Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Üçüncü Sınıf Güz Dönemi
LAW 315: ÇEVRE HUKUKU
DERSİ WEB SAYFASI
Doç. Dr. Kemal Gözler
(Eğitim dili Türkçedir)
Ana Sayfa: http://www.anayasa.gen.tr/law315-index.htm
ÖRNEK OLAY SUNUMLARI
Bu sayfanın bağlı olduğu üst sayfa: http://www.anayasa.gen.tr/law315-sunumlar.htm
Örnek Olay No 10
BERGAMA SİYANÜRLE ALTIN ARAMA OLAYI
Çevre Hukuku Dersi İçin Örnek Olay Sunumu (14 Aralık 2006)
Yıldız Akel
(Bu sunum ile ilgili (c) Yıldız Akel, 2006).
Bergama İlçesi Ovacık, Çamköy mevkii altın madeninin siyanürle işletilmesi sonucu Eurogold AŞ’ye açılan davaların kısa kronolojisi:
1989- Enerji Bakanlığı Maden Dairesinden “arama ruhsatı” alınır.
1991- Maden Dairesi Başkanlığından “ön işletme ruhsatı” alınır.
Orman Bakanlığından “işletme izni” alınır.
1991- Çevre Bakanlığına ÇED raporu için başvurulur.
Maden işletilmeye başlanır.
1994- Çevre Bakanlığından taahhütnameye bağlı faliyet için ÇED olumludur görüşünü bildiren rapor alınır.
08.11.1994- 652 yuttaş 3 ayrı dava ile İzmir 1 İdare Mahkemesine ÇED raporunun iptali için başvururlar.
20.12.1994- İzmir valiliği oluru ile izleme denetleme komisyonu kurulur ve çalışmalara başlar.
1996- Sağlık Bakanlığından tesis izni alınır.
İzmir Valiliği Bayındırlık Müdürlüğünden yapı ruhsatı alınır.
02.07.1996- İzmir 1. İdare Mahkemesi davayı esastan reddeder.
13.05.1997- Danıştay 6. Dairesi İzmir 1.İM kararını BOZAR!
25.06.1997- Çevre Bakanlığı kararın düzeltilmesi talebinde bulunur ancak sonra yargılama sürecinin hızlanması için talebini geri alır.
26.06.1997- İzmir Barosu İzmir Valiliğinden Danıştay kararının uygulanmasını talep eder.
27.06.1997- İzmir Valiliği İzmir Barosuna kesinleşen bir yargı kararı olmadığını ve Enerji Bakanlığının görüşüne göre madenin işlemeye devam edeceğini bildirir.
29.07.1997- Davacı köylüler Çevre Bakanlığına bir ihtarname göndererek Danıştay kararının uygulanmasını talep ederler.
18.08.1997- Çevre Bakanlığı yargı kararının o aşamada uygulanmayacağını bildirir.
15.10.1997- İzmir 1.İM Danıltay kararına uygun olarak ÇED olumludur raporunu iptal eder.
17.10.1997- Mahkeme kararı Çevre Bakanlığına ve İzmir Valiliğine ulaştırılır.
22.10.1997- Mahkeme kararı Çevre Bakanlığına tebliğ edilir.
21.11.1997- Çevre Bakanlığı İzmir Valilipine izleme denetleme komisyonunun durdurulması gerektiğini bildirir.
18.12.1997- Asliye Mahkemesince yapılan keşifle madenin hala işletildipi tespit edilir.
01.04.1998- Danıştay 6. Dairesi İzmir 1. İmnin 15.10.1997 tarihli kararını ONAR!
1998- Eurogold Çevre Bakanlığına başvuruda bulunur. İlave önlemler alındığını bildiren rapor ile madenin yeniden çalıştırılmasını ister.
1999- Eurogold için Başbakanlık aracılığıyla Tübitak tarafından bir rapor hazırlattırılır. Risklerin giderildiğini bildiren raporla madenin yeniden çalıştırılmasını ister.
05.04.2000- Başbakanlık, Sağlık, Çevre, Enerji, Orman, İçişleri, Bayındırlık Bakanlıklarına gönderdiği yazısında işlemin tekemmül ettirilmesini bildirir.
Bu arada Eurogold ismini değiştirerek Normandy Madencilik AŞ olur.
22.12.2000- Sağlık Bakanlığı tesise 1 yıllık deneme izni verir.
01.06.2001- İzmir 1 İM Başbakanlığın “işlem tekemmül ettirilsin” talimatını iptal eder!
27.06.2001- İzmir Barosu İzmir 1.İM kararının uygulanması için Başbakanlığa ve ilgili Bakanlıklara başvuruda bulunur.
26.07.2001- Danıştay Nöbetçi dairesi maden işletmesi hakkında yürütmenin durdurulması kararı alır! Ancak esas hakkında karar vermez.
10.01.2002- İzmir 3. İM Sağlık Bakanlığının verdiği izin karşısında yürütmenin durdurulmasına karar verir.
26.03.2002- Sağlık Bakanlığı yargı kararını uygulamak amacıyla deneme iznini kaldırır ve faliyeti durdurma kararı alır.
01.04.2002- Sağlık Bakanı Osman Durmuş bir açıklama yaparak Bakanlar Kurulunun “mahkeme kararına karşın” Eurogold Madencilik AŞ’nin Ovacık latın Madenini işletmesinin sürdürülmesine ilişkin bir prensip kararı aldığını açıklar. 03.04.2002de gazetelere bu haber manşet olur.
29.03.2002- İzmir Barosu Başkanlığı Bakanlar Kurulu Prensip Kararının iptali için Danıştayda dava açar.
09.04.2002- İzmir Barosu Bakanlar Kuırulu prensip kararının yürütülmesinin durdurulması için Danıştay 8. Dairede dava açar.
30.07.2002- Danıştay 8. Daire dava konusu işlemin dava dilekçeine eklenmemesi yüzünden dava konusunun açık olmadığı gerekçesiyle davayı reddeder.
07.03.2003- İzmir Barosu Danıştay 8. Dairesinin bu kararını temyiz etmiştir. Danıştay İdari DDGK: Danıştay 8. Dairenin kararını BOZAR!
23.06.2004- Danıştay 6. ve 8. Daireleri müşterek kurulu İzmir Barosu Başkanlığı’nın Bakanlar Kurulunun prensip kararının iptali için açtığı davada ehliyetinin bulunmadığı dolayısıyla davayı reddeder.
27.08.2004- Çevre ve Orman Bakanlığı tesise yeni bir ÇED olumludur raporu verir
İzmir Barosu Başkanığı kararı temyiz eder.
07.10.2004- Danıştay İDDGK: Danıştay 6. ve 8. Daireleri müşterek kurulunun kararını BOZAR!
İzmir Barosu Başkanlığı Bakanlar Kurulunun prensip kararına karşı tekrar dava açar.
Aralıklarla kapatılıp açılan altın madeni en son 21.05.2005’te tekrar açıldı.
22.03.2006- Danıştay 8. Daire İzmir Barosu’nun Başbakanlığa prensip kararının iptali için açtığı davada prensip kararını iptal eder!
ÖZET : Dava konusu altın madeni işletme yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile ilgili olması karşısında, belirtilen Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate alınarak dava konusu idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir.
İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde meydana getireceği tahribatın karşılaştırılması halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. Siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciyle ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir.
İstemin Özeti: İzmir 1. İdare Mahkemesinin 2.7.1996 günlü, E. 1994/643 K: 1996/538 sayılı kararının usul ve yasaya aykırı olduğu öne sürülerek bozulması istenilmektedir.
Davalı İdare Ve Müdahil Savunmalarının Özeti:
Temyiz edilen kararda bozma nedenlerinden hiç biri bulunmadığından usul ve kanuna uygun olan kararın onanması gerektiği savunulmaktadır.
Tetkik Hakimi Selçuk Topal'ın Düşüncesi: Belirli dengelerle varlığını sürdüren çevrede, sistemi oluşturan denge unsurlarının yitirilmesi halinde bozulmalar meydana gelecek ve bu bozulmalar üzerinde yabancı zehirlere yol açacak, çevre kirliliğini oluşturacaktır. İnsan yaşamının sağlıklı, dengeli ve bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır. Çevrenin korunması insan yaşamı için vazgeçilmezdir. İnsanın doğal yaşamı için vazgeçilmezdir. İnsanın doğal yaşam temellerinin korunması ve geliştirilmesi için çevrenin önemi öncelik kazanmaktadır.
Çevresel Etki Değerlendirme ve bilirkişi raporlarının değerlendirilmesinden, siyanürlü altın madeni işletmeciliğinin, çevre ve insan sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak potansiyel bir risk ve tehdit unsuru olduğu sonucuna varılmaktadır.
Doğa ve insan yaşamı üzerindeki bu risk faktörünün gerçekleşmesi olasılığı göz ardı edilmeksizin, faaliyet sonucu elde edilecek ekonomik değer bir tarafa bırakılarak kamu yararının insan yaşamı lehine değerlendirilmesi kaçınılmazdır. Doğa ve insan yaşamı üzerindeki olumsuz yönde risk oluşturabilecek bu faaliyete ekonomik değeri düşünerek izin verilmesinde kamu yararının varlığından söz edilemez.
Bu nedenle, anılan işletme için izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde Anayasal ve yasal düzenlemelerle kamu yararına uygunluk bulunmadığından, davanın reddi yolunda verilen temyize konu İdare Mahkemesi kararının bozulmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
Savcı Habibe Ünal'ın Düşüncesi: Dava, Dikili, Bergama, Ovacık ve Çamköy Köyleri çevresinde Eurogold Madencilik A.Ş. tarafından yapılacak altın madenciliğine taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir Valiliğinin başkanlığında ve koodinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetinin taahütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre yasalarına uyulması ile ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işleminin iptali isteğiyle açılmış İdare Mahkemesince davalı Bakanlığın yasaların kendisine verdiği yetki ve sorumluluklar dahilinde konuya detaylı bir şekilde incelediği, ülkeninin kalkınması, çevre değerlerinin korunması, halkın sağlığı ve güvenliği açısından alınması gereken önlemleri en ince ayrıntılarına kadar saptayarak bunların şirketçe yerine getirilmesine taahütname altına aldığı ve işletmenin her safhada denetlenmesini sağlayacak koşulları belirlediği, yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda da şirketin insan ve çevre sağlığı hususunda taahütnamede öngörülen koşullara titizlikle uyacağına ve gerek işletme ve gerekse işletme sonrası dönemleri kapsayan izleme ve denetim sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalınarak dava konusu izin işleminin toplum sağlığı, doğal bitki örtüsü, tarihi ve kültürel zenginlikler, zeytinlik ve diğer tarım ürünleri üzerinde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından bir sakınca yaratmadığı belirtildiği, alınan bilirkişi raporunun dava ve işlem dosyalarındaki bilgi ve belgelerle birlikte değerlendirilmesinden dava konusu işlemde mevzuata aykırı bir durum bulunmadığı sonucuna varıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacılar tarafından temyiz edilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 56. maddesinde, herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemenin devletin ve vatandaşların ödevi olduğu kurala bağlanmış, 2872 sayılı Çevre Kanununun 1. maddesinde de bu kanunun amacının bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirliliğinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal tarihsel zenginliklerinin korunarak, bu günkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve güvence altına alınması için yapılacak düzenlemeleri ve alınacak önlemleri ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli ve hukuki teknik esaslara göre düzenlemek olduğu belirtilmiştir.
Dava konusu olayda altın işletmeciliğinde kullanılacak temel maddenin zehirleyici özelliklere sahip siyanür olması konuyu önemli kılmaktadır.
