Bilindiği gibi adlî yıl açılış töreni, bundan sadece dört gün önce, 2 Eylül 2019 tarihinde yapıldı. Her yıl olduğu gibi, bu yıl da adlî yılın açıldığı şu günlerde Türk yargısının sorunları bir kez daha gündeme geldi.
Cumhurbaşkanlığı ve Adalet Bakanlığı da “yargı reformu” üzerinde duruyor. Demek ki onlar da Türk yargısında problemler olduğunu kabul ediyorlar.
Türkiye’de yargıya güvenin çok düşük olduğu söyleniyor. Mahkemeler huzurunda hakkını arayan bir Türk vatandaşı olarak benim de Türk yargısına güvenim maalesef düşük.
Ben de burada adlî yılın açıldığı şu günlerde, hak arayan bir vatandaş sıfatıyla Türk adliyesinde karşılaştığım somut bir sorunu açıklayacak ve Türk kamuoyunun bilgisine sunacağım.
Hukuk profesörü olsam da hiçbir zaman hukuk uygulamasının içinde yer almadım. Hayatımda avukatlık yapmadım. Avukatlık ruhsatı da almadım. 2013 yılına kadar da, idarî yargıda iki davam dışında, Allah’a şükür, adliyeye davacı, davalı, sanık, müşteki veya tanık vs. olarak yolum düşmedi.
2013’te iki kitap yazdım ve adliyeyle müşerref oldum!
2013 yılında Örnekleriyle Usûlsüz Alıntı Sorunu ve …’ın … Hukuku İsimli Kitabı Hakkında Eleştiriler isimli kitaplarımı yayınladım. Daha sonra bu kitaplarda gösterdiğim usûlsüz alıntılardan dolayı benden usûlsüz alıntı yaptığını iddia ettiğim yazarlara karşı toplam sekiz adet hukuk davası açtım. Ayrıca bu yazarları savcılıklara şikayet ettim; bazıları hakkında da şikayetlerim sonucu ceza davası açıldı. Yine YÖK’e ve üniversite rektörlüklerine yaptığım şikayetlerin olumsuz sonuçlanması nedeniyle idare mahkemelerinde de dört ayrı dava açmak zorunda kaldım.
Keza bu kitaplarda usûlsüz alıntı yaptığını iddia ettiğim yazarlar da bana karşı Cumhuriyet savcılıklarına şikayette bulundular ve hakkımda iki de ceza davası açıldı.
Yani 2013’ten bu yana Türk yargısına, bir vatandaş olarak, davacı, sanık, şüpheli, müşteki gibi sıfatlarla işim düştü. Bu davalar dolayısıyla Türk yargısı hakkında bir vatandaş olarak az çok tecrübe sahibi oldum. Davalarım kesin hüküm ile sona erdiğinde bu konuda tecrübelerimi okuyucularımla paylaşmayı ve eleştirilerimi dile getirmeyi plânlıyorum. Tâbiî bu davalar bir gün sona ererse! Bu davaları 2013 yılında ve 2014 yılının ilk aylarında açtım. Davaları açalı altı yıla yakın bir zaman oluyor. Bu davalardan altısı hâlâ ilk derece mahkemesi önünde! Daha bu davaların istinafı ve muhtemelen temyizi olacak ve muhtemelen bu davalar on küsur yıl sürecek!
Davalar kesin hükümle sonuçlanmadan davalar hakkında yazmamaya karar vermiştim. Ancak sanıyorum, aşağıda belirteceğim sorun hakkında artık susmanın bir anlamı ve gereği yok. Çünkü son bir buçuk yıldır ortada yapılan bir yargılama yok.
Konuya bir soruyla gireyim: Son duruşmada hüküm tefhim edildikten ne kadar sonra gerekçeli karar yazılmalıdır?
Malum: Anayasamızın 141’inci maddesinin üçüncü fıkrasına göre “bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır”. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294’üncü maddesinin birinci fıkrasına göre “yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihaî karar, hükümdür”. Aynı maddenin ikinci fıkrasına göre “hüküm, yargılamanın sona erdiği duruşmada verilir ve tefhim olunur”. Dolayısıyla gerekçeli kararın kural olarak “yargılamanın sona erdiği duruşmada” verilmesi gerekir.
