TÜRK ANAYASA HUKUKU SİTESİ

 anayasa.gen.tr

Ana Sayfa: www.anayasa.gen.tr

Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa Ekin Kitabevi Yayınları, 2000, s.559-616'dan alınmıştır.

 
Bölüm 16
Bakanlar Kurulu
: Başbakanve bakanlar

 

Kemal Gözler

 

 

 

 

 

Bibliyografya.- Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.293-299; Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları, op. cit., s.395-426; Gözübüyük, Anayasa Hukuku, op. cit., s.235-245; Gören, Anayasa Hukukuna Giriş, op. cit., s.236-243; Rumpf, Türk Anayasa Hukukuna Giriş, op. cit., s.92-96; Aldıkaçtı, Anayasa Hukukumuzun Gelişmesi ve 1961 Anayasası, op. cit., s.335-340; Kuzu, 1982 Anayasasının Temel Nitelikleri, op. cit., s.95-101; Günday, op. cit., s.262-272; Gözübüyük ve Tan, op. cit., c.I, s.154-167. Servet Armağan, 1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1978; Tahsin Bekir Balta, Türkiye’de Yürütme Kudreti, Ankara, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1960; Necip Bilge, Bakanların Görev ve Sorumları, Ankara, Yeni Desen Matbaası, 1956; Atilla Özer, Batı Demokrasilerinde ve Türkiye’de Hükûmetin Kuruluş Yöntemleri, Ankara, Ankara İktisadi ve Ticarî İlimler Akademisi Yayınları, 1981; Ali Oğuz Şahin, Başbakan ve Bakanların Görevleriyle İlgili Cezaî Sorumlulukları, Ankara, Palme Yayıncılık, 1999; Turgut Tan, “1982 Anayasası Yönünden Yürütme Görevi ve Yürütme Yetkisinin Niteliği”, Anayasa Yargısı, Ankara, Anayasa Mahkemesi Yayınları, 1984, s.31-47; Mehmet Turhan, Hükûmet Sistemleri, Ankara, Gündoğan Yayınları, 2. Baskı, 1993, s.125-158; Mehmet Turhan, “Başbakanın Seçimi ve Atanması”, Amme İdaresi Dergisi, cilt 26, Eylül 1986, Sayı 3, s.27 vd; Mehmet Turhan, Siyaset ve Anayasa, Ankara, Gündoğan Yayınları, 1995, s.279-304.

Anayasamızın 8’inci  maddesi, “yürütme yetkisi ve görevi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir” demektedir. Cumhurbaşkanını yukarıda gördük. Şimdi de, Bakanlar Kurulunu göreceğiz. Anayasamızın 109’uncu maddesine göre, Bakanlar Kurulu da Başbakan ve bakanlardan oluşmaktadır. O halde bu bölümde sırasıyla, önce Bakanlar Kurulunu (I), sonra Başbakanı (II) ve nihayet bakanları (III) inceleyeceğiz.

I. Bakanlar Kurulu

Burada sırasıyla Bakanlar Kurulunun kuruluşunu (A), güvenoyu almasını (B), yetkilerini (C) ve sorumluluğunu (D) inceleyeceğiz.

A. Kuruluşu

Anayasamızın 109’uncu maddesinin ilk fıkrasına göre, “Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan kurulur”. Yani, Bakanlar Kurulu denen şey aslında Başbakan ve bakanların bir araya gelmesinden oluşmaktadır.

1. Atama

Anayasanın 109’uncu maddesine göre, “Başbakan, Cumhurbaşkanınca, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır”. Bakanlar ise, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır”lar.

2. Uygulamadaki Usûl

Anayasanın 109’uncu maddesi hükmünü verdikten sonra şimdi uygulamayı görelim:

Genel seçimlerden sonra, her halükârda[1], yeni Meclisin toplanmasıyla birlikte, Başbakan mevcut Bakanlar Kurulunun istifasını Cumhurbaşkanına sunmaktadır[2]. Bunun üzerine, Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulunun istifasını Anayasanın 104’üncü maddesine göre kabul ettiğini ve yeni Bakanlar Kurulu kuruluncaya kadar, mevcut Bakanlar Kurulunun göreve devam etmesini rica eden bir yazıyı Başbakanlığa göndermektedir. Bu işlemler Resmî Gazetede yayımlanmaktadır.

Örnek 21: Bakanlar Kurulunun İstifasına Dair İşlem
(Resmî Gazete, 20 Nisan 1999, Sayı 23672)

             T.C.

    BAŞBAKANLIK

Personel ve Prensipler

   Genel Müdürlüğü

B.02.0.PPG.0.12-300-01/05092

19 Nisan 1999

CUMHURBAŞKANLIĞI YÜCE KATINA

18 Nisan 1999 Milletvekili Genel Seçimlerinde ortaya çıkan TBMM aritmetiğine uygun bir Hükûmet teşkiline olanak sağlamak için 56. Hükûmetin istifasının kabulünü saygılarımla arz ederim.

Bülent ECEVİT

Başbakan

________________

(Devamı karşı sayfada)

 

         
           TÜRKİYE

CUMHURBAŞKANLIĞI

          39-08-99-167

19 Nisan 1999

BAŞBAKANLIĞA

İLGİ: 19 Nisan 1999 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-01/05092 sayılı yazınız.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 104’üncü maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulunun istifası kabul olunmuştur. Bugüne kadar yürütülmüş olan memleket hizmetleri için teşekkür eder; Yeni Hükûmet kuruluncaya kadar, göreve devam olunmasını rica ederim.

Süleyman DEMİREL

CUMHURBAŞKANI

Bundan sonra ise, Cumhurbaşkanı, yeni bir Bakanlar Kurulunun kurulabilmesi için, bir milletvekilini (genellikle mecliste mutlak çoğunluğa sahip veya en fazla çoğunluğa sahip partinin lideri olan milletvekilini) Bakanlar Kurulunu kurmakla görevlendirmektedir. Örnek:

Örnek 22: Bakanlar Kurulunun Yeniden Teşkili İçin
Bir Milletvekilinin Görevlendirilmesine
 Dair İşlem
(Resmî Gazete, 3 Mayıs 1999, Sayı 23684, Mükerrer)

  TÜRKİYE
CUMHURBAŞKANLIĞI

39-08-5-99-189

3 Mayıs 1999

BAŞBAKANLIĞA

İLGİ: 19 Nisan 1999 tarihli ve KAN.KAR: 39-08-4-99-167 sayılı yazımız.

Bakanlar Kurulunun yeniden teşkili için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 109 uncu maddesi uyarınca, İstanbul Milletvekili ve Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Sayın Bülent ECEVİT'i görevlendirdim.

Seçilecek Bakanların atanmaları yapıldıktan sonra, Bakanlar Kurulu Listesinin ayrıca gönderileceğine bilgilerini rica ederim.

Süleyman DEMİREL

CUMHURBAŞKANI

Bakanlar Kurulunu kurmakla görevlendirilen milletvekili, Bakanlar Kurulu listesini oluşturduktan sonra, durumu belirten yazıyı, Anayasanın 109’uncu  maddesi uyarınca Cumhurbaşkanına arz etmektedir. Bu yazıyı Bakanlar Kurulunu kurmakla görevlendirilen kişi “Başbakan” sıfatıyla imzalamaktadır.

 

 

 

 

Örnek 23: Bakanlar Kurulunun Cumhurbaşkanına Arzına Dair İşlem

(Resmî Gazete, 28 Mayıs 1999, Sayı 23708, Mükerrer)

     T.C. BAŞBAKANLIK                                                                                                                                                                                                       28 Mayıs 1999

Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü

B.02.0.PPG.0.12-300-01/06825

CUMHURBAŞKANLIĞI YÜCE KATINA

İLGİ: 3 Mayıs 1999 tarih ve KAN.KAR. 39-08-5-99-189 sayılı yazınız.

İlgi yazınızla kurulması ile görevlendirildiğim Bakanlar Kurulunda:

1. Onyedi Devlet Bakanı'nın görevlendirilmesini ve bunlardan ikisine Başbakan Yardımcılığı görevinin verilmesini;

2. Bakanlar Kurulu'nun bu suretle teşkilini ve ekli listede adları yazılı zevatın hizalarında belirtilen Bakanlıklara atanmalarını,

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 109 uncu maddesi uyarınca takdir ve tensiplerinize saygı ile arz ederim.                                                                                                                                                                                               Bülent ECEVİT

                                                                                                                                                                                                                                                                            Başbakan

BAKANLAR KURULU

ADI VE SOYADI             BAKANLIĞIN ADI                                                                                                 SEÇİM BÖLGESİ

Bülent ECEVİT                 BAŞBAKAN                                                                                                                            İSTANBUL

Devlet BAHÇELİ              DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI                  OSMANİYE

H. Hüsamettin ÖZKAN    DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI   İSTANBUL

Mehmet KEÇECİLER      DEVLET BAKANI                                                                                                   KONYA

...                                                                                          ...                                                                                                                                                                                                    ...                                           

Bu yazı üzerine Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulunun kuruluşunu ve ekli listedeki adları yazılı kişilerin, belirtilen bakanlıklara atandığını belirten yazıyı Başbakanlığa göndermektedir. Bu yazıların hepsi Resmî Gazetede yayınlanmaktadır.

Örnek 24: Bakanlar Kurulunun Atanmasına Dair İşlem

(Resmî Gazete, 28 Mayıs 1999, Sayı 23708, Mükerrer)

   TÜRKİYE

CUMHURBAŞKANLIĞI                                                                                                                                            28 Mayıs 1999

        39-08-6-99-230

BAŞBAKANLIĞA

 1- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 109 uncu maddesi uyarınca, Bakanlar Kurulunun teşkili 3 Mayıs 1999 tarihli ve KAN.KAR.: 39-08-5-99-189 sayılı yazımız ile uygun görülmüştü. 28 Mayıs 1999 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-01/06825 sayılı yazınızla yapmış olduğunuz teklif uygun bulunarak, 3046 Sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkındaki Kanun'un 4 üncü maddesi uyarınca, onyedi Devlet Bakanının görevlendirilmesi ve bunlardan ikisine Başbakan Yardımcılığı görevinin verilmesi onaylanmıştır.

2- Yeni Bakanlar Kurulunda yer alan Bakanlıklara, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 109 uncu maddesi gereğince Ek'li listede gösterilen zevat atanmıştır.

Bilgilerini rica eder, Yeni Bakanlar Kuruluna başarılar dilerim.

Süleyman DEMİREL

CUMHURBAŞKANI

BAKANLAR KURULU

ADI VE SOYADI                  BAKANLIĞIN ADI                                                                                            SEÇİM BÖLGESİ

Bülent ECEVİT                BAŞBAKAN                                                                                                              İSTANBUL

Devlet BAHÇELİ             DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI  OSMANİYE

H. Hüsamettin ÖZKAN    DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI  İSTANBUL

Mehmet KEÇECİLER      DEVLET BAKANI                                                                                                   KONYA

...                                                                ...                                                                                                                                                                                                      ...

Yukarıda anlatılan bu uygulamanın Anayasanın 109’uncu maddesine uygunluğu tartışmalıdır. Mehmet Turhan’ın  isabetle gözlemlediği gibi, Cumhurbaşkanı bir milletvekilini, Hükûmeti kurmakla görevlendirmektedir[3]. Oysa, Anayasanın 109’uncu maddesine göre, yapılması gereken işlem, bir milletvekilinin Başbakan olarak atanmasıdır . Yani, Cumhurbaşkanı, Anayasanın öngördüğü gibi, bir milletvekilini Başbakan olarak atamamakta, onu Hükûmeti kurmakla görevlendirmektedir.

Mehmet Turhan’ın belirttiği gibi, Cumhurbaşkanının bu “görevlendirme işlemi”, Anayasanın 109’uncu maddesi anlamında bir “atama işlemi” olarak kabul edilemez[4]. Zira, Bakanlar Kurulunu kurmakla görevlendirilen milletvekili, bu görevi sonuçlandırabilir veya sonuçlandıramaz. Eğer görevi sonuçlandıramazsa, o zaman, görevi iade eder. Eğer sonuçlandırırsa, oluşturduğu Bakanlar Kurulu üyelerinin listesini içeren yazıyı Cumhurbaşkanlığına gönderir ve bu yazı üzerine Cumhurbaşkanı atamayı yapar[5]. Cumhurbaşkanının bu atama işlemiyle hem Başbakan, hem de diğer bakanlar aynı anda atanmış olurlar. Yani aynı anda yapılmış tek işlemle, hukuken, hem Başbakan, hem de bakanlar atanmış olur. Oysa Anayasanın 109’uncu  maddesi, önce Başbakanın atanmasını, sonra Başbakanca seçilen bakanların atanmasını öngörmektedir.

Acaba, Cumhurbaşkanı, “atama ” yapmaksızın bir milletvekilini Bakanlar Kurulunu kurmakla “görevlendirebilir” mi? Bu soruya Mehmet Turhan olumlu yanıt verir. Yazara göre, bir konuda atamaya yetkili olan kişi, görevlendirmeye de yetkilidir[6]. Yani bu durumda Cumhurbaşkanı önce Başbakan olacak kişiyi “seçmekte”, ancak onu “atamamaktadır”. Söz konusu kişi Bakanlar Kurulu listesini Cumhurbaşkanına sunabilirse, Cumhurbaşkanı bunun üzerine söz konusu kişiyi Başbakan olarak atamaktadır[7].

Kanımızca da Cumhurbaşkanının bir milletvekilini Bakanlar Kurulunu kurmakla görevlendirmesi işlemi bir atama işlemi değildir. Zira, istifasını sunmuş olsa da, yeni Bakanlar Kurulu kuruluncaya kadar eski Bakanlar Kurulu ve eski Başbakan hala görevdedir. Dolayısıyla, görevlendirme işlemi atama işlemi olarak kabul edilemez, zira ülkede iki Başbakan olması sonucu ortaya çıkar. Oysa Bakanlar Kurulunu kurmakla görevlendirilen milletvekili henüz Başbakan değildir.

Ancak, kanımızca, görevlendirilen kişinin Bakanlar Kurulu listesini Cumhurbaşkanına sunduktan sonra, bu kişinin ve diğer bakanların atanmasının aynı işlemle aynı anda yapılmasını Anayasanın 109’uncu  maddesinin sözüyle bağdaştırmak çok güçtür. 109’uncu maddeye uygunluk için Cumhurbaşkanının bu kişiyi önce Başbakan olarak ataması, bu kişinin sonra Bakanlar Kurulu listesini Cumhurbaşkanına sunması ve Cumhurbaşkanının da Bakanlar Kurulu listesinde yer alan bakanları ataması gerekir. Ancak bu takdirde de, bir an için olsa dahi, bakanları olmaksızın bir Başbakanın olması sonucu ortaya çıkar ki, Bakanlar Kurulu olmaksızın tek başına bir Başbakanın tasavvur edilmesi mümkün değildir. O nedenle, Bakanlar Kurulunun atanması konusunda ideal bir çözüm bulmak sanırım mümkün olmayacaktır. Şu ya da bu şekilde, Anayasanın hükümlerine bir aykırılık olacaktır. Bu nedenle, Anayasanın bu durumu öngörüp bir hüküm koymasında yarar olabilecektir. Kanımızca, uygulamada olan Cumhurbaşkanının bir milletvekilini Bakanlar Kurulunu kurmakla görevlendirmesi usûlünün Anayasa hükmü haline getirilmesi uygun olur.

Süre.- Bakanlar Kurulunun kurulması işlemi  ne kadar bir sürede tamamlanmalıdır? Bu konuda, Anayasada bir süre öngörülmemiştir. Cumhurbaşkanının Başbakanın istifasını izleyen gün ve günlerde, fazla gecikmeden, bir Başbakan ataması gerekir. Keza, Başbakan olarak atanan kişi çok gecikmeden bakanlarını seçip Cumhurbaşkanına sunmalıdır. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı da bakanları olabildiği ölçüde çabuk atamalıdır. Ancak burada öngörülen bir süre yoktur. Uygulamada özellikle yeni seçimlerden sonra Bakanlar Kurulunun kurulmasının haftalar aldığı gözlemlenmektedir. Anayasanın 116’ncı maddesi yeni Bakanlar Kurulunun kırkbeş gün içinde kurulamamasını, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin Cumhurbaşkanınca yenilenmesi sebebi saydığına göre, Bakanlar Kurulunun bir an önce kurulmasında yarar vardır.

3. Bakanlar Kurulunun Kurulma Anı

Bakanlar Kurulu acaba hangi anda kurulmuş ve göreve başlamış olur? Başbakanın önerdiği bakanların atanması anında mı, yoksa Bakanlar Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu aldığı tarihte mi kurulmuş ve göreve başlamış olur?

İlhan Arsel’e göre, Bakanlar Kurulu listesinin tam olarak Meclise sunulmasıyla Bakanlar Kurulu göreve resmen başlamış olmaz. Resmen göreve başlayabilmesi için, Meclis tarafından verilecek güven oyuna mazhar olmuş bulunması lazımdır[8].

Kanımızca, bu görüş kabul edilemez. Bakanlar Kurulu, Başbakanın seçtiği bakanların Cumhurbaşkanınca atanması işlemi ile kurulmuş olur ve Bakanlar Kurulu bu tarihte göreve başlar[9]. Hukuken Bakanlar Kurulunun kuruluş ve göreve başlama tarihi bu tarihtir. Bakanlar Kurulunun kurulması ve göreve başlaması için Türkiye Büyük Millet Meclisinin güven oyuna ihtiyacı yoktur[10]. Çünkü, Bakanlar Kurulu, her ne kadar yasama organı karşısında sorumlu ise de, yasama organının bir parçası değil, yürütme organının bir parçasıdır. Kuvvetler ayrılığının geçerli olduğu bir sistemde, yürütme organı yasama organından ayrıdır. Böyle bir sistemde, Bakanlar Kurulunun kurulması parlâmentonun iradesine bağlı tutulamaz[11].

Bu sonuca ulaşmaya pozitif hukuk bakımından bizi engelleyen bir şey yoktur. Anayasanın 110’uncu  maddesi, “göreve başlama ve güven oyu” başlığını taşıyorsa da maddenin metninde Bakanlar Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven oyu almasıyla göreve başladığını belirten bir hüküm yoktur. Anayasanın 176’ncı maddesine göre, “madde kenar başlıkları... Anayasa metninden sayılmaz”. O nedenle, 110’uncu maddenin başlığından herhangi bir hukukî sonuç çıkarılamaz.

4. Göreve Başlama Sırasında Güvenoyu (m.110)

Bu şekilde kurulan Bakanlar Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu alması gerekmektedir. Bu güvenoyu aslında kurulmuş olan ve hukuken göreve başlamış olan Bakanlar Kurulu hakkında yapılmaktadır. Ancak, Anayasamızın 110’uncu maddesinin başlığından hareketle, Anayasada öngörülen diğer iki çeşit güvenoyundan ayırmak için buradaki güvenoyuna “göreve başlama sırasında güvenoyu” denmektedir.

Anayasanın 110’uncu  maddesine (ve keza Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 123’üncü maddesine) göre, yukarıdaki şekilde kurulan Bakanlar Kurulunun listesi tam olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise toplantıya çağırılır. Bakanlar Kurulunun programı, kuruluşundan en geç bir hafta içinde Başbakan veya bir bakan tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisinde okunur ve güvenoyuna başvurulur (Anayasa, m.110; İçtüzük, m.124).

Güvenoyu için görüşmeler programın okunmasından iki tam gün geçtikten sonra başlar (Anayasa, m.110; İçtüzük, m.124/1). Görüşmeler sırasında İçtüzüğün genel hükümleri uygulanır (İçtüzük, m.124/1). Görüşme günü için, Danışma Kurulunca Genel Kurula özel bir gündem önerilir (İçtüzük, m.124/2).

Bu iki tam günlük sürenin amacı, Bakanlar Kurulu programı üzerinde görüş bildirecek milletvekillerine ve siyasî parti gruplarının sözcülerine hazırlanma imkânı vermektir[12]. Bakanlar Kurulu programı üzerinde görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçtikten sonra oylama yapılır (m.110). Bu bir tam günlük süreye “serinleme süresi” denir. Bu sürenin amacı, milletvekillerinin güven oylamasında, o anki duygu ve heyecanlarına kapılarak değil, iyice düşünerek oy kullanmalarını sağlamak içindir.

Güven oylaması açık oyla genel hükümlere göre yapılır (İçtüzük, m.124/son).

Örnek 25: Güven Oylaması Kararı 
(Resmî Gazete, 17 Ocak 1999, Sayı 23586, Mükerrer)

TBMM Kararı

Bakanlar Kuruluna Güven Oylaması Hakkında

Karar No. 624                                                                                                                                                                                        Karar Tarihi: 17.1.1999

İstanbul Milletvekili Bülent Ecevit Başkanlığındaki Bakanlar Kurulu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 17/1/1999 tarihli 44 üncü Birleşiminde yapılan güven oylamasında, (188) ret, (1) çekimser oya karşı (306) kabul oyuyla güven almıştır.

 

Başbakan Bülent ECEVİT Tarafından 12 Ocak 1999 Günü
Türkiye Büyük Millet Meclisine Okunan Programı

Sayın Başkan, sayın Milletvekilleri;

56'ncı Cumhuriyet Hükümeti adına sizlere saygılar sunarım.

Sayın Cumhurbaşkanının görevlendirmesi ile kurulan Hükümetimizin yaklaşan seçimlerle sınırlı bir ömrü olacağı başından bellidir.

Hükümetin ömrü kısa olacağı için, Hükümet Programını da kısa tuttuk. Ancak, Hükümetimizin kısa görev süresini olabildiğince verimli ...

Güven Oylamasında Karar Yeter Sayısı.- Buradaki güven oylamasında karar yeter sayısı nedir?

Hemen belirtelim ki, burada incelediğimiz güvenoyu, “göreve başlama sırasında” başvurulan güvenoyudur. Anayasanın 111’inci maddesinde ise “görev sırasında güvenoyu ” düzenlenmiştir. 111’inci maddeye göre, “güven istemi, ancak üye tam sayısının salt çoğunluğuyla reddedilebilir”. Bir de 99’uncu maddede düzenlenen gensoru görüşmeleri sırasında verilen “güvensizlik önergeleri ” vardır. Böyle bir güvensizlik oyuyla “Bakanlar Kurulunun veya bir bakanın düşürülebilmesi, üye tam sayısının salt çoğunluğuyla olur; oylamada yalnız güvensizlik oyları sayılır”.

Anayasanın 111 ve 99’uncu  maddelerinde karar yeter sayısının nasıl hesaplanacağı belirtilmiş olmasına rağmen, 110’uncu maddede göreve başlama sırasında başvurulan güven oylamasında karar yetersayısının nasıl hesaplanacağı belirtilmemiştir. Acaba göreve yeni başlayan Bakanlar Kurulunun güvenoyu almış sayılabilmesi için en az kaç milletvekilinin güven oyunu almış olması gerekir?

Burada, 110’uncu  maddede ayrıca bir toplantı ve karar yetersayısı öngörülmediğine göre, toplantı ve karar yetersayısı konusunda genel hüküm olan 96’ncı maddeye bakmak gerekir. Bu maddeye göre,

“Anayasada, başkaca bir hüküm yoksa, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tam sayısının en az üçte biri ile toplanır ve toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile karar verir; ancak karar yeter sayısı hiç bir şekilde üye tam sayısının dörtte birinin bir fazlasından az olamaz”.

O halde, Bakanlar Kurulunun göreve başlama sırasında güven oyu alabilmesi için Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğu (276 oy) gerekmemektedir. Toplantıya katılanların salt çoğunluğunun güven oyu, yeni kurulan Bakanlar Kurulunun güven oyu almış olması için yeterlidir.

Yani Bakanlar Kurulunun kurulmasında aranan güven oyunun elde edilmesi, Bakanlar Kurulunun düşürülmesinde aranan güvensizlik oyunun elde edilmesinden çok daha kolaydır. Diğer bir ifadeyle, Bakanlar Kurulunun kurulması, Bakanlar Kurulunun düşürülmesinden daha kolaydır. Anayasamız, Bakanlar Kurulunun kurulması için toplantıya katılanların salt çoğunluğunun oyunu; Bakanlar Kurulunun düşürülmesi  için ise üye tamsayısının salt çoğunluğunu öngörerek Hükûmetin istikrar kazanmasını amaçlamıştır.