İdare mahkemesince yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen raporda, şirketin taahütnamede öngörülen koşulları aynen yerine getireceği varsayımına dayanılarak inceleme yapılmış ve koşulların titizlikle uygulanacağına izleme ve denetim sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalınarak görüş getirilmiş. Şirket tarafından taahüt edilen önlemlerin alınması veya bazı nedenlerle alınan önlemlerin eksizsiz hale gelmesi durumunda siyanür ve diğer zararlı gaz ve ağır metallerin havaya, suya, toprağa doğrudan karışması sonucu çevrenin ve insan sağlığını çok büyük ölçüde ilgilendiren böyle bir konuda tüm olasılıkların ayrıntılı bir şekilde incelenerek ortaya konulması gerektiğinden İdare Mahkemesince aynı bilirkişi kurulundan ek rapor alınarak, gerekirse yeniden keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle belirtilen konulara açıklık getirildikten sonra bilirkişilerce gerek duyulan ilave çalışmalarının işletme döneminde yerine getirileceğine, Eurogold Madencilik A.Ş. firmasının insan ve çevre sağlığı hususlarında 18.10.1994 tarihli taahütnamede öngörülen koşullara uyacağına ve gerekse işletme sonrası dönemleri kapsayan izleme ve denetim sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalarak dava konusu işlemin toplum sağlığı, doğal bitki örtüsü, tarihi ve kültürel zenginlikler, zeytinlik ve diğer tarım ürünleri üzerinde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından bir sakınca yaratmayacağı sonucuna varıldığından, dava konusu işlemde mevzuata aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın karar reddine karar verilmiş; karar davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
2709 sayılı T.C Anayasasının 17. maddesinde; "Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir." 56. maddesinde: "Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. Devlet, herkesin hayatını, beden ve ruh sağlığı içinde sürdürmesini sağlamak, insan ve madde gücünde tasarruf ve verimi arttırarak, işbirliğini gerçekleştirmek amacıyla sağlıklı kuruluşlarını tek elden planlayıp hizmet vermesini düzenler..." kuralları yer almıştır.
2872 Sayılı Çevre Kanununun 1. maddesinde de, kanunun amacının, bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin korunması, iyileştirilmesi; kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en uygun şekilde kullanılması ve korunması; su, toprak ve hava kirlenmesinin önlenmesi; ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel zenginliklerinin korunarak, bu günkü ve gelecek kuşakların sağlık, uygarlık ve yaşam düzeyinin geliştirilmesi ve alınacak önlemleri, ekonomik ve sosyal kalkınma hedefleriyle uyumlu olarak belirli hukuki ve teknik esaslara göre düzenlemek olduğu belirtilmiştir.
Çevresel Etki Değerlendirme ( ÇED ) ve bilirkişi raporlarında; siyanür işlemlerinin atmosfer, yer altı suyu, flora-fauna, gürültü ve titreşim, arazi kullanımı üzerindeki etkileri incelenmiş; bölge topraklarının sudan ( yüzey taşkını ile ) ve rüzgardan olan erozyon potansiyelinin nispeten yüksek ve orman topraklarının erozyon derecelerinin 2 ve 3. sınıf diğer yerlerde 1. sınıf olduğu, ormanın erozyon ve toplum sağlığı yönünden katkısının bulunduğu, zemin geçirimli özelliğe sahip olduğu, yörenin 1. derece deprem kuşağında yer aldığı, yer altı suyunun beslenmesinin yağıştan ve yüzeysel akıştan süzülme ile oluştuğu, proje sahasındaki yağışların taşkınlara neden olacağı, kış mevsiminde ve ilkbaharda yağış miktarı ve şiddetinin oldukça yüksek olması nedeniyle toplama havzasında bu mevsimlerde taşkınlar olduğu yöre halkının yer altı suyunu kullandığı, bir sızıntı durumunda yer altı suyuna zehirli atıkların karışabileceği siyanür açısından Ph değerlerinin önemli olduğu ve değerin yağışlardan etkilendiği, Ph değerinin düşmesi durumunda siyanürün en tehlikeli olan HCN ( Hidrojensiyanür ) gazına dönüşeceği, HCN'nin düşük kaynama noktasına sahip olduğu, siyanürün büyük toprak katmanları tarafından çok miktarda uzaklaştırılsa da zaman içersinde hidroliz gibi nedenlerle yeniden su ortamına salıverildiği, işletme sonucunda ortaya çıkacak ağır metallerin izlenmesi gerektiği, atık barajında bulunan maddelerin yer altı suyu üzerine olası etkisinin 20-25 yıl sürebileceği, işletme sonrasında işletmecinin 5 yıllık bir izleme süresi taahhüdünde bulunduğu, bölgede ayrıltılı bir hidrojeojik etüd yaptırılmasının gerekli olduğu, atık barajında astarı kendi geçirgenliğinden ve astardaki delik ve kusurlardan dolayı sızıntılar olabileceği, bu nedenle atık barajı ve astarlama işleminin önemli olduğu, atmosfer yada toprağa bir sızıntı durumunda çevrenin ve flora-faunanın olumsuz etkilere maruz kalabileceği; firmanın iyi niyeti, taahhütnemede öngörülen koşullara titizlikle uyulacağı, izleme ve denetleme sorumluluklarının merkezi ve yerel otoritelerce harfiyen yerine getirileceğine olan güvene bağlı kalınarak, dava konusu işlemde kamu yararı ve mevcut yasal düzenlemeler açısından sakınca bulunmadığı belirtilmiştir.
Yukarıda sözü edilen rapordan, altın madenciliğinde, liç işleminde kullanılan siyanür ve ortaya çıkacak diğer ağır metallerin çevre ve insan sağlığı için olumsuz etkiler yaratacak olası bir risk ve tehdit unsuru oluşturduğu, özellikle çok kuvvetli bir zehir olan siyanürün toprağa, suya ve havaya karıştığı zaman her türlü canlı açısından zararlı olduğu, dolayısıyla proses gereği atık barajlarına pompalanan siyanürlü atıkların, geçirimsiz olarak planlanan bu atık barajlarından oluşabilecek sızıntılar nedeniyle su kaynaklarına ve diğer kullanım alanlarına ulaşma olasılığı bulunduğu ve siyanürlü altın madeni işletilmesinde risk unsurunun ön plana çıktığı, ayrıca aynı risk sebebiyle bu bölgelerdeki flora ve fuananın da bozulma tehditi altında kaldığı anlaşıldığından, siyanürün insan sağlığı ve çevre açısından çok büyük bir risk oluşturması karşısında daha da duyarlı olunması zorunludur.
Çevre, doğal ve yapay unsurları içinde barındıran ve her türlü insan faaliyetinin yer aldığı belirli dengelerle varlığını sürdürmektedir. Sistemi oluşturan denge unsurlarının yitirilmesi halinde çevrede meydana gelecek bozulmaların canlılar üzerinde yıkıcı etkilere yol açacağı ve çevre kirliliğini oluşturacağı tabiidir. Canlı yaşamın en önemlisi olan insan yaşamının sağlıklı, dengeli bozulmamış bir çevrede sürdürülmesi esastır. İnsan yaşamının korunması bir öncelik olduğuna göre insanın doğal yaşam temelinin korunması ve geliştirilmesi gerekmekte ve çevrenin korunması insan yaşamının vazgeçilmez bir unsuru olmaktadır. Bu durumda yukarıdaki saptamalardan hareketle dava konusu altın madeni işletme yönteminin yarattığı sakıncaların doğrudan ve dolaylı olarak insan yaşamı ile ilgili olması karşısında, belirtilen Anayasa ve yasa hükümleri de dikkate alınarak dava konusu idari işlemin yargısal denetiminde öncelikle kamu yararı ve bu kavramdaki önceliklerin irdelenmesi gerekmektedir.
İşletmecinin iyi niyeti, önlemlerin titizce denetlenmesi gibi kavramlara bağlı kalınarak faaliyet sonucunda elde edilecek ekonomik değerin, doğada ve doğrudan veya dolaylı olarak insan yaşamı üzerindeki risk faktörünün gerçekleşmesi halinde meydana getireceği tahribatın karşılaştırılması halinde kamu yararının öncelikle insan yaşamı lehine değerlendirilmesi doğaldır. Siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesinde işletmeciyle ve yapılacak olan denetime duyulan güvene bağlı olarak risk olasılığının azalacağından söz etmek mümkün değildir.
Yukarıdaki teknik ve hukuk belirlemeler karşısında, insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içersinde sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki Değerlendirme ( ÇED ) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmamaktadır.
Bu durumda, davanın reddi yolunda verilen İdare mahkemesi kararında isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerde İzmir 1. İdare Mahkemesinin 2.7.1996 günü, E:1994/643 K: 1996/583 sayılı kararının bozulmasına, 503.500 lira karar harcı ile fazladan yatırılan 376.200 lira harcın temyiz isteminde bulunana iadesine dosyanın adı geçen mahkemeye gönderilmesine 13.5.1997 gününde oybirliğiyle karar verildi.
ÖZET : ... Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali istemiyle İzmir Barosu Başkanlığınca açılan davayı ehliyet yönünden reddeden Daire kararı temyiz edilmiştir.
Hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumakla görevli bulunan baronun, "yargı kararlarının gereğinin yerine getirilmesi" ilkesine aykırı davranıldığı ve çevre sorunlarına yol açtığını öne sürdüğü bakanlar kurulu kararının iptali istemiyle dava açma ehliyeti bulunmaktadır.
İstemin Özeti : Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri müşterek kurulunun 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması davacı tarafından istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri müşterek kurulunca verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi Aylin Bayram'ın Düşüncesi : Hukukun üstünlüğünü korumakla yükümlü bulunan İzmir Barosu Başkanlığının, yargı kararının uygulanmadığı nedeniyle dava konusu Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle dava açma ehliyeti bulunduğundan, aksi yöndeki temyize konu kararın bozulmasının gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Cem Erbük'ün Düşüncesi : İzmir ili, Bergama ilçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki sınırları içerisinde ... Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu prensip kararının iptali istemiyle İzmir Barosu Başkanlığınca açılan davayı ehliyet yönünden reddeden Daire kararı temyiz edilmiştir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2/1-a maddesinde iptal davaları; idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan davalar olarak tanımlanmıştır.
İptal davaları ile idari işlemlerin hukuka uygun olup olmadığının tesbiti, hukukun üstünlüğünün ve dolayısıyla idarenin hukuka bağlılığının sağlanması amaçlandığına göre, bu tür davalarda menfaat ilişkisinin dar yorumlanmaması gerekmektedir.
Diğer taraftan 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 76 ncı maddesinde barolar, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak amacıyla tüm çalışmaları yürüten tüzel kişiliği bulunan, kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşu olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla kamu yararını koruma görev ve yükümlülüğü bir kamu kurumu olmasının doğal sonucudur.
