TÜRK ANAYASA HUKUKU SİTESİ |
|
Ana Sayfa: www.anayasa.gen.tr
ANAYASA MAHKEMESİNİN PARLÂMENTO
KARARLARI "İÇTÜZÜK DÜZENLEMESİ" NİTELİĞİNDE GÖRÜP DENETLEMESİNİN ELEŞTİRİSİ
Doç. Dr. Kemal Gözler
Kemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku,
Bursa, Ekin Kitabevi, 2000, s.396-398’den alınmıştır. |
Eleştiri.- Kanımızca, Anayasa Mahkemesinin parlâmento kararlarını “içtüzük düzenlemesi” niteliğinde sayıp, bunları denetleme yetkisini kendisinde görmesi yanlıştır.
Bir kere, yukarıdaki kararlar açıkça göstermektedir ki, Anayasa Mahkemesi TBMM Kararlarına karşı açılmış iptal davalarında aslında bu TBMM Kararlarının İçtüzüğe uygun olarak alınıp alınmadıklarını denetlemektedir. Anayasa Mahkemesi bir TBMM Kararının içtüzüğe aykırı olarak alındığı kanısında ise, bu TBMM Kararını “eylemli bir içtüzük düzenlemesi niteliğinde” görmekte ve onu iptal etmektedir. Şüphesiz ki, bir TBMM Kararı İçtüzüğe aykırı olarak alınmış olabilir. Bir TBMM Kararının İçtüzüğe aykırı olması, Anayasa Mahkemesine onu iptal etme yetkisini vermez. Zira, Anayasa Mahkemesi üç istisna dışında (içtüzük, dokunulmazlığın kaldırılması kararı ve üyeliğin düşmesi kararı) TBMM kararlarını denetleme yetkisi yoktur. Bir TBMM kararının İçtüzüğe aykırı olup olmadığı şüphesiz tartışılabilir. Ancak, böyle bir aykırılığı Anayasa Mahkemesinin inceleme yetkisinin olmadığı tartışmasız bir gerçektir. Anayasa Mahkemesinin cevaplaması gereken ilk soru, bir TBMM kararının İçtüzüğe aykırı olup olmadığı sorusu değil, kendisinin (üç istisna dışında) TBMM kararlarını inceleme yetkisine sahip olup olmadığı sorusudur.
İkinci olarak, Anayasa Mahkemesinin İçtüzüğe aykırı bir TBMM kararını “yeni bir İçtüzük hükmü niteliğinde” görmesi mantık bakımından da tutarsızdır. Zira, TBMM kararının İçtüzüğün bir maddesine aykırı olarak alınmış olması, İçtüzüğün o maddesinin değiştirildiği veya yeni bir İçtüzük düzenlemesi yapıldığı anlamına gelmez. Böyle bir durumda olsa olsa İçtüzüğe bir aykırılık söz konusudur[1]. Hukuk teorisinde bir düzenleyici işleme (norma) aykırı bir bireysel işlem (karar) yapılması, o düzenleyici işlemin (normun) değiştirildiği anlamına değil, o bireysel işlemin (kararın) o düzenleyici işleme (norma) aykırı olduğu anlamına gelir. Bunun aksinin düşünülmesi tüm hukuk mantığının tepe taklak edilmesi demektir. Nasıl fail suç teşkil eden bir fiiliyle ceza kanununun bir maddesini ihlâl ederek, ceza kanununun o maddesini değiştirmiş olmuyorsa, Türkiye Büyük Millet Meclisi de İçtüzüğün bir maddesini ihlâl ederek o maddeyi değiştirmiş olamaz.