Göreve başlama sırasındaki güven oylamasında Anayasanın 96’ncı maddesinde öngörülen toplantı ve karar yeter sayısı geçerli olduğuna göre, toplantıya katılanlar da hesaba katılır. Örneğin, toplantıya katılıp da oy kullanmayan, yahut çekimser oy kullananlar da toplantıya katılanların sayısına dahildir. Buna göre, örneğin 500 milletvekilinin katıldığı bir toplantıda yeni kurulan Bakanlar Kurulunun güven istemi için 240 kabul (güvenoyu), 230 ret (güvensizlik oyu ), 30 da çekimser oy çıkmış ise, yeni kurulan Bakanlar Kurulu güven oyu almamış sayılır. Zira, Bakanlar Kurulunun lehinde kullanılan güven oyları toplantıya katılanların salt çoğunluğu olan 251’e ulaşmamıştır.

Bu sorun Türkiye’de pratikte yaşanmıştır. Aralık 1995 genel seçimlerinden sonra Mesut Yılmaz Başbakanlığında kurulan “Ana-Yol” Hükûmetinin göreve başlaması sırasında yapılan güvenoyuna 544 üye katılmış, oylama sonucunda 257 kabul (güven), 207 ret (güvensizlik) ve 80 çekimser oy çıkmıştır[13]. Yukarıdaki açıklamalarımız doğrultusunda, “toplantıya katılanların salt çoğunluğu” arandığından 257 güvenoyu toplantıya katılanların salt çoğunluğunu oluşturan 273’ün altında kaldığından bu Bakanlar Kurulu güven oyu aslında alamamıştır. Buna rağmen, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, o dönemde yürürlükte olan Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 105’inci maddesinde geçen “güven oyu verenlerin sayısı, güvensizlik oyu verenlerden fazlaysa, Bakanlar Kurulu güven almış olur” hükmüne dayanarak söz konusu Mesut Yılmaz  Başbakanlığındaki Bakanlar Kurulunun güven oyu aldığını açıklamıştır.

Mesut Yılmaz Başbakanlığındaki Bakanlar Kurulunun güvenoyu aldığına ilişkin 12 Mart 1996 tarih ve 398 sayılı TBMM Kararına karşı Anayasa Mahkemesinde iptal davası açılmıştır. Anayasa Mahkemesi Bakanlar Kurulunun güvenoyu alamadığına karar vermiş ve söz konusu TBMM Kararını iptal etmiştir[14]. Anayasa Mahkemesi 14 Mayıs 1996 tarih ve K.1996/13 sayılı  Kararında şöyle demiştir:

“Bakanlar Kurulu göreve başlarken yapılması gereken güven oylamasının düzenlendiği 110. maddede, görev sırasında güven oyuna ilişkin 111. maddede olduğu gibi özel bir kurala yer verilmemesi karşısında bu konuda genel kural olan 96. maddenin uygulanması gerekir... Bakanlar Kurulu’nun güvenoyu aldığına ilişkin dava konusu karar, oylamaya katılan 544 milletvekilinin salt çoğunluğuna ulaşamayan 207 red, 80 çekimser oya karşı 257 kabul oyu ile alınmıştır. Oysa Bakanlar Kurulu’nun güven oyu almış sayılabilmesi için toplantıya katılan 544 üyenin yarısının bir fazlası olan 273 kabul oyu gerekirdi”[15].

Bakanlar Kurulunun göreve başlaması sırasında yapılan güven oylamasında Bakanlar Kurulu güvenoyu alamamış ise, hukuken kurulmuş olan Bakanlar Kurulunun görevi sona erer. Cumhurbaşkanının yeni bir Başbakan ataması, onun yeni bakanlar seçmesi, onların Cumhurbaşkanınca atanması ve bu şekilde kurulan yeni Bakanlar Kurulunun da Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven oyu alması gerekir. Bu şekilde Bakanlar Kurulu kurulamaması durumu kırkbeş gün sürerse, Anayasanın 116’ncı maddesinde öngörülen şartlar altında Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimlerinin yenilenmesine karar verebilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin Cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesine kara verilmesini biz yukarıda Türkiye Büyük Millet Meclisini incelediğimiz bölümde gördüğümüz için burada görmüyoruz.

B. Bakanlar Kurulunun Görevinin Sona Ermesi

Aşağıda Başbakan ve bakanların görevlerinin sona ermesi hallerini ayrıca göreceğiz. Ancak burada genel olarak Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesi hallerini görmekte yarar vardır.

1. Güvensizlik Oyu

Parlâmenter hükûmet sistemlerinde Bakanlar Kurulu parlâmentoya karşı sorumludur. Bu sorumluluğun gerçekleşmesi aracı güvenoyudur.

Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğunu gerçekleştirmenin yöntemi, “güven oylaması usûlü”dür. Anayasamızda üç tür güven oylaması vardır. Hükûmetin göreve başlaması sırasında yapılan güven oyu (m.110), görev sırasında Başbakanın gerekli görmesi durumunda Bakanlar Kurulunda görüştükten sonra güven istemesi sonucunda yapılacak güven oylaması (m.111) ve gensoru görüşmeleri sırasında verilecek güvensizlik önergesi sonucunda güven oylaması yapılması (m.99/3-4).

a) Göreve Başlarken Güvenoyu  (m.110)

Bakanlar Kurulunun göreve başlaması sırasında yapılan güven oyu usûlünü yukarıda gördük[16]. O nedenle buna tekrar değinmiyoruz. Yeni kurulan Bakanlar Kuruluna güvensizlik oyu verilirse, kurulmuş olan Bakanlar Kurulunun görevi sona erer.

b) Görev Sırasında Güvenoyu  (m.111)

Anayasamızın 111’inci  maddesine göre, Başbakan, gerekli görürse, Bakanlar Kurulunda görüştükten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven isteyebilir.

Kurulmuş olan ve görevde bulunan Bakanlar Kurulu niçin görevden düşmesine sebep olabilecek bir usûl olan güvenoyuna kendi isteğiyle başvurur? Bunun sebebi, Anayasanın 111’inci maddesinin gerekçesinde şöyle açıklanmıştır:

“Millet Meclisinde sahip olduğu çoğunluğu tebarüz ettirmek veya böyle bir çoğunluğun bulunup bulunmadığını araştırmak Bakanlar Kurulunun hakkı olmalıdır. Ayrıca hükûmet güvenoyu isteyerek kendisini takviyeyi düşünebilir”[17].

Burada güven isteme yetkisi sadece Başbakana aittir. Dolayısıyla bir bakan kendi için Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven isteyemez[18]. Başbakanın güven isteyebilmesi için, bu istemi Bakanlar Kurulunda görüşmesi gerekir. Ancak, güven istemi, Bakanlar Kurulu kararıyla yapılmaz. Doğrudan Başbakan tarafından istenir. Bakanlar Kurulunun başı Başbakan olduğuna ve Bakanlar Kurulunda dayanışma ilkesi geçerli olduğuna göre, bazı bakanların güven oyu istemine gidilmemesi doğrultusunda direnmeleri mümkün değildir. Şüphesiz ki, güven istemi Bakanlar Kurulunda görüşülürken bazı bakanlar bu istemin yerinde olmadığı doğrultusunda görüş belirtebilirler. Ancak, Başbakan güven istemine karar vermiş ise, buna direnemezler. Direnmek isteyen bakanların yapması gereken şey istifa etmektir.

Güven istemi, Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirilmesinden bir tam gün geçmedikçe görüşülemez ve görüşmelerin bitiminden bir tam gün geçmedikçe oya konulamaz (m.111/2). Güven istemi, ancak üye tam sayısının salt çoğunluğuyla reddedilebilir (m.111/3).

c) Gensoru Görüşmeleri Sırasında Güvenoyu  (m.99/3-4)

Yukarıda Türkiye Büyük Millet Meclisinin hükûmeti denetleme yollarını incelediğimiz bölümde ayrıntılarıyla gördüğümüz gibi[19], Anayasanın 99’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, gensoru görüşmeleri sırasında, Bakanlar Kurulu hakkında güven oylamasına gidilebilir. Bu iki durumda ortaya çıkar:

aa) Gensoru görüşmeleri sırasında milletvekilleri veya siyasî parti grupları güvensizlik önergeleri verebilirler (m.99/3). Bu güvensizlik önergeleri sonucunda, güven oylaması yapılmaktadır.

bb) Anayasanın 99’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, gensoru görüşmeleri sırasında, Bakanlar Kurulu da güven isteyebilir.

Bakanlar Kurulu hakkında güvensizlik önergesi verilmiş veya Bakanlar Kurulunun kendisi güven istemiş ise, Anayasanın 99’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, bu güven isteminden veya güvensizlik önergelerinin verilmesinden bir tam gün sonra güven oylaması yapılır. Güven oylamasında, Bakanlar Kurulunun düşürülebilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğu gerekir.

2. Genel Seçimlerden Sonra Yeni Türkiye Büyük Millet Meclisinin Toplanması

Yeni seçimlere gidilmiş[20] ve seçimler neticesinde yeni bir Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanmış ise, mevcut Bakanlar Kurulunun görevi sona ermelidir[21]. Çünkü, bir parlâmenter hükûmet sisteminde, Bakanlar Kurulu parlâmentoya karşı sorumludur. Onun güveniyle görevde kalmaktadır. Sorumlu olduğu, parlâmento değişmişse, Bakanlar Kurulunun görevi sona ermelidir. Bakanlar Kurulunun dayandığı siyasî parti Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu sağlamış olsa bile, Bakanlar Kurulu çekilmelidir. Ancak, Anayasada, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesiyle, Bakanlar Kurulunun çekileceği yönünde bir hüküm yoktur. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, uygulamada, yeni seçimlerden sonra Başbakan Bakanlar Kurulunun istifasını Cumhurbaşkanına sunmaktadır.

3. Geçici Bakanlar Kurulunun Kurulması  

Biraz aşağıda geçici Bakanlar Kurulunun kurulmasını göreceğiz. Anayasanın 116’ncı maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimlerinin yenilenmesine karar verirse, 114’üncü maddesine göre, mevcut Bakanlar Kurulu çekilir ve yerine yeni bir Bakanlar Kurulu kurulur.

4. Başbakanın Görevinin Sona Ermesi

Aşağıda Başbakanı inceleyeceğimiz yerde, Başbakanın görevini sona erdiren halleri tek tek göreceğiz. Bu hallerden herhangi birinin gerçekleşmesi durumunda, Başbakanın görevi sona ererse, Bakanlar Kurulunun görevi de sona ermiş sayılır. Zira, Başbakansız bir Bakanlar Kurulunun varlığı düşünülemez; Başbakan giderse Bakanlar Kurulu da gider. Örneğin Başbakan istifa ederse veya Başbakan ölürse, bu Bakanlar Kurulunun görevinin sona erdiği anlamına gelir. Biz aşağıda Başbakanın görevini sona erdiren halleri ayrıca göreceğimiz için burada bunlara değinmiyoruz.

Buna karşılık, bir bakanın veya birkaç bakanın görevinin sona ermesi, örneğin istifası, Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesi sonucunu doğurmaz. Böyle bir durumda, Başbakan yeni bakanlar seçer ve bu bakanları Cumhurbaşkanı atar ve aynı Bakanlar Kurulu göreve devam eder. Bu konu tartışmalı değildir.

Ancak, acaba, Başbakan dışında bakanların hepsinin istifası[22], Bakanlar Kurulunun görevini sona erdirir mi? Böyle bir durumun, “Başbakanın bütün bakanların güvenini yitirdiği şeklinde yorumlanabileceğini” düşünen ve “böyle bir durumda Başbakanın da istifa etmesi gerektiğini” ileri süren yazarlar[23] varsa da, kanımızca, böyle bir durumda, Başbakanın istifa etmesine gerek yoktur. Zira, ülkemizde ve parlâmenter hükûmet sistemlerinde, Başbakanın bakanların güvenine dayanması diye bir şey olmadığına göre, bakanların istifa etmesi ve Başbakanın bakanların “güvenini” yitirmesi, Başbakanın istifa etmesini gerektirmez.

5. İstifa

Yukarıda Başbakanın istifasının Bakanlar Kurulunun görevini sona erdirdiğini, ama bakanların istifasının Bakanlar Kurulunun görevini sona erdirmediğini belirtmiştik. Bu ihtimallerin dışında, Bakanlar Kurulu bir bütün olarak, yani Başbakan ve bütün bakanlar aynı anda istifa edebilir. Bu durumda, Bakanlar Kurulunun görevi sona erer.

6. Bütçenin Reddi

Bütçe, yasama organının yürütme organına kamu gelirlerini toplamak ve kamu harcamalarını yapmak üzere verdiği bir yıllık bir izindir. Bütçenin hazırlanması Bakanlar Kuruluna (m.161), bütçenin kabul edilmesi ise (m.162 , 163) Türkiye Büyük Millet Meclisine ait bir yetkidir. Kamu maliyesinin parlâmentolar tarafından kontrolü, “bütçe” ile yapılmaktadır[24]. Bütçenin onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna duyduğu siyasal güveni gösterir[25]. Bu nedenle, Bakanlar Kurulu tarafından hazırlanan bütçenin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Bakanlar Kuruluna verilen güvenin geri alındığı anlamına gelir[26]. Bütçesi reddedilen Bakanlar Kurulunun istifa etmesi gerekir[27]. Zira, bütçesi reddedilmiş bir Bakanlar Kurulunun politikasını ve programını uygulayabilmesi mümkün değildir[28]. Politikasını uygulayamayacak bir Bakanlar Kurulunun ise boşu boşuna görevde kalmasının bir anlamı yoktur. Ancak, bu konuda Anayasada bir hüküm yoktur. Bütçesi reddedilen Bakanlar Kurulu istifa etmez ise, ne olacaktır? Kanımızca, sırf bu nedenle, Bakanlar Kurulu istifaya zorlanamasa da ortaya büyük bir problem çıkmayacaktır. Zira, Bakanlar Kurulu aleyhine olan parlâmento çoğunluğunun, böyle bir durumda, derhal gensoru usûlünü kullanması ve gensoru görüşmeleri sırasında güvensizlik önergesi vererek Bakanlar Kurulunu düşürmesi her zaman mümkündür.

* * *

Cumhurbaşkanının Bakanlar Kurulunu azletmesi mümkün değildir. Bakanlar Kurulu Türkiye Büyük Millet Meclisi güvenine dayanır ve ona karşı sorumludur. Bakanlar Kurulunu her ne kadar göreve atayan kişi Cumhurbaşkanı, ise de, Bakanlar Kurulunu görevden almaya Cumhurbaşkanı yetkili değildir. Bu husus da, idare hukukunda geçerli olan “yetkilerin paralelliği ilkesi”nin anayasa hukukunda her zaman geçerli olamayacağını göstermektedir.

- “İşgüder Bakanlar Kurulu ”

Yukarıdaki durumlarda bir Bakanlar Kurulunun görevi sona ermiş ise, Cumhurbaşkanı, bir yandan yeni bir Bakanlar Kurulunun kurulması için bir milletvekilini görevlendirir ve diğer yandan da, mevcut Başbakandan yeni Hükûmetin kurulmasına kadar Bakanlar Kurulunun görevini sürdürmesini rica eder. Ve izleyen günlerde Hükûmeti kurmakla görevlendirilen kişi, yukarıda açıkladığımız şekilde Bakanlar Kurulu listesini oluşturur ve bu liste Cumhurbaşkanınca atanır. Bu yeni Bakanlar Kurulunun atanmasına kadar, eski Bakanlar Kurulu hala görevde kalır. Bu devletin devamlılığı ve kamu hizmetlerinin sürekliliği ilkesinin bir sonucudur. Aksi takdirde ülke hükûmetsiz kalabilir. Bu nedenle, yeni hükûmet kuruluncaya kadar, geçecek sürede eski hükûmet görevde kalır. Bu tür hükûmetlere “işgüder hükûmet  (care taker government)” denir[29].

İşgüder hükûmetlerin siyasal değil, ancak idarî ve ivedi işleri görebileceği genel olarak kabul edilmektedir[30]. Bu hükûmet, parlâmento güvenine dayanmadığından, önemli siyasal kararları alamamalı, önemli makamlara atama yapamamalıdır. Diğer bir ifadeyle, böyle bir Bakanlar Kurulu, “günlük işleri”, “cari işleri  (affaires courants)” yapabilir[31].

C. Bakanlar Kurulunun Görev ve Yetkileri

Bakanlar Kurulunu oluşturan Başbakan ve bakanların görev ve yetkilerini aşağıda ayrıca Başbakan ve bakanları incelediğimiz başlıklar altında göreceğiz.

Yukarıda Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini tek tek saydık. Ancak Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerini tek tek saymak mümkün değildir. Zira, böyle bir sayma Anayasada ve kanunlarda yapılmamıştır. Bakanlar Kurulu, yürütmenin genel karar organıdır. Anayasanın ve kanunların kendisine verdiği görevleri yerine getirdiği gibi, kanunların uygulanmasıyla ilgili bütün görevleri yerine getirir. Zira, Bakanlar Kurulu merkezî idare teşkilâtının en yüksek karar organıdır. Bakanlar Kurulu, yasama ve yargı fonksiyonuna giren işlemler yapmamak şartıyla yürütme fonksiyonu alanında istediği her işlemi yapabilir. Ancak, yürütme alanına giren bu işlemlerinde Bakanlar Kurulu, bir kanuna dayanmak ve Anayasaya ile kanunlara aykırı olmamak zorundadır. O nedenle, Bakanlar Kurulunun yürütme alanına giren görev ve yetkilerini tespit ederken kullanmamız aramamız gereken iki şart vardır: (1) Bakanlar Kurulunun yaptığı işlemin bir kanuna dayanması; (2) Anayasaya ve kanunlara aykırı olmaması.

Bu iki şarta uyarak Bakanlar Kurulu, yürütme alanına giren her konuda işlem yapabilir. Yani Bakanlar Kurulunun görev ve yetkileri konu itibarıyla sınırlandırılmamıştır. Ancak burada, Bakanlar Kurulunun işlemlerinin “yürütme fonksiyonu” kapsamında kalması gerektiği, Bakanlar Kurulunun yasama ve yargı fonksiyonuna giren işlemler yapamayacağı ortadadır.

O nedenle, burada Bakanlar Kurulu görev ve yetkileri için tam bir liste vermek mümkün değildir. Biz yine de Anayasada Bakanlar Kuruluna verilen belli başlı görev ve yetkilerin bir listesinin yapmaya çalışacağız.

1. “Genel Siyaseti” Yürütmek

Anayasamıza göre, Bakanlar Kurulunun, diğer bir ifadeyle Hükûmetin ana görevi “genel siyaseti” yürütmektir (Anayasa, m.112/1). Ancak Anayasamız “genel siyaset ”in ne olduğunu tanımlamamıştır. Bundan neyi anlamak gerekir? Kanımızca, bundan, İlhan Arsel’in ifadesiyle “memleketin iç ve dış siyasetini tayin ve tespiti”ni[32] anlamak mümkündür. Aslında bu tabir de genel bir tabirdir; bizatihi tanımlanmaya ihtiyacı vardır. Arsel, bir diğer kitabında, “devletin iç ve dış siyasetinin tayin ve tanzimi”nin “hükûmet etmek” anlamına geldiğini söylemektedir[33]. Yazara göre, “hükûmet etmek demek, Devletin bu iç ve dış siyasetinin umumî hatlarını, umumî istikametlerini tespit etmek demektir”[34].

O halde, “genel siyaseti” yürütmek aslında “hükûmet etmek (gouver-ner)” demektir. Zaten bu genel siyaseti tespit ve tanzim eden organ olan bakanlar kuruluna “hükûmet (gouvernement)” de denmektedir.

Uzun lafın kısası, Anayasamıza göre, ülkenin genel siyasetini belirlemek, yani hükûmet etmek görevi Bakanlar Kuruluna ait bir görevdir. Yani, “ülkeyi kim yönetecek” sorusuna bizim Anayasamızın verdiği cevap “Bakanlar Kurulu”dur. Anayasamızın 112’nci maddesinin ilk fıkrasından çıkacak nihaî anlam budur.

Bakanlar Kurulunun bu ana görevi dışında, Anayasada geçen diğer görevleri şunlardır:

2. Kanun Hükmünde Kararname Çıkarmak

Anayasamıza göre iki tür kanun hükmünde kararname vardır. Olağan dönem kanun hükmünde kararnameleri ve olağanüstü hâl ve sıkıyönetim kanun hükmünde kararnameleri.

Anayasamızın 91’inci maddesine göre, olağan dönemlerde kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir. Anayasamızın 121’inci maddesine göre, olağanüstü hâl ve sıkıyönetim dönemlerinde kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi ise Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna aittir. Biz aşağıda ayrıca gerek olağan dönem, gerek olağanüstü hâl ve sıkıyönetim kanun hükmünde kararnamelerini ayrıca inceleyeceğiz. O nedenle, burada Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisinin şartlarını ve usûlünü görmeyeceğiz. Bu konuda aşağıda kanun hükmünde kararnameleri incelediğimiz onsekizinci bölüme bakılabilir.

3. Tüzük Çıkarma Yetkisi

Anayasamızın 115’inci maddesine göre, tüzük çıkarma yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir, Bakanlar Kurulunun hangi şartlara ve hangi usûle uyarak tüzük çıkarabileceğini, aşağıda tüzüğü inceleyeceğimiz onyedinci bölümde göreceğiz. Bu konuda o bölüme bakılmalıdır.

4. Yönetmelik Çıkarma Yetkisi

Anayasamızın 124’üncü maddesinde, yönetmelik çıkarmaya, Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin yetkili olduğu belirtilmiştir. Anayasamızda yönetmelik çıkarmaya yetkili makamlar arasında Bakanlar Kurulu sayılmamıştır. O nedenle Bakanlar Kurulunun yönetmelik çıkarma yetkisi tartışmalıdır. Erdoğan Teziç’e göre, Anayasa tüzük çıkarmaya Bakanlar Kurulunu yetkili kıldığına ve yönetmelik yetkisini düzenleyen 124’üncü madde Bakanlar Kurulunu saymadığına göre, Bakanlar Kurulu yönetmelik çıkaramaz[35]. Buna karşılık, Ergun Özbudun’a göre ise, 124’üncü maddeden Bakanlar Kurulunun yönetmelik yapamayacağı sonucu çıkarılamaz[36]. Zira, yönetmelik, idarenin genel düzenleyici işlem türüdür, Bu nedenle, icraî karar almaya yetkili her idarî makamın yönetmelik yapmaya yetkili olması gerekir[37]. Kanımızca, Ergun Özbudun’un düşündüğü gibi, Bakanlar Kurulu da yönetmelik yapabilir. Bakanlar Kurulunun yönetmelik yaparken uyacağı şartları ve usûlü aşağıda yönetmeliği inceleyeceğimiz onyedinci bölümde göreceğiz. O nedenle, bu konuda oraya bakılmalıdır.

5. Bakanlar Kurulu Kararnamesi Çıkarmak

Bakanlar Kurulu kanunların kendisine verdiği görevleri kararname ile yerine getirir. Burada ilk önce “kararname”den ne anlaşılması gerektiğini kısaca belirtelim. Kanun hükmünde “kararnameleri” bir yana bırakırsak iki çeşit kararname vardır. Bunların birinci çeşidine “ortak (müşterek) kararname veya üçlü kararname”, ikincisine ise, “Bakanlar Kurulu kararnamesi” denir.

Ortak (müşterek) kararname  veya üçlü kararnameler , ilgili bakanın, Başbakanın ve Cumhurbaşkanının imzalarının bulunduğu kararnamelerdir[38]. Bu kararnamelerin Cumhurbaşkanı tarafından imzalanması hususunu, Cumhurbaşkanını incelediğimiz bölümde gördük. Bu kararnamelerin bakan ve Başbakan tarafından imzalanması kısmını ise burada Bakanlar Kurulu başlığı altında değil, aşağıda Başbakan ve bakanları inceleyeceğimiz başlıklar altında görmek uygun olacaktır.

