TÜRK ANAYASA HUKUKU SİTESİ
( www.anayasa.gen.tr )

 

 

 


Kemal Gözler, “Parti Kapatmanın Kriteri Ne? Parti Kapatmaya Karşı Anayasa Değişikliği Çözüm mü?”, Türkiye Günlüğü, Yıl Sayı 93, Bahar 2008, s.24-31. <www.anayasa.gen.tr/parti-kapatma.htm> (Konuluş Tarihi: 16 Mayıs 2008).

 

Aynı makaleyi MS word dokümanı olarak indirmek için burasını tıklayınız.

 

Not: Aşağıdaki metinde makalenin Türkiye Günlüğü dergisindeki başlangıç yerleri [s.XX] şeklinde gösterilmiştir.


 

[s.24]

 

PARTİ KAPATMANIN KRİTERİ NE?
Parti Kapatmaya Karşı Anayasa Değişikliği Çözüm Mü?

  

 

Prof. Dr. Kemal Gözler*

 Giriş

Bilindiği gibi ülkemizde siyasî partiler hakkında kapatma davası açma yetkisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına, kapatma kararı verme yetkisi de Anayasa Mahkemesine aittir. Türkiye’de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılarının gereğinden çok kapatma davası açtıklarından ve Anayasa Mahkemesinin de yine gereğinden çok kapatma kararı verdiğinden yakınılmaktadır. Gerek anayasa hukuku doktrininde, gerekse siyaset çevrelerinde, siyasî partilerin bu kadar kolay kapatılmaması konusunda belli bir düzeyde görüş birliği vardır. Nitekim bu görüş, anayasayı değiştirme iktidarı tarafından da paylaşıldığı için 1982 Anayasası döneminde, parti kapatma usûl ve şartlarını düzenleyen Anayasasının 69’uncu maddesi iki ayrı defa (1995 ve 2001 yıllarında) değiştirilmiş ve Anayasa Mahkemesinin parti kapatma kararı vermesi, bir takım ek kriterler getirilerek, zorlaştırılmaya çalışılmıştır.

Bu kriterlerin neler olduğunu hemen aşağıda inceleyeceğiz. Ancak hemen belertelim ki, Anayasayı değiştirme iktidarı, Anayasayı bu konuda iki defa değiştirmiş olsa da, Anayasa Mahkemesinin parti kapatma konusunda cömert tutumunu değiştirememiştir. Dolayısıyla Türkiye’de parti kapatma kriterleri kağıt üzerinde zorlaşmış olsa da uygulamada zorlaşan bir şey olmamıştır. Şimdi bu hususu biraz daha yakından görelim:

1995 Değişikliği: Odak Olma Kriteri

Anayasa Mahkemesinin 1990’yı yılların ilk yarısında bolca verdiği parti kapatma kararlarına bir tepki olarak Anayasayı değiştirme iktidarı Anayasanın 69’uncu maddesinde 23 Temmuz 1995 tarih ve 4121 sayılı Kanunla değişiklik yaparak, 69’uncu maddeye şu altıncı fıkrayı eklemiştir:

“Bir siyasî partinin 68'inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir [s.25] odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi'nce tespit dilmesi halinde karar verilir”. 

Bu hüküm doktrinde ve medyada genellikle “odak olma” kriteri olarak isimlendirilmiştir. Bu kriteri öngörenlere göre, artık siyasî partileri Anayasa Mahkemesi istediği her zaman kapatamayacak, siyasî partilerin Anayasanın 68’inci maddesinin dördüncü fıkrasına[1] aykırı eylemlerinden dolayı kapatılabilmeleri için, siyasî partinin “bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline gelmiş olması gerekecektir. Dolayısıyla ancak “odak” olan partiler kapatılacak, diğer partiler ise Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılamayacaktır.

Anayasayı değiştirme iktidarının “odak olma” kriterini getirmesinde amacının bu olduğu, söz konusu Anayasa Değişikliği Kanununun hazırlık çalışmalarından açıkça anlaşılmaktadır. Söz konusu Kanuna ilişkin Anayasa Komisyonu raporunda odak olma kriterinin Alman Anayasasının 18’nci maddesinden[2] esinlenerek getirildiği ve bu kriterin “partilere çok daha sağlam hukukî teminat getirmekte” olduğu ifade edilmiştir[3]. Keza TBMM Genel kurulunda söz konusu altıncı fıkra görüşülürken Anayasa Komisyonu sözcüsü aynı yönde şöyle demiştir:

“Burada, bu açıdan, hukuk bakımından Alman tatbikatından esinlenen çok önemli bir kayıt getirilmiştir. Bugünkü Anayasada [1995 öncesi kastediliyor-K.G.], ‘üyelerinin, kurucularının, idarecilerinin eylemlerinden ötürü kapatılıyor’ diyor; ama her idarecinin, her kurucunun eylemi böyle bir kapatmaya sebebiyet verecek olursa, bu demokratik ilkelerle bağdaştırılabilecek bir durum olmaz.