Görülen davada hukuk devleti ve Anayasanın 138 inci maddesinin zorunlu gereği olan "yargı kararlarının gereğinin yerine getirilmesi" ilkesine aykırı davranıldığı ileri sürülerek dava konusu işlemin iptali istenildiğinden, kamu yararını ile hukukun üstünlüğünü korumak ve savunmakla yükümlü olan Bara Başkanlığı tarafından açılan bu davada menfaat ilişkisi bulunduğu kabul etmek gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle, müşterek heyetçe verilen kararın bozulması gerekeceği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulunca dosyanın tekemmül ettiği görülmekle davacının yürütmenin durdurulması istemi görüşülmeyerek, dosya incelendi gereği görüşüldü:
KARAR : Dava İzmir ili, Bergama ilçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki hudutları dahilindeki .., Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi yöntemiyle altın çıkarılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin verilmesine ilişkin 29.3.2002 günlü Bakanlar Kurulu Prensip Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri müşterek kurulunun 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı kararıyla; 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-a maddesinde, idari işlemler hakkında, yetki şekil, sebep, konu, maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davalarının idari dava türleri arasında sayıldığı, iptal davasının subjektif ehliyet koşulunun "menfaat ihlali" olarak yer aldığı, sözü edilen yasal düzenleme uyarınca ve içtihat ve doktrine göre; tek taraflı irade açıklamasıyla kesin ve yürütülmesi zorunlu nitelikte tesis edilen idari işlemlerin, ancak bu idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisi kurulabilenler tarafından iptal davasına konu edilebileceğinde kuşku bulunmadığı, iptali istenilen işlemin, 1136 sayılı Yasanın 76. maddesi uyarınca; avukatlık mesleğine mensup olanların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak, avukatlık mesleğinin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini, iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere meslep disiplini ve ahlakını korumak amacıyla kurulan tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olan davacının, belirtilen anlamda meşru, kişisel ve güncel bir menfaatini etkilemediği, dolayısıyla işlemle menfaat ilişkisi bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın ehliyet yönünden reddine karar verilmiştir.
Davacı, 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı bu kararı temyiz etmekte ve yargı kararlarına rağmen dava konusu kararla Bergama-Ovacık altın madeni işletmesinin faaliyetinin devamına karar verildiğini, hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumak işlevine sahip bir meslek örgütü olması nedeniyle dava açma ehliyetinin bulunduğunu öne sürerek bozulmasını istemektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesinin 1. bendinin 4577 sayılı Yasa ile değişik ( a ) alt bendinde, idari işlemler hakkında yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden biri ile hukuka aykırı olduklarından dolayı iptalleri için menfaatleri ihlal edilenler tarafından açılan iptal davaları idari dava türleri arasında tanımlanmıştır.
İdarenin eylem ve işlemlerinin hukuka uygunluğunun yargısal denetim yoluyla sağlanmasında en etkin araçlardan biri iptal davaları olduğundan, iptal davalarında "menfaat ihlali" olarak tanımlanan subjektif ehliyet koşulunun subjektif hak ihlallerinin giderilmesiyle birlikte idari işlemlerin hukuka uygunluğunun denetlenebilmesi kapsamında belirlenmesi gereği açıktır.
2577 sayılı Yasanın 2. maddesinde tanımlanan, iptal davası açılmasının ön koşullarından olan menfaat ihlali, içtihatlar ve doktrin tarafından, idari işlemle meşru, kişisel ve güncel bir menfaat ilgisinin kurulması gereği şeklinde tanımlanmaktadır. Menfaatin kişisel olma özelliği ise, idari bir işlemin doğrudan doğruya o kişi hakkında yapılmış olması anlamına gelmeyip, doğrudan veya dolaylı olarak o kimseyi de etkilemesidir.
Bu bağlamda, idari yargının idari işlemin etkin ve yaygın biçimde hukuka uygunluk denetiminin sağlanması işlevi gözönünde bulundurularak, gerçek veya tüzel kişilerin menfaat ilgisini kurdukları idari tasarrufları iptal davası yoluyla yargı yeri önüne getirmeleri durumunda, iptal davası ile " menfaat" ilgilerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesinde davacının idari işlem karşısındaki durumu, statüsü ve sıfatının ortaya konması gerekmektedir.
Olayda, avukatların meslek kuruluşu olan İzmir Barosu Başkanlığı tarafından; kesinleşmiş yargı kararını etkisiz hale getirmeyi amaçlayan ve çevre sorunlarına neden olabilecek nitelikte bir işlem olduğu öne sürülerek 29.3.2002 günlü Bakanlar Kurulu Prensip Kararının iptali istenilmektedir.
1136 sayılı Avukatlık Kanunu'nun 4667 sayılı Yasa ile değişik 76. maddesinde; Barolar, avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla tüm çalışmaları yürüten, tüzel kişiliği bulunan, çalışmalarını demokratik ilkelere göre sürdüren kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu olarak tanımlanmış, yine aynı Yasanın Baro Yönetim Kurulunun görevlerinin sayıldığı 95. maddesinin 21. bendinde de, yönetim kurulunun, hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmakla görevli olduğu belirlenmiştir.
Bu durumda, hukukun üstünlüğünü savunmak ve korumakla görevli bulunan Baronun, yargı kararının uygulanmadığı ve çevre sorunlarına yol açtığını öne sürdüğü Bakanlar Kurulunca alınan prensip kararı ile menfaat ilgisinin bulunduğunun açık olması nedeniyle, bakılmakta olan davayı açmakta ehliyeti bulunduğundan, aksi yöndeki temyize konu kararda isabet görülmemiştir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle, davacının temyiz isteminin kabulüyle, Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri Müşterek Kurulunun 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı kararının bozulmasına, uyuşmazlığın esası hakkında karar verilmek üzere dosyanın Danıştay Sekizinci Dairesine gönderilmesine 7.10.2004 günü oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY :
Temyiz dilekçesinde öne sürülen hususlar, Danıştay Sekizinci ve Altıncı Daireleri Müşterek Kurulunun 23.6.2004 günlü, E:2004/27, K:2004/3012 sayılı kararının bozulmasını gerektirecek nitelikte bulunmadığından temyize konu kararın onanması oyuyla, karara karşıyız.
Karar Yılı 2006
Karar No 1138
Esas Yılı 2005
Esas No 2927
Karar Tarihi 22/03/2006
KARAR METNİ
BAKANLAR KURULUNCA ÇEVRE
VE ORMAN BAKANLIĞI'NIN YERİNE GEÇİLEREK YARGI KARARININ UYGULANAMAZ HALE
GETİRİLMESİ SONUCUNU DOĞURACAK ŞEKİLDE TESİS EDİLEN İŞLEMDE YETKİ YÖNÜNDEN
HUKUKA UYARLIK GÖRÜLMEDİĞİ HK.<
Davacı : İzmir Barosu - İZMİR
Vekili : ...
Davalı : Başbakanlık-ANKARA
İstemin Özeti : Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca düzenlenen
ÇED Raporu üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy
Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni
verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptaline ilişkin idare
mahkemesi kararının Danıştayca onanarak kesinleşmesinden sonra anılan
madenin işletilmesine devam edilmesi yolundaki 29.3.2002 günlü, 2002/4
sayılı Bakanlar Kurulu Kararının; mahkeme kararlarının uygulanmasını
engellediği ve bağlayıcılığını ortadan kaldırdığı, kuvvetler ayrılığı
ilkesini ağır bir biçimde zedelediği, yargı kararının uygulanmaması esasını
getiren bu kararın yetki ve sebep yönünden açık ve ağır bir şekilde hukuka
aykırı olduğu öne sürülerek iptali istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Dava konusu Bakanlar Kurulu prensip kararının hükümet
politikası çerçevesinde alınmış bir siyasi karar olduğu, prensip kararlarını
Cumhurbaşkanının imzalamasının gerekmediği, bu tür kararların genellikle bir
Kanunun çeşitli bakanlıklara yetki verdiği bir konuda dikkate alınacak
esasları belirleyen veya milli güvenlik konularında alınan kararlar
olduğundan icrai nitelik taşımadıkları, Bakanlar Kurulunun çeşitli konularda
kabul ettiği kimi ilkeleri belirlemeleri ve sadece ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarına yönelik açıklayıcı kararlar olmaları nedeniyle de
yayımlanmadıkları, prensip kararlarıyla hükümetin çeşitli konulardaki temel
siyaset ve ilkelerinin belirlendiği, bu nedenle dava konusu kararın
sürdürülebilir kalkınma prensibinin madencilik sektörüne ve ayrıca kamu
oyunda son yıllarda tartışma konusu yapılan altın ve gümüş madenciliği
alanına da uygulanması gereği doğrultusunda alınmış genel nitelikte ve
yürütme-idare ilişkileri uyarınca, uygulayıcı idareleri yönlendirici,
özellikte tavsiye ve prensip kararı özelliği taşıdığından idari davaya konu
olabilecek kesin ve yürütülebilir nitelikte bir işlem olmadığı; daha önce
verilen mahkeme kararlarının uygulandığı, hiçbir faaliyete izin verilmediği,
TÜBİTAK'dan alınan raporda, ilgili Danıştay kararında insan ve çevre
sağlığını tehdit ettiği öne sürülen risklerin tümüyle giderildiği ya da
kabul edilebilir sınırların çok altında kaldığı; tesisin mevcut
özellikleriyle üretim teknolojisi ve sağlanmış olan çevresel koşullar
açısından dünyada altın madenciliği için öngörülüp uygulanmakta olan en
uygun teknoloji düzeyini ya da daha iyisini yansıttığı, tesisin ve aynı
koşullarda benzerlerinin, çevreye uyumlu ve duyarlı birer iktisadi faaliyet
olarak işletmeye geçirilmelerinin, sürdürülebilir kalkınma kavramı
çerçevesinde ülkemiz menfaatleri açısından uygun ve yararlı olacağı sonucuna
varıldığının belirtildiği, denemelerde alınan sonuçların kabul edilebilir
sınır değerlerin altında olduğu, olumsuz bir bulguya rastlanılmadığı,
açıklanan tüm bu nedenlerle altın ve gümüş madeninin işletilmesinin devamına
izin verildiği, dava konusu kararın yargı kararlarının uygulanmasını
engelleyici, onları değiştirici nitelik taşımadığı, bu yere 28.07.2004
gününde ÇED olumlu belgesi verildiği ileri sürülerek davanın reddi gerektiği
savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakimi İbrahim ÖZDEMİR'in Düşüncesi : İzmir, Bergama,
Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeni işletmeciliğine; taahhütname
koşullarının yerine getirilmesi, işletme öncesinde, işletme sırasında ve
işletme kapandıktan sonra firmanın sorumluluğunun sona ermesine kadar
geçecek süre içerisinde İzmir Valiliği'nin başkanlığında ve
koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme Komisyonunca faaliyetin
taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi, çevre mevzuatına
uyulması, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından yürürlükteki mevzuat
uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla izin verilmesine ilişkin Çevre
Bakanlığı işleminin yargı kararıyla iptal edilmesinden sonra, çevreye
yapılacak olumsuz etkileri giderici ya da kabul edilebilir sınırlara çekici
önlemler içeren değişiklikleri gösteren yeni bir ÇED Raporu veya ÇED
Raporuna yeni önlemlerin ilave edilmesi suretiyle 2872 sayılı Yasa uyarınca
yetkili olan Bakanlığa sunularak Çevresel Etki Değerlendirmesi süreci
yönünden bakanlık tarafından bir işlem tesis edilmeden Bakanlar Kurulunca
ÇED olumlu görüşü işlemi mahkemece iptal edilen İzmir, Bergama,
Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeninin işletilmesinin devamına izin
verilmesinde yetki yönünden hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava
konusu kararın iptali gerektiği düşünülmektedir.
Danıştay Savcısı Ülkü ERBÜK'ün Düşüncesi : Davacı İzmir Barosu Başkanlığı,
İzmir İli, Bergama İlçesi, Ovacık-Çamköy-Narlıca Köyleri mülki sınırları
içindeki Normandy (Eurogold) Madencilik A.Ş. tarafından siyanür liçi
yöntemiyle altın çıkartılması amacıyla kurulan işletmenin faaliyetine izin
verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulunun 29.3.2002 tarihli prensip kararının
iptalini istemektedir.