Bakanlar Kurulu kararnamesi  ise, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılır, yani Başbakan ve bütün bakanların imzasını taşır. Bakanlar Kurulu kolektif bir karar organıdır. Bakanlar Kurulunu oluşturan Başbakan ve bakanlar arasında dayanışma ve kolektif sorumluluk esası vardır. Bu nedenle, Bakanlar Kurulu kararnameleri, bir kolektif işlem olarak, Başbakan ve istisnasız bütün bakanlar tarafından imzalanmalıdır. Bakanlar Kurulu kararnameleri oy birliğiyle alınır. Bakanlar Kurulu kararnamesini beğenmeyen ve imzalamak istemeyen bakanın istifa etmesi gerekir. İstifa etmemekte direnen bakan aşağıda göreceğimiz gibi Başbakan tarafından görevinden alınabilir. Yukarıda Cumhurbaşkanının yetkilerini incelediğimiz bölümde gördüğümüz gibi, Bakanlar Kurulu kararnamelerinin tekemmül etmesi için Cumhurbaşkanı tarafından da imzalanması gerekir. Keza, adı “kararname” veya “karar” olsun, tüm Bakanlar Kurulu işlemlerinin tekemmül etmesi için, yukarıda gördüğümüz gibi, Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmaları gerekir.

6. Kanun Tasarısı Hazırlamak

Yukarıda Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini incelediğimiz bölümde gördüğümüz gibi, Anayasamızın 88’inci maddesine göre, “kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir”. Bakanlar Kurulundan gelen teklife “kanun tasarısı” dendiğini yine yukarıda söylemiştik. Kanun tasarıları da bir kolektif karar organı olan Bakanlar Kurulunun bütün üyeleri tarafından imzalanmalıdır.

7. Bütçeyi ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarını Hazırlamak

Anayasamızın 162’nci maddesine göre, bütçeyi hazırlama görevi ve yetkisi Bakanlar Kuruluna verilmiştir. 162’nci maddenin ilk fıkrasına göre, “Bakanlar Kurulu, genel ve katma bütçe tasarıları ile millî bütçe tahminlerini gösteren raporu, mali yıl başından en az yetmişbeş gün önce, Türkiye Büyük Millet Meclisine sunar”.

Yine Anayasamıza göre, kesinhesap kanun tasarılarını hazırlama görevi de Bakanlar Kuruluna verilmiştir. Anayasanın 164’üncü maddesine göre, “kesin hesap kanunu tasarıları, kanunda daha kısa bir süre kabul edilmemiş ise, ilgili oldukları malî yılın sonundan başlayarak, en geç yedi ay sonra Bakanlar Kurulunca Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur”.

8. Olağanüstü Hâl ve Sıkıyönetim İlân Etmek

Anayasanın 119 ve 120’nci maddelerine göre, olağanüstü hâl ilân etme yetkisi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna aittir. Keza, Anayasanın 122’nci maddesine göre ise, sıkıyönetim ilân etme yetkisi Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kuruluna aittir.

Biz aşağıda olağanüstü yönetim usûllerini inceleyeceğimiz bölümde Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulunun hangi şartlar altında olağanüstü hâl ve sıkıyönetim ilân edebileceğini ve bu ilân kararının hukukî rejimini ayrıca göreceğiz. Bu konuda o bölüme bakılmalıdır.

9. Millî Güvenliğin Sağlanması  

Anayasamızın 117’nci maddesine göre, millî güvenliğin sağlanmasından  Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar Kurulu sorumludur. Bir demokraside sorumluluk ile yetki beraber olduğuna göre, Anayasanın 117’nci maddesi, şu anlama gelir ki, millî güvenliğin sağlanması konusunda karar verme yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir. Millî güvenliğin sağlanması konusunda Bakanlar Kuruluna yardımcı olmakla görevli bir danışma organı Millî Güvenlik Kuruludur (m.118).

10. Silahlı Kuvvetlerin Yurt Savunmasına Hazırlanması 

Anayasamızın 117’nci maddesine göre, Silahlı Kuvvetlerin yurt savunmasına hazırlanmasından Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı Bakanlar Kurulu sorumludur. Demokratik mantık, sorumluluk ile yetkinin aynı elde toplanmasını öngördüğüne göre, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yurt savunmasına, savaşa hazırlanması konusunda karar verme yetkisi Bakanlar Kuruluna aittir. Ancak Bakanlar Kurulunun buradaki yetkisi, yurt savunmasına, savaşa Türk Silahlı Kuvvetlerinin hazırlanması konusunda karar verme yetkisidir. Bakanlar Kurulunun savaş ilân etme ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verme yetkisi yoktur. Zira, yukarıda Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkilerini incelediğimiz bölümde gördüğümüz gibi, Anayasanın 92’nci maddesine göre, savaş ilân etme ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde iken ülke anî bir silahlı saldırıya uğrar ise, Türk Silahlı Kuvvetlerinin derhal kullanılmasına karar verme yetkisi Cumhurbaşkanına aittir (m.92/2). Ancak yukarıda bu yetkiyi açıkladığımız bölümde de belirttiğimiz gibi, Bakanlar Kurulunun toplanması mümkün ise Cumhurbaşkanı bu yetkisini tek başına değil, Bakanlar Kurulu kararı ile kullanmalıdır. Bakanlar Kurulunun toplanması da mümkün değilse, en azından Başbakanın (ve keza imkân varsa) Millî Savunma Bakanının karşı-imzasıyla bu yetkisini kullanması uygun olur.

11. Genel Kurmay Başkanını Seçmek

Anayasanın 112’nci maddesine göre, “Genelkurmay Başkanı, Bakanlar Kurulunun teklifi üzerine, Cumhurbaşkanınca atanır”. Cumhurbaşkanını incelediğimiz bölümde ayrıntılarıyla gördüğümüz gibi, sorumluluk Bakanlar Kuruluna ait olduğuna göre, Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulunun teklifini reddedemez. Anayasamıza göre de, Genelkurmay Başkanı, görev ve yetkilerinden dolayı, Cumhurbaşkanına karşı değil, Başbakana karşı sorumludur (m.117/3). Bir A makamının, bir B makamına karşı sorumlu olması, A makamının B makamı tarafından atanmasını ve gerektiğinde B makamı tarafından görevden alınmasını gerektirir. Anayasamız, Genelkurmay Başkanının Başbakana karşı sorumlu olduğunu belirttiğine göre, Genelkurmay Başkanının atanmasında ve görevden alınmasında yetki Başbakana aittir. Bu yetkinin kullanılması usûlü ise, Bakanlar Kurulu teklifi ve Cumhurbaşkanının atama ve görevden alma işlemi ile olur.

12. Anayasada Verilmiş Diğer Görev ve Yetkiler

Bakanlar Kuruluna Anayasada verilmiş diğer görev ve yetkiler de vardır. Örneğin, Anayasanın 127’nci maddesinin son fıkrasına göre, mahallî idarelerin belirli bir kamu hizmetinin görülmesi amacıyla kendi aralarında birlik kurmak için Bakanlar Kurulunun izni gerekir. Keza, Anayasanın 131’inci maddesine göre, Yükseköğretim Kurulunun bir kısım üyeleri Bakanlar Kurulu tarafından seçilen üyeler arasından Cumhurbaşkanınca atanmaktadır. Ayrıca, Anayasanın 167’nci maddesine göre, “dış ticaretin ülke ekonomisinin yararına olmak üzere düzenlenmesi amacıyla ithalat, ihracat ve diğer dış ticaret işlemleri üzerine vergi ve benzeri yükümlülükler dışında ek malî yükümlülükler koymaya ve bunları kaldırmaya kanunla Bakanlar Kuruluna yetki verilebilir”.

13. Kanunlarla Verilmiş Görev ve Yetkiler

Bakanlar Kuruluna kanunlarla verilmiş birçok görev ve yetkiler de vardır. Ayrıca Bakanlar Kurulu, yukarıda da belirttiğimiz gibi, kanunlarla ayrıca ve açıkça yetkilendirilmiş olmasa bile, kanuna dayanmak ve kanuna aykırı olmamak şartlarıyla kanunların uygulanmasını sağlamak üzere gerekli işlemleri yapma yetkisine genel olarak sahiptir. Zira kanunlarda kanunu yürütecek makam belirtilmektedir. Bu makam da genellikle Bakanlar Kurulu olmaktadır. Birçok kanun, “bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütür” şeklinde hüküm içermektedir.

Bakanlar Kurulunun İş Yükü.- Bakanlar Kurulunun yukarıdaki görev ve yetkilerini kullanarak yaptığı işlem sayısı yılda genellikle onbinden fazladır. Örneğin 1999 yılında alınan Bakanlar Kurulu kararı sayısı 13000 den fazla olmuştur[39].

D. Bakanlar Kurulunun Sorumluluğu [40]

Parlâmenter hükûmet sistemlerinde Bakanlar Kurulunun ve bakanların siyasî sorumluluğu vardır. Siyasî sorumluluk, hukukî veya cezaî sorumluluk değildir. Siyasî sorumluluk parlâmento karşısında olan sorumluluktur. Siyasî sorumluluk, Bakanlar Kurulunun ve bakanların görevlerine parlâmento tarafından son verilebilmesi anlamına gelir[41].

Siyasî sorumluluk parlâmenter hükûmet sistemlerinde iki türlüdür: “Kolektif (ortak) sorumluluk” ve “bireysel (kişisel, şahsî) sorumluluk”[42].

1. Kolektif Sorumluluk

Kolektif sorumluluk (responsabilité collective), hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden dolayı Bakanlar Kurulunun bütün üyelerinin birlikte sorumlu olması demektir[43]. Anayasamız Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğu esasını kabul etmiştir. Anayasamızın 112’nci maddesinin ilk fıkrasına göre, Bakanlar Kurulu hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden birlikte sorumludur.

a) Kolektif Sorumluluğun Araçları

Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğunu gerçekleştirmenin yöntemi, “güven oylaması usûlü”dür. Anayasamızda üç tür güven oylaması vardır. Bakanlar Kurulunun göreve başlaması sırasında yapılan güven oyu (m.110), görev sırasında Başbakanın gerekli görmesi durumunda Bakanlar Kurulunda görüştükten sonra güven istemesi sonucunda yapılacak güven oylaması (m.111) ve gensoru görüşmeleri sırasında verilecek güvensizlik önergesi sonucunda yapılan güven oylaması (m.99/3-4).

aa) Göreve Başlarken Güven Oyu  (m.110)

Bakanlar Kurulunun göreve başlaması sırasında yapılan güven oyu usûlünü daha önce Bakanlar Kurulunun kurulması ve göreve başlamasını incelediğimiz yerde gördük[44]. O nedenle buna tekrar değinmiyoruz. Yeni kurulan Bakanlar Kuruluna da güven oyu verilmezse, kurulmuş olan Bakanlar Kurulu düşer.

bb) Görev Sırasında Güven Oyu  (m.111)

Anayasamızın 111’inci  maddesine göre, Başbakan, gerekli görürse, Bakanlar Kurulunda görüştükten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven isteyebilir. Biz bunu yukarıda Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesi hallerinden biri olarak gördüğümüz için burada tekrar incelemiyoruz[45].

cc) Gensoru Görüşmeleri Sırasında Güvenoyu  (m.99/3-4)

Yukarıda Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kurulunu denetleme yollarını incelediğimiz bölümde ayrıntılarıyla gördüğümüz gibi[46], Anayasanın 99’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, gensoru görüşmeleri sırasında, Bakanlar Kurulu hakkında güven oylamasına gidilebilir. Bu iki durumda ortaya çıkar:

aaa) Gensoru görüşmeleri sırasında milletvekilleri veya siyasî parti grupları güvensizlik önergeleri verebilirler (m.99/3). Bu güvensizlik önergeleri sonucunda, güven oylaması yapılmaktadır.

bbb) Anayasanın 99’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, gensoru görüşmeleri sırasında, Bakanlar Kurulu da güven isteyebilir.

Bakanlar Kurulu hakkında güvensizlik önergesi verilmiş veya Bakanlar Kurulunun kendisi güven istemiş ise, Anayasanın 99’uncu maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, bu güven isteminden veya güvensizlik önergelerinin verilmesinden bir tam gün sonra güven oylaması yapılır. Güven oylamasında, Bakanlar Kurulunun düşürülebilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğu gerekir.

b) Kolektif Sorumluluğun Sebebi: “Hükûmetin Genel Siyaseti”
Kavramı

Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğuna, “hükûmetin genel siyaseti”nin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından benimsenmemesi durumunda gidilir. Hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden dolayı Türkiye Büyük Millet Meclisi sorumluluk yoluna gidecek ise, bu sorumluluk mutlaka, “kolektif sorumluluk” yoludur. Türkiye Büyük Millet Meclisi, hükûmetin genel siyasetinden memnun değil ise, Bakanlar Kurulunun bir kısım üyelerini düşürüp, diğer bir kısım üyelerini görevde bırakamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kurulunu bir bütün olarak düşürmelidir[47].

O halde kolektif sorumluluk , “hükûmetin genel siyaseti”nden doğan sorumluluktur. “hükûmetin genel siyaseti” kavramı içine girmeyen bir şeyden dolayı Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğuna gidilemez. Peki ama, “hükûmetin genel siyaseti ” nedir? Bunu kim, nasıl tespit eder? Hangi sorun hükûmetin genel siyasetiyle  ilgilidir? Hangi sorun ilgili değildir? Kanımızca, bu soruya objektif bir cevap verilemez. Hangi sorunun hükûmetin genel siyaseti kapsamına girdiği, hangisinin ise girmediğini nihayette kolektif sorumluluğu tahrik edem makam veya organ tespit edecektir.

Görev Sırasında Güvenoyu .- Görev sırasında güvenoyu (m.111) isteme yetkisi Başbakana ait olduğuna göre, hangi sorunun hükûmetin genel siyasetini ilgilendirdiği, hangisinin ilgilendirmediğine Başbakan karar verecektir. Diğer bir ifadeyle, Başbakanın “hükûmetin genel siyaseti” çerçevesine soktuğu her şey, Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğuna yol açabilir[48]. Bu çözüm, Anayasamızın hükümleriyle de bağdaşır niteliktedir. Zira, Anayasanın 112’nci maddesine göre, “Başbakan, Bakanlar Kurulunun başı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar ve hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetir”. Buna göre ise, hükûmetin genel siyaseti sebebiyle Bakanlar Kurulunun sorumluluğunun tahrik edilmesinde yetkinin Başbakana ait olması normal bir çözüm tarzıdır.

Gensoru Görüşmeleri Sırasında.- Gensoru görüşmeleri sırasında güven oyu ise, yukarıda gördüğümüz gibi, başlatılması bakımından ikiye ayrılmaktadır.

a) Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya siyasî parti grupları tarafından verilmiş güvensizlik önergeleri durumunda, hangi sorunun hükûmetin genel siyaseti kapsamına girip girmediğine, güvensizlik önergesi veren üyeler veya parti grupları karar verir. Ancak burada üyelerin veya parti gruplarının değerlendirmesi kesin değildir; Türkiye Büyük Millet Meclisinin kararına bağlıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğuyla Bakanlar Kuruluna karşı güvensizlik kararı vermiş ise, bundan güvensizlik önergesini veren üyelerin veya parti gruplarının değerlendirmesinin geçerli olduğu; Türkiye Büyük Millet Meclisi geçersizlik kararı vermiş ise, güvensizlik önergesi veren üyelerin değerlendirmesinin geçersiz olduğu sonucu çıkar. Kısacası, böyle bir durumda, neyin hükûmetin genel siyaseti kapsamına girdiğine ve dolayısıyla hükûmetin kolektif sorumluluğuna yol açacağına; neyin hükûmetin genel siyaseti kapsamına girmediğine ve dolayısıyla Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğunun işletilmesine gerek olmadığına karar verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.

b) Gensoru görüşmeleri sırasında Bakanlar Kurulunun kendisinin güven istemesi durumunda ise, neyin hükûmetin genel siyaseti kapsamına girdiği, neyin girmediği konusunda inisiyatifi Bakanlar Kurulu almış olur.

Neyin hükûmetin genel siyaseti kavramına girdiğini tespit etmeye hangi makam veya kişi yetkili olursa olsun, bu konuda mutlak bir takdir yetkisi vardır. Her sorun, bu kişi veya makamın takdirine göre, hükûmetin genel siyaseti kavramının çerçevesine sokulabilir. Mahiyeti itibarıyla hükûmetin genel siyaseti kavramına dahil olamayacak meseleler yoktur. Bu hukukî sorun değil, saf siyasal bir sorundur.

c) Kolektif Sorumluluğun Sonuçları

Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğunun birtakım sonuçları vardır. Bunları burada kısaca görmekte yarar vardır:

aa) Dayanışma  

Kolektif sorumluluğun en önemli sonucu “bakanların dayanışması (solidarité ministérielle) ilkesi”[49]dir. Bakanların dayanışması ilkesi parlâmenter sistemin temel unsurlarından biridir. Bakanların dayanışması ilkesi, bir bakanın, Bakanlar Kurulunda kaldığı sürece, Bakanlar Kurulunun bütün kararlarını kabul etmiş sayılması demektir[50]. Bir bakan Bakanlar Kurulunda kararın alınması esnasında bu kararı eleştirmiş, bu karara karşı birtakım çekincelerini dile getirmiş olsa bile, bu karar alındıktan sonra, bu kararı, üstlenmek, o kararı savunmakla yükümlüdür. Bakan, kurul olarak alınmış Bakanlar Kurulu kararlarını eleştiremez. Bakan, alınan Bakanlar Kurulu kararını beğenmiyorsa, “ya çenesini kapar, ya çekip gider”[51].

bb) Gizlilik

Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğu , Bakanlar Kurulu toplantılarının gizli olmasını da gerektirir[52]. Şöyle ki, Bakanlar Kurulu kararından bakan da sorumlu olacağından, bakanın bu kararı savunması gerektiğinden, bakanın bu kararın oluşumuna aktif bir şekilde katılmış olması, bu kararın alındığı toplantıda bu karar hakkında olumlu ya da olumsuz tüm düşüncelerini serbestçe, hiçbir şeyden korkmaksızın dile getirebilmesi şarttır. Aksi takdirde, bakanın Bakanlar Kurulu kararlarından sorumlu tutulması, onları savunmak zorunda kalması mantıksız olurdu. Bu nedenle, Bakanlar Kurulu toplantıları gizli olmalıdır ki, bu toplantılardan çıkacak her kararın sorumluluğunu üstlenecek ve savunacak olan bakanlar, rahatça, hiçbir şeyden çekinmeksizin bu karar hakkında düşünce ve önerilerini dile getirebilsinler.

cc) Bakanların Sır Saklama Yükümlülüğü

Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğu  ilkesi, bakanların, Bakanlar Kurulu toplantısında konuşulanları dışarıda açıklamamasını gerektirir[53]. Bakan, Bakanlar Kurulunda yapılan tartışmaları, özellikle diğer arkadaşlarının görüş ve önerilerini dışarıda açıklayamaz. Aksi takdirde, Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğu ilkesi zedelenir. Belli bir Bakanlar Kurulu kararı hakkındaki olumsuz görüşleri, düşünce ve önerileri dışarıda bir başka bakan tarafından açıklanan bir bakanın, artık o kararı dışarıda savunması, ondan doğan sorumluluğu üstlenmesi beklenemez. Bakanlar Kurulu toplantılarında konuşulanları dışarıda açıklayan bakan istifa etmelidir. İstifa etmemekte direnen bakan, Başbakanın önerisi ve Cumhurbaşkanının onayı ile azledilebilir.

dd) Eleştirmeme Yükümlülüğü

Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğu ilkesi, bir bakanın Bakanlar Kurulu kararını dışarıda eleştirmemesini de gerektirir. Bir bakan, Bakanlar Kurulu kararı hakkındaki tüm eleştirilerini bu kararın alınması esnasında dile getirmelidir. Karar alındıktan sonra, kolektif sorumluluk ilkesi uyarınca, bakana bu kararı eleştirmek değil, savunmak düşer. Kararı her halükârda yanlış bulan ve ne olursa olsun kararı eleştirmek isteyen bakan, istifa etmeli ve ondan sonra eleştirilerini dile getirmelidir. Ancak istifa ettikten sonra, eleştirilerini dile getirirken Bakanlar Kurulu toplantısında yapılan konuşmaları, bakan arkadaşlarının düşüncelerini kamuoyuna açıklamamalıdır. Zira, aksi takdirde, bakan arkadaşlarının o kararı savunabilmesi imkânını da tehlikeye sokmuş olur. Oysa Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğu ilkesi olduğuna göre, o karar istifa etmemiş her bakan tarafından savunulmalıdır.

2. Bireysel Sorumluluk  

“Bireysel sorumluluk (responsabilité individuelle)” ise, bakanların parlâmentoya karşı tek tek sorumluluğu anlamına gelir. Parlâmenter hükûmet sistemlerinde Bakanlar kendi bakanlıklarındaki işlerden dolayı parlâmentoya karşı sorumludurlar. Parlâmento sadece bir bakanı görevden alabilir. Bu durumda diğer bakanlar görevde kalır. Anayasamızda bakanların bireysel sorumluluğu ilkesi de kabul edilmiştir. Anayasamızın 112’nci maddesinin 2’nci fıkrasına göre, her bakan “kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur”. Bu sorumluluk gensoru (m.99) usûlüyle işletilir. Gensoru görüşmeleri sırasında bakan hakkında “güvensizlik önergeleri” verilip üye tamsayısının salt çoğunluğu ile kabul edilirse (m.99/3-4), bakan bakanlıktan düşer. Bu durumda Bakanlar Kurulunun diğer üyelerine bir şey olmaz. Bakanlar Kurulu görevde kalır.

Bakanlar Kurulunu oluşturan Başbakan ve bakanların sorumluluğunu aşağıda ayrıca Başbakan ve bakanları incelediğimiz başlıklar altında göreceğimiz için, sorumluluk konusundaki açıklamalarımızı burada kesiyoruz.

E. Geçici Bakanlar Kurulu

Seçimlerde geçici Bakanlar Kuruluna  gidilmesinin nedeni, seçimlerin dürüst ve her türlü şaibeden uzak geçmesini sağlamaya yöneliktir[54]. Anayasanın 114’üncü maddesine göre, geçici Bakanlar Kurulu iki değişik durumda oluşturulur:

1. Birinci durum, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin seçim döneminin sonunda (beş yıl) yenilenmesi (Anayasa, m.77/1) veya seçimlerin yenilenmesine Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından karar verilmesi (erken seçim) (m.77/2) durumlarında genel seçimlere gidilmesidir. Bu durumda, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanları çekilir. Seçimin başlangıç tarihinden üç gün önce, seçim dönemi bitmeden seçimin yenilenmesine karar verilmesi halinde ise, bu karardan başlayarak beş gün içinde, bu bakanlıklara Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden veya dışarıdan bağımsızlar Başbakanca atanır (m.114/1).

2. İkinci durum ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin Anayasanın 116’ncı maddesi uyarınca Cumhurbaşkanı tarafından yenilenmesine karar verilmesidir. Bu durumda, Bakanlar Kurulu çekilir ve Cumhurbaşkanı geçici Bakanlar Kurulunu kurmak üzere bir Başbakan atar (m.114/2). Geçici Bakanlar Kuruluna, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanları Türkiye Büyük Millet Meclisindeki veya Meclis dışındaki bağımsızlardan olmak üzere, siyasî parti gruplarından, oranlarına göre üye alınır. Siyasî parti gruplarından alınacak üye sayısını Türkiye Büyük Millet Meclis Başkanı tespit ederek Başbakana bildirir. Teklif edilen bakanlığı kabul etmeyen veya sonradan çekilen partililer yerine, Türkiye Büyük Millet Meclisi içinden veya dışarıdan bağımsızlar atanır. Geçici Bakanlar Kurulu, yenilenme kararının Resmî Gazete'de ilanından itibaren beş gün içinde kurulur. Geçici Bakanlar Kurulu için güvenoyuna başvurulamaz. Geçici Bakanlar Kurulu seçim süresince ve yeni Meclis toplanıncaya kadar vazife görür (m.114). Anayasa her ne kadar “yeni Meclis toplanıncaya kadar vazife görür” diyorsa da Ergun Özbudun’un belirttiği gibi, bunun “yeni Bakanlar Kurulu kuruluncaya kadar” şeklinde anlamak uygun olur[55].