Alman tatbikatında ‘odak’ kavramı getirilmiştir. Yani, bu tarz, Anayasamızın değişmez ilkelerinden doğan kayıtlara aykırı eylemler, partinin üyeleri ve idarecileri tarafından işlenmişse, Anayasa Mahkemesinin bakması gereken husus, sadece bu eylemlerin işlendiğini tespit etmekten ibaret kalmayacak, aynı zamanda, bu yoldan, o partinin bu tarz eylemlerin işlendiği bir odak haline geldiğini, Anayasa Mahkemesi tespit etmekle mükellef tutulacaktır; bu da, siyasî partilerimiz açısından son derece önemli bir teminattır[4].

Böylece bir an için Türk anayasa hukuku doktrini ve siyasetçileri, siyasî partilerin kapatılmasına güvenceli bir sistem getirildiğini ve artık siyasî partilerin eskisi gibi kolaylıkla kapatılamayacağını sanarak rahatlamıştır. Ancak bu rahatlık çok kısa sürmüştür. Zira Anayasa Mahkemesi 1995 sonrasında da, oldukça kolay bir şekilde parti kapatma kararları vermeye devam etmiştir.

1995-2001 arasındaki uygulamaya bakıldığında, Anayasayı değiştirme iktidarının yukarıda açıklanan amacına ulaşamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Odak olma kriterinin getirildiği 1995 sonrası dönemde de, Anayasa Mahkemesi, bu kriterin olmadığı 1995 öncesi dönemde olduğu kadar rahatlıkla siyasî partileri kapatmaya devam edebilmiştir. Anayasayı değiştirme iktidarı, siyasî partilerin kapatılmasını kağıt üzerinde zorlaştırmış, ancak uygulamada değişen bir şey olmamıştır.

Bunun üzerine Türkiye’de 1995-2001 döneminde, [s.26] 1995 değişikliğinin yetersiz olduğu, çünkü Anayasasının 69’uncu maddesinin altıncı fıkrasında “odak olma” kavramının tanımlanmadığı görüşü ortaya atılmış ve bir Anayasa değişikliğiyle odak olma kavramının tanımlanması gerektiği savunulmuştur.

2001 Değişikliği: Tanımlanmış Odak Olma Kriteri

Yukarıdaki eleştirilerin bir sonucu olarak 3 Ekim 2001 tarih ve 4709 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunuyla Anayasasının 69’uncu maddesinin altıncı fıkrasına şu hüküm eklenmiştir:

“Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, sözkonusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır”.

Böylece odak olma ölçütü ayrıntılı bir şekilde tanımlanmış oldu. Bu değişikliği getiren Anayasayı değiştirme iktidarının amacı, odak olma kavramını ayrıntılı bir şekilde tanımlayarak, Anayasa Mahkemesinin bu korudaki serbestisini sınırlandırmak ve Anayasa Mahkemesinin parti kapatmasını zorlaştırmak idi. Böylece artık Anayasa Mahkemesinin 2001 öncesinde olduğu gibi kolay bir şekilde parti kapatamayacağı düşünülüyordu.

2001’deki Bizim Görüşümüz

Biz bu düşünceyi 2001’de söz konusu Anayasa değişikliği önerisinin tartışıldığı dönemde paylaşmamış, tersine, bu değişikliğe rağmen Anayasa Mahkemesinin eskiden olduğu gibi bolca bir şekilde parti kapatmaya devam edebileceği uyarısında bulunmuştuk. Söz konusu Anayasa Değişikliğine karşı yayınladığımız Anayasa Değişikliği Gerekli mi? 1982 Anayasası İçin Bir Savunma başlıklı kitapçıkta bu konuda şöyle demiştik:

“Türkiye’de şu ya da bu partinin kapatılmasının doğru olup olmadığı, bir ülkede anamuhalefet partisinin kapatılmasının demokrasi ilkesiyle ne kadar bağdaştığı sorunu, Anayasanın 69’uncu maddesinden kaynaklanan bir sorun değildir. Türkiye’de siyasî partilerin kapatılması konusunda şikayetler varsa, bu şikayetler Anayasadan değil, bizzat Anayasa Mahkemesinin kararlarından kaynaklanmaktadır. Anayasanın 69’uncu maddesi, kapatma istemiyle hakkında dava açılan her siyasî partinin kapatılmasını her halükârda emretmemektedir. Bu konudaki takdir yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir. Anayasa Mahkemesinin bu yetkisi ortadan kaldırılmadıkça, 69’uncu maddedeki “odak olma” kriteri nasıl ifade edilirse edilsin, bu “odak olma” nasıl zor şartlara bağlanırsa bağlansın, Anayasa Mahkemesi, bir partiyi odak olmadan dolayı yine kapatabilir. İsterseniz siz odak olma için bir iki şart değil, yirmi şartın gerçekleşmesini öngörün, Anayasa Mahkemesi bu şartların hepsi gerçekleşmiştir deyip, yine bir partiyi kapatabilir.

Türkiye’de parti kapatma kararlarında bir yanlışlık varsa, bu yanlışlık 69’uncu maddeden değil, Anayasa Mahkemesinden kaynaklanmaktadır. Eleştiriler de 69’uncu maddeye değil, Anayasa Mahkemesine yöneltilmelidir. Çare 69’uncu maddenin değiştirilmesi değil, Anayasa Mahkemesinin içtihatlarını değiştirmesidir. Anayasa Mahkemesi bunu yapmıyorsa, 69’uncu maddeyi değiştirmek yerine 146’ncı maddeyi değiştirip, Anayasa Mahkemesinin bu yanlış kararlarını veren üyelerini değiştirmek gerekir. Çare 69’uncu maddenin değiştirilmesi değil, Anayasa Mahkemesi üyelerinin değiştirilmesidir[5].

Maalesef 2001’den sonraki gelişmeler, bizim [s.27] haklı olduğumuzu gösterdi. Anayasa koyucu parti kapatmayı zorlaştırmak için hangi kriteri getirirse getirsin veya odak olma kriteri için ne kadar zor şartlar öngörürse öngörsün, Türkiye’deki Anayasa Mahkemesinin üye kompozisyonu bu şekilde kaldıkça, değişen bir şey olmayacaktır; Anayasa Mahkemesi eskiden olduğu gibi kolaylıkla parti kapatmaya devam edecektir.

AKP’ye Kapatma Davası

Türkiye’deki parti kapatma konusuyla ilgili tartışmalar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP hakkındaki 14 Mart 2008 tarihinde açtığı kapatma davasıyla tekrar alevlendi. Yedi ay önceki genel seçimlerden % 47 oy alan bir iktidar partisi hakkında kapatma davası açılması şimdiye kadar ne ülkemizde, ne de bir başka demokraside görülmüş bir şey değildir. Bu açıdan söz konusu dava gerek Türkiye’de, gerekse demokratik dünyada endişeyle karşılandı.

Gerçi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının tek başına kapatma davası açmış olması AKP’nin kapatılacağı anlamına gelmez. Bu konuda karar verme yetkisi Başsavcının değil, Anayasa Mahkemesinindir. Ne var ki Anayasa Mahkemesinin geçmiş kararları göz önüne alındığında kimse, bu konuda endişe edilecek bir şeyin olmadığını, söz konusu davanın kesin olarak reddedileceğini söyleyememektedir. Özellikle Anayasa Mahkemesinin Cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda toplantı yetersayısının 367 olduğu konusunda verdiği apaçık yanlış kararın hatırası bu kadar tazeyken, bugün kimse, Anayasa Mahkemesinin AKP hakkında açılan kapatma davasını reddedeceğini söyleme cesaretini bulamamaktadır. Hatta tersine, Anayasa Mahkemesinin AKP hakkında kapatma kararı vermesi, 367 konusunda iptal kararı vermesine oranla hukuk tekniği bakımından çok daha kolay ve çok daha az tartışmalıdır. Zira 367’de Anayasa Mahkemesi, Anayasasının kendisine verdiği yetkilerin dışına çıkarak bir karar vermiş, denetlemeye yetkili olmadığı bir işlem olan bir parlâmento kararını denetlemiştir. Oysa AKP’nin kapatılmasına karar verirken Anayasa Mahkemesi, Anayasanın dışına çıkmayacak, sadece Anayasasının kendisine verdiği takdir yetkisini biraz cömertçe kullanmış olacaktır. 367 konusunda böylesine hatalı karar verebilen bir Anayasa Mahkemesinin parti kapatma konusunda evleviyetle yanlış bir karar vereceği yolundaki korku ciddî ve haklı bir korkudur.