Ne var ki, bazı davalarda kararın gerekçesinin ayrıntılı bir şekilde yazılması gerekir. Bunun ise hemen yapılması mümkün olmayabilir. İşte bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 294’üncü maddesinin dördüncü fıkrası, gerekçeli kararın son duruşmadan daha sonra yazılmasına izin vermiştir. Dördüncü fıkrada şöyle denmektedir:
“Zorunlu nedenlerle sadece hüküm sonucunun tefhim edildiği hâllerde, gerekçeli kararın tefhim tarihinden başlayarak bir ay içinde yazılması gerekir”.
Demek ki, zorunlu nedenlerin bulunması durumunda, mahkeme, henüz gerekçeli kararı yazmamış ise, son duruşmada sadece “hüküm sonucu”nu tefhim eder ve gerekçeli kararı, son duruşmadan itibaren en geç bir ay içinde yazar.
Yani 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, zorunlu nedenlerle, mahkemelere gerekçeli kararı yazmak için en fazla bir aylık bir süre vermektedir.
Peki Türkiye’de mahkemeler bu bir aylık süreye uyuyorlar mı?
Zaman zaman bu bir aylık süreye uyulamadığı, bazen iş yoğunluğu nedeniyle hâkimlerin gerekçeli kararları daha uzun sürede yazdığı söyleniyor.
Peki bu daha uzun süre ne kadardır?
Tahmini olan var mı? İki ay mı? Üç ay mı? Dört ay mı? Hayır bilemediniz: Benim açtığım altı hukuk davasında gerekçeli karar tam bir buçuk yıldır yazılmış değil! Tam 18 aydır gerekçeli kararın yazılmasını bekliyorum.
Aşağıda dökümünü vereceğim, tarafımdan açılmış tam altı adet hukuk davamda hüküm sonucu, Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından 07/03/2018 tarihli son duruşmada tefhim edilmiş olmasına rağmen, gerekçeli karar, bugün (6 Eylül 2019) itibarıyla yani tamı tamına 18 (on sekiz) ay geçmiş olmasına rağmen yazılmış değil. Daha ne zaman yazılacağını da bilmiyorum. Bu davaların listesi şöyledir:
NOT: UYAP Vatandaş Portal “Dosya Sorgulama” sisteminden yaptığım sorgulamanın ekran görüntüsünün ilgili kısmına EK-1'den ulaşabilirsiniz.Bu davalardan birincisine ilişkin “hüküm sonucu”nun tefhim edildiği son duruşma tutanağına EK-2’den ulaşabilirsiniz. Diğer davaların da son duruşma tutanakları EK-1 ile hemen hemen aynıdır.
Bu davalarda son duruşma tarihi ve 07/09/2019 tarihi itibarıyla “dosya durumu”nu göstermek amacıyla turkiye.gov.tr / Adalet Bakanlığı / Dosya Sorgulama Sisteminden ulaştığım “Temel Dosya Bilgileri”ni gösteren belgeleri bu yazının sonuna ekliyorum (Ek-3 ilâ Ek-8). Bu belgelere aşağıdaki listeden ulaşabilirsiniz:
2013/305 Esas Sayılı Dosya: EK-3 2013/582 Esas Sayılı Dosya: EK-4 2013/591 Esas Sayılı Dosya: EK-5 2013/592 Esas Sayılı Dosya: EK-6 2014/11 Esas Sayılı Dosya: EK-7 2014/120 Esas Sayılı Dosya: EK-8Dosya sorgulama 7 Eylül 2019 günü yapılmıştır. Görüldüğü gibi eklerdeki belgelerde “Dosya Durumu” başlıklı satırda “Karara Çıkmış” ibaresi bulunmaktadır. Bu ibare, gerekçeli kararların 7 Eylül 2019 tarihi itibarıyla yazılmadığını ve gerekçeli kararın yazılması için dosyanın hakimin önünde beklediği anlamına gelmektedir. Bu altı davada dosya, 7 Eylül 2019 tarihi itibarıyla, tamı tamına 18 aydır “karara çıkmış” durumda bekliyor.
Bilmeyenler için ekleyelim: Gerekçeli karar yazılmadıkça, davayı kazanan davacı kararı icraya koyamaz ve dolayısıyla, davayı kazanmış olmasına rağmen, her geçen gün hak kaybına uğrar. Davayı kaybeden davalı da gerekçeli karar yazılıp kendisine tebliğ edilmediği için karara karşı istinafa başvurma hakkını kullanamaz.
Yukarıdaki altı davada davacı konumdayım ve altı davada da hüküm lehimedir. Yani bu davaları kazandım.