Görüldüğü gibi, normal beş yıllık sürenin dolmasıyla yeni seçimlere gidiliyorsa veya bu süre dolmadan erken seçimlere Meclis kararıyla gidiliyorsa mevcut Bakanlar Kurulunda sadece üç bakanlık değişmektedir. Başbakan değişmediğine göre, burada yeni bir Bakanlar Kurulu yoktur. Buna karşılık, Türkiye Büyük Millet Meclisi Cumhurbaşkanı tarafından feshedilmiş ise, tamamen yeni Bakanlar Kurulu kurulmaktadır. Yeni Başbakan atandığına göre bu yeni bir Bakanlar Kuruludur. Bunun amacı, seçimlerin tam bir tarafsızlık ortamında yapılmasını sağlamaktır[56].

* * *

Anayasamızın 109’uncu maddesinin ilk fıkrasına göre, “Bakanlar Kurulu, Başbakan ve bakanlardan kurulur”. Yani, Bakanlar Kurulu denen şey aslında Başbakan ve bakanların bir araya gelmesinden oluşan bir kuruldur. O halde Bakanlar Kurulunun oluşumunu Başbakan ve bakanlar olmak üzere ikiye ayırıp inceleyebiliriz.

II. Başbakan  

Burada Başbakanın atanması ve görevinin sona ermesi hallerini göreceğiz.

A. Başbakanın Göreve Atanması [57]

Anayasamızın 109’uncu maddesinin 2’nci fıkrasına göre, “Başbakan, Cumhurbaşkanınca Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından atanır”. Görüldüğü gibi, Başbakan atanmak için Anayasanın öngördüğü tek şart, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi, yani milletvekili olmaktır. O halde, Başbakan olma yeterliliği konusunda milletvekili seçilme yeterliliği şartları geçerlidir. Bu şartları burada tekrarlamanın bir anlamı yoktur. Yukarıda milletvekili seçilme yeterliliğini incelediğimiz bölüme bakılabilir[58].

Burada yanıtlanması gereken soru şudur: Cumhurbaşkanı istediği herhangi bir milletvekilini Başbakan olarak atayabilir mi? Anayasaya bakılırsa bu soruya olumlu yanıt vermek gerekir. Anayasa, Cumhurbaşkanının Başbakan atamasına milletvekilliği dışında bir sınır getirmemiştir. O halde Cumhurbaşkanı istediği herhangi bir milletvekilini Başbakan olarak atama yetkisine hukuken sahiptir.

Şüphesiz ki, Cumhurbaşkanının bu sahip olduğu yetkiyi kullanırken dikkat etmesi gereken birtakım kurallar vardır. Cumhurbaşkanının Başbakan olarak atadığı kimse daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven oyu isteyeceğine göre, Cumhurbaşkanının güven oyu alması ihtimal dahilinde olan birisini Başbakan olarak ataması uygun olur. Örneğin, bir parti milletvekili sayısı bakımından Türkiye Büyük Millet Meclisinin salt çoğunluğuna sahip ise, Cumhurbaşkanının bu partinin liderini Başbakan olarak ataması uygun olur. Zira, bu kişinin dışındaki bir kişinin kuracağı Bakanlar Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven oyu alma ihtimali pek düşüktür. Keza, Türkiye Büyük Millet Meclisinde tek başına hiçbir parti çoğunluğa sahip değil ise, koalisyon hükûmeti kurabilecek durumda bir milletvekili varsa, Cumhurbaşkanının onu Başbakan olarak ataması yerinde olur. Cumhurbaşkanının en çok oy almış partinin başkanından başlayarak tüm parti liderlerini sırasıyla Başbakan olarak ataması  da düşünülebilir. Ancak Cumhurbaşkanının böyle davranmasını gerektirecek bir kural yoktur. Mühim olan şey, Cumhurbaşkanının atadığı kimsenin Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven oyu alabilmesidir.

Kanımızca, bir üst paragrafta bahsettiğimiz bu kurallar hukukî nitelikte kurallar değildir. Hiçbir şekilde Cumhurbaşkanını bağlamazlar. Kimi yazarlar bu konuda anayasal teamüller bulunduğunu ileri sürerler. Kanımızca, Türk anayasa hukukunda hukuken geçerli teamül olamaz. Bunlara hukukî bağlayıcılık atfedilemez[59]. Sonuç olarak Cumhurbaşkanının istediği herhangi bir milletvekilini Başbakan olarak atama yetkisine hukuken sahip olduğunu söyleyebiliriz.

Görüldüğü gibi, Cumhurbaşkanının Başbakan atama yetkisi çok önemli bir yetkidir. Özellikle, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir parti tek başına çoğunluğa sahip değilse veya belli partiler arasında koalisyon konusunda belirgin uzlaşmalar yoksa, Cumhurbaşkanının Başbakanı atama yetkisi sembolik olmaktan çıkar; Cumhurbaşkanı, böyle bir ortamda ülkeyi yönetecek siyasî iktidarın belirlenmesinde inisiyatif almış olur.

B. Başbakanın Görevinin Sona Ermesi

Başbakanın görevinin sona ermesi çeşitli hallerde olabilir. Bu halleri saymadan önce, yukarıda belirttiğimiz gibi, tekrar hatırlatalım ki, Başbakanın görevinin sona ermesi, aynı zamanda Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesi anlamına gelir. Zira, Başbakansız bir Bakanlar Kurulu düşünülemez.

1. Ölüm

Ölüm, gerçek kişiliği sona erdiren bir hâl olduğuna göre, gerçek kişi olan Başbakanın ölümü, görevinin sona ermesi sonucunu doğurur. Yukarıda gördüğümüz gibi, Başbakanın ölümü, Bakanlar Kurulunun görevini de sona erdirir. Ancak, ülke hükûmetsiz kalamayacağına göre, yeni Bakanlar Kurulu göreve başlayıncaya kadar eski Bakanlar Kurulunun görevde kalması gerekir. Bunun için de, Anayasamızda ayrıca bir hüküm olmamakla birlikte, Cumhurbaşkanının derhal, bakanlardan birisini (örneğin varsa Başbakan yardımcısı olan bakanı) Başbakan ataması uygun olur[60].

2. İstifa

Normal olarak, istifa yenilik doğurucu kişiliğe bağlı bir haktır. Bu hak tek taraflı bir irade beyanı biçiminde kullanılır. Bu irade beyanı ulaşmasıyla sonuçlarını doğurur. Yani normalde, istifanın kabul edilmesine gerek yoktur. Bir gerçek kişi olan, Başbakanın da istifa etme hakkı vardır. Ancak, Başbakanlık gibi önemli bir görevin boş kalmaması için, Anayasamız Başbakanın istifasının Cumhurbaşkanı tarafından “kabul” edileceğini öngörmüştür (m.104/b-1). Yani, Başbakanın istifası kabule bağlı bir haktır. Ancak, Cumhurbaşkanının burada istifayı reddetme hakkı yoktur. İstifayı kabul eder ve Başbakandan yeni bir Bakanlar Kurulunun kurulmasına kadar görevde kalmasını rica eder.

Başbakan çok değişik sebeplerle istifa edebilir. Bu sebepler Türkiye Büyük Millet Meclisiyle çatışmasından kaynaklanabileceği gibi, kendi partisi içindeki bir uyuşmazlıktan da kaynaklanabilir. Örneğin Bakanlar Kurulunun hazırladığı kanun tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından reddedilmesi durumunda Başbakan istifa edebilir. Keza, Başbakan kendi partisi içinde genel başkanlık seçimini kaybetmesi durumunda da istifa edebilir. Başbakan bazen bir krizi çözmek için de istifa edebilir. Yukarıda tartıştığımız gibi, hazırladığı kararnamelerin Cumhurbaşkanı tarafından imzalanmaması durumunda istifa edebilir. Başbakan sağlığının bozulması gibi, özel sebeplerle de istifa edebilir.

3. Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesi

Başbakan olarak atanma şartlarından birisi milletvekili olmak olduğuna göre, Başbakanın milletvekili sıfatının sona ermesi, aynı zamanda Başbakanın Başbakanlık sıfatının sona ermesi sonucunu da doğurmalıdır. Milletvekilliği sıfatını sona erdiren halleri yukarıda milletvekilliğini incelediğimiz bölümde gördük[61]. Bu nedenle, burada bunları sadece hatırlayarak şunları söyleyelim:

-   Başbakan genel seçimlerde tekrar milletvekili seçilemezse, milletvekilliği sona erdiğinden her halükârda Başbakanlık görevi de sona erer[62].

-   Başbakan milletvekilliğinden istifa ederse, milletvekilliği görevi sona erdiği gibi, Başbakanlık görevi de sona ermelidir.

-   Başbakanın kesin hüküm (m.76) giymesi nedeniyle milletvekilliği düşmüş ise (m.84/2), Başbakanlık görevinin de sona ermesi gerekir.

-   Başbakan hakkında kısıtlama kararı verilmiş ise, Başbakanın milletvekilliği sıfatı düştüğünden (m.84/2), Başbakanlık görevi de sona ermelidir.

-   Başbakanın milletvekilliği, milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar etmesi (m.82) sebebiyle düşürülmüş (m.84) ise, Başbakanlık görevi de sona ermelidir.

-   Başbakanın, partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olması sebebiyle milletvekilliği düşmüş (m.84/son) ise, Başbakanlık görevinin de sona ermesi gerekir.

Ancak bu hallerde milletvekilliği sıfatı sona eren, Başbakanın, Başbakanlık görevinin nasıl sona erdirileceği konusunda bir hüküm Anayasamızda yoktur. Anayasamızın 109’uncu maddesi, Başbakanın Cumhurbaşkanı tarafından nasıl atanacağını belirtmiş; ama nasıl görevden alınacağını belirtmemiştir. 104’üncü maddede de Cumhurbaşkanının yetkileri arasında “Başbakan atamak ve istifasını kabul etmek” yetkisi sayılmış; ama burada “Başbakanı azletmek” veya “Başbakanın görevine son vermek” yetkisi sayılmamıştır. Keza, 109’uncu maddede, Cumhurbaşkanının Başbakanın önerisiyle bakanların görevine son vereceği belirtilmiş; ama Başbakanın görevine son verebileceği belirtilmemiştir.

Böyle bir durum bir gün pratikte ortaya çıkarsa, pek muhtemelen kolayca çözülemeyecek bir kriz ortaya çıkacaktır. Anayasamızda bu konuda açık bir hüküm olmadığına göre, önerilecek her çözüm tartışmalı olacaktır.

Kanımızca, böyle bir durumda, Cumhurbaşkanının Başbakanı görevden alabileceği düşünülebilir. Burada kullanılabilecek argüman, “yetkilerin paralelliği ilkesi”dir. Bilindiği gibi, idare hukukunda bu ilkeye göre, bir işlemi yapmaya yetkili olan makam, aksine hüküm olmadıkça, o işlemi değiştirmeye, ortadan kaldırmaya ve geri almaya da yetkilidir[63]. Buna göre, Başbakanı milletvekili olma şartıyla atamaya yetkili olan Cumhurbaşkanı, Başbakan olan kişinin milletvekili sıfatını kaybetmesi durumunda bu kişiyi atama işlemini kaldırabilir ve böylece o kişiyi görevden alabilir.

Bu tutarlı gibi gözüken çözümün çok da tutarlı olmadığına işaret etmek gerekir. Çünkü, idare hukuku alanında geçerli olan “yetkilerin paralelliği ilkesi”nin anayasa hukuku alanında geçerli olduğu ispatlanmamıştır. Eğer anayasa hukuku alanında yetkilerin paralelliği ilkesi geçerli ise, Başbakan atamakta yetkili olan Cumhurbaşkanının Başbakanı istediği her zaman görevden alma, yani azletme yetkisine de sahip olduğu sonucuna varmak gerekir ki, bu parlâmenter demokrasinin geçerli olduğu bir anayasal sistemde mümkün değildir.

Bu mesele de anayasa hukukunun pozitif çözümü olmayan meselelerinden birisi olmaya adaydır.

4. Türkiye Büyük Millet Meclisi Seçimlerinin Yenilenmesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimleri yenilenir, yeni bir Türkiye Büyük Millet Meclisi göreve başlarsa, Başbakanın görevi sona ermelidir[64]. Çünkü, bir parlâmenter hükûmet sisteminde, Başbakan parlâmentoya karşı sorumludur. Onun güveniyle görevde kalmaktadır. Sorumlu olduğu parlâmento değişmişse, Başbakanın da görevi sona ermelidir. Başbakanın mensup olduğu parti seçimleri kazanmış, Başbakanı destekleyecek Meclis çoğunluğu mevcut olsa bile, Başbakan istifa etmeli, Cumhurbaşkanı tarafından tekrar atanmalıdır. Ancak Anayasada Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesiyle Başbakanın görevinin sona erdiğini veya seçimlerin yenilenmesiyle Başbakanın istifa etmiş sayıldığını belirten bir hüküm yoktur.

Buna rağmen uygulamada yeni seçimlerden sonra Başbakan Bakanlar Kurulunun istifasını Cumhurbaşkanına arz etmektedir[65]. Bunun üzerine de Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulunun istifasını Anayasanın 104’üncü maddesine göre kabul ettiğini ve yeni hükûmet kuruluncaya kadar mevcut Bakanlar Kurulunun göreve devam etmesini Başbakandan rica eden bir yazıyı Başbakanlığa göndermektedir[66].

Eğer Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinden sonra Başbakan istifa etmez ise ne olur? Bu sorunun da pozitif anayasa hukuku açısından kesin bir cevabı yoktur. Belki yetkilerin paralelliliği ilkesi uyarınca, Başbakan atayan Cumhurbaşkanının Başbakanı böyle bir durumda görevden alabileceği düşünülebilir. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi, yetkilerin paralelliği ilkesinin anayasa hukukunda geçerli olup olmadığı konusu tereddütlüdür.

Böyle bir durumda, “seçimlerde geçici Bakanlar Kurulu” kurulmasını düzenleyen 114’üncü maddede zikredilmesi gereken hükümler bulunmaktadır. Zira, 114’üncü maddenin son fıkrasına göre, “geçici Bakanlar Kurulu, seçim süresince ve yeni Meclis toplanıncaya kadar vazife görür”. Normal Bakanlar Kurulu, seçim dönemlerinde yerlerini “geçici Bakanlar Kurulu”na bırakmaktadır. Geçici Bakanlar Kurulu da, Anayasa göre, yeni Meclis toplanıncaya kadar görevde kalmaktadır (m.114/son). O halde, ortada bir sorun olmadığı düşünülebilir. Zira Başbakan da, tek başına değil, ancak Bakanlar Kurulu ile birlikte görevdedir. Yeni Meclisin toplanmasıyla Bakanlar Kurulunun görevi sona eriyorsa, Başbakanın da görevi sona ermelidir. Ancak Anayasada bu sona ermenin hangi biçimde olacağı belirtilmemiştir. Yukarıda görüldüğü gibi, Cumhurbaşkanının Başbakanı görevden alma, azletme yetkisi olmadığına göre, böyle bir durumda, Başbakanın seçimlerden sonra yeni Meclisin toplanmasıyla birlikte “istifa” etmesi gerektiği söylenebilir. Bu bir teamül değil, Anayasanın 114’üncü maddesinin son fıkrasından çıkan pozitif hukuk kuralıdır.

Başbakanın kanımızca istifa etme yükümlülüğü vardır. Buna rağmen Başbakan istifa etmiyorsa ortaya çıkabilecek sorunları yukarıda tartıştığımız için burada tekrar değinmiyoruz.

Kanımızca, yeni seçimlerden sonra, yeni Türkiye Büyük Millet Meclisinin toplanmasından sonra Başbakan istifa etmemiş ve keza istifa etmeyen Başbakan Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınamamış olsa bile, parlâmenter demokrasi açısından büyük bir problem ortaya çıkmayacaktır. Zira, yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi toplandığında, istediği her zaman, güvensizlik oyuyla Başbakanı düşürebilir. Ancak bu durumda, yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde Başbakanı destekleyen bir çoğunluk varsa Başbakanın düşürülmesi mümkün olmayacaktır. Başbakan görevde kalacaktır. Ancak bu durumun, kanımızca, parlâmenter demokrasi ilkesi açısından bir sakıncası yoktur. Zira, bu durumda da Başbakan yine parlâmentonun güvenine dayanmaktadır.

5. Yüce Divana Sevk

Daha önce “meclis soruşturması” usûlünü incelerken gördüğümüz gibi, Anayasanın 100’üncü maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, meclis soruşturması neticesinde Başbakanın Yüce Divana sevkine karar verebilir. Anayasanın 113’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasına göre ise, “Başbakanın Yüce Divana sevki halinde Hükûmet istifa etmiş sayılır”. O halde, Başbakanın meclis soruşturması neticesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana sevk edilmesi durumunda, Başbakan istifa etmiş sayılmaktadır.

6. Güvensizlik Oyu

Bakanlar Kurulu hakkında verilen güvensizlik oyu verilmesi Başbakanın görevinin sona ermesine yol açar. Güvensizlik oyunu yukarıda Bakanlar Kurulunu incelediğimiz başlık altında gördük[67]. Ancak burada aşağıda yer alan üç halde Bakanlar Kurulunun Türkiye Büyük Millet Meclisinin güvensizlik oyuyla karşılaşabileceğini hatırlatalım:

a)       Anayasanın 110’uncu maddesine göre göreve başlarken Bakanlar Kurulu hakkında yapılan güven oylamasının reddedilmesi durumu;

b)       Anayasanın 111’inci maddesine göre, Başbakanın kendisinin, görev sırasında, Türkiye Büyük Millet Meclisinden güven istemesi sonucunda, güven isteminin Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğu ile reddedilmesi durumu;

c)       Anayasanın 99’uncu maddesine göre, gensoru görüşmeleri sırasında üyelerin veya grupların verecekleri güvensizlik önergeleri oylanması neticesinde güvensizlik oyları üye tamsayısının salt çoğunluğuna ulaşması durumu;

Bu üç durumda, Bakanlar Kurulu ile birlikte Başbakanın da görevi sona erer.

7. Cumhurbaşkanlığına Seçilme

Anayasamızın 101’inci maddesinin öngördüğü nitelikleri taşıyan Başbakan Cumhurbaşkanı seçilebilir. Yukarıda Cumhurbaşkanını incelediğimiz bölümde gördüğümüz gibi, bu durumda Cumhurbaşkanı seçilen kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer (m.101/son). Milletvekilliği sıfatı sona erdiğine göre, Cumhurbaşkanı seçilen kişinin Başbakanlık sıfatı da sona erer. Ülkemizde bunun iki de uygulaması olmuştur. 31 Ekim 1989’da Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçildiğinde Başbakan idi. Keza, Süleyman Demirel de 16 Mayıs 1993 tarihinde Cumhurbaşkanı seçildiğinde Başbakan idi.

8. Parti Liderliğini Yitirme

Başbakan atanma şartları arasında parti liderliği şartı olmadığına göre, hukukî olarak, kendi partisinin liderliğini kaybeden Başbakanın, Başbakanlık sıfatı sona ermez. Ancak, parlâmenter hükûmet sistemlerinde Başbakan parlâmentonun, yani milletvekillerinin güvenine dayanmak zorunda olduğuna göre, bundan şu anlam çıkar ki, Başbakan öncelikle, kendi partisinin milletvekillerinin güvenine sahip olmalıdır. Kendi partisinin liderliğini kaptıran bir Başbakan pek muhtemelen kendi partisinin milletvekillerinin de güvenini kaybetmiştir. Bu nedenle de Meclis tarafından güvensizlik oyuyla düşürülmesi pek muhtemeldir. Dolayısıyla kendi partisinin liderliğini kaybeden, kendi partisinde genel başkanlıktan düşürülen Başbakanın Başbakanlıktan da istifa etmesi uygun olabilecektir.

Ülkemizde uygulama da bu yönde olmuştur. Başbakan Yıldırım Akbulut, Anavatan Partisi Genel Başkanlığını kaybedince, 16 Haziran 1991’de Başbakanlık görevinden de istifa etmiştir. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı, Yıldırım Akbulut’un istifasını kabul etmiş, hükûmeti kurma görevini Anavatan Partisinin yeni Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a vermiştir. Mesut Yılmaz’ın kurduğu Bakanlar Kurulu da Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu almıştır[68].

C. Başbakanlığa Vekâlet Sorunu

Yukarıda Cumhurbaşkanını incelediğimiz bölümde gördüğümüz gibi, Anayasamızın 108’inci maddesinde, Cumhurbaşkanına vekâlet sorunu açıkça düzenlenmiştir. Ancak Anayasamızda Başbakanlığa vekâlet sorununu düzenleyen bir madde yoktur[69]. Oysa, Başbakanın hastalık veya yurtdışına çıkma gibi sebeplerle görevinden geçici olarak ayrılması mümkündür. Keza, yukarıda gördüğümüz Başbakanın görevini sona erdiren hallerde de, Başbakanlık makamı boşalmış olur.

Başbakanın hastalık veya yurtdışına çıkma gibi sebeplerle görevinden geçici olarak ayrılması durumunda uygulamada Başbakana varsa bir Başbakan yardımcısı veya bir bakan vekâlet etmektedir. Vekâlet işlemi, Başbakanın önerisi ve Cumhurbaşkanının onayı ile olmaktadır. Burada genellikle bir sorun çıkmamaktadır.

Başbakanın görevinin sona ermesi hallerinde Başbakanlık makamının boşalması durumunda Başbakana vekâlet sorununda ise mesele çıkmaktadır. Örneğin, Başbakan ölmüş olabilir. Yeni bir Bakanlar Kurulu oluşturuluncaya kadar, eski Bakanlar Kurulunun göreve devam etmesi gerekir. Ama Başbakan öldüğünden yerine kim bakacaktır[70]? Veya Başbakan istifa ettiğinde, yeni Bakanlar Kurulu kuruluncaya kadar, yerine kim bakacaktır? İstifa durumunda genellikle, istifa eden Başbakana Cumhurbaşkanı yeni hükûmet kuruluncaya kadar görevde kalması için rica etmektedir. Mesele bu şekilde hallolmaktadır. Ancak, istifa eden Başbakan her şeye rağmen görevde kalmayı istemezse ne olacaktır[71]? Keza, Başbakanın Cumhurbaşkanı seçilmesi nedeniyle Başbakanlık makamı boşalırsa ne olacaktır[72]?

Böyle durumlarda, Başbakanın görevi sona erdiğine göre, Bakanlar Kurulunun görevi de sona erer. Dolayısıyla yeni bir Bakanlar Kurulunun kurulması gerekir. Ancak yeni bir Bakanlar Kurulunun kurulması genellikle zaman alır. Yeni Bakanlar Kurulunun kurulmasına kadar, eski Bakanlar Kurulunun görevini sürdürmesi gerekir. Ancak, eski Bakanlar Kurulunun olabilmesi için bir Başbakanın olması gerekir. Oysa ortada bir Başbakan yoktur. Böyle bir durumda ne olacaktır?

Bir çözüm olarak, Cumhurbaşkanının, Başbakanlık makamının boşaldığı gün derhal bir Başbakan ataması düşünülebilir. Ancak, derhal atanan bu Başbakanın eski Bakanlar Kurulu ile çalışması düşünülemez. Bu kişinin kendi Bakanlar Kurulunu oluşturması ve Cumhurbaşkanının bu Kurulu ataması gerekir. Bu ise zaman alır. Çünkü o kişinin Türkiye Büyük Millet Meclisinden güvenoyu alabilecek bir kabine oluşturması için zaman gerekir. Kendi Bakanlar Kurulu atanmadan da, yeni atanan kişi Başbakan olamaz. Zira, Bakanlar Kurulsuz Başbakan olmaz. O halde Cumhurbaşkanı, olsa olsa bir kişiyi derhal Bakanlar Kurulunu kurmakla görevlendirebilir. Ancak, bu kişinin yeni bir Bakanlar Kurulu kurmasına kadar, eski Bakanlar Kurulu görevde kalır; oysa eski Bakanlar Kurulu hâlâ Başbakansızdır.

O halde böyle durumlarda vekâlet müessesesinden başka çözüm yolu yoktur. Yani ölüm, Cumhurbaşkanı seçilme gibi bir sebeple Başbakanlık makamı kesin olarak boşalmışsa, bir kişi Başbakanlık makamına vekaleten atanmalıdır. Ancak, yukarıda da belirttiğimiz gibi Anayasamızda Başbakanlığa vekâlet düzenlenmemiştir. Böyle bir durumda, Cumhurbaşkanı tarafından Başbakan yardımcısı olan bakan veya bir başka bakan Başbakan vekilliğine atanmaktadır. Bunun uygulamada örnekleri de olmuştur.