Anayasa Mahkemesi daha önce ülkenin anamuhalefet partisini kapatmakta tereddüt etmemiştir. Aynı Mahkemenin iktidar partisini kapatmaya da cüret etmesi ihtimal dahilindedir.

Parti Kapatmayı Zorlaştırmak İçin Yeni Bir Anayasa Değişikliği İşe Yarar mı?

AKP’ye karşı açılan kapatma davasından sonra, Anayasa Mahkemesinin kapatma kararı vermesini engellemek için bir Anayasa değişikliği yapılarak, parti kapatılmasının zorlaştırılması fikri ortaya atıldı. Hatta bu konuda baştan AKP’nin hazırlık yaptığı söylendiyse de, sonradan (veya şimdilik) böyle bir hazırlık olmadığı açıklandı. Ama her halükarda parti kapatma konusunda Anayasa değişikliği Türkiye’nin şu ya da bu şekilde gündemindedir.

Sivil Anayasa Önerisinin Öngördüğü Kriter İşe Yarar mı?

Parti kapatmayı zorlaştırmak için düşünülebilecek Anayasa değişikliği konusunda çeşitli öneriler vardır. Bu önerilerden bazıları odak olma kriterini esas alıp, bu kriterin gerçekleşmesini daha da zor şartlara bağlamaktadırlar. Örneğin Prof. Dr. Ergun Özbudun’un başkanlığında bir Komisyon tarafından AKP için hazırlanan Anayasa Önerisinde (m.38/5)  “odak olma” kavramı şu şekilde tanımlanmaktadır: [s.28]

“Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun, sürekli ve ciddî tehlike oluşturacak bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca benimsendiği yahut bu fiiller aynı şekilde doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır” [6].

Bu tanım yürürlükteki Anayasasının 69’uncu maddesinin altıncı fıkrasından çok farklı değildir. Mevcut fıkraya yukarıdaki paragrafta italikle verilen “yoğun, sürekli ve ciddi tehlike” ve “parti organlarınca kararlılık içinde işlenme” şartları ilave edilmiştir. Söz konusu Anayasa Önerisinin gerekçesinde bu maddeye ilişkin şöyle denilmektedir:

“Maddede siyasî partilerin ‘odak’ olmasının şartları da ağırlaştırılmıştır. Buna göre, üyelerin Anayasaya aykırı eylemlerinin ‘yoğun, sürekli ve ciddî tehlike’ oluşturacak şekilde işlenmesi ve bu fiillerin maddede sayılan parti yetkili organlarınca açıkça benimsenmesi durumunda veya sözkonusu fiillerin bu organlar tarafından ‘kararlılık içinde’ işlenmesi durumunda ancak bir siyasî partinin ‘odak’ haline geldiğine karar verilebilecektir”[7].

Yukarıdaki paragrafta italikle vurgulandığı gibi, söz konusu öneriyi hazırlayan değerli meslektaşlarımız, bu şekilde parti kapatma şartlarını ağırlaştırdıklarını sanmaktadırlar.

Kanımızca bu meslektaşlarımız yanılıyorlar. Odak olma konusunda getirdikleri ek şartlar (“yoğun, sürekli ve ciddî tehlike oluşturma”, “kararlılık içinde işleme”), Anayasa Mahkemesinin kapatma kararını vermesini zorlaştırmaz. Anayasa Mahkemesi önündeki bir davada bu şartları tek tek sayıp, sonra da “bu şartların hepsi önümüzdeki davada gerçekleşmiştir” deyip kapatma kararı verebilir. Zaten 1982 Anayasasının 69’ncu maddesinin altıncı fıkrasında da odak olma için gerçekleşmesi oldukça güç şartlar öngörülmektedir. Nasıl bu şartlar, Anayasa Mahkemesinin kapatma kararı vermesini zorlaştırmıyorsa, bu şartların sayısının artırılması veya Anayasa Önerisinde ifade edildiği gibi “ağırlaştırılması” da, Anayasa Mahkemesinin kapatma kararı vermesini zorlaştırmaz. Bu üye profiline sahip olduktan sonra Anayasa Mahkemesi, istediği her zaman kapatma kararı verebilir ve buna karşı kimsenin yapabileceği bir şey de olmaz.

