifadeyle “kazuistik yöntem” ile hazırlanmış bir anayasadır[10]. 1961 Anayasası 1982 Anayasasına oranla daha kısa, daha az kazuistik olsa da, aynı husus 1961 Anayasası için de genel olarak söylenebilir. Ergun Özbudun’a göre, bunun nedeni, “her siyasal ve sosyal soruna mutlaka hukukî bir çözüm bulma eğiliminde olan Türk siyasal kültürünün ‘kanuncu’ (legalistic) niteliğinde” bulunmaktadır[11]. Profesör Özbudun’un haklı olarak gözlemlediği gibi, anayasaların aşırı düzenleyici hazırlanmasının bazı sakıncaları olabilir. Genel ilkelerle yetinmeyip, ayrıntılara kadar inen bir anayasa, değişen ihtiyaçlara uyum sağlayamaz. Bu durumda anayasa değişikliği yapmak gerekir. Ancak, anayasa değişikliği nitelikli çoğunluk gerektirdiğinden yapılması zordur. Bu durumda ise, gündemi anayasa tartışmaları işgal eder. Bu da siyasal sistemin istikrarını bozabilir[12].
2. Katılık.- 1982 Anayasası, değiştirilmesi adî kanunlardan daha zor usullere bağlı olan, “katı” veya “sert” bir anayasadır. Anayasanın değiştirilmesi usûlünü aşağıda ayrı bir bölüm halinde inceleyeceğiz. Ancak hemen not edebiliriz ki, 1982 Anayasası, 1961 Anayasasına oranla daha katı bir Anayasadır. Bir kere, 1982 Anayasasında değiştirilmesi yasak olan hükümlerin sayısı artırılmıştır. İkinci olarak, anayasa değişikliği sürecine 1961 Anayasasında mevcut olmayan bir “onay” safhası eklenmiştir. Cumhurbaşkanı onaylamadığı Anayasa değişikliğini halkoylamasına sunabilmektedir[13].
3. Geçiş Dönemi.- 1982 Anayasası bir geçiş dönemi öngörmüştür. Bu “geçiş dönemi ” Anayasanın altıncı kısmında yer alan geçici hükümlerinde düzenlenmiştir. Anayasanın genel sisteminden ayrılan bu hükümler özetle şöyledir: İlk Cumhurbaşkanının Anayasanın halkoylaması sonucu kabul edilmesiyle birlikte seçilmesi (geçici m.1); Millî Güvenlik Konseyinin altı yıllık bir süre için Cumhurbaşkanlığı Konseyi haline dönüşmesi (geçici m.2); altı yıllık bir süre için Cumhurbaşkanının anayasa değişikliklerini bir defa daha görüşülmek üzere Türkiye Büyük Millet Meclisine geri göndermesi durumunda aynı değişikliğin kabul edilebilmesi için dörtte üç çoğunluğunun oyunun gerekmesi (geçici m.9); 12 Eylül öncesi siyasal partilerin bazı yöneticileri ve parlâmenterleri hakkında beş ve on yıllık olmak üzere siyasal faaliyet yasağı getirilmesi (geçici m.4). Bu son madde 6 Eylül 1987 tarihli halkoylaması ile kaldırılmıştır[14].
4. Güçlü Yürütme.- Dünyadaki genel eğilime[15] uygun olarak 1982 Anayasası devlet yapısı içinde yürütme organını güçlendirmiştir[16]. 1982 Anayasası bu güçlendirmeyi, bir yandan Cumhurbaşkanının yetkilerini artırarak, diğer yandan da, Bakanlar Kurulu içinde de Başbakana üstün konum vererek sağlamaya çalışmıştır[17]. Anayasanın Cumhurbaşkanına ne gibi yetkiler verdiğini ve Başbakanın konumunu nasıl güçlendirdiğini aşağıda Cumhurbaşkanını ve Başbakan incelediğimiz bölümlerde göreceğiz.
