Anayasa Mahkemesi, dünkü Resmî Gazetede yayınlanan 20 Temmuz 2022 tarih ve E.2021/121, K.2022/88 sayılı kararı [1] ile 4 Aralık 2004 tarih ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesinin “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” cümlesinden ibaret olan 12’nci fıkrasını iptal etti. İptal gerekçesi şudur:
“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı itiraz yolunun açık olduğunu düzenleyen kural; bu kanun yoluna başvuranların iddia ve delillerinin dikkate alınmasında, çatışan menfaatlerin dengelenmesinde, temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygunluğunun ve ölçülülüğünün belirlenebilmesinde belirli ve etkili bir denetim yolu öngörmemektedir. Bu durum temel hak ve özgürlüklere yapılan müdahalelerin giderilmesinde ve kamu gücünü kullananların keyfî davranışlarının önüne geçilmesinde bireye tanınmış olan yetkili makama başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkını ihlal etmektedir. Nitekim kuralın anılan hususları karşılayacak şekilde uygulanamadığı da görülmektedir. Doğrudan temel hak ve özgürlüklerin sınırlandırılması rejimi ile ilgili olan bu tür bir muhakemenin yokluğu etkili başvuru hakkıyla bağdaşmamaktadır” [2].
Ben bu gerekçenin hukuka uygun bir gerekçe olduğunu düşünmüyorum. Bunun nedenini kısmen de makalenin sonlarına doğru açıklayacağım.
Benim burada eleştireceğim asıl husus şudur: Anayasa Mahkemesinin kararının hüküm fıkrası hukuk mantığı bakımından yanlıştır ve beklenmeyen sonuçlara gebedir. Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararındaki hüküm fıkrasını olduğu gibi aşağıya kopyalayalım:
“4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesine 6/12/2006 tarihli ve 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle eklenen (12) numaralı fıkranın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün, Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE 20/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi” [3].
Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesi 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesinin sadece 12 numaralı fıkrasının iptaline karar vermiştir. Ceza Muhakemesi Kanununun “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumuna ilişkin diğer hükümleri yürürlüktedir.
Peki iptal edilen fıkrada ne deniyor? Bu fıkra tek cümleliktir ve fıkrada söyle deniyor:
“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir”.
Yani “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları”na karşı itiraz yoluna gidilmesine imkân tanıyan hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. İptal kararı, dokuz ay sonra yürürlüğe girecektir. Bu dokuz ay içinde TBMM sorunu çözmek için yeni bir düzenleme yapmaz ise, Anayasa Mahkemesinin iptal kararı dokuz ay sonra yürürlüğe girecek ve bu hüküm (CMK, m.231/12) de kendiliğinden yürürlükten kalkacak ve artık bu kararlara karşı itiraz yoluna da başvurulamayacaktır. Dolayısıyla o tarihten sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, TBMM yeni bir düzenleme yapmaz ise, daha da Anayasaya aykırı hâle gelecektir.
Şu an “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararlarına karşı istinaf yoluna gidilemese de, hiç olmazsa itiraz yoluna gidilebiliyor.
Anayasa Mahkemesinin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesinin “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” cümlesinden ibaret olan 12’nci fıkrasını iptal etmesi, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunu ortadan kaldıran bir etkiye hâliyle sahip değildir. 231’inci maddenin bu kurumu öngören diğer fıkraları yürürlükte kalmaya devam edecektir. Anayasa Mahkemesinin bu fıkrayı iptal etmesi, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı istinaf yolunun açılması sonucunu da doğurmayacaktır.