TBB Anayasa Önerisinin Kriteri İşe Yarar mı?

Türkiye’de sadece Ergun Özbudun’un başkanlığındaki Komisyon tarafından değil, daha başka kişi ve kurumlarca da Anayasa önerileri hazırlanmıştır. Bunların hepsinde de aynı hata vardır. Bunları hazırlayanlar, parti kapatmaya ek koşullar getirerek, parti kapatılmasını zorlaştırdıklarını ve dolayısıyla siyasî partilere güvence getirdiklerini sanmaktadırlar. Diğer Anayasa önerilerine örnek olarak Türkiye Barolar Birliği Anayasa Önerisinin parti kapatma konusunda getirdiği formülü inceleyelim: 

“Bir siyasal partinin birinci fıkra hükümlerine aykırı eylemlerden ötürü kapatılması, onun bu nitelikteki eylemlerin işlendiği bir odak durumuna geldiğinin Anayasa Mahkemesince saptanmasına bağlıdır. Bu eylemlerin bir siyasal parti içinde birinci fıkrada korunan değerlere yönelik bir tehdit veya tehlike oluşturacak yoğunlukta veya etkide işlenmesi durumunda, o parti, sözkonusu eylemlerin [s.29] odağı haline gelmiş sayılır”[8].

Özbudun Komisyonunun önerisi hangi hatayla malûl ise, TBB’nin bu önerisi de aynı hatayla malûldür. Söz konusu öneri de odak olma, “tehdit veya tehlike oluşturacak yoğunluk veya etki” şartına bağlanmaktadır. Bu şart da siyasî partilere bir güvence sağlamaz. Anayasa Mahkemesi bu şartların gerçekleştiğini söyleyip partiyi kapatabilir. Nasıl 1995’te parti kapatmayı zorlaştırmak için odak olma ölçütü getirilmiş ama işe yaramamış ise, nasıl 2001’de odak olma ölçütü zor şartlara bağlanmış ama yine işe yaramamış ise, 2008’de odak olma kriterine bilmem hangi ek şartların eklenmesi de işe yaramayacaktır.

Venedik Komisyonu Kriterleri İşe Yarar mı?

“Venedik Komisyonu (Venice Commission)” olarak bilinen “Avrupa Hukuk Yoluyla Demokrasi Komisyonu (The European Commission for Democracy through Law)”, Avrupa Konseyinin anayasal konularda danışma organıdır. 1990 yılında kurulmuştur[9]. Söz konusu Komisyon, anayasa hukuku konularında çeşitli raporlar hazırlamaktadır. Hazırladığı raporlardan birisi de 10-11 Aralık 1999 tarihinde kabul ettiği siyasî partilerin kapatılmasına ilişkindir. “Siyasî Partilerin Yasaklanması, Kapatılması ve Benzer Tedbirler Hakkında Rehber İlkeler (Guidelines on Prohibition and Dissolution of Political Parties and Analogous Measures)”[10] başlığını taşıyan rapor siyasî partiler kapatılması için şu kriterleri getirmektedir:

“Siyasî partilerin yasaklanması veya kapatılması, partilerin ancak anayasayla güvence altına alınan hak ve hürriyetleri ortadan kaldıracak şekilde, demokratik anayasal düzenin devrilmesi için şiddet kullanılmasını savunmaları veya bir siyasî araç olarak şiddet kullanmaları durumunda meşrudur. Partinin anayasanın barışçı bir şekilde değiştirilmesini savunması olgusu tek başına kapatılması veya yasaklanması için yeterli değildir”[11]. (http://www.venice.coe.int/docs/2000/CDL-INF(2000)001-e.asp)

Görüldüğü gibi Venedik Komisyonu kriterlerine göre, bir siyasî partinin kapatılabilmesi için o siyasî partinin “şiddet kullanmayı savunması” veya partinin “bir siyasî araç olarak şiddet kullanması” durumunda söz konusudur.

AKP’ye karşı açılan kapatma davasından sonra bazı kesimler, Anayasa değişikliği ile Venedik Komisyonunun bu kriterlerinin getirilmesini önermişlerdir. Onlara göre bu kriterler getirilirse, Anayasa Mahkemesi, artık eskiden olduğu gibi kolayca parti kapatamayacaktır.