5. Tıkanıklıkları Giderici Çözüm Yolları [18].- 1982 Anayasası siyasal sitemde ortaya çıkan tıkanıklıkları giderici çözüm yolları öngörmüştür. Bu yollar şunlardır:
a) Cumhurbaşkanına belli şartlarda Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimlerini yenileme yetkisi verilmiştir (m.116). Bu yolla, belli süre içinde hükûmetin kurulamamış olması nedeniyle ortaya çıkan kriz çözülebilecektir. 1961 Anayasasında benzer bir hüküm olsaydı, 1970’li yıllarda ortaya çıkan birçok hükûmet krizi çözülebilecekti[19].
b) 1961 Anayasası döneminde Cumhurbaşkanı seçiminde tıkanıklar ortaya çıkmıştır. 1980’de Cumhurbaşkanı altı ay boyunca seçilememişti. Cumhurbaşkanının seçiminde tıkanıklığı önleyici 102’nci maddede şu hüküm getirilmiştir: “Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir... En az üçer gün ara ile yapılacak oylamaların ilk ikisinde üye tamsayısının üçte iki çoğunluk oyu sağlanamazsa üçüncü oylamaya geçilir, üçüncü oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğunu sağlayan aday Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Bu oylamada üye tamsayısının salt çoğunluğu sağlanamadığı takdirde üçüncü oylamada en çok oy almış bulunan iki aday arasında dördüncü oylama yapılır. Bu oylamada da üye tamsayısının salt çoğunluğu ile Cumhurbaşkanı seçilemediği takdirde derhal Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir”. Bu hüküm sayesinde, 1961 Anayasası döneminde görüldüğü gibi Cumhurbaşkanının seçilememesi şeklinde bir tıkanıklığın ortaya çıkması mümkün değildir.
c) Aynı şekilde 1961 Anayasası döneminde tıkanmalara yol açan Meclis Başkanlığı seçimlerinde de üye tamsayısının salt çoğunluğu şartından vazgeçilmiş ve şu çözüm getirilmiştir: “Başkan seçimi gizli oyla yapılır. İlk iki oylamada üye tam sayısının üçte iki ve üçüncü oylamada da üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır. Üçüncü oylamada salt çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamada en çok oy alan iki aday için dördüncü oylama yapılır; dördüncü oylamada en fazla oy alan üye, Başkan seçilmiş olur. Başkan seçimi aday gösterme süresinin bitiminden itibaren, on gün içinde tamamlanır” (m.94/4).
d) 1982 Anayasası Cumhuriyet Senatosunu kaldırarak tek meclis sistemini benimsemiştir. Bu da kanun çıkarma sürecini kısaltmıştır[20].
e) 1961 Anayasasına göre Meclislerin toplantı yetersayısı üye tamsayısının salt çoğunluğuydu (m.86). 1961 Anayasası döneminde bu hüküm nedeniyle, Meclislerin çalışmalarını zaman zaman mümkün olmamıştır[21]. Bu tıkanmaya karşı 1982 Anayasası toplantı yeter sayısını üye tamsayısının üçte birine düşürmüştür.
f) 1982 Anayasası, siyasî partilerin Mecliste grup kurmaları için gerekli milletvekili sayısını 10’dan 20’ye çıkararak, grupların Meclis çalışmalarını engelleyici şekilde kullanma ihtimallerini azaltmıştır[22].
Parlâmenter sistemdeki tıkanmaları önleme amacını güden bu tür kurum ve kurallar Anayasa hukuku literatüründe “rasyonelleştirilmiş parlâmentarizm” olarak adlandırılmaktadır[23]. Ergun Özbudun’un işaret ettiği gibi, bu anlamda 1982 Anayasasının “rasyonelleştirilmiş parlâmentarizm” yönünde bir eğilim gösterdiği kabul edilebilir[24].
6. Daha Az Katılmacı Demokrasi Modeli.- 1982 Anayasası, 1961 Anayasasına oranla daha az “katılmacı” bir demokrasi modelini benimsemiştir[25]. 1982 Anayasası, belli ölçüde bir depolitizasyonu, yani siyasetten uzaklaşmayı amaçlamıştır[26]. Ergun Özbudun’un tespitlerine göre, “siyasal faaliyetin sadece siyasal partiler ve seçilmiş devlet organları eliyle yürütülmesi suretiyle, üke düzeyinde belli ölçüde bir depolitizasyon sağlanması isteği, Anayasanın ilk şeklinde mevcut çeşitli hükümlere yansımıştır. Bunlar şöyle özetlenebilir”[27]:
a) “Siyasî partiler yurt dışında teşkilâtlanıp faaliyette bulunamaz, kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar meydana getiremez, vakıf kuramazlar” (m.68/6). Bu hüküm 23.7.1995 tarih ve 4121 sayılı Kanunla değiştirilen 68’inci maddenin yeni şeklinde bulunmamaktadır.