Nihayet, eğer Anayasa Mahkemesinin kararının yerinde olduğu bir an kabul edilirse, pratikte bütün TBMM kararlarını Anayasa Mahkemesi denetleyebilir hale gelecektir. Zira, bir parlâmento kararının “İçtüzük düzenlemesi niteliği”nde olup olmadığına Anayasa Mahkemesi serbestçe karar vermektedir. Anayasa Mahkemesi günün birinde pekâlâ, Cumhurbaşkanının seçimi kararı, erken seçim kararı, güven veya güvensizlik kararı, savaş hali ilânı kararı gibi tamamıyla siyasal takdire ilişkin kararları denetleyebilir. Bu tür kararların denetlenmesi yukarıda açıkladığımız gibi, hukuk devletinin bir gereği olmadığı gibi, demokrasinin de tahribi anlamına gelir. Cumhurbaşkanının kim olacağı, erken seçime gidilip gidilmeyeceği, Hükûmetin görevde kalıp kalmayacağı, savaşa girilip girilmeyeceği saf siyasal sorunlardır. Hukukîlik denetimiyle görevli bir mahkeme, saf siyasal takdire dayanan bu kararların nesini denetleyecektir? Böyle siyasî takdir kararının Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenmesi Türk demokrasisinin yıkılmasına yol açar. Bir demokraside Cumhurbaşkanını hakimler değil, halk veya halkın temsilcileri seçer. Keza, bir demokraside hükûmetin görevde kalıp kalmayacağına veya savaşa girilip girilmeyeceğine hâkimler değil, halk veya halkın seçtiği milletvekilleri karar verir.
Kanımca yukarıdaki iddialarımız ülkemiz için saf bir doktrinal spekülasyondan ibaret değildir. Zira yukarıda gördüğümüz gibi Anayasa Mahkemesi K.1996/13 XE "K.1996/13" sayılı Kararıyla[2] Hükûmetin kurulması, K.1996/14 XE "K.1996/13" sayılı Kararıyla[3] olağanüstü halin 10 ilde uzatılması ve K.1996/15 XE "K.1996/13" sayılı Kararıyla[4] ülkemizde konuşlandırılan çokuluslu gücün görev süresinin uzatılması gibi saf siyasal konularda denetleme yetkisini kendisinde görmüş, ve dahası, verdiği iptal kararıyla Hükûmetin dağılmasına yol açabilmiştir. Böylesine kritik konularda, Anayasa Mahkemesinin yetkisini aşarak karar vermesi, Anayasa Mahkemesinin kendisini frenlemekten aciz olduğunu ve Türk Anayasa Mahkemesinin ne derece “aktivist” bir mahkeme olduğunu göstermektedir. Anayasa Mahkemesinin bu aktivist tavrı fevkalâde ileridir. Öyle ki ülkenin savaşa girip girmemesiyle ilgili saf siyasal ve fevkalâde kritik bir kararda (“Körfez Krizi Sebebiyle XE "Körfez Krizi Sebebiyle..." Türk Silahlı Kuvvetlerinin Yabancı Ülkelere Gönderilmesi ve Yabancı Silahlı Kuvvetlerin Türkiye’de Bulunmasına Anayasanın 82’nci Maddesi Uyarınca İzin Verilmesine Dair” 1 Eylül 1990 tarih ve 108 sayılı TBMM Kararı) bile Anayasa Mahkemesi ancak dörde karşı yedi oy çokluğuyla iptal isteminin reddine karar verebilmiştir[5]. Anayasa Mahkemesi bu konuda da yerleşik içtihadı doğrultusunda alınan TBMM Kararını “İçtüzük düzenlemesi” niteliğinde görüp bu kararı iptal etseydi, bu artık Türkiye’nin savaşa girip girmeyeceğine Anayasa Mahkemesinin karar vereceği anlamına gelecekti. Bir ülkenin savaşa girip girmeyeceğine hakimlerin karar vermesi “hakimler hükümeti” için tasavvur edilebilecek en uç örnek olabilir.
Yukarıdaki örnekler Anayasa Mahkemesi üyelerinin yetkisiz oldukları bir alanda ülkeyi yönetmeye ne kadar hevesli olduklarının güzel bir göstergesidir.