Kanımızca bu düşünce de isabet yoktur. Anayasa Mahkemesi kapatma yetkisine sahip oldukça ve Anayasa Mahkemesinin üye profili değişmedikçe, Türk Anayasa Mahkemesi, önündeki davada Venedik Komisyonunun bütün kriterlerinin gerçekleştiğini, yani söz konusu partinin şiddet kullanılmasını savunduğunu ve hatta şiddete başvurduğunu söyleyip kapatma kararı verebilir. [s.30]

Özet

Yukarıda açıklanmaya çalışıldığı gibi, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi parti kapatma yetkisini bolca kullanmaktadır. Türkiye’de Anayasayı değiştirme iktidarı, Anayasa Mahkemesinin bu tavrını onaylamamıştır. Anayasayı değiştirme iktidarı, Anayasa Mahkemesine bir tepki olarak ve siyasî partilerin kapatılmasını zorlaştırmak için 1995 ve 2001 yıllarında Anayasa değişikliği yapmış ve parti kapatma kararı verilebilmesini gerçekleşmesi zor şartlara bağlamıştır. Ancak bu değişikliklerden sonra da Anayasa Mahkemesi önceden olduğu gibi kolaylıkla parti kapatma kararı vermeye devam etmiştir. Bugün tekrar Anayasa Mahkemesinin parti kapatma kararı vermesini zorlaştırmak için yeni bir Anayasa değişikliği ile daha zor kriterlerin getirilmesi konusu tartışılmaktadır. Eğer böyle bir Anayasa değişikliği yapılırsa bu değişiklik aynı konuda ve aynı amaçla yapılmış üçüncü değişiklik olacaktır. Kanımızca bu üçüncü değişikliğin de işe yarama ihtimali düşüktür. Nasıl 1995 ve 2001 Anayasa değişiklikleriyle getirilen kriterler işe yaramamış ise, bu konuda 2008 yılında yapılması muhtemel bir Anayasa değişikliğiyle getirilecek kriterler de işe yaramayacaktır.

Çünkü sorun Anayasada parti kapatma konusunda ciddi kriterler bulunmamasından değil, Anayasa Mahkemesinde demokratik toplum düzeninin gereklerini anlamış yeterince üyenin bulunmamasından kaynaklanmaktadır.

Maalesef bu hususu Türkiye’de Anayasayı değiştirme iktidarı anlamış değildir. Anayasa Mahkemesinin her hatalı kararından sonra Anayasayı değiştirme iktidarı, hulus ve saffet içinde, hatanın Anayasanın ilgili maddesindeki bir yazım eksikliğinden kaynaklandığını varsayarak, ilgili maddede değişiklik yaparak, o maddeyi mükemmel hale getirmeye çalışmakta ve böylece sorunu aşacağını ümit etmektedir. Ancak Anayasa Mahkemesinin Anayasa değişikliğinden sonra konuyla ilgili verdiği ilk kararla Anayasa koyucunun ümidi boşa çıkmaktadır. Zira Anayasa değişikliğine rağmen, Anayasa Mahkemesi eski içtihadını tekrarlamaktadır. Türkiye’de Anayasayı değiştirme iktidarı ile Anayasa Mahkemesi arasındaki mücadelenin hikayesi, birincisinden kaynaklanan bir “saflık” hikayesidir. Bu mücadelede kaybeden hep Anayasayı değiştirme iktidarı olmaktadır. Üstelik bu iktidar, mücadeleyi, kaybettiğini anladıktan sonra da yine “safça” çözüm önerileri aramaktadır. Artık saflığın dönemi bitmiştir. Yapılması gereken şey, Anayasa Mahkemesine naif cevaplar vermek değil, ona onun anladığı dilden cevap vermektir.

Sonuç

Türkiye’de siyasî partilerin Anayasa Mahkemesi tarafından sıklıkla kapatılması, bu arada geçmişte ülkenin anamuhalefet partisinin kapatılmış olması, bugün de ülkenin iktidar partisi hakkında kapatma davası açılmış olması, Anayasadan değil; bizzat Anayasa Mahkemesinin kararlarından kaynaklanan bir şeydir. Anayasanın 69’uncu maddesi, kapatma istemiyle hakkında dava açılan her siyasî partinin kapatılmasını her halükârda emretmemektedir. Bu konudaki takdir yetkisi, Anayasa Mahkemesine aittir. Anayasa Mahkemesinin bu yetkisi ortadan kaldırılmadıkça, 69’uncu maddedeki “odak olma” kriteri nasıl tanımlanırsa tanımlansın, “odak olma” kriteri nasıl zor şartlara bağlanırsa bağlansın veya bu kriter yerine isterse Venedik Komisyonu kriterleri kabul edilsin, Anayasa Mahkemesi, bir partiyi yine istediği zaman istediği kolaylıkla kapatabilir.