Çevre Bakanlığınca Eurogold Madencilik A.Ş.ne, İzmir Valiliğinin
başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme Denetleme
Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve denetlenmesi
kaydıyla altın madeni işletmeciliğine izin verilmesine ilişkin işlemin,
insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma, çevre
kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde
sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki
Değerlendirme ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk
faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya
çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan
siyanür liçi yöntemiyle altın madeni işletilmesine izin verilmesinde kamu
yararına uygunluk bulunmadığı gerekçesiyle iptaline ilişkin İzmir 1.İdare
Mahkemesinin 13.5.1997 gün ve E:1997/635, K:1997/876 sayılı kararı Danıştay
Altıncı Dairesince 1.4.1998 gün ve E:1998/512, K:1998/1830 sayılı kararı ile
onanmasından sonra, Bakanlar Kurulunca, TUBİTAK'ın Ekim-1999 tarihli
raporuna göre insan ve çevre sağlığını tehdit ettiği öne sürülen risklerin
tümüyle giderildiği ya da kabul edilebilir limitlerin çok altına düştüğünün
belirtildiği, siyanür liç yönteminin 12 yıl içinde büyük gelişme gösterdiği
gerekçeleriyle altın madeni tesislerinin ülke ekonomisine katkıları
nedeniyle işletilmesine devam edilmesi yolunda dava konusu prensip kararının
alındığı dosyanın incelenmesinden anlaşılmaktadır.
Anayasanın 138 inci maddesinin 4 üncü fıkrasında, "yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır, bu organlar ve
idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine
getirilmesini geciktiremez" hükmü yer almaktadır.
Dava konusu Bakanlar Kurulu Kararı, daha önce İzmir İdare Mahkemesince,
Çevre Bakanlığınca ÇED olumlu görüşüne göre altın madenine siyanür liçi
yöntemiyle işletme izni verilmesi yolunda tesis edilen işlem iptal
edilmesine rağmen, altın madeninin işletilmesinin devamı konusunda ilgili ve
yetkili idareleri işlem tesis etme hususunda bağlayıcı ve bu haliyle yargı
kararının uygulanmasını engelleyici nitelikte bulunmaktadır.
Kaldıki, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili Çevresel Etki Değerlendirme
Yönetmeliği uyarınca Çevresel Etki Değerlendirme süreci içinde yeniden işlem
tesis etmeye Çevre ve Orman Bakanlığı yetkili olup, Bakanlar Kurulunun bu
konuda bir yetkisi de bulunmamaktadır.
Davalı idare savunmasında, Koza Altın İşletmeleri A.Ş.nin (Normandy
Madencilik A.Ş.) Çevre ve Orman Bakanlığına başvurduğunu, teknolojisini
yenilediği için yeni teknolojiye dayanarak 27.8.2004 tarihinde yeni Çevresel
Etki Değerlendirme olumlu belgesini aldığını belirtmekteyse de, bu
gelişmeler davaya konu kararın hukuka aykırılığını kaldıracak nitelikte
değildir.
Yukarıda anılan Anayasa hükmüne aykırı olarak, kesinleşen yargı kararında
belirtilen gerekçeler gözönünde tutularak Çevre Kanunu ve ilgili yönetmelik
hükümlerine uygun yeni bir çevresel etki değerlendirme raporu olmaksızın ve
yetkili Bakanlıkca gerekli işlemler tesis edilmeden bu konuda yetkisi
bulunmayan Bakanlar Kurulunca altın madeninin işletilmesine izin verilmesine
ilişkin dava konusu kararda hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Dava konusu Bakanlar kurulu prensip kararının iptali gerekeceği
düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Altıncı ve Sekizinci Dairelerince 2575 sayılı Danıştay
Kanununun (Ek-1).maddesi uyarınca, duruşma için önceden belirlenen
22.03.2006 gününde, birlikte yapılan duruşmada, davacı vekilinin gelmediği
görüldükten ve davalı idare temsilcisinin savunması ile Danıştay Savcısının
düşüncesi alındıktan sonra işin gereği görüşüldü:
Dava, Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca düzenlenen ÇED Raporu
üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy
Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni
verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptaline ilişkin idare
mahkemesi kararının Danıştayca onanarak kesinleşmesinden sonra anılan
madenin işletilmesine devam edilmesi yolundaki 29.3.2002 günlü, 2002/4
sayılı Bakanlar Kurulu Kararının iptali istemiyle açılmıştır.
İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy Mevkiinde bulunan altın madeni
işletmeciliğine; taahhütname koşullarının yerine getirilmesi, işletme
öncesinde, işletme sırasında ve işletme kapandıktan sonra firmanın
sorumluluğunun sona ermesine kadar geçecek süre içerisinde İzmir
Valiliği'nin başkanlığında ve koordinatörlüğünde oluşturulacak İzleme
Denetleme Komisyonunca faaliyetin taahhütname çerçevesinde izlenmesi ve
denetlenmesi, çevre mevzuatına uyulması, ilgili kurum ve kuruluşlar
tarafından yürürlükteki mevzuat uyarınca diğer önlemlerin alınması kaydıyla
izin verilmesine ilişkin Çevre Bakanlığı işlemi, Danıştay Altıncı Dairesinin
13.5.1997 günlü, E:1996/5274 , K:1997/2310 sayılı bozma kararına uyularak
İzmir 1.İdare Mahkemesinin 15.10.1997 günlü, E:1997/635, K:1997/876 sayılı
kararıyla "insanın yaşama hakkını ve devletin de çevre sağlığını koruma,
çevre kirlenmesini önleme, herkesin hayatını beden ve ruh sağlığı içerisinde
sürdürmesini sağlama ödevlerini dikkate aldığımızda, Çevresel Etki
Değerlendirme (ÇED) ve bilirkişi raporlarında da öngörülen olası risk
faktörleriyle çalışan ve bu riskin gerçekleşmesi halinde doğrudan veya
çevrenin bozulması ile dolaylı olarak insan yaşamını etkileyeceği kesin olan
siyanür liçi yöntemi ile altın madeni işletilmesine izin verilmesi yolundaki
dava konusu işlemde kamu yararına uygunluk bulunmadığı" gerekçesiyle iptal
edilmiş; bu karar Danıştay Altıncı Dairesinin 1.4.1998 günlü, E:1998/512,
K:1998/1830 sayılı kararıyla onanmış ve karar düzeltme istemi de
reddedilerek mahkeme kararı kesinleşmiştir.
2709 sayılı TC Anayasasının 138.maddesinde, Yasama ve yürütme organları ile
idarenin, mahkeme kararlarına uymak zorunda oldukları; bu organlar ve
idarenin, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremeyecekleri ve
bunların yerine getirilmesini geciktiremeyecekleri kurala bağlanmıştır.
2872 sayılı Çevre Kanununun 10.maddesinde: "Gerçekleştirmeyi planladıkları
faaliyetleri sonucu çevre sorunlarına yol açabilecek kurum, kuruluş ve
işletmeler bir "Çevresel Etki Değerlendirme Raporu" hazırlarlar. Bu raporda
çevreye yapılabilecek tüm etkiler göz önünde bulundurularak çevre
kirlenmesine sebep olabilecek atık ve artıkların ne şekilde zararsız hale
getirileceği ve bu hususta alınacak önlemler belirtilir. " hükmü ile;
yürürlüktebulunan Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliğinin 6.maddesinde:
"Bu Yönetmelik kapsamındaki bir projeyi gerçekleştirmeyi planlayan gerçek ve
tüzel kişiler; Çevresel Etki Değerlendirmesine tabi projeler için Çevresel
Etki Değerlendirme Raporu, Ek-II'ye tabi projeler için proje tanıtım dosyası
hazırlamak, ilgili makamlara sunmak ve projelerini verilen karara göre
gerçekleştirmekle yükümlüdürler.
Kamu kurum ve kuruluşları, bu Yönetmelik hükümlerinin yerine getirilmesi
sürecinde proje sahiplerinin isteyeceği her türlü bilgi, döküman ve görüşü
vermekle yükümlüdürler.
Bu Yönetmeliğe tabi projeler için "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu"
kararı veya "Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir." kararı
alınmadıkça bu projelere hiç bir teşvik, onay (Çevre düzeni plan tadilatı
onayları dahil), izin, yapı ve kullanım ruhsatı verilemez, proje için
yatırıma başlanmaz." hükmü yer almaktadır.
Dava konusu Bakanlar Kurulu kararı, daha önce mahkeme kararlarıyla ÇED
Raporu üzerine Çevre Bakanlığınca tesis edilen İzmir, Bergama, Ovacık-Çamköy
Mevkiinde bulunan altın madenine siyanür liçi yöntemiyle işletme izni
verilmesi yolundaki ÇED olumlu görüşü işleminin iptal edilmesi üzerine,
anılan madenin işletilmesinin devamı konusunda ilgili ve yetkili idareleri
işlem tesis etme hususunda bağlayıcı ve bu haliyle yargı kararlarının
uygulanmasını engelleyici nitelik taşıyan, kesin ve yürütülebilir nitelikte
bir idari işlemdir.
Anayasa'nın 8. maddesinde,
yürütme yetkisi ve görevinin, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından,
Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılacağı ve yerine getirileceği
hükme bağlanmıştır.
Başbakan ve Bakanlardan oluşan Bakanlar Kurulunun görevleri Anayasa'da ve
kanunlarda açıkça belirtilmiş bulunmaktadır. Bakanlar Kurulunun görev ve
yetkilerinin Anayasa'ya ve kanunlara dayanılarak kullanılması gerektiği,
kanunla açıkça yetki verilmeyen bir konuda karar alınamayacağı ve düzenleme
yapılamayacağı açıktır.
Dosyanın incelenmesinden; Çevre Kanunu uyarınca hazırlanan Çevresel Etki
Değerlendirme (ÇED) Raporu'na göre Çevre Bakanlığınca incelenerek anılan
yerde altın madeni işletmeciliğine izin verildiği, bu işlemin İdare
Mahkemesince iptal edilerek kesinleşmesinden sonra anılan şirket tarafından
Çevre Bakanlığı'na ve Başbakanlığa yapılan başvurularla gerekli önlemlerin
alındığı belirtilmek suretiyle bu tesiste mevzuata ve hukuka uygun önlem
alınıp alınmadığının saptanmasının istenildiği, TUBİTAK tarafından
hazırlanan rapor sonucunda 5.4.2000 tarihli Başbakanlık yazısı ile, risk
faktörlerinin proje ile ilgili olarak alınmış ilave önlemlerle ortadan
kalktığı, bu nedenle ilgili bakanlıklarca konunun değerlendirilerek işlemin
tekemmül ettirilmesi gereğinin bildirildiği, bu işlemin İzmir 1. İdare
Mahkemesince 01.06.2001 tarihinde iptal edildiği (kararın henüz
kesinleşmediği), bu yazı üzerine Orman Bakanlığınca verilen izinlerin
uzatıldığı, Sağlık Bakanlığınca da 22.12.2002 tarihinde tesise 1 yıllık
deneme izni verildiği, bu işleme karşı açılan davada İzmir 3. İdare
Mahkemesince 10.1.2002 günlü, E:2001/401 sayılı kararla yürütmenin
durdurulmasına karar verildiği ve bu karar üzerine işletmenin çalışmasının
durdurulduğu, daha sonra tesislerin ülke ekonomisine katkıları nedeniyle
işletilmesine devam edilmesinin uygun görülmesi yolundaki dava konusu
Bakanlar Kurulu prensip kararının alındığı anlaşılmaktadır.