1942 yılında dönemin Başbakanı Refik Saydam kalp krizi neticesinde ölünce, dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, 8 Temmuz 1942 tarihinde Hükûmetin kesin olarak kurulmasına kadar Başbakanlık görevine o dönemde İçişleri Bakanı olan Fikri Tüzer’i vekaleten atamıştır[73]. 31 Ekim 1989’da, Başbakan Turgut Özal Cumhurbaşkanı seçildiğinde, görev süresi henüz dolmamış olan eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Başbakan Turgut Özal’ın önerisi üzerine dönemin Başbakan yardımcısı Ali Bozer’i Başbakan vekili olarak atamıştır[74]. Keza, 1993 yılında, dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal ölmüş, yerine dönemin Başbakanı Süleyman Demirel 16 Mayıs 1993 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Başbakanlık makamı bu şekilde boşalınca, Cumhurbaşkanı seçilen Süleyman Demirel, aynı gün yeni Başbakan atanıp yeni bir Bakanlar Kurulu kuruluncaya kadar Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’den Başbakanlığa vekâlet etmesini ve Bakanlar Kurulunun yenisi kuruluncaya kadar devamını istemiştir[75].

Kanımızca, Anayasada Başbakana vekâlet konusunun düzenlenmesinde yarar vardır.

Yukarıda bahsettiğimiz durumlarda, Başbakanlığa atanan kişinin yetkileri sınırlı olmalıdır. Zira varoluş nedeni, ülkenin Başbakansız kalmasını önlemektir. O nedenle, günlük işleri yürütmeli, siyasal tercih gerektiren önemli kararlar, önemli atamalar yapmamalıdır.

D. Başbakanın Görev ve Yetkileri

Yukarıda Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerini incelemiştik. Bu görev ve yetkiler aynı zamanda Bakanlar Kurulunun başkanı olan Başbakanı da ilgilendirmektedir. Yukarıda Bakanlar Kurulunun görev ve yetkisi olarak sayılan görev ve yetkiler kolektif olarak kullanılır; yani Başbakan ve bütün bakanların aynı yöndeki iradeleri ile yerine getirilir. Dolayısıyla o yetkileri, Başbakan tek başına kullanamaz; Bakanlar ile birlikte kullanabilir. Ancak yukarıda da açıkladığımız gibi, Bakanlar Kurulunun aslî unsuru Başbakandır. Başbakanın düşündüğü yoldaki kararı imzalamak istemeyen bakanların istifa etmeleri gerekmektedir. Bakanlar Kurulunun kendi içinde “demokrasi” yoktur. Bakanlar Kurulunda çoğunluğun dediği değil; Başbakanın dediği olur. O nedenle, yukarıda Bakanlar Kurulu görev ve yetkileri olarak saydığımız görev ve yetkilerin kullanılması esas itibarıyla Başbakanın iradesine bağlıdır. Ancak buna rağmen, bu görev ve yetkiler yine de diğer bakanların imzaları ile kullanılabilir. Bunların dışında, Başbakanın tek başına kullanabileceği, diğer bakanların imzalarına ihtiyaç duymadığı görev ve yetkileri de vardır. İşte şimdi bunları görelim.

1. Bakanları Seçmek ve Görevlerinden Alınmalarını Önermek

Klasik anayasa hukukunda Başbakan da diğer bakanlar gibi bir bakan olarak görülür. Bu nedenle Başbakanın “eşitler arasında birinci (primus inter pares)” olduğu söylenir. Bunu 1982 Anayasası açısından söylemek oldukça güçtür. Başbakan, idare hukuku anlamında diğer bakanların “hiyerarşik amiri” sayılamasa da[76], diğer bakanlar üzerinde çok önemli anayasal yetkilere sahiptir.

Anayasamızın 109’uncu maddesine göre, bakanları seçme yetkisi Başbakana aittir. Yine aynı maddeye göre, Başbakan gerektiğinde bakanların görevlerine son verilmesini Cumhurbaşkanına önerme yetkisine sahiptir. Bakanları seçme ve görevden alınmalarını önerme yetkisi niteliği gereği Bakanlar Kurulu ile birlikte değil, Başbakanın tek başına yapacağı işlerdir. Tabiî, atama ve görevden alma işlemi Cumhurbaşkanı tarafından yapılmaktadır. Ancak Cumhurbaşkanını incelediğimiz bölümde gördüğümüz gibi, kanımızca, Başbakanın seçtiği kişilerin Cumhurbaşkanı tarafından bakan olarak ataması gerekir. Keza Başbakanın görevden alınmasını önerdiği bakanların da görevlerine Cumhurbaşkanı tarafından son verilmelidir.

1982 Anayasasının 112’nci maddesinin 2’nci fıkrasında bakanların “Başbakana karşı sorumlu” olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu nedenle, Başbakan istediğinde bakanları görevden alabilir.

Başbakanın bakan seçme ve görevden alınmasını önerme yetkisinin kullanılması tamamıyla Başbakanın siyasî takdirine bağlıdır. Bu saf siyasal bir işlemdir. Bu işlemlerin ne Anayasa Mahkemesi, ne de Danıştay tarafından denetlenmesi mümkündür.

2. Bakanlar Kuruluna Başkanlık Etmek

Anayasanın 112’nci maddesine göre, Bakanlar Kurulunun başkanı, Başbakandır.

3. Bakanlıklar Arasında İşbirliğini Sağlamak

Anayasanın 112’nci maddesine göre, “Başbakan bakanlıklar arasında işbirliğini sağlar”.

4. Bakanların Görevlerinin Yerine Getirilmesini Gözetmek 

Anayasanın 112’nci maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, “Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemler almakla yükümlüdür”. Bu amaçla, Başbakan, bakanlık hizmetlerinin hükûmet programına, kalkınma planlarına, yıllık programlara ve mevzuata uygun olarak yürütülmesini sağlamak amacıyla bakanları denetleyebilir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, bu bakımlardan yetersiz gördüğü bakanların görevden alınmasını Cumhurbaşkanına önerebilir.

5. Hükûmetin Genel Siyasetinin Yürütülmesini Gözetmek

1982 Anayasasının 112’nci maddesinde Başbakana verilen bir görev de, “hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesini gözetme” görevidir.

6. Millî Güvenlik Kuruluna Katılma

Anayasanın 118’inci maddesine göre, Millî Güvenlik Kurulu üyelerinden biri de Başbakandır. Cumhurbaşkanının katılamadığı zamanlar, Millî Güvenlik Kurulu, Başbakanın başkanlığında toplanır.

7. Yönetmelik Çıkarma Yetkisi

Başbakan, Başbakanlığın görev alanına giren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelik çıkarma yetkisine sahiptir. Bu yetki bizzat Anayasanın 124’üncü maddesinden kaynaklanmaktadır. Maddede her ne kadar, “Başbakan” değil, “Başbakanlık”tan bahsediliyorsa da, “Başbakanlık” adına bu yetkiyi “Başbakan”ın kullanacağı açıktır.

“Başbakanlık” Teşkilâtı Sorunu

Başbakanlığın bir hizmet bakanlığı olmadığı, Başbakanın bakanlar arasında işbirliğini sağlamak ve hükûmetin genel siyasetini yürütmekten ibaret bir görevinin olduğu ve dolayısıyla bir bakanlık gibi teşkilâtlandırılamayacağı, kamu hizmeti bölümlerinin Başbakanlığa değil, ancak bir bakanlığa bağlanabileceği düşünülebilirse de, bu düşüncede isabet yoktur. Zira, bir kere 1982 Anayasasının 113’üncü maddesi her ne kadar “bakanlıklar”dan bahsederken “Başbakanlık”tan bahsetmiyor olsa da, Anayasa “Başbakanlık”a yabancı değildir. Örneğin, yönetmelik çıkarma yetkisinin düzenlendiği 124’üncü maddede açıkça “Başbakanlık”tan bahsedilmektedir.

Cumhuriyetin ilk yıllarından beri, bakanlıklar içinde teşkilâtlandırılamayan bazı hizmet birimlerinin, sanki bir hizmet bakanlığıymış gibi doğrudan doğruya Başbakanlığa bağlanması yoluna gidilmiştir. Günümüzde de, Diyanet İşleri Başkanlığı, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, Millî İstihbarat Teşkilâtı Müsteşarlığı, Devlet Personel Dairesi Başkanlığı, Devlet Planlama Teşkilâtı Müsteşarlığı, Devlet istatistik Enstitüsü, Hazine Müsteşarlığı, Dış Ticaret Müsteşarlığı gibi bazı kuruluşlar bir hizmet bakanlığı imiş gibi doğrudan Başbakanlığa bağlanmıştır[77]. Bu kuruluşlar bakımından Başbakanlık bir nevi hizmet bakanlığı haline getirilmiştir. Başbakan da bu kuruluşlar üzerinde, aşağıda göreceğimiz bir bakanın kendi bakanlığı üzerinde sahip olduğu yetkilere örneğin hiyerarşi yetkisine sahip hale gelmiştir. Bu nedenle de Başbakanlık teşkilâtı bir hizmet bakanlığı teşkilâtına benzemektedir. Bu kuruluşlar uygulamada, devlet bakanlarına bağlanmaktadır[78].

D. Başbakanın Sorumlulukları

Yukarıda Bakanlar Kurulunun sorumluluğunu gördük. Aşağıda da bakanların sorumluluklarını göreceğiz. Bakanlar Kurulunun siyasal sorumluluğu, Başbakanın da sorumluluğunu doğurur. Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Bakanlar Kurulu güvensizlik oyuyla düşürülürse, Başbakan da düşmüş olur. Bu nedenle, Başbakanın siyasî sorumluluğu meselesini burada tekrar görmenin bir gereği yoktur. Başbakanın cezaî ve hukukî sorumluluğu, bakanların cezaî ve hukukî sorumluluğu gibidir. Bakanların cezaî ve hukukî sorumluluğunu da aşağıda ayrıca göreceğimiz için burada Başbakanın cezaî ve hukukî sorumluluğunu görmeye gerek yoktur.

III. Bakanlar  

Burada sırasıyla bakanlıkların kurulmasını (A), bakanların atanmasını (B), görevlerinin sona ermesi hallerini (C), görev ve sorumluluklarını (D) inceleyeceğiz.

A. Bakanlıkların Kurulması

Bakan, bir bakanlığın başıdır. O nedenle, bakanları görmeden kısaca bakanlıklardan biraz bahsetmek uygun olur.

Bakanlıklar, devletin üstlendiği millî kamu hizmetlerinin konularına göre uzmanlaşmış ve örgütlenmiş bölümleridir[79].

Anayasamızın 113’üncü maddesine göre, “bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görevleri, yetkileri ve teşkilâtı kanunla düzenlenir”. Anayasanın öngördüğü bu kanun 27 Eylül 1984 tarih ve 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanundur[80]. Bu Kanun, ek cetvelinde saydığı hizmet bakanlıklarına atanacak olan bakanların dışında, “devlet bakanları”nın da atanmasını öngörmektedir. Bu Kanunun 4’üncü maddesine göre, Başbakana yardım etmek ve Başbakan tarafından verilen görevleri yerine getirmek, Bakanlar Kurulunda koordinasyonu sağlamak, özel önem ve öncelik taşıyan konularda deneyim ve bilgilerinden yararlanılmak amacıyla, Başbakanın teklifi ve Cumhurbaşkanının onayı ile devlet bakanlarının görevlendirilebilecektir. Devlet bakanlarının üst sınırı önce 7 iken, 15 Ekim 1986 tarih ve 3313 sayılı Kanun ile 10’a, 9 Şubat 1988 tarih ve 3407 sayılı Kanun ile 15’e ve en son olarak 22 Aralık 1994 tarih ve 4060 sayılı Kanun ile 20’ye yükseltilmiştir[81].

Devlet bakanları bir “bakanlık teşkilâtı”na sahip değildir. O nedenle, “devlet bakanı” ifadesi doğru olsa da, “devlet bakanlığı” ifadesi aslında yanlıştır; “devlet bakanlığı” diye bir şey hukuken yoktur. Anayasamızın 113’üncü maddesine göre, bir bakanlıktan bahsedebilmek için, o bakanlığın kanunla kurulmuş olması gerekir. 27 Eylül 1984 tarih ve 3046 sayılı Kanun ise, “devlet bakanlıklarının kurulması”ndan değil, “devlet bakanlarının görevlendirilmesinden” bahsetmektedir. Dolayısıyla belirli bir kamu hizmetini yürütmek için kanunla yetkili kılınmamış bir örgüte bakanlık sıfatı verilemez[82].

Bu durumda, ülkemizde iki tür bakan bulunduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan bir bölümü, bakanlıkları olan bakanlar, ki bunlara “hizmet bakanları” denmektedir; bir bölümü de bakanlıkları olmayan bakanlar ki bunlara “devlet bakanı” denmektedir. Böyle bir teşkilât farkı olsa da, anayasa hukuku açısından, bu iki tür bakanlar arasında hukukî statü farkı yoktur. Her ikisi de Bakanlar Kurulunun üyesidir. Her ikisi için de kolektif sorumluluk ilkesi geçerlidir.

Bu arada şunu da belirtelim ki, bakanlıklar ve bakanlar hukukî açıdan birbirine eşittir. Bir bakan ile diğer bakan arasında, bir bakanlık ile diğer bakanlık arasında hiyerarşi yoktur[83]. Bakanlıklar arasında yetki ve görev paylaşımı konusunda uyuşmazlık çıkarsa, bu uyuşmazlığı, “bakanlıklar arasında işbirliğini sağlamakla” (Anayasa, m.112) görevli olan Başbakan çözmelidir.

B. Bakanların Göreve Atanması

Anayasamızın 109’uncu maddesinin 2’nci fıkrasına göre, “Bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya milletvekili seçilme yeterliğine sahip olanlar arasından Başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanır”.

1. Bakan Seçilme Yeterliliği

Görüldüğü gibi, Başbakanın milletvekili olması şart iken, bakanların milletvekili olması şartı aranmamıştır. Buna göre, bakan, milletvekili olabilir veya olmayabilir. Milletvekili olanlar arasından bakan seçiliyorsa, bakan olma şartları milletvekili olma şartlarından ibarettir. Anayasamız, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri dışından atanan bakanların da “milletvekili seçilme yeterliğine” sahip olması şartını aramıştır. O halde, bir bakan ister Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri arasından, ister dışarıdan seçilsin, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmalıdır. Milletvekili seçilme yeterliğini yukarıda milletvekillerinin hukukî statüsünü incelediğimiz bölümde gördüğümüz için, burada aynı konuya değinmiyoruz.

2. Bakanların Atanması Usûlü

Anayasamıza göre (m.109 /2), bakanlar, “Başbakanca seçilir ve Cumhurbaşkanınca atanırlar”. O halde, bakanı seçme yetkisi Başbakana aittir. Başbakan, milletvekili olan veya milletvekili seçilme yeterliliğine sahip herhangi bir kişiyi bakan olarak seçebilir. Bu konuda hiçbir hukuk kuralı yoktur. Bu tamamıyla Başbakanın siyasî takdirinde olan bir husustur. Başbakanın siyasî takdirinin yerindeliği, daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenecektir. Zira, Anayasanın 110’uncu maddesine göre, bakanların tam listesi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur ve Meclisten güvenoyu istenir. Başbakanın bakan olarak seçtiği kişilerin yerindeliği Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından denetlenir ve müeyyidelendirilir.

Bakanlar Başbakanca “seçilmektedirler”; ancak Cumhurbaşkanınca “atanmaktadırlar”. O halde, yukarıda Cumhurbaşkanının görevlerini incelediğimiz bölümde de gördüğümüz gibi, bakan atama işlemi Cumhurbaşkanının tek başına yapabileceği bir işlem değildir. Cumhurbaşkanı, bu yetkisini Başbakanın önerisi üzerine kullanabilir.

Cumhurbaşkanı, Başbakanın bakan olarak seçtiği kişiyi atamayı reddedebilir mi? Bu önemli konuyu da burada ayrıntılarıyla tartışmayacağız. Zira, Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini gördüğümüz bölümde de açıkladığımız gibi, Cumhurbaşkanı, parlâmenter hükûmet sistemlerinde sorumsuzdur. Anayasanın öngördüğü ve yürütmeyle ilgili görev ve yetkilerini kullanmayı reddedemez. Başbakanın işlemlerini reddetmesi, hem parlâmenter hükûmet sistemi, hem de demokrasi ilkesine aykırıdır. Ancak, buna rağmen, Başbakan tarafından seçilen kişinin bakan olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaması durumunda, Cumhurbaşkanını zorlayacak bir hukukî mekanizma da yoktur. Böyle bir durumda, seçtiği bakanın atanmadığını gören Başbakanın istifa etmesinin uygun olacağı düşünülebilir. Yukarıda da açıklandığı gibi, böyle bir durumda Cumhurbaşkanı hükûmet krizinin ortaya çıkmasına yol açmış olacaktır. Zira, Başbakanın yerine yeni atadığı Başbakan pek muhtemelen Meclisten güvenoyu alamayacaktır. Bu durumda belli şartların gerçekleşmesiyle Cumhurbaşkanının 116’ncı maddeye uygun olarak Meclisin seçimlerinin yenilenmesine karar vermesi gerektiğini düşünebiliriz. Bu durumda kriz halk tarafından çözümlenecektir. Kriz çözümlensin ya da çözümlenmesin, bakan atayamayan, istediği kişilerle ülkeyi yönetemeyen Başbakanın sorumluluğu üstlenmesinin bir anlamı yoktur. Demokratik mantık yetki kullanamayan kişinin sorumluluğu iade etmesini gerektirir. Aksi takdirde, sorumsuz olan Cumhurbaşkanının isteği doğrultusunda bakan ataması durumu ortaya çıkar ki, bu hem parlâmenter hükûmet sisteminden, hem de demokrasiden bir sapma anlamına gelir.

C. Bakanların Görevlerinin Sona Ermesi

İlk önce belirtelim ki, Başbakanın aksine bir bakanın görevinin sona ermesi, Bakanlar Kurulunun görevini sona erdirmez. Görevi sona eren bakanın yerine Başbakan yeni bir bakan seçer ve bu kişi Cumhurbaşkanı tarafından bakan olarak atanır.

Bakanın görevinin sona ermesi çeşitli hallerde olabilir.

1. Azil: Bakanın Görevine Başbakanın Önerisi Üzerine
Cumhurbaşkanınca Son Verilmesi

Anayasanın 109’uncu maddesi bakanların nasıl görevden alınacaklarını açıkça hükme bağlamaktadır. Maddeye göre, “gerektiğinde Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanınca (bakanların) görevlerine son verilir”.

O halde, bakanı görevden alma yetkisi esas itibarıyla Başbakana aittir. Başbakan, bir bakanı, “gerektiğinde” görevden alabilir. Görevden alma işlemi, Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından yapılmaktadır. Bu şu demektir ki, Cumhurbaşkanı bir bakanı tek başına yapacağı bir işlem ile görevden alamaz. Başbakanın önerisi olmadıkça, Cumhurbaşkanı bu yetkisini kullanamaz.

Cumhurbaşkanı, Başbakanın görevden alınmasını önerdiği bakanı görevden almayı reddedebilir mi? Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Cumhurbaşkanı, parlâmenter hükûmet sistemlerinde sorumsuzdur. Anayasanın öngördüğü ve yürütmeyle ilgili görev ve yetkilerini kullanmayı reddedemez. Başbakanın işlemlerini reddetmesi, hem parlâmenter hükûmet sistemi, hem de demokrasi ilkesine aykırıdır. Ancak, buna rağmen, Başbakan tarafından görevden alınması önerilen bakanın Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınmaması durumunda, Cumhurbaşkanını zorlayacak bir hukukî mekanizma da yoktur. Böyle bir durumda, görevden alınmasını önerdiği bakanın görevden alınmadığını gören Başbakanın istifa etmesinin uygun olacağı düşünülebilir. Yukarıda da açıklandığı gibi, böyle bir durumda Cumhurbaşkanı hükûmet krizinin ortaya çıkmasına yol açmış olacaktır. Bir bakanı görevden alamayan bir Başbakanın ülkeyi yönetme yetkisine sahip olmadığı söylenebilir. Böyle bir yetkiye sahip olmayan Başbakanın sorumluluğu da boşu boşuna üstlenmemesi ve istifa etmesi parlâmenter demokrasinin mantığına uygundur.

Anayasanın 109’uncu  maddesi bakanın görevinden alınması sebeplerini saymamıştır. Sadece “gerektiğinde” demiştir. Bu durumda, bakanın görevden alınmasının gerekip gerekmediğini takdir edecek olan makam, Başbakandır. Bu tamamıyla bir siyasal takdir konusudur. Bu konuda hukukî ölçü bulmak imkânsızdır. Başbakan şu ya da bu sebeple beğenmediği bir bakanı görevden alabilir. Bu bir “hikmet-i hükûmet” konusudur. Bunun yerinde-liğinin denetimini Türkiye Büyük Millet Meclisi yapar. Bu işlemden dolayı gensoruyla Başbakanı veya görevden alınan bakanın yerine atanmış bakanı gensoruyla düşürebilir.

Örnek 26: Bakanın Görevden Alınmasına Dair İşlem
(Resmî Gazete, 9 Mayıs 2000, Sayı 24044)

Devlet Bakanı Sadi SOMUNCUOĞLU'nun Bakanlık
Görevinden Alınmasına Dair Tezkere

 

          T.C. BAŞBAKANLIK

Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü

      B.02.0.PPG.0.12-300-02-7863

8 Mayıs 2000

CUMHURBAŞKANLIĞI YÜCE KATINA

İLGİ: 28/5/1999 tarih ve 39-08-6-99-230 sayılı yazınız.

28/5/1999 tarihinde teşkil edilen Hükümetimizde Devlet Bakanı olarak görev alan Aksaray Milletvekili Sadi SOMUNCUOĞLU'nun Bakanlık görevinden alınmasını, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 109 uncu maddesi uyarınca takdir ve tensiplerinize saygılarımla arz ederim.

Bülent ECEVİT

Başbakan

_______

       TÜRKİYE

CUMHURBAŞKANLIĞI                                             

39-08-H-1-2000-384

8 Mayıs 2000

BAŞBAKANLIĞA

İLGİ: 8 Mayıs 2000 tarihli ve B.02.0.PPG.0.12-300-02-7863 sayılı yazınız.

Devlet Bakanı Aksaray Milletvekili Sadi SOMUNCUOĞLU'nun Bakanlık görevinden alınması öneriniz, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 109 uncu maddesi gereğince uygun görülmüştür.

Bilgilerini rica ederim.

Süleyman DEMİREL

CUMHURBAŞKANI

2. Ölüm

Ölüm, gerçek kişiliği sona erdiren bir hâl olduğuna göre, gerçek kişi olan bakanın ölümü, bakanlığın sona ermesi sonucunu doğurur. Ölen bakanın yerine Başbakan derhal yeni bir bakan seçer ve o kişi Cumhurbaşkanınca bakan olarak atanır.

3. İstifa

İstifa yenilik doğurucu kişiliğe bağlı bir haktır. Tüm gerçek kişiler gibi, bakanların da istifa etme hakkı vardır. Bu hak normal olarak tek taraflı bir irade beyanı biçiminde kullanılır. Ulaşmasıyla sonuçlarını doğurur. Yani kabul edilmesine gerek yoktur. Bakanın istifası yolundaki irade beyanı Başbakana yöneltilmelidir. Yukarıda gördüğümüz gibi, Başbakanın istifası kabule bağlıdır. Acaba bakanın istifası da kabule bağlı mıdır? Bu konuda Anayasada açık bir hüküm yoktur. Ancak, bakan belli bir kamu hizmeti bölümünün hiyerarşik amiri olduğuna ve kamu hizmetlerinde devamlılık ilkesi de bulunduğuna göre, bakanlık görevinde kesinti olmamalıdır. O nedenle, bakanın istifasının kabule bağlı olduğunu söyleyebiliriz. Yani, istifa etmiş bakan, yerine yeni bir bakan atanıncaya kadar veya yerine diğer bir bakan vekaleten görevlendirilinceye kadar görevine devam etmelidir. Bu pratikte büyük güçlük çıkarmaz. Çünkü, yeni bir Bakanlar Kurulunun oluşturulmasından farklı olarak, bir bakan çok kısa bir sürede, bir günde, hatta bir iki saat içinde atanıp görevine başlayabilir. Keza, yeni atanmış bakan için güven oylamasına da gidilmeyecektir.