Türkiye’de parti kapatma kriterleri konusunda Anayasa koyucu ne derse desin, hakikat şu ki bu kriterlerin gerçekte ne olduğunu sadece ve sadece Anayasa Mahkemesinin çoğunluk üyeleri bilmektedir. Hatta gerçek kriterlerin, Anayasada değil, [s.31]Anayasa Mahkemesinin çoğunluk üyelerinin beyninde yazılı olduğunu söylemek bir abartı olmayacaktır.

Türkiye’de şimdiye kadar verilmiş parti kapatma kararlarında bir yanlışlık varsa, bu yanlışlık Anayasamızdan değil, Anayasa Mahkemesinden kaynaklanmaktadır. Ortada bir yanlışlık varsa, bu yanlışlık, Anayasanın değiştirilmesiyle, parti kapatmak için yeni kriterler getirilerek düzeltilemez. Yanlışlık, Anayasa Mahkemesinin kararlarından kaynaklandığına göre, bu yanlışlık yine Anayasa Mahkemesi tarafından düzeltilmelidir.

Eğer Anayasa Mahkemesi yanlış içtihadından vazgeçmiyor, bunda ayak diretiyorsa, –ki görünen odur–, değiştirilmesi gereken şey, Anayasadaki parti kapatma kriterleri değil, Anayasa Mahkemesinin kendisidir. Türk Anayasa Mahkemesi bu üye profiline sahip oldukça anlaşılan odur ki, benzer yanlış kararlar vermeye devam edecektir. Anayasa Mahkemesinin doğru kararlar vermesi arzu ediliyorsa, Anayasa Mahkemesine doğru üyelerin seçilmesi gerekir. Türkiye’de yapılması gereken acil ve elzem Anayasa değişikliği Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçim şeklinin değiştirilmesidir. Daha önce de defalarca yazdığımız gibi, Türkiye dışında başka bir demokratik ülkede, parlâmentonun Anayasa Mahkemesine üye seçemediği bir ülke yoktur[12]. Anayasa Mahkemesine üye seçme yetkisi kısmen veya tamamen acilen TBMM’ne verilmelidir. Tekrarlayalım: Yapılması gereken değişiklik, parti kapatma kriterlerini ağırlaştırmak değil, parti kapatma davasına bakacak Anayasa Mahkemesinin üye kompozisyonunu bir Anayasa değişikliği yaparak değiştirmekten ibarettir.


 

[1]     68’nci maddenin dördüncü fıkrasında şöyle denmektedir: “Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz. Sınıf veya zümre diktatörlüğünü; veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez”. 

[2]     Doğrusu 21’nci maddesidir [K.G.].

[3]     TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 19, Cilt 88, Yasama Yılı 4, Sıra Sayısı 861, s.31-33. Alıntılar ve aynı yönde yorumlar için bkz.: Merih Öden, Türk Anayasa Hukukunda Siyasî Partilerin Anayasaya Aykırı Eylemlerinden dolayı Kapatılmaları, Ankara, Yetkin, 2003, s.57; Yusuf Şevki Hakyemez, Militan Demokrasi Anlayışı ve 1982 Anayasası, Ankara, Seçkin, 2000, s.243.  

[4]     TBMM Tutanak Dergisi, Dönem 19, Cilt 89, s.440.  Nakleden: Öden, op. cit.,  s.56-57.

[5]     Kemal Gözler, Anayasa Değişikliği Gerekli mi? 1982 Anayasası İçin Bir Savunma, Bursa, Ekin, 2001, s.40-41.

[6]     Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Önerisi, Madde 38/6,  <http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=268304> (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2008).

[7]     Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Önerisi, Gerekçe, Madde 38. <http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=268304> (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2008).

[8]     Türkiye Barolar Birliği Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Önerisi, Ankara, Kasım 2007, 4. Baskı <http://www.barobirlik.org.tr/yayinlar/kitaplar/2007_Anayasa%20Taslagi_TBB.pdf> (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2008) .

[9]     http://www.venice.coe.int/site/main/Presentation_E.asp  (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2008).

[10]    Venice, 10-11 December, 1999. <http://www.venice.coe.int/docs/2000/CDL-INF(2000)001-e.asp> (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2008).