b) “Siyasî partiler, kendi siyasetlerini yürütmek ve güçlendirmek amacıyla dernekler, sendikalar, vakıflar, kooperatifler ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları ile siyasî ilişki ve işbirliği içinde bulunamazlar. Bunlardan maddî yardım alamazlar” (m.69/2). Bu hüküm 23.7.1995 tarih ve 4121 sayılı Kanunla değiştirilen 69’uncu maddenin yeni şeklinde bulunmamaktadır.
c) “Siyasî amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, verim düşürme ve diğer direnişler yapılamaz” (m.54/7).
d) “Dernekler..., siyasî amaç güdemezler, siyasî faaliyette bulunamazlar, siyasî partilerden destek göremez ve onlara destek olamazlar, sendikalarla, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve vakıflarla bu amaçla ortak hareket edemezler”. Bu hüküm 23.7.1995 tarih ve 4121 sayılı Kanunla değiştirilen 33’üncü maddenin yeni şeklinde bulunmamaktadır.
e) “Dernekler, vakıflar, sendikalar ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları kendi konu ve amaçları dışında toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyemezler” (m.34/son).
g) “Meslek kuruluşları, kuruluş amaçları dışında faaliyet gösteremezler; siyasetle uğraşamazlar, siyasî partiler, sendikalar ve derneklerle ortak hareket edemezler. Siyasî partiler, sendikalar ve sendika üst kuruluşları; meslek kuruluşları ve üst kuruluşları organlarının seçimlerinde aday gösteremezler ve belirli adayların leh veya aleyhlerinde faaliyette bulunamazlar ve propaganda yapamazlar” (m.135/3,4). Bu hüküm 23.7.1995 tarih ve 4121 sayılı Kanunla değiştirilen 135’inci maddenin yeni şeklinde bulunmamaktadır.
* * *
7 Kasım 1982 tarih ve 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Resmî Gazetenin 9 Kasım 1982 tarih 17863 numaralı mükerrer sayısında yayımlanmıştır. (Düstur, Tertip 5, Cilt 22, s.3).
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 23.9.1982 tarihinde Danışma Meclisi tarafından ve 18 Ekim 1982 tarihinde Millî Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilmiş, halkoyuna sunulmak üzere 20 Ekim 1982 tarih ve 17844 sayılı Resmî Gazetede yayımlanmış, 7 Kasım 1982 Pazar günü yapılan halkoylaması sonucu % 91.17 oranında kabul oyu ile kabul edilmiş, bu kez tekrar 2709 sayılı Kanun olarak 9 Kasım 1982 tarih ve 17863 mükerrer sayılı Resmî Gazetede yayımlanmıştır.
1982 Anayasasında şimdiye kadar beş değişiklik yapılmıştır:
Birinci Değişiklik: 17 Mayıs 1987 tarih ve 3361 sayılı Kanun (Resmî Gazete, 18 Mayıs 1987, Sayı 19644 Mükerrer).
İkinci Değişiklik: 8 Temmuz 1993 tarih ve 3913 sayılı Kanun (Resmî Gazete, 10 Temmuz 1993, Sayı 21633).
Üçüncü Değişiklik: 23 Temmuz 1995 tarih ve 4121 sayılı Kanun (Resmî Gazete, 26 Temmuz 1995, Sayı 22355).
Dördüncü Değişiklik: 18 Haziran 1999 tarih ve 4388 sayılı Kanun (Resmî Gazete, 18 Haziran 1999, Sayı 23729 Mükerrer)
Beşinci Değişiklik: 13 Ağustos 1999 tarih ve 4446 sayılı Kanun (Resmî Gazete, 14 Ağustos 1999, Sayı 23786).
* * *
Şimdiye kadar Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi anayasal gelişmelerimizi gördük. Bundan sonra ise 1982 Anayasasının hükümlerini göreceğiz. İzleyen bölümde, 1982 Anayasasının temel ilkelerini, sonraki bölümde de 1982 Anayasasının kurduğu temel hak ve hürriyetler sistemini inceleyeceğiz.
[1]. Düstur, Tertip 5, Cilt 19, s.106; Resmî Gazete, 28 Ekim 1980, Sayı 17145; Kili ve Gözübüyük, op. cit., s.233-234.
[2]. Bu kavram için bkz. Kemal Gözler, Kurucu İktidar, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, 1998, s.70.
[3]. Düstur, Tertip 5, Cilt 20, s.316; Resmî Gazete, 30 Haziran 1981, Sayı 17386 Mükerrer; Kili ve Gözübüyük, op. cit., s.237-245.