Altın ve gümüş madeni işletilmesine yönelik olan uyuşmazlığa konu işletme
ile ilgili gerekli olan prosedür ve bu prosedürün tamamlanması aşamasında
işlemleri tesis etme konusunda yetkili olan merciler ilgili Yasal mevzuatta
belirlenmiş bulunmaktadır. Bu kapsamda, olayda işletmeye ilişkin olarak
verilmiş bulunan ÇED olumlu görüşü yargı kararı ile iptal edilmiş
bulunduğuna göre, 2872 sayılı Çevre Kanunu ve ilgili Çevresel Etki
Değerlendirme Yönetmeliği uyarınca bu konuda yeniden işlem tesis etmeye
Çevre ve Orman Bakanlığı yetkili olup, anılan mevzuat ile bu konuda Bakanlar
Kuruluna herhangi bir yetki verilmemiş olması nedeniyle, Bakanlar Kurulunca
Çevre ve Orman Bakanlığı'nın yerine geçilerek yargı kararının uygulanamaz
hale getirilmesi sonucunu yaratan dava konusu işlemin tesis edilmesinde
yetki yönünden hukuka uyarlık görülmemiştir.
Davalı idare savunmasında, dava konusu tesis için yenilenen teknojiye
dayanılarak Çevre ve Orman Bakanlığınca 27.08.2004 gününde ÇED Olumlu
Belgesinin verildiği belirtilmekte ise de; bu gelişme, tesis edildiği tarih
itibari ile dava konusu kararın hukuka aykırılığını ortadan kaldıracak
nitelikte değildir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Bakanlar Kurulu kararının iptaline,
215.53.-YTL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Uyarınca
900,00.-YTL Avukatlık Ücretinin davalı idareden alınarak davacıya
verilmesine, 65,00.-YTL artan posta ücretinin isteği halinde davacıya
iadesine 22.03.2006 gününde oybirliği ile karar verildi.
Bergama İlçesi Ovacık, Çamköy mevkii altın madeninin siyanürle işletilmesi sonucu Eurogold AŞ’ye açılan davaların kısa kronolojisi:
1989- Enerji Bakanlığı Maden Dairesinden “arama ruhsatı” alınır.
1991- Maden Dairesi Başkanlığından “ön işletme ruhsatı” alınır.
Orman Bakanlığından “işletme izni” alınır.
1991- Çevre Bakanlığına ÇED raporu için başvurulur.
Maden işletilmeye başlanır.
1994- Çevre Bakanlığından taahhütnameye bağlı faliyet için ÇED olumludur görüşünü bildiren rapor alınır.
08.11.1994- 652 yuttaş 3 ayrı dava ile İzmir 1 İdare Mahkemesine ÇED raporunun iptali için başvururlar.
20.12.1994- İzmir valiliği oluru ile izleme denetleme komisyonu kurulur ve çalışmalara başlar.
1996- Sağlık Bakanlığından tesis izni alınır.
İzmir Valiliği Bayındırlık Müdürlüğünden yapı ruhsatı alınır.
02.07.1996- İzmir 1. İdare Mahkemesi davayı esastan reddeder.
13.05.1997- Danıştay 6. Dairesi İzmir 1.İM kararını BOZAR!
25.06.1997- Çevre Bakanlığı kararın düzeltilmesi talebinde bulunur ancak sonra yargılama sürecinin hızlanması için talebini geri alır.
26.06.1997- İzmir Barosu İzmir Valiliğinden Danıştay kararının uygulanmasını talep eder.
27.06.1997- İzmir Valiliği İzmir Barosuna kesinleşen bir yargı kararı olmadığını ve Enerji Bakanlığının görüşüne göre madenin işlemeye devam edeceğini bildirir.
29.07.1997- Davacı köylüler Çevre Bakanlığına bir ihtarname göndererek Danıştay kararının uygulanmasını talep ederler.
18.08.1997- Çevre Bakanlığı yargı kararının o aşamada uygulanmayacağını bildirir.
15.10.1997- İzmir 1.İM Danıltay kararına uygun olarak ÇED olumludur raporunu iptal eder.
17.10.1997- Mahkeme kararı Çevre Bakanlığına ve İzmir Valiliğine ulaştırılır.
22.10.1997- Mahkeme kararı Çevre Bakanlığına tebliğ edilir.
21.11.1997- Çevre Bakanlığı İzmir Valilipine izleme denetleme komisyonunun durdurulması gerektiğini bildirir.
18.12.1997- Asliye Mahkemesince yapılan keşifle madenin hala işletildipi tespit edilir.
01.04.1998- Danıştay 6. Dairesi İzmir 1. İmnin 15.10.1997 tarihli kararını ONAR!
1998- Eurogold Çevre Bakanlığına başvuruda bulunur. İlave önlemler alındığını bildiren rapor ile madenin yeniden çalıştırılmasını ister.
1999- Eurogold için Başbakanlık aracılığıyla Tübitak tarafından bir rapor hazırlattırılır. Risklerin giderildiğini bildiren raporla madenin yeniden çalıştırılmasını ister.
05.04.2000- Başbakanlık, Sağlık, Çevre, Enerji, Orman, İçişleri, Bayındırlık Bakanlıklarına gönderdiği yazısında işlemin tekemmül ettirilmesini bildirir.
Bu arada Eurogold ismini değiştirerek Normandy Madencilik AŞ olur.
22.12.2000- Sağlık Bakanlığı tesise 1 yıllık deneme izni verir.
01.06.2001- İzmir 1 İM Başbakanlığın “işlem tekemmül ettirilsin” talimatını iptal eder!
27.06.2001- İzmir Barosu İzmir 1.İM kararının uygulanması için Başbakanlığa ve ilgili Bakanlıklara başvuruda bulunur.
26.07.2001- Danıştay Nöbetçi dairesi maden işletmesi hakkında yürütmenin durdurulması kararı alır! Ancak esas hakkında karar vermez.
10.01.2002- İzmir 3. İM Sağlık Bakanlığının verdiği izin karşısında yürütmenin durdurulmasına karar verir.
26.03.2002- Sağlık Bakanlığı yargı kararını uygulamak amacıyla deneme iznini kaldırır ve faliyeti durdurma kararı alır.
01.04.2002- Sağlık Bakanı Osman Durmuş bir açıklama yaparak Bakanlar Kurulunun “mahkeme kararına karşın” Eurogold Madencilik AŞ’nin Ovacık latın Madenini işletmesinin sürdürülmesine ilişkin bir prensip kararı aldığını açıklar. 03.04.2002de gazetelere bu haber manşet olur.
29.03.2002- İzmir Barosu Başkanlığı Bakanlar Kurulu Prensip Kararının iptali için Danıştayda dava açar.
09.04.2002- İzmir Barosu Bakanlar Kuırulu prensip kararının yürütülmesinin durdurulması için Danıştay 8. Dairede dava açar.
30.07.2002- Danıştay 8. Daire dava konusu işlemin dava dilekçeine eklenmemesi yüzünden dava konusunun açık olmadığı gerekçesiyle davayı reddeder.
07.03.2003- İzmir Barosu Danıştay 8. Dairesinin bu kararını temyiz etmiştir. Danıştay İdari DDGK: Danıştay 8. Dairenin kararını BOZAR!
23.06.2004- Danıştay 6. ve 8. Daireleri müşterek kurulu İzmir Barosu Başkanlığı’nın Bakanlar Kurulunun prensip kararının iptali için açtığı davada ehliyetinin bulunmadığı dolayısıyla davayı reddeder.
27.08.2004- Çevre ve Orman Bakanlığı tesise yeni bir ÇED olumludur raporu verir
İzmir Barosu Başkanığı kararı temyiz eder.
07.10.2004- Danıştay İDDGK: Danıştay 6. ve 8. Daireleri müşterek kurulunun kararını BOZAR!
İzmir Barosu Başkanlığı Bakanlar Kurulunun prensip kararına karşı tekrar dava açar.
Aralıklarla kapatılıp açılan altın madeni en son 21.05.2005’te tekrar açıldı.
22.03.2006- Danıştay 8. Daire İzmir Barosu’nun Başbakanlığa prensip kararının iptali için açtığı davada prensip kararını iptal eder!
HABERLER ve diğer kaynaklar
http://www.cnnturk.com/TURKIYE/haber_detay.asp?PID=318&HID=1&haberID=167260
http://www.geocities.com/siyanurlealtin/
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=182819
http://www.metalurji.org.tr/index.php?name=News&file=article&sid=22
http://www.bianet.org/2006/05/22/79348.htm
http://www.bianet.org/2006/05/12/78959.htm
HABERLER ve diğer kaynaklar: (devam)
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=151012
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=147138
http://www.maksimum.com/haberler/h/bergamali_koylulerin_altin_zaferi.php
http://www.tmmob.org.tr/modules.php?op=modload&name=News&file=article&sid=385&mode=thread
http://www.bianet.org/2006/10/11/86425.htm
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararı
ÖÇKAN VE DİĞERLERİ/Türkiye Davası*
Başvuru No:46771/99
Strazburg
28 Mart 2006
OLAYLAR
Dava, Bergama ilçesi (İzmir) sınırları dahilinde, Ovacık’ta altın madeni işletmesi izninin verilmesi ile ilgilidir. Bu konu AİHM’nin 10 Kasım 2004 tarihinde verdiği kararın konusuyla aynıdır (Taşkın ve diğerleri, no: 46177/99, AİHM 2004-...).
Başvuranlar, Bergama ve çevre köylerinde oturan şahıslardır.
Sonradan Normandy Madencilik A.Ş adını alan E. M. Eurogold Madencilik Anonim Şirketi “Şirket”, 16 Ağustos 1989 tarihinde, altın aramalarını başlatma iznini almıştır. Daha sonra Şirket mevzuatın gerekli kıldığı diğer izinleri almıştır.
2872 sayılı Çevre Kanunu’nun 10. maddesine uygun olarak, çevre üzerindeki etkinin değerlendirilmesi prosedürü Çevre Bakanlığı’nın inisiyatifi ile başlatılmıştır.
26 Ekim 1992 tarihinde, etki incelemeleri ile ilgili hazırlıklar çerçevesinde, halka açık bir toplantı düzenlenmiştir. Köy halkı bu toplantı sırasında özellikle ağaçların kesimini, patlayıcı ve sodyum siyanür kullanımını kınamış; ayrıca, atıkların yeraltı suları içine sızması konusundaki kaygılarını dile getirmiştir. Atık barajı, deprem durumunda doğacak riskler ve kapanıştan sonra altın madeninin durumu hakkındaki birçok soru, toplantıda hazır bulunan uzmanlara sorulmuştur. Özellikle bir referandumun tertip edilmesi ve gerekli önlemlerin alınması talep edilmiştir.
Etki incelemesi, yirmi yedi aylık bir hazırlıktan sonra Çevre Bakanlığı’na sunulmuştur. Bakanlık, bu incelemenin sonuçlarına dayanarak, 19 Ekim 1994 tarihinde, Ovacık altın madenine işletme müsaadesinin verilmesini kararlaştırmıştır.
8 Kasım 1994 tarihinde, başvuranların da aralarında bulunduğu Bergama ve çevre köyleri halkı, Çevre Bakanlığı tarafından kabul edilmiş olan izin verme kararının iptal edilmesi için İzmir İdare Mahkemesi’ne başvuruda bulunmuşlardır. Değerli madenin çıkarılması için şirket tarafından siyanür kullanılmasının tehlikeleri, özellikle yeraltı su tabakasının kirlenmesi, mahalli bitki ve hayvanların yokedilmesi riskleri, belirtilen gerekçeler arasında yer almıştır. Ayrıca, bu türden bir işletme yönteminin insan sağlığı ve güvenliği için gösterdiği tehlikeyi belirtmişlerdir.
* Dışişleri Bakanlığı Çok taraflı Siyasî İşler Genel Müdürlüğü tarafından Türkçe’ye çevrilmiş olup, gayrıresmî tercümedir.
İdari Mahkeme, 2 Temmuz 1996 tarihinde, başvuranların talebini reddetmiştir. Mahkeme’nin değerlendirmesine göre, altın madeni çevresel etki değerlendirmesi kapsamında tayin edilen kriterlere uygundu ve itiraz edilen karar, çevreyi etkileyebilen projeler ile ilgili izin prosedürüne uygun olarak alınmıştı.