* * *Her şey TBMM’nin dokuz ay içinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunu, Anayasa Mahkemesinin kararında belirtilen gerekçeler doğrultusunda düzenleyen yeni bir kanun çıkaracağı varsayımı üzerine kuruludur. TBMM böyle bir kanunu çıkaracak mıdır? Hâliyle onu bilemem. Ama şunu size söyleyebilirim:
TBMM’nin böyle bir kanun çıkarma zorunluluğu yoktur. TBMM, Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının gerekçesiyle bağlı değildir. TBMM, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” konusunda yeniden bir düzenleme yapmayabilir. TBMM’nin düzenlememe yapmama durumunda Anayasa Mahkemesinin yapabileceği bir şey yoktur. TBMM’nin gereken veya arzu edilen kanunu hiç veya zamanında çıkarmamasına karşı işletilebilecek bir müeyyide yoktur. İlave edelim ki, TBMM, bu konuda bir düzenleme yapacaksa da, düzenlemeyi Anayasa Mahkemesinin istediği gibi değil, kendi istediği gibi yapma hakkına sahiptir.
Ben TBMM’nin bu konuda yeni bir kanun çıkarıp çıkarmayacağını ve keza çıkaracaksa ne yönde bir kanun çıkaracağını size söyleyemem. Ama TBMM böyle bir kanun çıkarmaz ise, dokuz ay sonra neyin olacağını size söyleyebilirim: Bu durumda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı hiç olmazsa itiraz yoluna başvurma imkânı tanıyan Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesinin 12’nci fıkrası yürürlükten kalkacaktır. Ondan sonra da bu kararlara karşı artık itiraz yoluna da başvurulamayacaktır [4]. Bu ihtimalde bu kararlar artık tamamıyla denetimsiz kararlar hâline gelecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı etkili bir denetim yolunun getirilmesi veya bu kararlara karşı doğrudan doğruya istinaf yolunun açılması amaçlanırken, tam tersine bir sonuç elde edilecektir. Tam bir “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olma” durumu.
* * *Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunda Anayasaya bir aykırılık var ise, bu aykırılık 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesinin “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” cümlesinden ibaret olan 12’nci fıkrasından kaynaklanmıyor. Anayasaya aykırılık, bu kurumun kendisini düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesinin diğer fıkralarından ve keza Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) bu tür kararlara karşı istinaf yoluna gidilememesine yol açan maddelerinden (CMK, m.272/1, 223/1) kaynaklanıyor. Şöyle: CMK, m.272/1 uyarınca ancak “hüküm”lere karşı istinaf yoluna başvurulabilir. “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları” ise, CMK, m.223/1 fıkrası anlamında bir “hüküm” değildir [5]. Bu “karar”lar, “hükmün” kendisi değil, “hükmün” açıklanmasını geriye bırakan bir “karar”lardır. İstinaf yoluna başvurulamamasının sebebi Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği CMK, m.231/12 değil, CMK, m.272/1 ve 223/1’dir. Bu sonuncu maddeler ise iptal isteminin konusu değildir.
* * *Anayasa Mahkemesi, bir kurumun bütününün Anayasaya aykırı olduğunu düşünebilir. Bir kurumu düzenleyen bütün madde ve fıkralar, iptal davası veya itiraz yoluyla önüne gelmiş ise, Anayasa Mahkemesi, o kurumu düzenleyen bütün maddeleri ve fıkraları iptal edebilir. Doğrusu da budur. Ama önüne sadece belirli bir hüküm gelmiş ise, diğer hükümleri iptal edemediği için, gerçekte Anayasaya aykırı olmayan bu hükmü iptal etme yoluna gidemez. Giderse ortaya düşündüğünden de daha ağır sorunlar çıkar.
* * *Bazı durumlarda Anayasaya aykırılık iddiası kanun koyucunun yaptığı değil, yapmadığı düzenlemeler yüzünden ortaya çıkar. Anayasa Mahkemesi, kanun koyucunun yaptığı düzenlemeleri iptal etmeye yetkilidir. Anayasa Mahkemesi kanun koyucunun yapmadığı düzenlemeleri hâliyle iptal edemez. Çünkü ortada zaten iptal edilecek bir düzenleme yoktur. İhtiyaç olduğu hâlde bazı düzenlemelerin yapılmamasını Anayasaya aykırı görerek Anayasa Mahkemesinin yapılmış düzenlemeleri iptal etmesi ise hem bir mantıksızdır; hem de sorunu çözmez. Dahası sorunu daha da ağırlaştırabilir.