[11]    “Prohibition or enforced dissolution of political parties may only be justified in the case of parties which advocate the use of violence or use violence as a political means to overthrow the democratic constitutional order, thereby under-mining the rights and freedoms guaranteed by the constitution. The fact alone that a party advocates a peaceful change of the Constitution should not be sufficient for its prohibition or dissolution. <http://www.venice.coe.int/docs/2000/CDL-INF(2000)001-e.asp> (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2008).

[12]    Çeşitli ülkelerde Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçilmesi usûlü konusunda bizim şu çalışmamıza bakılabilir: Kemal Gözler, “Anayasa Mahkemesi Üyelerinin Seçilmeleri: Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi”, <http://www.anayasa.gen.tr/aym-uyesecimi.htm> (Erişim Tarihi: 10 Nisan 2008).

 


Copyright

(c) Kemal Gözler. 2008. Bu sayfaya izin almadan link verilebilir. Ancak, bu web sayfası, önceden izin almaksızın ne suretle olursa olsun, kopyalanamaz, çoğaltılamaz, tekrar yayınlanamaz, dağıtılamaz, başka internet sitelerine metin olarak konulamaz. İzin için kgozler[at]hotmail.com adresine başvurunuz. 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71 ve 72’nci maddeleri, bir fikir ve sanat eserini herhangi bir yöntemle çoğaltanları, dağıtanları, satanları, elinde bulunduranları, paraya çevrilmeksizin, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 YTL'den 150.000 YTL'ye  kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.

Alıntılar (İktibas) Konusunda Açıklamalar

Bu çalışmadan yapılacak alıntılarda (iktibaslarda) 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 35’inci maddesinde öngörülen şu şartlara uyulmalıdır: (1) İktibas, bir eserin “bazı cümle ve fıkralarının” bir başka esere alınmasıyla sınırlı olmalıdır (m.35/1). (2) İktibas, maksadın haklı göstereceği bir nispet dahilinde ve münderecatını aydınlatmak maksadıyla yapılmalıdır (m.35/3). (3) İktibas, belli olacak şekilde yapılmalıdır (m.35/5) [Bilimsel yazma kurallarına göre, aynen iktibasların tırnak içinde verilmesi ve iktibasın üç satırdan uzun olması durumunda iktibas edilen satırların girintili paragraf olarak dizilmesi gerekmektedir]. (4) İktibas ister aynen, ister mealen olsun, eserin ve eser sahibinin adı belirtilerek iktibasın kaynağı gösterilmelidir (m.35/5). (5) İktibas edilen kısmın alındığı yer belirtilmelidir (m.35/5).

5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun 3 Mart 2004 tarih ve 4630 sayılı kanunla değişik 71’inci maddesinin 4’üncü fıkrası, 35’inci maddeye aykırı olarak “kaynak göstermeyen veya yanlış yahut kifayetsiz veya aldatıcı kaynak” göstererek iktibas yapan kişileri, 2 (iki) yıldan 4 (dört) yıla kadar hapis cezası veya 50.000 YTL'den 150.000 YTL'ye  kadar ağır para cezasıyla veya zararın ağırlığı dikkate alınarak bunların her ikisiyle birden cezalandırmaktadır.

Ayrıca Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 18 Şubat 1981 tarih ve E.1980/1, K.1981/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına göre kararına göre, “iktibas hususunda kullanılan eser sahibinin ve eserinin adı belirtilse bile eser sahibi, haksız rekabet hükümlerine dayanarak Borçlar Kanununun 49. maddesindeki koşulların gerçekleşmesi halinde manevi tazminat isteyebilir”.

Yukarıdaki şartlara uygun olarak alıntı yapılırken bu çalışmaya şu şekilde atıf yapılması önerilir:

Kemal Gözler, “Parti Kapatmanın Kriteri Ne? Parti Kapatmaya Karşı Anayasa Değişikliği Çözüm mü?”, Türkiye Günlüğü, Yıl Sayı 93, Bahar 2008, s.24-31. <www.anayasa.gen.tr/parti-kapatma.htm> (Konuluş Tarihi: 16 Mayıs 2008).


 

Editör: Kemal Gözler

E.mail: kgozler[at]hotmail.com

Ana sayfa: www.anayasa.gen.tr

Bu sayfa:  www.anayasa.gen.tr/parti-kapatma.htm

Konuluş Tarihi: 16 Mayıs 2008