Başvuranların başvurduğu Danıştay, 13 Mayıs 1997 tarihinde, Mahkeme’nin kararını bozmuştur. Kendisine sunulan muhtelif uzman raporları ve çevresel etki değerlendirmesi tarafından ortaya konan şekli ile sözkonusu madencilik faaliyetinin fiziki, ekolojik, estetik, sosyal ve kültürel etkilerini değerlendirmeye almıştır. Bu incelemelerin, yerel ekolojik sistem ile insan sağlığı ve güvenliği için sodyum siyanür kullanımının tehlikelerini ortaya koyduğunu belirtmiş; sözkonusu maden işletme müsaadesinin hiçbir şekilde kamu yararına uygun olmadığı ve şirketin taahhüt ettiği güvenlik önlemlerinin, bu tür faaliyetlerin içerdiği riskleri yok etmek için yeterli olmadığı sonucuna varmıştır.
İdari Mahkeme, Danıştay kararına uyarak, 15 Ekim 1997 tarihinde, Çevre Bakanlığı tarafından kabul edilen izin verme kararını iptal etmiştir.
Danıştay, 1 Nisan 1998 tarihinde, idari mahkeme kararını onamıştır.
Bu arada, Danıştay Kararı, 20 Ekim 1997 tarihinde, Çevre Bakanlığı’na bildirilmiştir. Bakanlık, 23 Ekim 1997 tarihinde, Danıştay kararına göre, anlaşmazlık konusu işletmeye izinlerin veriliş şartlarını gözden geçirmek üzere yetkili mercileri göreve davet etmiştir.
Aynı zamanda, başvuranlar, idari yargı kararlarının uygulamaya konmasını sağlamak üzere, 24 Aralık 1997 tarihinde, Çevre Bakanı’na, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı’na, Orman Bakanı’na ve İzmir Valisi’ne bir ihbar mektubu göndermişlerdir.
İzmir Valiliği, 27 Şubat 1998 tarihinde altın madeninin kapatılmasını kararlaştırmıştır. Hükümet’e göre, maden Nisan 2001 tarihine kadar faaliyette bulunmamıştır.
Şirket, müsaade almak üzere 12 Ekim 1998, 28 Ocak ve 3 Mart 1999 tarihlerinde muhtelif bakanlıklara başvurmuştur.
Dönemin başbakanı, şirketin talebi konusuna doğrudan müdahale etmiştir. Başbakanın başvurusu üzerine Danıştay, 5 Aralık 1999 tarihli istişare niteliğinde olan bir görüşle, 3 Mayıs 1997 tarihli kararının altın madenlerinin işletilmesinde siyanür kullanımının mutlak yasaklanması olarak yorumlanamayacağını ve özel durumların dikkate alınabileceğini belirtmiştir.
Başbakan, buna paralel olarak, Mart 1999 tarihinde, altın madeni işletmesinde siyanür kullanımının muhtemel etkisi hakkında bir rapor hazırlaması için Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’nu «TÜBİTAK» görevlendirmiştir.
TÜBİTAK tarafından hazırlanan uzmanlık raporu «TÜBİTAK Raporu» Ekim 1999 tarihinde teslim edilmiştir. Bu rapor, Danıştay kararında belirtilen insan sağlığı ile çevreyi tehdit eden risklerin, «sıfır atık» prensibine dayalı olan ve çevre ile uyumlu yüksek bir teknolojinin kullanımına bağlı olarak tamamen kaldırıldığı veya kabul edilebilir sınırların altına çekildiği ve ekolojik sistem üzerindeki etki riskinin, bilimsel kriterlere göre, kabul edilebilir seviyenin çok altında kaldığı sonucuna varmıştır.
Bakanlar Kurulu, 29 Mart 2002 tarihinde, Bergama (İzmir) ilçesi sınırları dahilinde Ovacık ve Çamköy civarında bulunan ve Normandy Madencilik A.Ş. şirketine ait altın madeninin faaliyetlerine devam edebileceğine ilişkin «bir prensip kararı» almıştır. Bu karar, kamuya açıklanmamıştır.
Danıştay Sekizinci Dairesi, 30 Temmuz 2002 tarihinde, 29 Mart 2002 tarihli Bakanlar Kurulu kararının usul yönünden iptalini amaçlayan ve İzmir Barosu tarafından yapılan iptal müracaatını usulden kabul edilmez bulmuştur.
Danıştay Genel Kurulu, 7 Mart 2004 tarihinde, 30 Temmuz 2002 tarihli kararı bozmuştur. Danıştay Genel Kurulu, söz konusu altın madeni faaliyetlerinin tekrar başlatılması ile ilgili işlemlerin bu karara dayandırılmış olmasına rağmen itiraz konusu olan Bakanlar Kurulu kararının Resmi Gazete’de yayınlanmamış olduğunu ve kararın kamuya açıklanmadığını özellikle dikkate almıştır. Danıştay Genel Kurulu, itiraz konusu kararın bir kopyasını edinmek için davacı tarafın karşılaştığı imkansızlık karşısında, idari yargı merciinin, etkili bir hukuki başvurunun yapılmasını sağlamak üzere bu sureti elde etmesi gerektiğini değerlendirmiştir.
Danıştay Altıncı Dairesi, 23 Haziran 2004 tarihinde, Bakanlar Kurulu kararının yürütülmesinin durdurulmasını kararlaştırmıştır.
Bakanlar Kurulu kararının iptali ile ilgili müracaatı halen Danıştay önünde bulunmaktadır.
İzmir Valiliği, 23 Haziran 2004 tarihli karara dayanarak, 18 Ağustos 2004 tarihinde maden işletmesinin durdurulmasını kararlaştırmıştır.
Çevre ve Orman Bakanlığı, 27 Ağustos 2004 tarihli bir yazı ile, Şirket tarafından sunulan nihai etki incelemesi konusunda olumlu görüş verdiğini Normandy Madencilik A.Ş. şirketine bildirmiştir.
HUKUK AÇISINDAN
I. KABUL EDİLEBİLİRLİK HAKKINDA
Başvuranlar, AİHS’nin 2, 6, 8 ve 13. maddelerinin ihlal edildiğini iddia etmektedirler.
Hükümet hiçbir kabul edilemezlik itirazında bulunmamıştır.
AİHM, başvuranların sayısının taraflar arasında ihtilaf konusu teşkil ettiğini gözlemlemektedir. Sonuç olarak ilk etapta başvuranların avukatı beş yüz beş başvurandan oluşan bir liste sunmasına rağmen, bütün vekaletnameleri sunamamıştır. Hükümet ise, bazı başvuranların imzaladığı başvurunun takibinden vazgeçtiğine dair mektuplar sunmuştur.
AİHM, elinde bulunan unsurların tümünü gözönüne alarak, üç yüz on beş başvuranın gerekli ve uygun şekilde doldurdukları vekaletnamelerini sunduğunu belirtmektedir. Ancak, AİHM, tarafların argümanları ışığında, sözkonusu başvuranlar tarafından sunulan şikayetlerin, başvurunun incelendiği bu aşamada çözüme kavuşturulamayacak ancak esastan incelemeyi gerektiren ciddi maddi ve hukuki sorunlara neden olduğu kanaatindedir; buradan yola çıkarak, bu şikayetin AİHS’nin 35§3 maddesince açıkça dayanaktan yoksun olduğu söylenemez. Ayrıca, başka hiçbir kabul edilemezlik gerekçesi saptanmamıştır.
II. AİHS’NİN 8. MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
Başvuranlar, ulusal makamlar tarafından siyanür yöntemi ile altın madeni işletmeciliğine izin verilmesi yönündeki kararla AİHS’nin 8. maddesi ile güvence altına alınan haklarının ihlal edildiğini iddia etmektedirler.
Hükümet, 8. maddenin bu davaya uygulanamayacağını ileri sürmekte ve başvurunun kabul edilemez bulunmasını talep etmektedir.
AİHM, Taşkın ve diğerleri (sözüedilen karar, § 113) kararında, madencilik faaliyetinin tehlikeli etkilerinin, bir çevre etkin değerlendirmesi çerçevesinde özel ve aile hayatıyla yeterince yakından ilgili olduğunu ortaya koyacak şekilde tespit edildiğinde, AİHS’nin 8. maddesinin duruma uygulandığını hatırlatmaktadır.
Bu durumda AİHM, ilgililerin, sözkonusu madenin işletilmesi için sodyum siyanür suyla yıkama tekniğine başvuran Ovacık altın madeni çevresinde bulunan köylerde yaşadıklarını not etmektedir. Yapılan birçok araştırma, altın madeninin neden olduğu riskleri ortaya koymuştur. Bu çalışmalara dayanarak Danıştay, 13 Mayıs 1997 tarihinde verilen izin kararının kamu menfaatiyle bağdaşmadığı sonucuna varmıştır. Sonuç olarak 8. maddenin uygulanabilirliği konusunda bir şüphe bulunmamaktadır.
AİHM, çevre sorunları üzerinde etkisi olan Devlet kararlarına konu teşkil etmiş bir davada, yapacağı incelemenin iki yönünün bulunduğunu hatırlatmaktadır. Birincisi, 8. maddeye uygun olduğundan emin olmak amacıyla ulusal mercilerin kararının maddi içeriğini değerlendirebilir. İkincisi, kişi menfaatlerinin gözönünde bulundurulup bulundurulmadığını doğrulamak amacıyla karar alma süreciyle ilgilenebilir (Bkz. mutatis mutandis, Hatton ve diğerleri-Birleşik Krallık, no: 36022/97, § 99, AİHM 2003-VIII).
Ovacık altın madenine izin verilmesi konusunda ulusal makamların aldıkları kararın içeriği hakkında AİHM, kararın kamu menfaatine uygun olmadığına dair ulusal mahkemelerin vardığı sonucu bertaraf etmek için hiçbir neden görmemektedir. Geriye karar alma sürecinin, 8. madde tarafından tanınan usul güvencelerine riayet edilerek gelişip gelişmediğini doğrulamak kalmaktadır.
AİHM, Devlet için çevre ve ekonomi politikasına ilişkin karmaşık sorunları irdelemek sözkonusu olduğunda, karar alma süreci öncelikle, çevre ve kişi haklarını ihlal edebilecek faaliyetlerin etkilerini tespit edecek ve önleyecek şekilde uygun soruşturma ve araştırmaların yapılmasını ve böylece birbiriyle çatışan çeşitli menfaatler arasında dengenin sağlanmasını gerektirdiğini hatırlatmaktadır. Halkın, yapılan araştırmaların sonuçlarına ve karşı karşıya olduğu tehlikenin değerlendirilmesini sağlayan bilgilere ulaşmasının önemi kuşku götürmemektedir. Sonuç olarak ilgili kişiler, karar alma sürecinde menfaatlerinin ya da görüşlerinin yeterince gözönünde bulundurulmadığına kanaat getirdikleri takdirde, her türlü karara, eyleme ya da ihmale kaşı mahkemeler önünde itirazda bulunabilmelidir (Taşkın ve diğerleri, § 118).
Bu durumda, 19 Ekim 1994 tarihinde Ovacık altın madenine Çevre Bakanlığı tarafından verilen izin kararının öncesinde, uzun sürede yürütülen bir dizi soruşturma ve inceleme yapılmıştır. Öncelikle, etki incelemesi gerçekleştirilmiştir. Daha sonra 26 Ekim 1992 tarihinde bölge halkını bilgilendirme toplantısı düzenlenmiştir. Başvuranlar ve bölgede yaşayan halk, sözkonusu inceleme de dahil olmak üzere uygun bütün belgelere ulaşabilmişlerdir.