* * *Anayasa Mahkemesinin Resmî Gazetede dün yayınlanan “HAGB Kararı” da, bir üst paragrafta açıklanan soruna örnek teşkil eden mükemmel bir karardır. Anayasa Mahkemesi, bizzat kararının gerekçesinde, bu iptal kararının, var olan bir düzenlemeden dolayı değil, ihtiyaç olan, ama olmayan bir düzenlemeden dolayı verdiğini açıkça belirtmektedir. Anayasa Mahkemesi, kararın gerekçesinde hiç de gizlenmeden “bu tür bir muhakemenin yokluğu etkili başvuru hakkıyla bağdaşmamaktadır” demektedir (Anılan Karar, § 30).
Evet doğrudur; TBMM, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı Anayasa Mahkemesinin arzu ettiği derecede etkili bir başvuru yolu öngören bir düzenleme yapmamıştır. Ama TBMM’nin bu düzenlemeyi yapmaması, yaptığı daha az etkili bir başvuru yolu olan itiraz yolunu getiren düzenlemenin Anayasaya aykırı olduğu anlamına gelmez.
Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesinin 12’nci fıkrasında “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” denmektedir. Bu cümlede başka bir tür denetim yolunu yasaklayan bir ibare yoktur. Keza bu cümlede “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına sadece itiraz yoluna başvurulabilir” de denmemektedir.
* * *Konunun Eksik Düzenlenmesi İptal Nedeni midir?- Anayasa Mahkemesinin bu kararıyla ortaya çıkan sorun Anayasa Mahkemesi tarihi bakımından yeni bir sorun değildir. Anayasa hukuku doktrininde bu sorun “Konunun Eksik Düzenlenmesi İptal Nedeni midir?” başlığı altında incelenir. Bu sorun Anayasa Mahkemesinin önüne geçmişte de gelmiştir. Geçmişte Anayasa Mahkemesinin bu konuda verdiği doğru ve yanlış çeşitli kararları vardır. Bu kararların incelenmesi ve eleştirilmesi hakkında benim Türk Anayasa Hukuku (Bursa, Ekin, 4. Baskı 2021) başlıklı kitabımın 279-283 ve 1363-1365’inci sayfalarına bakılabilir.
Anayasa Mahkemesi’nin Kocanın Zinası” Kararı.- Burada sadece şu örneği verelim: Anayasa Mahkemesi, 23 Eylül 1996 tarih ve E.1996/15, K.1996/34 sayılı kararıyla eski Türk Ceza Kanununun kocanın zinasını düzenleyen 441’inci maddesini eşitlik ilkesine aykırı görerek iptal etmiştir. Eski Türk Ceza Kanununun karının zinasını düzenleyen 440’ıncı maddesi ile kocanın zinasını düzenleyen 441’inci maddesi arasında eşitlik ilkesi açısından hiç şüphesiz Anayasaya aykırılık vardı. Kanun karının zinasını daha ağır bir şekilde cezalandırırken, kocanın zinasını daha hafif bir şekilde cezalandırmakta ve daha da önemlisi zina suçunun oluşmasını karının zinası için öngörülmeyen şartlara bağlamaktaydı. Anayasa Mahkemesi 23 Eylül 1996 tarih ve E.1996/15, K.1996/34 sayılı kararıyla karının zinasını düzenleyen TCK, m.440’ı değil, kocanın zinasını düzenleyen TCK, m.441’i eşitlik ilkesine aykırı görerek iptal etti. Çünkü önündeki davaya konu teşkil eden madde 441’inci maddeydi. Anayasa Mahkemesi, TBMM’nin doğacak boşluğu doldurması amacıyla da iptal karanının yürürlüğe gireceği tarihi bir yıl erteledi. TBMM bu sürede yeni bir düzenleme yapmadı ve iptal kararı 27 Aralık 1997 tarihinde yürürlüğe girdi ve bu tarihten itibaren kocanın zinası suç olmaktan çıktı. Oysa aynı dönemde karının zinası suç olmaya devam ediyordu. Neye niyet, neye kısmet! Gerçekte ortada biraz eşitsizlik var iken, Anayasa Mahkemesinin kararı neticesinde tam bir eşitsizlik ortaya çıktı [6].