Bir bakan çok değişik sebeplerle istifa edebilir. Bu sebepler siyasî olabileceği gibi özel (örneğin sağlık) sebepler de olabilir. Bakan, Başbakan ile çatışma içine düşmüş ise, görevden alınmayı beklemeden istifa edebilir. Keza bakan, kolektif bir karar organı olan Bakanlar Kurulunun kararlarını beğenmiyorsa, onları imzalamaya yanaşmıyorsa, görevden alınmayı beklemek yerine, istifa etme yolunu tercih edebilir. Keza bakan, Bakanlar Kurulunun diğer üyeleri ile çatışma içine düşmüş ise, Başbakandan çatışmanın çözümlenmesini talep etmelidir. Bu talebinden beklediği sonucu elde edememişse, yine istifa edebilir. Diğer yandan, bakanın Meclis ile çatışması, Meclisin güvenini kaybetmesi durumunda da, gensoru ile düşürülmeyi beklemeden istifa etme yolunu tercih edebilir.

4. Milletvekilliği Seçilme Yeterliliğinin Kaybı

Aynı zamanda milletvekili olan bakan, milletvekilliği sıfatını, milletvekili seçilme yeterliliği dışındaki bir sebeple kaybederse, bakanlık görevi sona ermez. Zira, milletvekili seçilme yeterliliğine sahip ama milletvekili olmayan bir kimsenin de bakan olması yukarıda belirttiğimiz gibi mümkündür. Örneğin, milletvekilliğinden istifa eden, bakan bakanlık görevini sürdürebilir. Keza, bakanın milletvekilliği, milletvekilliği ile bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar etmesi (m.82) sebebiyle düşürülmüş (m.84) olmasına rağmen, bakanlık görevi devam eder. Ancak, milletvekili seçilme yeterliliği şartlarından birini kaybeden bakanın bakanlık görevinin de sona ermesi gerekir. Zira, milletvekili seçilme yeterliliği şartları aynı zamanda bakan olabilme yeterliliği şartıdır da. Buna göre, milletvekili seçilme yeterliliğinin hangi durumlarda kaybedildiğini görmek gerekir. Biz milletvekili seçilme yeterliliği şartlarını yukarıda milletvekilliğini incelediğimiz bölümde gördüğümüz[84] için burada sadece şunları hatırlatalım:

-   Bakan Türk vatandaşlığını kaybederse, milletvekili seçilme yeterliliğini (m.76/1) de kaybetmiş olacağından, bakanlık görevinin sona ermesi gerekir.

-   Bakan, kesin hüküm giymesi nedeniyle, milletvekili seçilme yeterliliğini kaybetmiş (m.76/2) ise, bakanlık görevinin de sona ermesi gerekir.

-   Bakan hakkında kısıtlama kararı verilmiş ise, bakanın milletvekilliği seçilme yeterliliği (m.76/2) kalmadığından bakanlık görevi de sona ermelidir.

Ancak bu hallerde milletvekilliği seçilme yeterliliğini kaybeden bakanın, bakanlık görevinin nasıl sona erdirileceği konusunda Anayasamızda ayrıca ve açıkça bir hüküm yoktur. Bu nedenle, böyle bir durumunda bazı problemlerin ortaya çıkması pek muhtemeldir. Ancak, aşağıda göreceğimiz gibi, Anayasanın 109’uncu maddesinde bakanların, “Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanınca görevlerine son verileceği” öngörüldüğüne göre, milletvekili seçilme yeterliliğini kaybeden bakanın, Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınması gerektiği söylenebilir.

Keza, milletvekili seçilme yeterliliğini kaybeden bakan hakkında Anayasanın 99’uncu maddesi uyarınca “gensoru önergesi” verilebilir ve sadece bu bakan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından güvensizlik oyuyla düşürülebilir.

5. Yüce Divana Sevk

Daha önce “meclis soruşturması” usûlünü incelerken gördüğümüz gibi, Anayasanın 100’üncü maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi, göreviyle ilgili bir suçundan dolayı meclis soruşturması neticesinde bir bakanın Yüce Divana sevkine karar verebilir. Anayasanın 113’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasına göre ise, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer”.

6. Gensoru

Bakanlar tek tek Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumludurlar. Buna “bireysel sorumluluk” denir. Bireysel sorumluluk, bakanın Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bakanlıktan düşürülebileceği anlamına gelir. Daha önce “gensoru” usûlünü incelerken gördüğümüz gibi, Anayasanın 99’uncu maddesine göre, bir bakan hakkında “gensoru önergesi” verilebilir. Gensoru görüşmeleri sırasında bakan hakkında “güvensizlik önergesi” verilebilir (m.99/3). Bu önerge, Meclis üye tamsayısının salt çoğunluğu tarafından kabul edilmiş ise (m.994), bakan düşmüş olur.

7. Başbakanın Görevinin Sona Ermesiyle

Yukarıda Başbakanın görevini sona erdiren halleri gördük. Bu hallerden herhangi birisiyle Başbakanın görevi sona ererse, diğer bakanların da görevi sona erer. Zira, Bakanlar Kurulu, Başbakanın başkanlığında çalışan kolektif bir organdır. Başbakanın görevinin sona ermesi demek, Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesi anlamına gelir. Bakanlar Kurulunun görevinin sona ermesi ise, bütün bakanların görevlerinin sona ermesi demektir. Buna göre, örneğin Başbakanın ölümü, istifası, güvensizlik oyuyla düşürülmesi, Yüce Divana sevki, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerini yenilenmesi, vb. nedenlerle Başbakanın görevi sona ererse, bakanların da görevi sona erer.

D. Bakanların Görev ve Yetkileri  

Yukarıda Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerini gördük. Bu yetkiler bütün bakanların imzasıyla kullanılabilir. O nedenle, Bakanlar Kurulunun görev ve yetkileri aynı zamanda bakanlarla da ilgilidir. Ancak, bakanların bunların dışında kendi başlarına kullanabilecekleri görev ve yetkileri de vardır.

Bu yetkiler istisnaen doğrudan Anayasadan kaynaklanmış olabilir. Örneğin, millî savunma, içişleri ve dışişleri bakanları Millî Güvenlik Kuruluna katılma yetkisine sahiptir. Yine açık olan bakanlıklarla, izinli veya özürlü olan bir bakana diğer bir bakanın vekâlet etme görev ve yetkisi de Anayasa tarafından öngörülmüştür (m.113/2). Bakanların doğrudan Anayasadan kaynaklanan bir diğer yetkisi de yönetmelik çıkarma yetkisidir (m.124).

Anayasanın 113’üncü maddesi, bakanların görev ve yetkilerinin düzenlenmesinin kanunla olacağını öngörmektedir.

Bakanların görev ve yetkileri 27 Eylül 1984 tarih ve 3046 sayılı Bakanlıkların Kuruluş ve Görev Esasları Hakkında Kanun ile belirlenmiştir.

Bakanların belli başlı dört yetkisi vardır.

1. Devlet Tüzel Kişiliğini Temsil Yetkisi

Bakanlıkların devlet tüzel kişiliğinden ayrı bir tüzel kişilikleri yoktur. Her bakan, kendi bakanlığının yürüttüğü kamu hizmeti alanında devlet tüzel kişiliğini temsil etmeye yetkilidir. Bu sıfatıyla, bakanlığının hizmet alanında bakan, devlet adına birtakım hukukî işlemler yapabilir; devleti borçlu ve alacaklı kılabilir. Mahkemeler huzurunda, devlet tüzel kişiliğini temsilen davacı veya davalı olabilir[85].

2. Hiyerarşi Yetkisi

Bakan, başında bulunduğu bakanlıkta çalışan bütün görevlilerin hiyerarşik amiridir. Bakanlığın merkez ve taşra teşkilâtında bulunan tüm görevlilerin hem kendileri üzerinde, hem de işlemleri üzerinde, hiyerarşi gücünün verdiği tüm yetkileri kullanabilir[86]. Bu yetki kapsamında bakan, bakanlık teşkilâtında çalışan görevlilerin bazılarını tek başına, bazılarını müşterek kararname ile atama yetkisine sahiptir. Bakan bazı görevlilerin atanmasını ise Bakanlar Kuruluna önerir[87].

3. Yönetmelik Çıkarma Yetkisi

Bakan, bakanlığın görev alanına giren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere yönetmelik çıkarma yetkisine sahiptir. Bu yetki bizzat Anayasanın 124’üncü maddesinden kaynaklanmaktadır. Madde de her ne kadar, bakan değil, “bakanlıklar”dan bahsediliyorsa da, “bakanlık” adına bu yetkiyi bakanın kullanacağı açıktır.

4. Harcama Yetkisi

Bakan, bakanlığın en yüksek ita amiridir. Bu nedenle, genel bütçe ile, bakanlığın emrine verilen paraları harcama yetkisine sahiptir[88].

5. İdarî Vesayet Yetkisi

Bakan, kanunlarda öngörülen hallerde, ayrı bir tüzel kişiliğe sahip, bakanlığa bağlı veya bakanlık ile ilgili kuruluşlarda “idarî vesayet yetkisi”[89]ne sahiptir[90].

Bu yetkilerin ayrıntılarıyla incelenmesi esas itibarıyla anayasa hukukunun değil, idare hukukunun inceleme alanına girer[91].

D. Bakanların Sorumlulukları

Burada hemen belirtelim ki, yukarıda Başbakanı incelediğimiz yerde nedenini açıkladığımız gibi, bakanların sorumluluğuna ilişkin açıklamalar kural olarak Başbakan için de geçerlidir.

Bakanların üç tür sorumluluğu vardır: Siyasî, cezaî ve hukukî.

1. Siyasî Sorumluluk

Kavram.- Biz siyasî sorumluluk kavramını yukarıda Cumhurbaşkanının sorumluluğunu incelediğimiz yerde görmüştük[92]. Orada belertildiği gibi, siyasî sorumluluk , “egemen”e karşı yönetenlerin sorumluluğudur[93]. Bir demokraside, egemenlik halka, siyasî sorumluluk da halka veya onun temsilcilerine karşıdır. Parlâmenter hükûmet sistemlerinde ise, seçmenler milletvekillerini seçmektedir. Milletvekilleri doğrudan doğruya seçmenler karşısında sorumludur. Yeni seçimlerde halkın arzularını yerine getirememiş milletvekillerinin görevine, onları tekrar seçmemek suretiyle halk son verir. Parlâmenter sistemlerde Hükûmetin sorumluluğu ise, doğrudan doğruya seçmenler karşısında değil, seçmenlerin seçtiği milletvekilleri karşısındadır. İşte parlâmenter sistemlerde “siyasî sorumluluk”tan kastedilen şey, Başbakan ve bakanların, halkın seçtiği milletvekillerinden oluşan parlâmento karşısında sorumluluğudur. Parlâmenter sistemlerde bu sorumluluk güvensizlik oyuyla müeyyidelendirilir.

Kanımızca, bakanların siyasî sorumluluğu konu bakımından sınırlandırılmamıştır. Her şeyi kapsayabilecektir. Bakanların siyasî sorumluluğu, idarî, ekonomik, sosyal, kültürel, malî, vs. akla gelebilecek her konudan kaynaklanabilir. Örneğin enflasyonun düşürülüp düşürülememesi bir siyasî sorumluluk konusu olabilir. Bir ile vali veya bir ülkeye büyük elçi atanması siyasî sorumluluk konusu olabilir. Ve hatta kanımızca, cezaî konularda da siyasî sorumluluk işletilebilir. Örneğin rüşvet aldığı iddia edilen bakan Yüce Divana sevk edilmek yerine veya sevk edilmeden önce güvensizlik oyuyla düşürülebilir. Burada siyasî sorumluluk vardır. Aynı şekilde, hukukî sorumluluk alanında da siyasî sorumluluk işletilebilir. Örneğin kira borcunu ödemeyen bakan, bakanlıktan düşürülebilir. Siyasî sorumluluk, “hikmetinden sual olunmaz” bir sorumluluktur. Siyasî sorumlulukta her şey siyasî takdir konusudur. Siyasî sorumluluğa sahip kişiler hakkında bu sorumlulukları herhangi bir sebeple tahrik edilebilir. Bir bakanın siyasî sorumluluğu, deyim yerindeyse, “gözünün üzerinde kaşın var” deyip tahrik edilebilir. Siyasî sorumluluk “egemen”in karşısında olan bir sorumluluk olduğuna göre, “egemenlik sahibi”nin takdiri sorgulanamaz; sorgulanırsa, egemen, egemen olmaktan çıkar. Bu nedenle, gensoru, güvensizlik oyu gibi siyasî sorumluluğu tahrik için yapılan işlemlerin yargısal denetimi teorik olarak da mümkün değildir.

Siyasî Sorumluluğun Cezaî ve Hukukî Sorumluluktan Farkları.- Buna göre, bakanların siyasî sorumluluğu ile cezaî ve hukukî sorumluluk arasında birtakım farklar olduğunu söyleyebiliriz:

1. Konuları farklıdır.- Bakanların cezaî ve hukukî sorumluluğu, konusu itibarıyla sınırlandırılmış bir sorumluluktur. Bunların konularını aşağıda bu sorumlulukları incelerken belirteceğiz. Bakanların siyasî sorumluluğu ise konusu itibarıyla sınırlandırılmamıştır.

2. Kanunlara Aykırılık.- Bakanların cezaî ve hukukî sorumluluklarının tahrik edilebilmesi için, bakanların kanuna aykırı eylem ve işlemlerinin olması gerekir. Bu sorumlulukların doğması sıkı şartlara bağlanmıştır. Cezaî sorumluluğun doğması için bakanın bir fiilinin Türk Ceza Kanununun bir maddesini ihlâl etmesi gerekir. Keza, bakanın hukukî sorumluluğunun doğması için, kendi yaptığı bir sözleşmeden doğan bir borcunu yerine getirmemesi veya haksız fiil teşkil eden bir davranışı ile başkasına zarar vermiş olması gerekir. Buna karşılık bakanların siyasî sorumluluğunun tahrik edilebilmesi için bakanların eylem ve işlemlerinin kanuna aykırı olmasına gerek yoktur. Yukarıda belirtildiği gibi, bakanların siyasî sorumluluğunun doğması için, belli bir sebep öngörülmemiştir. Bakanların siyasî sorumluluğu herhangi bir sebeple doğabilir. Sebep Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirindedir.

3. Sorumluluğa Karar Veren Organlar Farklıdır.- Bakanların hukukî ve cezaî sorumluluğu konusunda karar verme yetkisi mahkemelere aittir. Buna karşılık, bakanların siyasî sorumluluğu konusunda karar verme yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisine aittir.

4. Müeyyideleri Farklıdır.- Bakanların cezaî sorumluluğunun müeyyidesi, hapis, para cezası gibi bir “ceza”dır. Hukukî sorumluluğun müeyyidesi ise, “aynen teslim” veya “tazminat” gibi bir müeyyidedir. Siyasî sorumluluğun müeyyidesi ise, sorumluluk sahibi kişinin görevden düşmesidir.

* * *

Bu ön açıklamalarımızdan sonra asıl konumuza geri dönelim. Bakanların siyasî sorumluluğu da iki çeşittir: “Kolektif (ortak) sorumluluk” ve “bireysel (kişisel, şahsî) sorumluluk”[94].

a) Kolektif (Ortak) Sorumluluk

Kolektif sorumluluk  (résponsabilité collective), hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden dolayı Bakanlar Kurulunun bütün üyelerinin birlikte sorumlu olması demektir[95]. Anayasamıza göre, Bakanlar Kurulu üyeleri, yani her bir bakan, hükûmetin genel siyasetinin yürütülmesinden birlikte sorumludurlar (m.112/1). Türkiye Büyük Millet Meclisi Bakanlar Kurulu hakkında güvensizlik oyu vermiş ise, Bakanlar Kurulunun istisnasız bütün üyeleri, yani bütün bakanlar görevden düşer.

Bakanlar Kurulunun kolektif sorumluluğunu gerçekleştirmenin yöntemi, “güven oylaması usûlü”dür. Anayasamızda Bakanlar Kuruluna karşı başvurulabilecek üç tür güven oylamasının (m.110, 111, 99/3-4) olduğunu ve bunların usûlünü yukarıda Bakanlar Kurulunun sorumluluğunu işlediğimiz yerde gördüğümüz için burada bu konuya tekrar girmiyoruz.

b) Bireysel Sorumluluk  

Kanımızca, 1982 Anayasasında bakanların iki tür bireysel siyasal sorumluluğu vardır. Bakanlar Türkiye Büyük Millet Meclisine karşı sorumlu oldukları gibi, Başbakana karşı da sorumludurlar. Keza, bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından görevden alınabilecekleri gibi, Başbakan tarafından da görevden alınabilirler.

aa) Meclise Karşı Bireysel Sorumluluk

Meclise karşı bireysel sorumluluk, bakanların parlâmentoya karşı tek tek sorumluluğu anlamına gelir. Parlâmenter hükûmet sistemlerinde bakanlar kendi bakanlıklarındaki işlerden dolayı parlâmentoya karşı sorumludurlar. Parlâmento sadece bir bakanı görevden alabilir. Bu durumda diğer bakanlar görevde kalır. Anayasamızda bakanların bireysel sorumluluğu ilkesi de kabul edilmiştir. Anayasamızın 112’nci maddesinin 2’nci fıkrasına göre, her bakan “kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden de sorumludur”. Bu sorumluluk gensoru (m.99) usûlüyle işletilir. Gensoru görüşmeleri sırasında bakan hakkında “güvensizlik önergeleri” verilip üye tamsayısının salt çoğunluğu ile kabul edilirse (m.99/3-4), bakan bakanlıktan düşer. Bu durumda Bakanlar Kurulunun diğer üyelerine bir şey olmaz. Bakanlar Kurulu görevde kalır. Bunun ülkemizde iki örneği olmuştur. 1980 yılında Demirel Hükûmetinde Dışişleri Bakanı olan Hayreddin Erkmen güvensizlik oyuyla düşürülmüştür[96]. Keza, Devlet Bakanı Güneş Taner, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 25 Kasım 1998 tarih ve 612 sayılı Kararı ile bakanlıktan düşürülmüştür[97].

bb) Başbakana Karşı Bireysel Sorumluluk

1982 Anayasasının 112’nci maddesinin ikinci fıkrası, “her bakan(ın) Başbakana karşı sorumlu” olduğunu açıkça kabul etmiştir. Keza, 112’nci maddenin üçüncü fıkrasına göre, “Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür”. Bakanların Başbakana karşı olan sorumluluklarının müeyyidesi, Anayasanın 109’uncu maddesinin son fıkrasında öngörülmüştür. Bu fıkraya göre, bakanların görevlerine “gerektiğinde Başbakanın önerisi üzerine Cumhurbaşkanınca son verilir”. Demek ki Başbakan beğenmediği herhangi bir bakanı görevden alabilecektir. Buradaki bakanın Başbakana karşı sorumluluğunun “idarî” nitelikte olduğunu düşünebiliriz. Ancak, Başbakan ile bakan arasında idare hukuku anlamında bir hiyerarşi ilişkisi yoktur. Başbakan bakanların idare hukuku anlamında hiyerarşik amiri değildir. O nedenle bakanların Başbakana karşı olan sorumluluğunu “idarî sorumluluk” değil, “siyasî sorumluluk” altında inceliyoruz. Keza burada “idarî sorumluluk” kavramını kullanırsak, idare hukukundaki idarenin kusurlu sorumluluğu ve kusursuz sorumluluğu kavramları hatıra gelir ki bunun konumuzla bir ilgisi yoktur. Bu tür sorumluluk, bakanın şahsî sorumluluğu değil, başında bulunduğu bakanlığın sorumluluğudur. Bu nedenlerle, kanımızca, bakanların Başbakana karşı olan sorumlulukları da bir siyasî sorumluluktur. Kaldı ki, idarî sorumluluk olması için bunun belli şartlarının olması gerekir. Oysa, Başbakan bir bakanı istediği zaman, Anayasanın tabiri ile “gerektiğinde” görevden alabilir. Gerçi, Anayasanın 112’nci maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Başbakan, bakanların görevlerinin Anayasa ve kanunlara uygun olarak yerine getirilmesini gözetmek ve düzeltici önlemleri almakla yükümlüdür” şeklindeki hükümden hareketle, Başbakanın bakanları sadece görevlerini Anayasa ve kanunlara uygunluk açısından denetleyebileceğini ve aykırılık görürse görevden alabileceğini düşünebiliriz. Ancak, bu düşünce isabetsizdir. Başbakan takdir ettiği herhangi bir sebeple bir bakanı görevden alabilir.

Başbakanın bir bakanın görevden alması Başbakanın kişisel isteğinden kaynaklanabilir. Keza, Başbakan bir bakanı, onun Bakanlar Kurulu içindeki dayanışmayı bozucu hareketlerinin bir müeyyidesi olarak da görevden alabilir.

2. Cezaî Sorumluluk  

Kavram.- Cezaî sorumluluk ceza hukukuna ilişkin sorumluluk demektir. Cezaî sorumluluğa kişinin suç işlemesi yol açar. Cezaî sorumluluğun müeyyidesi, “idam”, “hapis cezası” veya “para cezası” gibi cezalardır. Cezaî sorumluluk alanında karar vermeye mahkemeler yetkilidir.

Bakanların cezaî sorumluluğunu  “kişisel suçlarından dolayı cezaî sorumluluğu” ve “görevleriyle ilgili suçlarından dolayı cezaî sorumluluğu” şeklinde ikiye ayırıp incelemek gerekir. Zira, bu iki tür suçlarda yargılanma usûlü ve şartları farklıdır. Bakanlar, kişisel suçlarından dolayı yasama dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra suçu işlediği yer ceza mahkemesi tarafından yargılanır. Görevleriyle ilgili suçlardan dolayı ise, bakanlar, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından meclis soruşturması usûlüyle (m.100) Yüce Divana sevk edilirlerse, Yüce Divan da yargılanırlar. Bu ayrım, sadece Anayasanın sisteminden kaynaklanan bir ayrımdır. Keza, bu ayrım Anayasanın sözüne de dayanmaktadır. Anayasanın 148’inci maddesinin 3’üncü fıkrasına göre, “Anayasa Mahkemesi, Bakanlar Kurulu üyelerini... görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar” demektedir. Demek ki, bakanlar, kişisel suçlarından dolayı değil, ancak görevleriyle ilgili suçlarından dolayı Yüce Divanda yargılanabilirler. Bu da bakanların kişisel suçlarıyla görevleriyle ilgili suçları arasında ayrım yapıldığı anlamına gelmektedir.

O halde biz de bu ayrıma paralel olarak konuyu ikiye ayırıp inceleyelim.

a) Bakanların Kişisel Suçlarından Dolayı Cezaî Sorumluluğu 

Başbakan ve bakanların da tüm gerçek kişiler gibi, görevleri dışında, bir kişi olarak, suç işlemeleri mümkün ve muhtemeldir. Örneğin Başbakan veya bakanın, komşusuyla kavga etmesi, komşusuna hakaret etmesi veya komşusuna müessir fiil ika etmesi mümkündür. Keza bir bakan, görevi dışında kendi özel otomobilini kullanırken dikkatsizliği ve tedbirsizliği neticesinde bir kişiye çarparak onun ölümüne sebep olabilir. Keza bir bakan, bir kişiyi öldürmüş de olabilir. Bakanın böyle fiilleri, göreviyle ilgili olmadığından bu fiillerden dolayı bakan, Yüce Divanda değil, yasama dokunulmazlığının kaldırılması şartıyla, normal ceza mahkemelerinde ve normal Türk Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Usûlü Kanunu hükümlerine göre yargılanır. Bu tür suçlardan dolayı bakan hakkında Meclis soruşturması açılması ve Bakanın Yüce Divana sevk edilip burada yargılanması mümkün değildir.