13 Mayıs 1997 tarihinde Danıştay, 19 Ekim 1994 tarihli kararı iptal etmiştir. Danıştay kararı, yaşam hakkı ve çevre hakkı ile ilgili Devletin pozitif yükümlülüğüne dayanmaktadır.
Ancak, sözüedilen Taşkın ve diğerleri kararında belirtildiği gibi, Ovacık altın madeninin kapatılması kararı 27 Şubat 1998 tarihinde, yani 13 Mayıs 1997 tarihli kararın verilmesinden on ay sonra ve İdare’ye kararın tebliğ edilmesinden dört ay sonra verilmiştir.
Ayrıca, 1 Nisan 2000 tarihinde Başbakan’ın müdahalesinin ardından değişik Bakanlıklar tarafından verilen izinlerin yasallığı hakkında uzun süren anlaşmazlığın tek kaynağı, İdare’nin yargı kararlarına ve ulusal mevzuata uymayı reddetmesidir. Ulusal mahkemelerin vurguladıkları gibi sözkonusu izinler, Çevresel Etki Değerlendirmesi Yönetmeliği’nin 6. maddesi gözönüne alındığında etki incelemesine dayanan iznin verilmesi kararı olmadan hiçbir yasal temeli olamaz. Ayrıca hiç kimse, mahkemelerin iptal ettiği kararın yerini alacak yeni bir kararın olduğunu ileri sürmemektedir.
AİHM, İdare’nin, hukuk Devleti’nin bir parçasını oluşturduğunu ve adaletin en iyi şekilde işlemesinin İdare’nin yararına olduğunu, eğer İdare görevini yerine getirmekte ihmalkarlıkta bulunursa veya yerine getirmeyi reddederse ya da geç yerine getirirse, yargıya başvuran kişinin faydalandığı güvencelerin var olma nedenlerini kaybedeceğini hatırlatmaktadır (Bkz. mutatis mutandis, Hornsby-Yunanistan, 19 Mart 1997 tarihli karar, 1997-II, s. 510-511, § 41).
Bu tespit zorunludur. Zira dava koşullarından, Türk mevzuatının sunduğu usul güvencelerine ve adli kararlarla sözkonusu güvencelerin somutlaştırılmasına karşın, Bakanlar Kurulu’nun 29 Mart 2002 tarihinde, aleni olarak açıklanmayan bir kararla, 2001 yılının Nisan ayında tekrar faaliyete geçen altın madeninin faaliyetlerine devam etmesine izin verdiği açıkça ortaya çıkmaktadır. Böylece makamlar, başvuranların elinde bulunan usul güvencelerini, her türlü etkililiğinden yoksun bırakmışlardır.
AİHM, Savunmacı Devlet’in başvuranların özel ve aile yaşamlarına saygı hakkını güvence altına alma zorunluluğunu, AİHS’nin 8. maddesine aykırı olarak yerine getirmediğini tespit etmektedir.
Sonuç olarak bu hüküm ihlal edilmiştir.
III. AİHS’NİN 6§1 MADDESİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
Başvuranlar, İdare’nin idari mahkeme kararlarına uymayı reddetmesinin medeni hakları bakımından etkili adli koruma haklarını ihlal ettiğini iddia etmektedirler. Başvuranlar AİHS’nin 6§1 maddesini ileri sürmektedirler.
AİHM, Taşkın ve diğerleri kararında (§130-134), başvuranların Türk hukuku gereğince çevrenin ihlal edilmesine karşı korunma haklarının bulunduğunu savunulabilir bir şekilde ileri sürebileceğinden ve idari mahkemeler önündeki yargılamanın sonucunun ilgililerin medeni hakları ile ilgili olduğundan dolayı, 6. maddenin bu duruma uygulanabileceği sonucuna varmıştır. Bu davada aynı durum sözkonusudur.
AİHM, yukarıda belirtildiği üzere, Danıştay’ın 13 Mayıs 1997 tarihinde verdiği kararın, bu amaçla öngörülen süre zarfında yerine getirilmediğini tespit etmektedir. Başbakan’ın girişimi üzerine Bakanlık izinlerine dayanan 13 Nisan 2001 tarihinde Ovacık altın madeninin faaliyetlerinin yeniden başlatılması kararının hiçbir yasal dayanağı yoktur ve idari mahkemelerin de vurguladığı gibi yargı kararını dikkate almama anlamına gelmektedir. Böyle bir durum ise, hukukun üstünlüğü ve adli kararların güvenliğine dayanan hukuk Devleti’ne zarar vermektedir.
Yukarıdaki değerlendirmeleri gözönüne alarak, AİHM, ulusal makamların İzmir İdare Mahkemesi’nin 15 Ekim 1997 tarihinde verdiği ve 1 Nisan 1998 tarihinde Danıştay tarafından onanan kararına gerçekten ve makul süre içinde uymadıklarına ve böylece AİHS’nin 6§1 maddesinin her türlü etkililiğinden yoksun bırakıldığına kanaat getirmektedir.
Dolayısıyla AİHS’nin 6§1 maddesi ihlal edilmiştir.
III. AİHS’NİN 2 VE 13. MADDELERİNİN İHLAL EDİLDİĞİ İDDİASI HAKKINDA
Başvuranlar, ulusal makamların siyanürle altın madeni işletilmesine izin vermelerinin ve bu makamların idari mahkemelerin verdiği kararlara uymayı reddetmelerinin sırasıyla yaşam haklarını ve etkili adli koruma haklarını ihlal ettiğini savunmaktadırlar. Başvuranlar AİHS’nin 2 ve 13. maddelerini ileri sürmektedirler.
AİHM, bu şikayetlerin özü itibariyle yukarıda değerlendirilen AİHS’nin 8 ve 6§1 maddeleri açısından sunulan şikayetlerle aynı olduklarını tespit etmektedir. Dolayısıyla AİHM, şikayetleri ileri sürülen hükümler açısından ayrıca incelemeye gerek olmadığına kanaat getirmektedir.
IV. AİHS’NİN 41. MADDESİNİN UYGULANMASI HAKKINDA
A. Tazminat
Başvuranlar, her birinin uğradığı maddi ve manevi zararın 10.000 Euro olduğuna kanidirler. Başvuranlar madenin işletilmesinden kaynaklanan birçok sağlık problemlerinin bulunduğunu ifade etmektedirler. Aynı şekilde başvuranlar, hayvanlarını kaybetmeleri ve bölgede büyük oranda zirai faaliyetlerin azalması nedeniyle mali zarara uğradıklarını belirtmektedirler.
Hükümet, başvuranların talebinin aşırı olduğu ve sebepsiz zenginleşmeye neden olacağı kanaatindedir.
AİHM, tespit edilen ihlaller arasında illiyet bağı ve başvuranların maruz kalabilecekleri herhangi bir maddi ya da fiziki zarar görmemektedir. Ayrıca dosyada bu iddiayı destekleyecek hiçbir delil bulunmamaktadır. Dolayısıyla maddi ve fiziki zararla ilgili iddiaları reddetmek uygun olacaktır.
AİHM iddia edilen manevi zarar konusunda ise, incelenen olaylarla aynı olan olaylar nedeniyle AİHS’nin 6 ve 8. maddelerinin ihlal edildiği sonucuna varılan ilke kararını daha önce verdiğini hatırlatmaktadır
(Bkz. Taşkın ve diğerleri). Sonuç olarak ve dava koşullarını gözönüne alarak, AİHM hakkaniyete uygun olarak başvuranların her birine 3.000 Euro verilmesine karar vermektedir.
B. Masraf ve Harcamalar
Başvuranlar, avukat ücreti olarak 146.300 Euro istemektedirler. Ayrıca miktar belirtmeksizin ulusal mahkemeler ve AİHM önünde yaptıkları masraf ve harcamaların ödenmesini istemektedirler. Başvuranlar taleplerine dayanak olarak hiçbir delil sunmamaktadırlar.
Hükümet bu iddiaların aşırı olduğunu ve kanıtlanmadığını belirtmektedir.
AİHM, AİHS’nin 41. maddesi bakımından yalnızca gerçekten yapıldığı ve makul tutarda olduğu ortaya konulan masrafların ödendiğini hatırlatmaktadır (Nikolova-Bulgaristan, no: 31195/96, § 79, AİHM 1999-II). Dolayısıyla AİHM, masraf ve harcamalar adı altında başvuranlara toplu olarak 5.000 Euro verilmesinin makul olduğuna karar vermektedir.
C. Gecikme Faizi
Gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası’nın marjinal kredi kolaylıklarına uyguladığı faiz oranına üç puan eklenecektir.
BU GEREKÇELERE DAYALI OLARAK, MAHKEME, OYBİRLİĞİYLE,
1. Başvurunun kabul edilebilir olduğuna;
2. AİHS’nin 8. maddesinin ihlal edilmiş olduğuna;
3. AİHS’nin 6. maddesinin ihlal edilmiş olduğuna;
4. AİHS’nin 2. ve 13. maddelerine yönelik şikayetlerin ayrıca incelenmesine gerek olmadığına;
5. a) AİHS’nin 44 § 2 maddesi gereğince kararın kesinleştiği tarihten itibaren 3 ay içinde, ödeme tarihindeki döviz kuru üzerinden Türk Lirası’na çevrilmek üzere, Savunmacı Hükümet’in,
i. manevi tazminat için her bir başvurana 3.000 (üç bin) Euro,
ii. masraf ve harcamalar için başvuranlara ortaklaşa 5.000 (beş bin) Euro
iii. sözkonusu miktara yansıtılabilecek her türlü vergiden muaf tutularak ödemesine,
b) Sözkonusu sürenin bittiği tarihten itibaren ödemenin yapılmasına kadar, Hükümet’in, Avrupa Merkez Bankası’nın o dönem için geçerli olan faiz oranının üç puan fazlasına eşit oranda faiz uygulanmasına;
6. Adil tazmine ilişkin diğer taleplerin reddine;
karar vermiştir.
İşbu karar Fransızca olarak hazırlanmış ve AİHM İçtüzüğü’nün 77 §§ 2 ve 3 maddesi gereğince 28 Mart 2006 tarihinde yazılı olarak bildirilmiştir.