Daha sonra Anayasa Mahkemesi 23 Haziran 1998 tarih ve E.1998/3, K.1998/28 sayılı kararıyla karının zinasını düzenleyen TCK, m.440 da, TCK, m.441 daha önce iptal edilmiş olduğu gerekçesiyle iptal etti. Böylece kanun koyucunun iradesi devreye girmeden bir suç tipi, hukukumuzda suç olmaktan çıktı.
* * *Sonuç.- Burada sonuç olarak şunları söylemek isterim: Ben eksik düzenlemeyi savunmuyorum. Eksik düzenleme iyi bir şey değildir. Ama eksik düzenleme, anayasa yargısında iptal nedeni değildir. TBMM’nin istenen ve ihtiyaç duyulan bir düzenlemeyi yapmaması, Anayasa Mahkemesine TBMM’nin yaptığı bir başka düzenlemeyi iptal etme yetkisini vermez. Anayasa Mahkemesinin TBMM’nin ihtiyaç olan düzenlemeyi yapmamasını Anayasaya aykırı görerek TBMM’nin yaptığı düzenlemeyi iptal etmesi, Anayasa Mahkemesinin amacına ulaşması sonucunu doğurmaz. TBMM arzu edilen kanunu çıkarmaz ise, TBMM’nin yetersiz de olsa vatandaş lehine yaptığı düzenleme de yürürlükten kalkar. Bu durumda hepimiz, daha ileri bir hak beklentisiyle avucumuzda olanı da kaybetmiş oluruz.
* * *Son olarak şu soruyu sorayım: Anayasa Mahkemesinin 20 Temmuz 2022 tarih ve E.2021/121, K.2022/88 sayılı kararına konu teşkil eden olayda Anayasaya aykırı olan şey nedir? Ceza Muhakemesi Kanununun 231’inci maddesinin “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” cümlesinden ibaret olan 12’nci fıkrası mı? Yoksa TBMM’nin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı istinaf yoluna izin veren bir düzenleme yapmaması veya bu kararlara karşı başka bir etkili başvuru yolu öngörmemesi mi?
“Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir” fıkrasının nesi Anayasaya aykırıdır? Anayasaya aykırı olan şey, bu fıkra değil, TBMM’nin hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı etkili bir başvuru yolu öngörmemesidir. Bu “öngörmeme” hâli, yani düzenleme yokluğu ise bir norm değil, bir olgudur. Olgudan normatif sonuç çıkarılamaz. Böyle bir şey, olgusal dünya ile normatif dünya arasında geçiş olmadığı yolundaki Hume kanununa aykırıdır [7].
Anayasa Mahkemesinin 20 Temmuz 2022 tarihli hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararı, sadece hüküm fıkrası itibarıyla değil, gerekçesinde kullandığı argümanlar bakımından da eleştiriye açıktır. Anayasa Mahkemesi, bu kararın gerekçesinde, uygulamaya bakarak bir normun Anayasaya uygunluğu sorununu incelemektedir. Bir normun Anayasaya uygun olup olmadığı, uygulamaya bakarak değil, norma ve Anayasaya bakarak anlaşılır. Hukukta bir normun geçerliliği, uygulamaya bakılarak değil, diğer normlara bakılarak değerlendirilir.