Burada bakanların kişisel suçlarından dolayı sorumluluğunun temelini açıklamaya ayrıca gerek yoktur. Bakan da bir gerçek kişi olarak, tüm gerçek kişilerin tâbi olduğu ceza sorumluluğuna tâbidir. Bakanın kişisel suçlarından dolayı cezaî sorumluluğunun pozitif temelinde, Anayasanın 38’inci maddesi ve Türk Ceza Kanunu yer alır.

Bakan göreviyle ilgili olmayan bir suç işlerse, Cumhuriyet savcısı re'sen veya şikayete bağlı olarak kovuşturma yapabilecektir. Ancak, bakanın kişisel suçları söz konusu olduğunda bakanlar da, milletvekilleri gibi yasama dokunulmazlığından yararlanırlar. Bakan aynı zamanda milletvekili ise zaten Anayasanın 83’üncü maddesi uyarınca milletvekili dokunulmazlığına sahiptir. Yok eğer bakan milletvekili değil ise, yani “dışarıdan atanmış bir bakan” ise, yine de yasama dokunulmazlığından yararlanır. Zira, Anayasanın 112’nci maddesinin son fıkrasına göre, “Bakanlar Kurulu üyelerinden milletvekili olmayanlar... bakan sıfatını taşıdıkları sürece milletvekillerinin tâbi oldukları kayıt ve şartlara uyarlar ve yasama dokunulmazlığına sahip bulunurlar”. Dolayısıyla bakanlar da, kişisel suçlarından dolayı, “Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tutuklanamaz ve yargılanamaz”lar (m.83/2).

Bu nedenle, bakanların kişisel suçlarından yargılanabilmeleri için öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması gerekir. Yasama dokunulmazlığının kaldırılması usûlünü, kapsamını, istisnalarını vs. biz daha önce milletvekillerinin statüsünü incelediğimiz bölümde[98] gördüğümüz için burada tekrar görmüyoruz.

Burada son olarak, bakanın yasama dokunulmazlığı kaldırılırsa, Yüce Divanda değil, suçu işlediği yer ceza mahkemesinde yargılanacağını bir kez daha hatırlatalım.

b) Bakanların Görevleriyle İlgili Suçlarından Dolayı Cezaî
Sorumluluğu
[99]

Burada ilk önce bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı cezaî sorumluluğunun pozitif temelini göstermemiz gerekir. Bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı cezaî sorumluluğunun pozitif temelinde, “her bakan... kendi yetkisi içindeki işlerden ve emri altındakilerin eylem ve işlemlerinden sorumludur” diyen Anayasanın 112’nci maddesinin 2’nci fıkrası yer alamaz. Çünkü, bu hüküm bakanların cezaî değil, siyasî sorumluluğuna ilişkindir. O halde, bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı cezaî sorumluluğuna başka bir pozitif temel bulmak gerekir?

Bu pozitif temel, Anayasanın 148’inci maddesinin 3’üncü fıkrasında bulunabilir. Bu fıkraya göre, “Anayasa Mahkemesi,... Bakanlar Kurulu üyelerini... görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar”. Anayasa bakanların bazı fiillerini suç olarak nitelendirilebileceğini ve bundan dolayı da bakanların yargılanacağı makamı belirttiğine göre, bakanların görevleriyle ilgili suçlarından dolayı genel hükümlerden farklı ayrı bir cezaî sorumluluğu kabul ettiği sonucuna varabiliriz.

Anayasanın 148’inci maddesinin üçüncü fıkrasında bakanların “görevleriyle ilgili suçlar”ından dolayı Yüce Divanda yargılanacakları belirtilmiş, ancak Anayasanın hiçbir yerinde bu “bakanların görevleriyle ilgili suçları”nın neler olduğu sayılmamış veya bu terimden ne anlaşılması gerektiği belirtilmemiştir. Bu suçları nasıl belirleyebiliriz?

Türk Ceza Kanununda da bakanların işleyecekleri suçlar sayılmamıştır. Türk Ceza Kanununda bakanlara mahsus bir suç tipi yoktur. Ancak Türk Ceza Kanununda “memur”ların işleyebileceği birçok suç sayılmıştır. Eğer bakanlar da, Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından “memur” sayılırlarsa, ortada bir problem kalmayacaktır.

Bakan Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından “memur” sayılır mı? Türk Ceza Kanunu kendi uygulaması bakımından kimlerin “memur” sayılacağını 279’uncu maddesinde belirtmiştir. Bu maddeye göre, “devamlı veya muvakkat surette teşrîi, idarî veya adlî bir amme hizmeti gören” herkes Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından “memur” sayılmaktadır. Bakanlar da, bu maddeye göre, “memur” sayılırlar[100]. Zira nihayette Bakanlar, bir “idarî amme hizmeti gören” kişilerdir. Daha doğrusu böyle bir amme hizmeti gören kişilerin hiyerarşik amiridirler. Yüce Divan da, verdiği çeşitli kararlarda bakanların Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından “memur” sayıldıklarına karar vermiştir[101].

Bakanlar, Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından memur sayılırlarsa, bakanların görevleriyle ilgili suçlarının tespitinde, bakanın “memurluk” sıfatından hareket edilecektir. Memurluk sıfatı, bakanın işlediği iddia edilen suçun ya unsuru, ya da şiddet sebebi olmalıdır[102]. Yani, bir bakan tarafından işlendiği iddia edilen suçun, o bakanın göreviyle ilgili bir suç sayılabilmesi için, memur olmak, o suçun oluşmasında bir unsur veya şiddet sebebi olmalıdır[103]. Örneğin, rüşvet, zimmet, irtikap suçlarında “memurluk” sıfatı suçun unsurudur. Konut dokunulmazlığın ihlâl suçunda ise, “memurluk” sıfatı suçun şiddet (ağırlaştırıcı) sebebidir[104].

Memurluk sıfatının suçun unsuru veya şiddet sebebi olması, o suçun Başbakan ve bakanların görevleriyle ilgili suçlardan sayılması için gerekli olmakla birlikte, yeterli değildir[105]. Ayrıca, suç teşkil eden olay ile bakan arasında görev ilişkisinin de olması gerekir. Bu ilişki mevcut değilse, bakan Yüce Divanda yargılanamaz[106]. Örneğin, bakanın rüşvet alması suçunda verilen rüşvetin, bakanın bakanlık göreviyle ilgili bir konuda verilmiş olması gerekir.

Bu açıklamalardan sonra şu suçların bakanın göreviyle ilgili olmak şartıyla işlenmesi durumunda, bakanların görevleriyle ilgili cezaî sorumluluğuna yol açabileceğini söyleyebiliriz: Zimmet (TCK, m.202), irtikap (TCK, m.209), rüşvet alma (TCK, m.211), görevi ihmal (TCK, m.230), görevi kötüye kullanma (TCK, m.240), keyfi muamele yapma (TCK, m.228), devlet alım-satımına fesat karıştırma (TCK, m.205), devlet alım-satımı işlerinde menfaat temini (TCK, m.208), suçu haber vermeme (TCK, m.211)235), memurluk sıfatını ifşa etme (TCK, m.229), resmî evrakta sahtekarlık (TCK, m.339) vb.[107].

İşte bakanlar, yukarıdaki şartlarda görevleriyle ilgili bir suç işlerlerse, Anayasanın 100’üncü maddesinde öngörülen usûle uyularak meclis soruşturması yapılıp, bakan hakkında Yüce Divana sevk kararı alınırsa, bakan Yüce Divanda yargılanır.

Biz yukarıda Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hükûmeti denetleme yollarını gördüğümüz yerde “meclis soruşturması” usûlünü gördük[108]. Meclis soruşturması açılması isteminin nasıl verileceği, bu istemin görüşülme usûlü, meclis soruşturma komisyonunun kuruluş usûlü, bu komisyonun çalışma usûlü, görev ve yetkileri, komisyon raporunun Genel Kurulda görüşülmesi usûlü, Yüce Divana sevk kararının nasıl alındığını, sevk kararının sonucunun ne olduğunu, Yüce Divanda yargılama usûlünün nasıl olduğunu, Yüce Divanın nasıl karar verdiğini, kararının hüküm ve sonuçlarını hep yukarıda meclis soruşturmasını incelediğimiz yerde gördük[109]. Tüm bu sorunlar hakkında oraya bakılmalıdır.

Burada sadece Yüce Divanda yargılanan bakanlardan örnek verelim:

- Ticaret Eski Bakanı Mehmet Baydur: Görevi ihmal suçu (Beraat, 17.6.1965 tarihli E.1964/1 sayılı karar).

- Sosyal Güvenlik eski Bakanı Hilmi İşgüzar: Görevi kötüye kullanma ve rüşvet alma suçu (Mahkumiyet, 13.4.1982 tarih ve E.1981/1 sayılı Karar).

- Gümrük ve Tekel Bakanı Tuncay Mataracı: Rüşvet Almak, Görevi Kötüye Kullanmak Suçları (Mahkumiyet, 16.3.1982 tarih ve E.1981/2, K.1982/1 sayılı karar).

- Bayındırlık Eski Bakanı Şerafettin Elçi: Görevi kötüye Kullanma ve Rüşvet Alma Suçları (Mahkumiyet, 12.4.1983 tarih ve E.1982/1 sayılı karar).

- Bayındırlık eski Bakanı Mehmit Selahattin Kılıç: Görevi kötüye kullanma (Beraat: 9.3.1983 tarih ve E.1982/2, K.1983/1 sayılı karar).

- Devlet Eski Bakanı İsmail Özdağlar: Görevi Kötüye Kullanma Suçu (Mahkumiyet, 14.2.1986 tarih ve E.1985/1, K.1986/1 sayılı karar).

- İsmail Sefa Giray

- Cengiz Altınkaya

3. Bakanların Hukukî Sorumluluğu

Kavram.- “Hukukî” sıfatı buradaki anlamıyla, özel hukuka (medenî hukuk, borçlar hukuku ve ticaret hukuku) ilişkin demektir. Bir gerçek kişi olan bakanın, kişiler hukuku, aile hukuku, miras hukuku ve eşya hukuku alanında, tüm diğer gerçek kişiler gibi Türk Medenî Kanununun hükümlerine tâbi olduğundan şüphe yoktur. Bunu ayrıca tartışmanın bir anlamı yoktur. O halde, bakanların hukukî sorumluluğundan bahsedildiğinde kastedilen asıl şey, bakanların borçlar hukuku alanındaki sorumluluğudur. Borçlar hukuku alanında sorumluluk, bir “borç ilişkisi”nden kaynaklanır. “Borç” ise esasen bir “sözleşme”den veya bir “haksız fiil”den doğar. Kişinin sözleşmeye uymaması ve yaptığı haksız fiil neticesinde ortaya çıkan zararları gidermesi gerekir. Bunun ise, aynen teslim ve tazminat gibi müeyyideleri vardır.

Anayasamızda bakanların hukukî sorumluluğuna  ilişkin bir hüküm yoktur. Ancak, bakan da bir gerçek kişidir ve genel hükümlere (medenî hukuka, borçlar hukukuna) tâbidir. Hukukî sorumluluk alanında görevli mahkemeler adlî yargı koluna mensup hukuk mahkemeleridir. Hukukî sorumluluk alanında Yüce Divan görevli değildir. Zira, Anayasamızın 148’inci maddesine göre, Yüce Divan bakanların “görevleriyle ilgili suçlarında” yetkilidir. Hukukî sorumluluk durumunda ortada bir “suç” yoktur. Sadece bakanın hukuka aykırı bir eylem ve işlemi vardır. Bu nedenle bakan hukukî sorumluluğundan dolayı Yüce Divanda yargılanamaz.

Kanımızca, bakanların hukukî sorumluluğu alanında da bakanların “görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukukî sorumluluğu” ile bakanların “kişisel eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukukî sorumluluğu” arasında ayrım yapıp konuyu incelemekte yarar vardır.

a) Bakanların Kişisel Eylem ve İşlemlerinden Kaynaklanan Hukukî
Sorumluluğu

Bakanın, görevi dışında, özel hukuk alanında, bir gerçek kişi olarak eylem ve işlem yapması mümkündür. Böyle bir durumda, bakan, tüm diğer gerçek kişiler gibi kendi eylem ve işlemlerinden sorumludur. Örneğin, bakan görevinin dışında, kendisine yazlık konut kiralayabilir. Daha sonra bu konutun kirasını ödememiş olabilir. Veya, bakan, kendisine bir ev, bir arsa veya bir özel otomobil satın almış olabilir. Bu işlemlerden kaynaklanan birtakım borçlar altına girmiş olabilir. Veya bakan, görevi dışında birtakım haksız fiiller işlemiş olabilir. Örneğin, komşusuna hakaret etmiş olabilir. Görevi dışında kendi özel otomobili ile kusurlu olarak bir kişinin yaralanmasına sebep olmuş olabilir. Böyle durumlarda bakanın hukukî sorumluluğu tamdır. Bu gibi hallerde bakan tüm diğer gerçek kişilerin tâbi olduğu sorumluluk kurallarına tâbidir. Bakan, tüm diğer gerçek kişiler gibi yetkili ve görevli hukuk mahkemelerinde yargılanır ve tazminat ödemeye mahkum olabilir. Böyle bir kararın icrası da genel hükümler çerçevesinde olur.

b) Bakanların Görevleriyle İlgili İşlemlerinden Dolayı Hukukî
Sorumluluğu

Bakanların görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukukî sorumluluğu da tamdır. Ancak, bakanların görevleriyle ilgili eylem ve işlemlerinden kaynaklanan hukukî sorumluluğu açısından “bakanın kişisel kusur teşkil eden eylem ve işlemleri” ile “bakanın hizmet kusuru teşkil eden eylem ve işlemleri” arasında ayrım yapmak uygun olur.

aa) Bakanın Hizmet Kusuru Teşkil Eden Eylem ve İşlemleri (İdarenin Kusurlu Sorumluluğu )

Bu aslında idare hukukunda görülen “idarenin kusurlu sorumluluğu”[110]ndan başka bir şey değildir. İdarenin kusurlu sorumluluğu, bakanın bir hizmetin kurulması, düzenlenmesi ve işletilmesine ilişkin kusurlu eylem ve işlemlerinden kaynaklanan sorumluluğudur. Böyle bir durumda, ortaya bir zarar çıkmış ise, ortaya çıkan zarardan, kişisel olarak bakan değil, “idare” sorumludur. Zira, Anayasanın 125’inci maddesinin son fıkrasına göre, “idare kendi eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararı ödemekle yükümlüdür”. Böyle bir dava idarî yargıda açılır. Bu bir “tam yargı davası”dır[111].

aa) Bakanın Kişisel Kusur Teşkil Eden Eylem ve İşlemleri

Ancak bakanın görevi esnasında ve göreviyle ilgili yaptığı bazı eylem ve işlemleri “hizmet kusuru” değil, “kişisel kusur” oluşturabilir. Bilindiği gibi, idare hukukunda kişisel kusur ile hizmet kusuru arasında ayrım yapılmakta ve bazı tür kusurların “kişisel kusur” kavramına girdiği kabul edilmektedir[112]. Bu ayrımdan yola çıkarak kanımızca, bakanın şu tür eylem ve işlemlerinin “kişisel kusur” oluşturduğunu söyleyebiliriz:

1.   Bakanın kişisel nedenlerle, örneğin öç alma, kişisel menfaat temin etme, sebebiyle yapmış olduğu eylem ve işlemler kişisel kusur sayılır. Burada bakanın kötü niyeti vardır.

2.   Bakanın suç niteliğinde davranışlarında da kişisel kusur vardır. Örneğin bir bakanın görevi esnasında ve göreviyle ilgili bir iş nedeniyle birisini dövmesi durumunda kişisel kusur vardır.

3.   Bakanın yargı kararlarına uymaması, yargı kararlarını uygulamaması durumunda da kişisel kusuru vardır.

4.   Bakanın hatası çok ağır ve açık ise yine kişisel kusur vardır. Bakanın kendisini yetkilendiren kanun hükmünü çok açık ve ağır bir şekilde aşması da kişisel kusur oluşturmaktadır.

Bakanın, bakanlık göreviyle ilgili olmakla birlikte, aynı zamanda, kişisel kusur teşkil eden eylem ve işlemlerinden doğan sorumluluğu için, bu eylem ve işlemlerden zarar gören kişilerin isterlerse idareye (=bakanlığa) karşı hizmet kusuru esasına dayanarak idarî yargıda, hem de isterlerse doğrudan bakana karşı, genel hükümlere (haksız fiil esaslarına, Borçlar Kanunu, m.41 vd) göre, adlî yargıda tazminat davası açabilmeleri gerekir.

Ancak doğrudan bakana karşı kişisel kusurundan dolayı haksız fiil esaslarına dayanarak adlî yargı da dava açmanın Anayasanın 129’uncu maddesinin 5’inci fıkrası karşısında mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Zira, bu fıkraya göre, “memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil şartlarına uygun olarak ancak idare aleyhine açılabilir”. Bu nedenle, bakanların hizmet içindeki kişisel kusurlarından dolayı kendilerine karşı adlî yargıda borçlar hukuku hükümlerine göre dava açılamaz. Bakanın kişisel kusuru olsa da, göreviyle ilgili bütün eylem ve işlemlerinden dolayı, kendisine karşı değil, bakanlığa karşı idarî yargıda hizmet kusuru esasına dayanılarak dava açılmalıdır. Böyle bir davada, bakanlık tazminat ödemeye mahkum olursa, bakanlığın bakana rücu etmesi mümkündür.

Bakanın Mahkeme Kararlarını Uygulamamasından Kaynaklanan Sorumluluğu.- Bu arada belirtelim ki, bakanın hizmet içindeki kişisel kusur teşkil eden eylem ve işlemlerinden dolayı doğrudan bakana karşı genel hükümlere göre adlî yargıda dava açılamayacağı kuralının bir istisnasının olup olmadığı tartışmalıdır. 6 Ocak 1982 tarih ve 2577 sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanununun 28’inci maddesinin dördüncü fıkrasına göre, “mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi halinde ilgili, idare aleyhine dava açabileceği gibi, kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açabilir”.

Bu hükümden yola çıkan Metin Günday, Şeref Gözübüyük ve Turgut Tan, mahkeme kararlarını otuz gün içinde kasten yerine getirmeyen bakan aleyhine, ilgili kişinin haksız fiil esaslarına göre adlî yargı da tazminat davası açabileceklerini savunmaktadırlar[113]. Bu yazarlara göre, İdarî Yargılama Usûl Kanununun 28’inci maddesinin dördüncü fıkrasının Anayasanın 129’uncu maddesinin beşinci fıkrasına aykırı olduğu düşünülebilir. Ancak, İdarî Yargılama Usûlü Kanunu, Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkarılmış bir kanun olduğu için, Anayasanın geçici 15’inci  maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, bu hükmün Anayasaya aykırı olduğu da iddia edilemez[114]. O nedenle, bu yazarlara göre mahkeme kararlarını uygulamayan bakanlar hakkında, İdarî Yargılama Usûl Kanununun 28’inci maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca kendilerine karşı tazminat davası açılabilir.

Fikret Eren’e  göre ise, 6 Ocak 1982 tarih ve 2577 sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanununun 28’inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmü, Anayasanın 177’nci maddesinin e bendi hükmü karşısında uygulama gücünü kaybetmiştir[115]. Gerçekten de, Anayasanın 177’nci maddesinin e bendine göre, Anayasanın halkoylamasıyla kabul edildiği tarihte mevcut kanunlarda Anayasaya aykırı hükümler varsa, Anayasaya aykırı olan bu hükümler değil, “doğrudan Anayasa hükümleri, Anayasanın 11’inci maddesi gereğince uygulanır”. O hâlde, Anayasanın 177’nci maddesinin e bendi uyarınca artık Anayasaya aykırı olan ve Anayasanın halkoylamasıyla kabul edildiği tarihte yürürlükte olan 6 Ocak 1982 tarih ve 2577 sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanununun 28’inci maddesinin dördüncü fıkrası değil, doğrudan Anayasanın 129’uncu maddesinin beşinci fıkrası uygulanacaktır. Bu madde ise yukarıda belirtildiği gibi, ilgilinin kamu görevlisine karşı değil, sadece idare aleyhine dava açabileceklerini hükme bağlamaktadır.

Uygulamada Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesinin aksi yönde kararlarına[116] rastlansa da, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu içtihatları da bu yoldadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 14 Eylül 1983 tarihli kararıyla tazminat davasını bakanın şahsına karşı değil, idare aleyhine açılması gerektiğine hükmetmiştir[117]. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 1991 yılında verdiği bir başka kararında, tazminat davalarının memurlara karşı değil, idareye karşı açılacağına hükmetmiş ve şöyle demiştir:

“Memurlara bir güvence olmak üzere Anayasanın 129. maddesinin 5. fıkrasıyla memurların ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabileceği hükmü gösterilmiştir”[118].

Kanımızca, bu sorunun çözümü davaya bakan mahkemelerin, Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkan Anayasa aykırı bir kanunu “ihmal” edip doğrudan Anayasa hükümlerini uygulayıp uygulayamayacakları sorunun çözümüne bağlıdır. Biz bu sorunu aşağıda anayasa yargısını inceleyeceğimiz  yirmiikinci bölümde ayrıca tartışacağız. Biz orada, davaya bakan mahkemelerin, Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkan Anayasa aykırı bir kanunu “ihmal” edemeyeceği, doğrudan Anayasa hükümlerini uygulayıp uygulayamayacağı sonucuna ulaştık[119]. Yani Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkan Anayasa aykırı bir kanun ile Anayasa arasında çatışma olursa, mahkeme Anayasa hükmünü değil, Millî Güvenlik Konseyi döneminde çıkan kanun hükmünü uygulamak zorundadır. Bu sonuca göre ise mahkeme kararlarını kasten yerine getirmeyen bakan hakkında, 6 Ocak 1982 tarih ve 2577 sayılı İdarî Yargılama Usûlü Kanununun 28’inci maddesinin dördüncü fıkrasına dayanılarak adlî yargı da tazminat davası açabilir. Dolayısıyla Fikret Eren’in görüşü ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı yerinde değildir.

* * *

Yürütme organına ilişkin olarak Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulunu böylece görmüş bulunuyoruz. Şimdi, izleyen bölümde, yürütme organının düzenleyici işlemlerini göreceğiz.

 

 


 

[1].   Burada üç ihtimal söz konusudur: (1) Hükûmeti oluşturan siyasî parti seçimleri kazınıp Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu sağlamıştır. (2) Hükûmeti oluşturan siyasî parti seçimleri kaybetmiş, diğer bir parti Türkiye Büyük Millet Meclisinde çoğunluğu elde etmiştir. (3) Hiçbir parti tek başına mecliste çoğunluğu elde edemimiştir.

[2].   Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.282.

[3].   Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.282.

[4].   Ibid.

[5].   Ibid., s.283-284.

[6].   Ibid., s.284.

[7].   Ibid.

[8].   Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları, op. cit., s.407.

[9].   Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.294.

[10]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.294; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.131.

[11]. Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.131.

[12]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.294.

[13]. 12 Mart 1996 Tarih ve 398 Sayılı TBMM Kararı, Resmî Gazete, 13 Mart 1996, Sayı 22579.

[14]. Anayasa Mahkemesi, 14 Mayıs 1996 Tarih ve E.1996/19, K.1996/13 Sayılı Karar, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı 32, Cilt 2, s.686-695.

[15]. Ibid., s.694. Ancak, parlâmento kararlarını incelediğimiz onikinci bölümde gördüğümüz gibi, Anayasa Mahkemesinin bir parlâmento kararı olan bu kararı denetlemeye yetkisi yoktu. Zira, Anayasa Mahkemesi aşağıda Anayasa Mahkemesi inceleyeceğimiz bölümde de göreceğimiz gibi, üç istisna dışında (İçtüzük ve milletvekili dokunulmazlığın kaldırılması ile TBMM üyeliğin düşmesi kararı) TBMM kararlarını denetleyemez. Anayasa Mahkemesi bu kararıyla denetlemeye yetkili olmadığı bir işlemi denetlemiştir.

[16]. Bkz. supra, s.565.

[17]. Kocahanoğlu, op. cit., s.162.

[18]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.296.

[19]. Bkz. supra, s.420-430.