[1]. Anayasa Mahkemesi tarafından denetlenebilecek bir parlâmento kararı (örneğin yasama dokunulmazlığının kalkması veya üyeliğin düşmüsi) iptal edilebilir. Ama denetlenemeyecek bir meclis kararı söz konusuysa, bunun iptal edilmesi mümkün değildir. Bu takdirde, içtüzük hükümleri münhasıran Türkiye Büyük Millet Meclisine hitap eden düzenlemelerdir. Müeyyidesi de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından dikkate alınıp alınmamalarından ibarettir.
[2]. Anayasa Mahkemesi, 14 Mayıs 1996 Tarih ve E.1996/19 ve K.1996/13 Sayılı Karar, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı 32, Cilt 2, s.686-695.
[3]. Anayasa Mahkemesi, 14 Mayıs 1996 Tarih ve E.1996/20 ve K.1996/14 Sayılı Karar, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı 32, Cilt 2, s.704-712.
[4]. Anayasa Mahkemesi, 14 Mayıs 1996 Tarih ve E.1996/21 ve K.1996/15 Sayılı Karar, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı 32, Cilt 2, s.715-724.
[5]. Anayasa Mahkemesi, 24 Eylül 1990 Tarih ve E.1990/31, K.1990/24 Sayılı Karar, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı 26, s.391-407.
Copyright
(c) Kemal Gözler 2007. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz, dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz. İzin için kgozler[at]hotmail.com adresine başvurunuz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71 ve 72’nci maddeleri, bir fikir ve sanat eserini herhangi bir yöntemle çoğaltanları, dağıtanları, satanları, elinde bulunduranları, paraya çevrilmeksizin, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 YTL'den 150.000 YTL'ye kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.
Alıntılar (İktibas) Konusunda Açıklamalar
Bu çalışmadan yapılacak alıntılarda (iktibaslarda) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 35’inci maddesinde öngörülen şu şartlara uyulmalıdır: (1) İktibas, bir eserin “bazı cümle ve fıkralarının” bir başka esere alınmasıyla sınırlı olmalıdır (m.35/1). (2) İktibas, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla yapılmalıdır (m.35/3). (3) İktibas, belli olacak şekilde yapılmalıdır (m.35/5) [Bilimsel yazma kurallarına göre, aynen iktibasların tırnak içinde verilmesi ve iktibasın üç satırdan uzun olması durumunda iktibas edilen satırların girintili paragraf olarak dizilmesi gerekmektedir]. (4) İktibas ister aynen, ister mealen olsun, eserin ve eser sahibinin adı belirtilerek iktibasın kaynağı gösterilmelidir (m.35/5). (5) İktibas edilen kısmın alındığı yer belirtilmelidir (m.35/5).
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71’inci maddesinin 4’üncü fıkrası, 35’inci maddeye aykırı olarak “kaynak göstermeyen veya yanlış yahut kifayetsiz veya aldatıcı kaynak” göstererek iktibas yapan kişileri, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 YTL'den 150.000 YTL'ye kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.
Ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 18 Şubat 1981 tarih ve E.1980/1, K.1981/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre kararına göre, “iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve eserinin adı belirtilse bile eser sahibi, haksız rekabet hükümlerine dayanarak Borçlar Kanununun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebilir”.
Yukarıdaki şartlara uygun olarak alıntı yapılırken bu çalışmaya şu şekilde atıf yapılması önerilir:
KKemal Gözler, Türk Anayasa Hukuku, Bursa, Ekin Kitabevi, 2000, s.384-398 (<www.anayasa.gen.tr/ictuzuk-niteligi.htm> (3.5.2007).
Editör: Kemal Gözler
E.mail: kgozler[at]hotmail.com
Ana sayfa: www.anayasa.gen.tr
Bu sayfa: www.anayasa.gen.tr/ictuzuk-niteligi.htm
Konuluş Tarihi: 2 Mayıs 2007