[4]. Örneğin Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.30-31; Soysal, op. cit., s.97-103; Sabuncu, Anayasaya Giriş, op. cit., s.5-10. Genel olarak bu iki Anayasanın karşılaştırılması konusunda da bakınız: Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.31-287; Tanör, İki-Anayasa, op. cit., s.95-176.
[5]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.30-31; Özbudun, Demokrasiye Geçiş Sürecinde Anayasa Yapımı, op. cit., s.60.
[6]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.30-31; Özbudun, Demokrasiye Geçiş Sürecinde Anayasa Yapımı, op. cit., s.60-70..
[7]. Tanör, İki-Anayasa, op. cit., s.105; Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.32; Sabuncu, op. cit., s.6;
[8]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op.cit., s.35-44; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.31-44; Soysal, Anayasanın Anlamı, 110-117.
[9]. Gözübüyük, Anayasa Hukuku, op. cit., s.147; Rumpf, op. cit., s.44.
[10]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.35; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.32; Gören, op. cit., s.68;
[11]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op.cit., s.36.
[12]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op.cit., s.36. Kazuistik yöntemin doğurabileceği sakınca örnekleri için bkz. Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.32-33.
[13]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.36-37; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.39-41.
[14]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.37-38; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.33-37.
[15]. Yürütme organının güçlendirilmesi eğilimi hakkında bkz. Burhan Kuzu, Anayasa Hukukumuzda Düzenleyici İşlem Yapma Yetkisi ve Güçlendirilmesi Eğilimi, İstanbul, Filiz Kitabevi, 1987, s.84-139.
[16]. Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.41; Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.39.
[17]. Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.41-42.
[18]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.40-42; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.42-44.
[19]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.40; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.43-44.
[20]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.42; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.42.
[21]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.41; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.42.
[22]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.41; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.42.
[23]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.42.
[24]. Ibid.
[25]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.43; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.37.
[26]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.43.
[27]. Ibid.
Copyright
(c) Kemal Gözler. 2001-2004. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz, dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz. İzin için kgozler@hotmail.com adresine başvurunuz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 21.2.2001 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71 ve 72’nci maddeleri, bir fikir ve sanat eserini herhangi bir yöntemle çoğaltanları, dağıtanları, satanları, elinde bulunduranları, paraya çevrilmeksizin, 2 (iki) yıldan 6 (altı) yıla kadar hapis cezası ve 50 (elli) milyar liradan 150 (yüzelli) milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırmaktadır.
Alıntılar (İktibas) Konusunda Açıklamalar
Bu çalışmadan yapılacak alıntılarda (iktibaslarda) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 35’inci maddesinde öngörülen şu şartlara uyulmalıdır: (1) İktibas, bir eserin “bazı cümle ve fıkralarının” bir başka esere alınmasıyla sınırlı olmalıdır (m.35/1). (2) İktibas, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla yapılmalıdır (m.35/3). (3) İktibas, belli olacak şekilde yapılmalıdır (m.35/5) [Bilimsel yazma kurallarına göre, aynen iktibasların tırnak içinde verilmesi ve iktibasın üç satırdan uzun olması durumunda iktibas edilen satırların girintili paragraf olarak dizilmesi gerekmektedir]. (4) İktibas ister aynen, ister mealen olsun, eserin ve eser sahibinin adı belirtilerek iktibasın kaynağı gösterilmelidir (m.35/5). (5) İktibas edilen kısmın alındığı yer belirtilmelidir (m.35/5).
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 21.2.2001 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71’inci maddesinin 4’üncü fıkrası, 35’inci maddeye aykırı olarak “kaynak göstermeyen veya yanlış yahut kifayetsiz veya aldatıcı kaynak” göstererek iktibas yapan kişileri, 4 (dört) yıldan 6 (altı) yıla kadar hapis ve 50 (elli) milyar liradan 150 (yüzelli) milyar liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırmaktadır.
Ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 18 Şubat 1981 tarih ve E.1980/1, K.1981/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre kararına göre, “iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve eserinin adı belirtilse bile eser sahibi, haksız rekabet hükümlerine dayanarak Borçlar Kanununun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebilir”.
Yukarıdaki şartlara uygun olarak alıntı yapılırken bu çalışmaya şu şekilde atıf yapılması önerilir:
Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa, Ekin Kitabevi Yayınları, 2000, s.93-103 (www.anayasa.gen.tr/82ay-hazirlik.htm; erişim tarihi)
[ Ana sayfa: www.anayasa.gen.tr ]
Editör: Kemal Gözler kgozler@hotmail.com