BAŞVURANLARIN LİSTESİ
1. Ali ÖÇKAN
2. İrfan BİLGİN
3. Mesut KUZU
4. İbrahim ÖNER
5. Fatma BİLGİN
6. Mustafa YOLDAŞ
7. Selahattin YOLDAŞ
8. Hüseyin İNCE
9. Hanife ALDAŞ
10. Ayşe ÖZKAN
11. Fatma ÇETİN
12. Nezihe ESENOĞLU
13. Ekrem PARLAK
14. Hüseyin KOCABIYIK
15. Müsembe SAVCI
16. Ömer ÇETİN
17. Tacettin ALDAŞ
18. Erol ÖZAKSU
19. Zeliha PARLAK
20. Hüseyin ZEYBEK
21. Süleyman BEKTAŞ
22. Ali Rıza KURAL
23. Tahsin DURGUT
24. Mehmet PALABIYIK
25. Hasan ZEYBEK
26. Aydoğan AKBAŞ
27. Halil KARAHAN
28. Yılmaz OR
29. Sadife KARAHAN
30. Ahmet BARLAS
31. Mustafa ÇETİN
32. Alahattin CEYLAN
33. Nurittin ÜNAL
34. Gülzade PALABIYIK
35. Halil ÇETİN
36. Sabahattin AKKAYA
37. Tarkan GÜRBÜZ
38. Halit YILMAZ
39. Yılmaz ACAR
40. Yeliz OR (GEZER)
41. Selma ÖZ (DOĞAN)
42. Yaşar KARAĞAÇ
43. Osman ALTIPARMAK
44. Mehmet AYMAN
45. Yasemin İKİZ
46. Nurten OR
47. Saadet İKİZ
48. Sıddıka ŞAHİN
49. Cemile GEÇKİN
50. Halime DURGUT
51. Özlem KESKİN
52. Niyazi KURAL
53. Ahmet BİLİŞİK
54. Yılmaz GÖKTAŞ
55. Adnan ÖNER
56. Türkay AKBAŞ
57. Ayşe KESKİN
58. Mehmet Emin KARACAOĞLU
59. Münir ALDAŞ
60. Cemal KILINÇ
61. Hamza KURAL
62. Yusuf KURAL
63. Mustafa UMAÇ
64. Başak GENİŞ
65. Taner UMAÇ
66. Sabahattin BİLİŞİK
67. Levent YORGUN
68. Hüseyin KURAL
69. Mehmet Mustafa ALTINTAŞ
70. Orhan ÇETİN
71. Mehmet GÜRBÜZ (ENVEROĞLU)
72. İsmail GÜRBÜZ
73. Alaattin BİLİŞİK
74. İrfan YORGUN
75. Ahmet YORGUN
76. Erdal GÜMÜŞ
77. M. Emin HOŞYILMAZ
78. Cemil KORKMAZ
79. İhsan ASLAN
80. Hasan KARAAĞAÇ
81. Mustafa HOŞYILMAZ
82. Demirali YILMAZER
83. Medhi BIÇAKÇI
84. Abdurrahman BULUT
85. Hüseyin ÖZYILDIZ
86. Serkan HOŞYILMAZ
87. Ergül KAYSI
88. Cemil BİLGİN
89. Fadıl ÇAMLAR
90. Saniye KOÇ
91. Hayriye HACIOĞLU
92. Adnan ASLAN
93. Sinan YILDIRIM
94. Ahmet Şerif KESKİN
95. Teyfik KOÇ
96. Güven GİRGİN
97. Sevim ÇANTAR
98. İlyas ÇAKAR
99. Mustafa KÖROĞLU
100. Hüseyin ALDAŞ
101. Galip ÇAMLAR
102. Ürküş KÖROĞLU
103. Halise KARACAÇOĞLU
104. Fadime KARACAÇOĞLU
105. Fatma ÖZ
106. Umran KARACAÇOĞLU
107. Kezban KARA
108. Naim DURAN
109. Mehmet GÖKÇEOĞLU
110. Emine ÖZKAN
111. Gülter BARLAS
112. Sevgi DURGUT (BIÇAK)
113. Hüseyin ÖÇKAN
114. Fatma SEZER
115. Gülay İNCE
116. Fatma BIÇAK
117. Cemile GEÇKİN
118. Sırrı BODUR
119. Mehmet Emin ULUDAĞ
120. Ayten BODUR
121. İhsan BODUR
122. Suyet ÜNEK
123. Ayşe ÇAKAR
124. Yusuf İKİZ
125. Zayide ÖZDEN
126. Hüseyin DOĞAN
127. Zafer AKÇİT
128. Edip KİRAY
129. Kemal KİRAY
130. Fülzade PALABIYIK
131. Rüstem KURHAN
132. Yılmaz KİRAY
133. İsmet DOĞAN
134. Nazmi ÇAMLAR
135. Sabire ÇAMLAR
136. Hatice ÇAMLAR
137. Güney HACIOĞLU
138. Hüseyin DAL
139. Hatica ALDAŞ
140. İbrahim YAMAN
141. Yeliz ÇAMLAR (GÜLSER)
142. Gülşen ÇAMLAR
143. Hasan ÇAMLAR
144. Erkan DURGUT
145. Fatma DAL
146. Fatma AYNUR
147. Muharrem SEZER
148. Nesrin BODUR (GÜL)
149. Yusuf COŞKUN
150. Kemal TOSUN
151. Şirin GİRGİN
152. Erdoğan KILIÇ
153. İlknur PARLAS
154. Müşerref GÜRBÜZ
155. Nazan GÜRBÜZ
156. Ahmet GÜRBÜZ
157. İbrahim YOLDAŞ
158. Dudu TOSUN
159. Sefa DÖNMEZ
160. Musa PALAS
161. Havva DEMİR (GÜRBÜZ)
162. Nazire GÜRBÜZ
163. Zülbiye ÇAĞLAYAN
164. Canel UMAÇ
165. Canan GÜRBÜZ
166. Zehra GÜRBÜZ
167. Gülizar UMAÇ
168. Dudu YILDIZ
169. İnci KURAL
170. Nuran KURAL
171. Nergiz YORGUN
172. Fatma YORGUN
173. Fatma KURAL
174. Fatma ALTINTAŞ
175. Yaşar TOPUZ
176. İlyas YAMAN
177. Mehmet GÜRBÜZ
178. Mehmet KONUŞKAN
179. Şerif Ahmet KAYSI
180. Levent AYMAN
181. Muhuttin AKOL
182. Abdullah ŞİVKA
183. Mehmet DOĞDU
184. Zeynel ÖZÇOBAN
185. Hasan SEVİNÇ
186. Şuayyip DAL
187. Osman ERGAN
188. Hasan ENGİN
189. Nurettin ÖZYILDIZ
190. Hüseyin AKGÜN AROL
191. Sadık ŞİMŞİR
192. Şükret SEVGENER
193. Ahmet ÜNALEROĞLU
194. Sezayi UÇAR
195. Doğan GÜNGÜL
196. Hüseyin GENÇ
197. Recai ÖNEL
198. Mehmet DİKBAŞ
199. Ömer DOĞDU
200. Alaattin TOPYANAK
201. Necati YARICI
202. Sezgin AYTAN
203. Ali Yücel ŞAHİN
204. Hasan AVCI
205. Alper TANIK
206. Yahya ALTINTAŞ
207. Mehmet CANDAN
208. Erhan GÜNDÜZ
209. Enver ATEŞ
210. Nail ÇETİN
211. İlknur TUNALI
212. Hüseyin Avni ÖZER
213. Zühtü ALDAŞ
214. Bayram Ali DOĞAN
215. Abdurrahman İNCE
216. Mehmet ÖCKAN
217. Gülsüm BEKTAŞ
218. Emin CANDAN
219. Abdulkadir KOCAMAZ
220. Mustafa SOLAK
221. İsmail Hakkı EROL
222. Ramazan GÖKÇEOĞLU
223. Ayhan AKBAŞ
224. Mehtap ÖZTÜRK
225. İlhan ÖNER
226. Erhan ÖNER
227. Mehmet ÖNER
228. Necip GÜLBEBEK
229. Feyyaz Fedridun ASLAN
230. Kadir YEŞİKAYA
231. Erdoğan ARAL
232. Nuri ÜNAL
233. Celal Ahmet HOŞYILMAZ
234. Abil ÜRKMEZ
235. Ayhan YETİM
236. Ali EROL
237. Mehmet EROL
238. Hasan KORKMAZ
239. Yusuf ASLAN
240. Alaettin EROL
241. Ramazan DAL
242. Ali Tahsin KÖSE
243. Özcan DURMAZ
244. Osman KOCAMAZ
245. Nazife KOCAMAZ
246. Arife KARACA
247. Ali KOCAMAZ
248. Süleyman KOCAMAZ
249. Semra GÖKÇEOĞLU
250. Ali İhsan KARACA
251. Ayşe KARACA
252. Arife KARACA
253. Ali ADALI
254. Nuray ÖCKAN
255. Aysun KESKİN
256. Muharrem KURHAN
257. Rıza ALTINTAŞ
258. Meral ANDAŞ
259. Kemal Ceylan AKÇİT
260. Aynur KURHAN
261. Perihan ÖÇKAN
262. Fahrettin KESKİN
263. Bedriye KESKİN
264. Fatma KURAL
265. Veli ANDAŞ
266. Zeynel ALTINTAŞ
267. İsmail SARALİOĞULLARI
268. Semiha KURAL
269. Yaşar DURMAZ
270. Namık KARA
271. Kerim ŞEN
272. Mehmet DOĞRUL
273. Mehmet Emin KURAL
274. Şemseddin ÖZDEMİR
275. Cemil KURAL
276. Mehmet BODUR
277. Nevzat DURAN
278. Nail DURAN
279. Savaş BODUR
280. İbrahim EFTAL
281. Sedat GÜMÜŞ
282. Musa KURAL
283. Zeynel AKKAY
284. Aydın ÇETİN
285. Nigar PALAS
286. Şener TAVLI
287. Ali ATILGAN
288. Necmi CEYLAN
289. Atlan KAYMAK
290. Erdem ÇOŞKUN
291. Bayram BALTA
292. Arife KESKİN
293. Yusuf KESKİN
294. Hüseyin KESKİN
295. Serpil KILIÇ
296. Senem KILIÇ
297. Gülcan PALAS
298. Ramazan GİRGİN
299. Salih BAŞKAYA
300. Veli KESKİN
301. Menekşe KESKİN
302. Serap KESKİN
303. Canfide KILIÇ
304. Serpil AKÇAN
305. Hikmet GİRGİN
306. Hüseyin BAŞKAYA
307. Gülhan KAYMAK
308. Celal Ahmet KAYMAK
309. Halil TAVLI
310. İsmet BAŞKAYA
311. Murat TAVLI
312. Muharrem PALAS
313. Fidan GÜLBALTA
314. Metin TOSUN
315. Hatice TOSUN
Copyright
(c) Yıldız Akel + Kemal Gözler. 2007. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz, dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz. İzin için kgozler[at]hotmail.com adresine başvurunuz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71 ve 72’nci maddeleri, bir fikir ve sanat eserini herhangi bir yöntemle çoğaltanları, dağıtanları, satanları, elinde bulunduranları, paraya çevrilmeksizin, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 YTL'den 150.000 YTL'ye kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.
Alıntılar (İktibas) Konusunda Açıklamalar
Bu çalışmadan yapılacak alıntılarda (iktibaslarda) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 35’inci maddesinde öngörülen şu şartlara uyulmalıdır: (1) İktibas, bir eserin “bazı cümle ve fıkralarının” bir başka esere alınmasıyla sınırlı olmalıdır (m.35/1). (2) İktibas, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla yapılmalıdır (m.35/3). (3) İktibas, belli olacak şekilde yapılmalıdır (m.35/5) [Bilimsel yazma kurallarına göre, aynen iktibasların tırnak içinde verilmesi ve iktibasın üç satırdan uzun olması durumunda iktibas edilen satırların girintili paragraf olarak dizilmesi gerekmektedir]. (4) İktibas ister aynen, ister mealen olsun, eserin ve eser sahibinin adı belirtilerek iktibasın kaynağı gösterilmelidir (m.35/5). (5) İktibas edilen kısmın alındığı yer belirtilmelidir (m.35/5).
5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71’inci maddesinin 4’üncü fıkrası, 35’inci maddeye aykırı olarak “kaynak göstermeyen veya yanlış yahut kifayetsiz veya aldatıcı kaynak” göstererek iktibas yapan kişileri, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 YTL'den 150.000 YTL'ye kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.
Ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 18 Şubat 1981 tarih ve E.1980/1, K.1981/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre kararına göre, “iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve eserinin adı belirtilse bile eser sahibi, haksız rekabet hükümlerine dayanarak Borçlar Kanununun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebilir”.
Editör: Kemal Gözler
E.mail: kgozler[at]hotmail.com
Ana sayfa: www.anayasa.gen.tr
Bu sayfa: www.anayasa.gen.tr/law104-index.htm
Konuluş Tarihi: Ekim 2006 (ku.edu.tr/gozler altında)
Son Değişiklik: 21 Eylül 2007
(Bu sunum ile ilgili (c) Yıldız Akel, 2006).