[20]. Yukarıda Türkiye Büyük Millet Meclisini incelediğimiz bölümde gördüğümüz gibi, yeni seçimlere üç değişik halde gidilebilir. Bir kere, normal yasama dönemi (beş yıl) sona erdiği için yeni seçimlere gidilebilir (m.77/1). İkinci olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi bu süre dolmadan erken seçimlere gidilmesine karar verebilir (m.77/2). Üçüncü olarak, Cumhurbaşkanının belirli şartlar altında Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin yenilenmesine karar vermesi durumunda (m.116) yeni seçimlere gidilir.

[21]. Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları, op. cit., s.398; Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.282.

[22]. Örneğin, Ali Oğuz Şahin, Başbakan ve Bakanların Görevleriyle İlgili Cezaî Sorumlulukları, Ankara, Palme Yayıncılık, 1999, s.38.

[23]. Karşı görüş için bkz.: Şahin, op. cit., s.38: “Eğer Bakanlar Kurulundaki bakanların hepsi istifa etmiş ise, bu durum, Başbakanın bütün bakanların güvenini yitirdiği şeklinde yorumlanabilir. Böyle bir durumda Başbakanın da istifa etmesi gerekir”.

[24]. Nami Çağan, “Anayasa Çerçevesinde Kamu Maliyesinin Kontrolü”, Anayasa Yargısı, Ankara, Anayasa Mahkemesi Yayınları, 1986, Cilt 2, s.200.

[25]. Çağan, op. cit., s.207; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.142.

[26]. Çağan, op. cit., s.207.

[27]. Çağan, op. cit., s.207; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.142.

[28]. Çağan, op. cit., s.207.

[29]. Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.298.

[30]. Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.298; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.133.

[31]. Armağan, 1961 Anayasası ve Bakanlar Kurulu, op. cit., s.61-62; Şahin, op. cit., s.11;

[32]. Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları,  op. cit., s.411.

[33]. Arsel, Anayasa Hukuku, op. cit., s.7.

[34]. Ibid.

[35]. Teziç, Anayasa Hukuku, op. cit., s.63.

[36]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.219.

[37]. Ibid.

[38]. Gözübüyük ve Tan, op. cit., c.I, s.151.

[39]. 27 Aralık 1999 tarihinde toplanan Bakanlar Kurulu toplantısında alınan kararların sayıları 13899’a ulaşmıştır. Örneğin bkz. Resmî Gazete, 11 Şubat 2000, Sayı 23961.

[40]. Bakanlar Kurulu kolektif bir organ bir kurul olduğuna ve ceza hukukunda, ceza sorumluluğunun şahsîliği ilkesi geçerli olduğuna göre, Bakanlar Kurulunun, bir kurul olarak ceza sorumluluğu olamaz. O nedenle Bakanlar Kurulunun sorumluluğunu, aşağıda bakanlar konusunda yapacağımız gibi, “siyasî-cezaî” ayrımı yapmaksızın inceleyeceğiz.

[41]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.295; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.138.

[42]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.295; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.138.

[43]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.295; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.138.

[44]. Bkz. supra, s.565.

[45]. Bkz. supra, s.569.

[46]. Bkz. supra, s. 420-430.

[47]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.295; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.138.

[48]. Turan Güneş, Parlâmenter Rejimin Bugünkü Manası ve İşleyişi, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1956, s.75; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.139.

[49]. Bu ilke için bkz.: Francis de Baecque, “Solidarité ministérielle”, in Olivier Duhamel ve Yves Mény, Dictionnaire constitutionnel, Paris, P.U.F., 1992, s.986-987; Jacques Cadart, Institutions politiques et droit constitutionnel, Paris Economica, 3e éd., 1990, t.II, s.666; Charles Debbasch et al., Droit constitutionnel et institutions politiques, Paris, Economica, 3e édition, 1990, s.113, 457, 763-764; Jean-Louis Quermonne, Le Gouvernement de France sous la Ve République,, Paris, Dalloz, 1983, s.213, 228, 242.

[50]. Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.139.

[51]. Fransa’da eski Savunma Bakanı C.-P. Chevènement aynen öyle demiştir: “Quand on est en désaccord, on ferme sa gueule ou s’en va” (De Baecque, op. cit., s.9866).

[52]. Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.140.

[53]. Ibid.

[54]. Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları,  op. cit., s.423.

[55]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.298.

[56]. Ibid.

[57]. Mehmet Turhan, “Başbakanın Seçimi ve Atanması”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 26, Eylül 1986, Sayı 3, s.27 vd; Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.279-304.

[58]. Bkz. supra, s.265-272.

[59]. Bu konuda bkz. Gözler, Anayasa Normlarının Geçerliliği Sorunu, op. cit., s.237-268.

[60]. 1924 Teşkilât-ı Esasiye Kanunu döneminde, dönemin Başbakanı Refik Saydam kalp krizi neticesinde ölünce, dönemin Cumhurbaşkanının İsmet İnönü, 8 Temmuz 1942 tarihinde Hükûmetin kesin olarak kurulmasına kadar Başbakanlık görevine o dönemde İçişleri Bakanı Fikri Tüzer’i  vekaleten atamıştı (Resmî Gazete, 9.7.1942, Sayı 5153; Şahin, op. cit., s.39, dipnot, s.39).

[61]. Bkz. supra, s.300-309.

[62]. Yeni seçimlerden sonra Cumhurbaşkanı, yeni Bakanlar Kurulu kuruluncaya kadar eski Başbakandan görevini sürdürmesini rica eder. Eğer eski Başbakan milletvekili seçilememiş ise, görevi kesin olarak sona erer. Tekrar milletvekili seçilemeyen Cumhurbaşkanının yeni Bakanlar Kurulu göreve başlayıncaya kadar görevini sürdürmesini isteyemez. Böyle bir durumda, Bakanlar Kurulunun bir üyesini Cumhurbaşkanı Başbakan olarak atamalıdır (Şahin, op. cit., s.41).

[63]. Günday, op. cit., s.108; Gözübüyük ve Tan, op. cit., c.I, s.334.

[64]. Arsel, Türk Anayasa Hukukunun Umumî Esasları, op. cit., s.398; Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.282.

[65]. Örnek olarak Bkz. supra, s.561.

[66]. Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.282.

[67]. Bkz. supra, s.568-570.

[68]. Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.295.

[69]. Bizim Anayasamızdan çok daha kısa olan Alman Anayasasında Başbakana vekâlet sorunu ve keza istifa eden Başbakanın yenisi atanıncaya kadar görevde kalması hususu düzenlenmiştir (m.69).

[70]. Bu ihtimal 1942’de gerçekleşmiştir. Dönemin Başbakanı Refik Saydam kalp krizi neticesinde görevde iken ölmüştür.

[71]. Örneğin, 27 Mart 1972, 14 Nisan 1972 ve 17 Nisan 1972 tarihlerinde Başbakan Nihat Erim istifa etmiş ve aşırı yorgunluk sebebiyle görevde kalmak istememiştir. Cumhurbaşkanı da istifasını kabul etmiş ve Nihat Erim’in yerine önerdiği Ferit Melen’i Başbakan vekilliğine yeni Bakanlar Kurulu kuruluncaya kadar atamıştır (Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.290).

[72]. Örneğin, 1989 yılında Turgut Özal, 1993 yılında ise Süleyman Demirel Cumhurbaşkanı seçildiklerinde Başbakandılar.

[73]. Resmî Gazete, 9.7.1942, Sayı 5153; Şahin, op. cit., s.39, dipnot, s.39.

[74]. Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.291.

[75]. Resmî Gazete, 16 Mayıs 1993, Sayı, 21583; Turhan, Siyaset ve Anayasa, op. cit., s.291.

[76]. Gözübüyük, Anayasa Hukuku, op. cit., s.240.

[77]. Günday, op. cit., s.271.

[78]. İbid.

[79]. Günday, op. cit., s.262.

[80]. Resmî Gazete, 9 Ekim 1984, Sayı 18540.

[81]. Günday, op. cit., s.264.

[82]. Uygulamada Başbakanlığa bağlı kuruluşlar, devlet bakanlarıyla ilişkilendirilmekte ve devlet bakanları da hizmet bakanlarına benzemektedir. Başbakanlığa bağlı olan bir kuruluş, sanki bir “devlet bakanlığı  teşkilâtı” haline dönüşmektedir. Devlet bakanları ve “devlet bakanlığı” sorunu hakkında Günday, op. cit., s.265-266; Gözübüyük ve Tan, op. cit., c.I, s.163; T. Karaer, “Türk Kamu Yönetiminde Devlet Bakanlığı Sorunu”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt 23, 1990, Sayı, 2, s.47 vd; Aykaç, Görmez ve Öz, Türkiye’de Devlet Bakanlığı: Sorunlar, Öneriler, Ankara, 1993.

[83]. Ancak, imza sırası bakımından bir sıralama olması kaçınılmazdır. Ülkemizde bakanların imzaları, Bakanlar Kurulu kararlarında şu sırayla yer almaktadırlar: Başbakan, Başbakan Yardımcıları, Devlet Bakanları, Adalet Bakanı, Millî Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı Bakanı, Dişişleri Bakanı, Maliye Bakanı, Millî Eğitim Bakanı, Bayındırlık ve İskan Bakanı, Sağlık Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Tarım ve Köyişleri Bakanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Sanayi ve Ticaret Bakanı, Kültür Bakanı, Turizm Bakanı, Orman Bakanı, Çevre Bakanı (Örnek Bakanlar Kurulu Kararı: Resmî Gazete, 11 Şubat 2000, Sayı 23961). Mehmet Turhan, Adalet Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Dişişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının diğer bakanlıklardan uygulamada daha önemli olduğunu gözlemlemektedir (Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.137).

[84]. Bkz. supra, s.265-272.

[85]. Günday, op. cit., s.266.

[86]. Hiyerarşi gücünün kapsamı konusunda bkz.: Günday, op. cit., s.55-56.

[87]. Günday, op. cit., s.266.

[88]. Ibid.

[89]. İdarî vesayet yetkisi konusunda bkz.: Günday, op. cit., s.56-62.

[90]. Günday, op. cit., s.266.

[91]. Bu konuda bkz.: Günday, op. cit., s.266; Gözübüyük-Tan, op. cit., c.I, s.162.

[92]. Bkz. supra, s.531-532.

[93]. Didier Mauss, “Responsabilité”, in Olivier Duhamel ve Yves Mény, Dictionnaire consti-tutionnel, Paris, P.U.F., 1992, s.926.

[94]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.295; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.138.

[95]. Özbudun, Türk Anayasa Hukuku, op. cit., s.295; Turhan, Hükûmet Sistemleri, op. cit., s.138.

[96]. Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Y.D.: C.16/1, 5.9.1980, s.849 (Şahin, op. cit., s.54).

[97]. Resmî Gazete, 26 Kasım 1998, Sayı 23535.

[98]. Bkz, supra, s.323-331.

[99]. Bu konuda güzel iki çalışma için bkz.: Tülen, op. cit., s.40-46, 85-150, 176-187; Şahin, op. cit., s.57-190.

[100].  Bu konudaki tartışmalar için bkz. Şahin, op. cit., s.87-91.

[101].  Yüce Divan, 16.3.1982 Tarih ve E.1981/2, K.1982/1 Sayılı Karar (Tuncay Mataracı Kararı), Yüce Divan Kararları, Ankara, Anayasa Mahkemesi Yayınları, 1987, Cilt 1, s.405; Yüce Divan, 14.2.1986 Tarih ve E.1985/1, K.1986/1 Sayılı Kararı (İsmail Özdağlar Kararı), Yüce Divan Kararları, Ankara, Anayasa Mahkemesi Yayınları, 1987, Cilt 2, s.535.

[102].  Faruk Erem, Anayasa Mahkemesinin Yüce Divan Olarak İncelenmesi, Ankara, Ajans-Türk Matbaası, 1963, s.10; Faruk Erem, Diyalektik Açısından Ceza Yargılaması Hukuku, Ankara, Işın Yayınları, 1986, s.666; Şahin, op. cit., s.99.

[103].  Şahin, op. cit., s.103.

[104]Ibid., s.99.

[105]Ibid., s.103.

[106]Ibid.

[107].  Bu suçlar hakkında bkz.: Şahin, op. cit., s.108-120.

[108].  Bkz. supra, s.419-428.

[109].  Bkz. supra, s. 427-428.

[110].  Günday, op. cit., s.244-249; Gözübüyük ve Tan, op. cit., c.I, s.530.

[111].  Bu konuda bkz. Günday, op. cit., s. 249.

[112].  Bkz. Günday, op. cit., s.249-250; Gözübüyük ve Tan, op. cit., c.I, s.525-528.

[113].  Günday, op. cit., s.252; Gözübüyük ve Tan, op. cit., c.II, s.676.

[114].  Günday, op. cit., s.252.

[115].  Fikret Eren, Borçlar Hukuku: Genel Hükümler, İstanbul, Beta Yayınları, Altıncı Baskı, 1998, Cilt I, s.617.

[116].  Yargıtay 4’üncü Hukuk Dairesinin, idarî yargı kararlarının uygulanmamasından doğan zararların ödenmesi için kişisel kusur isnadı ile ilgili kamu görevlisi aleyhine adlî yargıda dava açılabileceği yolunda kararları vardır (Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi, 27.2.1986 Tarih ve E.1986/126, K.1986/1841 Sayılı Karar, Yargıtay Kararları Dergisi, Sayı 6, s.796-798, nakleden: Günday, op. cit., s.252; Yargıtay Dördüncü Hukuk Dairesi, 13 Mayıs 1986 tarih ve E.1986/1995, K.1986/6064 Sayılı Karar, nakleden: Gözübüyük ve Tan, op. cit., c.II, s.676-677.

[117].  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 14 Eylül 1983 Tarih ve E.1980/4-1714, K.1983/803, Yargıtay Kararlar Dergisi, 1983, Cilt 9, Sayı 11, s.1587’den nakleden Eren, op. cit., c.I, s.617.

[118]. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 20 Şubat 1991 Tarih ve E.1990-4/1 Sayılı Karar, Yargıtay Kararlar Dergisi, 1991, Sayı 6, s.829’dan nakleden Eren, op. cit., c.I, s.618.

[119]. Bkz. infra, Bölüm 22, Başlık XIV.

 

 

 

I. Bakanlar Kurulu................................................................................................................... 559

A. Kuruluşu....................................................................................................................... 560

1. Atama....................................................................................................................... 560

2. Uygulamadaki Usûl.................................................................................................. 560

3. Bakanlar Kurulunun Kurulma Anı........................................................................... 564

4. Göreve Başlama Sırasında Güvenoyu (m.110)......................................................... 565

B. Bakanlar Kurulunun Görevinin Sona Ermesi................................................................ 569

1. Güvensizlik Oyu...................................................................................................... 569

a) Göreve Başlarken Güvenoyu (m.110)................................................................ 569

b) Görev Sırasında Güvenoyu (m.111)................................................................... 569

c) Gensoru Görüşmeleri Sırasında Güvenoyu (m.99/3-4)....................................... 570

2. Genel Seçimlerden Sonra Yeni Türkiye Büyük Millet Meclisinin Toplanması....... 570

3. Geçici Bakanlar Kurulunun Kurulması..................................................................... 571

4. Başbakanın Görevinin Sona Ermesi.......................................................................... 571

5. İstifa......................................................................................................................... 572

6. Bütçenin Reddi......................................................................................................... 572

“İşgüder Bakanlar Kurulu”........................................................................................... 573

C. Bakanlar Kurulunun Görev ve Yetkileri........................................................................ 573

1. “Genel Siyaseti” Yürütmek...................................................................................... 574

2. Kanun Hükmünde Kararname Çıkarmak.................................................................. 575

3. Tüzük Çıkarma Yetkisi............................................................................................ 575

4. Yönetmelik Çıkarma Yetkisi..................................................................................... 575

5. Bakanlar Kurulu Kararnamesi Çıkarmak.................................................................. 576

6. Kanun Tasarısı Hazırlamak...................................................................................... 576

7. Bütçeyi ve Kesinhesap Kanunu Tasarılarını Hazırlamak......................................... 577

8. Olağanüstü Hâl ve Sıkıyönetim İlân Etmek.............................................................. 577

9. Millî Güvenliğin Sağlanması..................................................................................... 577

10. Silahlı Kuvvetlerin Yurt Savunmasına Hazırlanması.............................................. 577

11. Genel Kurmay Başkanını Seçmek.......................................................................... 578

12. Anayasada Verilmiş Diğer Görev ve Yetkiler......................................................... 578

13. Kanunlarla Verilmiş Görev ve Yetkiler................................................................... 579

D. Bakanlar Kurulunun Sorumluluğu................................................................................. 579

1. Kolektif Sorumluluk................................................................................................. 579

a) Kolektif Sorumluluğun Araçları.......................................................................... 580

.... aa) Göreve Başlarken Güven Oyu (m.110)........................................................ 580

.... bb) Görev Sırasında Güven Oyu (m.111).......................................................... 580

.... cc) Gensoru Görüşmeleri Sırasında Güvenoyu (m.99/3-4)................................ 580

b) Kolektif Sorumluluğun Sebebi: “Hükûmetin Genel Siyaseti” Kavramı.............. 581

c) Kolektif Sorumluluğun Sonuçları........................................................................ 582

.... aa) Dayanışma.................................................................................................... 582

.... bb) Gizlilik......................................................................................................... 583

.... cc) Bakanların Sır Saklama Yükümlülüğü........................................................... 583

.... dd) Eleştirmeme Yükümlülüğü........................................................................... 584

2. Bireysel Sorumluluk................................................................................................. 584

E. Geçici Bakanlar Kurulu................................................................................................. 584

II. Başbakan............................................................................................................................ 586

A. Başbakanın Göreve Atanması....................................................................................... 586

B. Başbakanın Görevinin Sona Ermesi.............................................................................. 587

1. Ölüm......................................................................................................................... 587

2. İstifa......................................................................................................................... 587

3. Milletvekilliği Sıfatının Sona Ermesi........................................................................ 588

4. Türkiye Büyük Millet Meclisi Seçimlerinin Yenilenmesi........................................ 590

5. Yüce Divana Sevk..................................................................................................... 591

6. Güvensizlik Oyu...................................................................................................... 591

7. Cumhurbaşkanlığına Seçilme.................................................................................... 592

8. Parti Liderliğini Yitirme............................................................................................ 592

C. Başbakanlığa Vekâlet Sorunu........................................................................................ 593

D. Başbakanın Görev ve Yetkileri..................................................................................... 595

1. Bakanları Seçmek ve Görevlerinden Alınmalarını Önermek..................................... 595

2. Bakanlar Kuruluna Başkanlık Etmek........................................................................ 596

3. Bakanlıklar Arasında İşbirliğini Sağlamak................................................................. 596

4. Bakanların Görevlerinin Yerine Getirilmesini Gözetmek......................................... 596

5. Hükûmetin Genel Siyasetinin Yürütülmesini Gözetmek......................................... 596

6. Millî Güvenlik Kuruluna Katılma............................................................................ 596

7. Yönetmelik Çıkarma Yetkisi..................................................................................... 596

“Başbakanlık” Teşkilâtı Sorunu................................................................................... 597

D. Başbakanın Sorumlulukları........................................................................................... 597

III. Bakanlar............................................................................................................................ 598

A. Bakanlıkların Kurulması............................................................................................... 598

B. Bakanların Göreve Atanması........................................................................................ 599

1. Bakan Seçilme Yeterliliği.......................................................................................... 599

2. Bakanların Atanması Usûlü...................................................................................... 600

C. Bakanların Görevlerinin Sona Ermesi............................................................................ 601

1. Azil: Bakanın Görevine Başbakanın Önerisi Üzerine Cumhurbaşkanınca Son Verilmesi    601

2. Ölüm......................................................................................................................... 602

3. İstifa......................................................................................................................... 602

4. Milletvekilliği Seçilme Yeterliliğinin Kaybı.............................................................. 603

5. Yüce Divana Sevk..................................................................................................... 604

6. Gensoru.................................................................................................................... 604

7. Başbakanın Görevinin Sona Ermesiyle..................................................................... 605

D. Bakanların Görev ve Yetkileri....................................................................................... 605

1. Devlet Tüzel Kişiliğini Temsil Yetkisi..................................................................... 605

2. Hiyerarşi Yetkisi...................................................................................................... 605

3. Yönetmelik Çıkarma Yetkisi..................................................................................... 606

4. Harcama Yetkisi....................................................................................................... 606

5. İdarî Vesayet Yetkisi................................................................................................ 606

D. Bakanların Sorumlulukları............................................................................................. 606

1. Siyasî Sorumluluk..................................................................................................... 607

a) Kolektif (Ortak) Sorumluluk............................................................................... 608

b) Bireysel Sorumluluk........................................................................................... 609

.... aa) Meclise Karşı Bireysel Sorumluluk.............................................................. 609

.... bb) Başbakana Karşı Bireysel Sorumluluk......................................................... 609

2. Cezaî Sorumluluk..................................................................................................... 610

a) Bakanların Kişisel Suçlarından Dolayı Cezaî Sorumluluğu................................. 611

b) Bakanların Görevleriyle İlgili Suçlarından Dolayı Cezaî Sorumluluğu................ 612

3. Bakanların Hukukî Sorumluluğu............................................................................... 615

a) Bakanların Kişisel Eylem ve İşlemlerinden Kaynaklanan Hukukî
Sorumluluğu....................................................................................................... 615

b) Bakanların Görevleriyle İlgili İşlemlerinden Dolayı Hukukî Sorumluluğu.......... 616

.... aa) Bakanın Hizmet Kusuru Teşkil Eden Eylem ve İşlemleri (İdarenin
      Kusurlu Sorumluluğu).................................................................................. 616

.... aa) Bakanın Kişisel Kusur Teşkil Eden Eylem ve İşlemleri............................... 616

 

 

 


Copyright

(c) Kemal Gözler. 2005. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz, dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz. İzin için E-Mail: kgozler@hotmail.com  adresine başvurunuz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 21.2.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanun ve 3.3.2004 tarih ve 5101 sayılı Kanunla değişik 71 ve 72’nci maddeleri, bir fikir ve sanat eserini herhangi bir yöntemle çoğaltanları, dağıtanları, satanları, elinde bulunduranları, paraya çevrilmeksizin, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50 (elli) milyar liradan 150 (yüzelli) milyar liraya kadar ağır para cezasıyla veya  zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.

Alıntılar (İktibas) Konusunda Açıklamalar

Bu çalışmadan yapılacak alıntılarda (iktibaslarda) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 35’inci maddesinde öngörülen şu şartlara uyulmalıdır: (1) İktibas, bir eserin “bazı cümle ve fıkralarının” bir başka esere alınmasıyla sınırlı olmalıdır (m.35/1). (2) İktibas, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla yapılmalıdır (m.35/3). (3) İktibas, belli olacak şekilde yapılmalıdır (m.35/5) [Bilimsel yazma kurallarına göre, aynen iktibasların tırnak içinde verilmesi ve iktibasın üç satırdan uzun olması durumunda iktibas edilen satırların girintili paragraf olarak dizilmesi gerekmektedir]. (4) İktibas ister aynen, ister mealen olsun, eserin ve eser sahibinin adı belirtilerek iktibasın kaynağı gösterilmelidir (m.35/5). (5) İktibas edilen kısmın alındığı yer belirtilmelidir (m.35/5).

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 21.2.2001 tarih ve 4630 sayılı Kanun ve 3.3.2004 tarih ve 5101 sayılı Kanunla değişik 71’inci maddesinin 4’üncü fıkrası, 35’inci maddeye aykırı olarak “kaynak göstermeyen veya yanlış yahut kifayetsiz veya aldatıcı kaynak” göstererek iktibas yapan kişileri, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis veya 50 (elli) milyar liradan 150 (yüzelli) milyar liraya kadar ağır para cezasıyla veya  zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birdencezalandırmaktadır.

Ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 18 Şubat 1981 tarih ve E.1980/1, K.1981/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre kararına göre, “iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve eserinin adı belirtilse bile eser sahibi, haksız rekabet hükümlerine dayanarak Borçlar Kanununun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebilir”.

Yukarıdaki şartlara uygun olarak alıntı yapılırken bu çalışmaya şu şekilde atıf yapılması önerilir:

Kemal Gözler,  “Bakanlar Kurulu", www.anayasa.gen.tr/bk.htm (erişim tarihi)


23 Mayıs 2005
Editör: Kemal Gözler

E-Mail: kgozler@hotmail.com

Ana Sayfa: www.anayasa.gen.tr