İşin ilginç yanı şudur: Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesinde aynı kitaptan dolayı ve tamamıyla benzer konuda açtığım ve 2013/620 esas sayılı dosyada görülen bir dava daha vardır. Bu davayı kaybettim. Kaybettiğim bu davanın hüküm sonucu 20/11/2017 tarihli son duruşmada tefhim edildi. Gerekçeli karar ise sadece 25 gün sonra 15/12/2017 tarihinde yazıldı.
Yani Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, benim lehime olan davalarda gerekçeli kararı son duruşmadan bu yana bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen yazmaz iken, benim aleyhime olan kararı sadece 25 gün içinde yazmıştır!
Davayı ben kaybettiğimde gerekçeli kararı 25 gün içinde yazan mahkeme, davayı ben kazandığımda nedense üzerinden on sekiz ay geçmiş olmasına rağmen gerekçeli kararı yazmıyor. İlave edelim ki, kazandığım ve kaybettiğim bu davalar, aynı kitaptan kaynaklanan ve birbirine benzer iddialar ve deliller içeren, benzer zorlukta davalardır.
Hüküm sonucunun tefhim edildiği 07/03/2018 tarihli duruşmadan bugüne kadar, vekilim aracılığıyla Bursa Asliye Hukuk Mahkemesine tam dört ayrı defa başvurup, mahkemeden gerekçeli kararın yazılmasını talep ettim. Bu konuda vekilim tarafından sunulmuş ilk dilekçe, 07/05/2018, ikinci dilekçe 06/11/2018, üçüncü dilekçe 06/02/2019 tarihli ve son dilekçe 24/05/2019 tarihlidir. Dilekçelerden sonuncusunu örnek olarak EK-9’da sunuyorum. Vekilimin ayrıca durumu pek çok defa sözlü olarak mahkemeye ilettiğini de biliyorum.
Vatandaş olarak, görevim olmamasına rağmen, tarafı olduğum bir davada “lütfen gerekçeli kararı yazınız” diye mahkemeye dört kez başvurmuşum ve on sekiz ay boyunca mahkemenin kararı yazmasını sabırla beklemişim. Daha ne yapayım?
Tekrar hatırlatayım ki, bu davalarda gerekçeli kararlar, hâlâ yazılmamıştır; kararların yazılmasını hâlâ bekliyorum ve daha ne kadar bekleyeceğimi de bilmiyorum. Bir buçuk yıl yetmedi; iki yıl, üç yıl mı beklemem gerekli? Yoksa sonsuza kadar mı bekleyeceğim?
Belki okuyucular, “gerekçeli kararı bir buçuk yıldır yazmayan hâkimi neden Hâkimler ve Savcılar Kuruluna şikayet etmiyorsunuz” diye sorabilirler. Öncelikle belirteyim ki, benim vatandaş olarak davama bakan hâkimi, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna şikayet etmek gibi bir ödevim yoktur. Ben şikayet etmesem bile adalet zamanında işlemeli, gerekçeli karar, karar duruşmasından sonra, Kanunun öngördüğü gibi en geç bir ay içinde yazılmalıdır.
Ayrıca belirtmek isterim ki, Hâkimler ve Savcılar Kuruluna hakimi şikayet etmenin de bir yarar sağlayacağını sanmıyorum. Nitekim geçmişte bir başka dava nedeniyle bir hâkimi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna 12 Mayıs 2014 tarihinde şikayet ettim ve bir cevap alamadım. Yedi ay bekledikten sonra, başvurumun durumunu 11 Aralık 2014 tarihli dilekçemle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna sordum; buna da cevap alamadım.
* * *Burada ayrıca, Hâkimler ve Savcılar Kurulunu, Türk yargısının problemlerini çözecek bir makam olarak değil, tersine Türk yargısında problemlerin kaynağı olan bir makam olarak gördüğümü de belirtmek isterim. Hatırlanacağı üzere Elveda Anayasa isimli kitabımda ve diğer kitaplarımda Hâkimler ve Savcılar Kurulunu şiddetle eleştirdim. Bu Kurulu bunca eleştirmişken, bu Kurulun kapısını çalıp ondan adalet istemeyi gururuma yediremiyorum.
Yargı yetkisi bir egemenlik yetkisidir. Anayasamızın 9’uncu maddesine göre, yargı yetkisi, Türk milleti adına mahkemeler tarafından kullanılır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297’nci maddesine göre “Hüküm ‘Türk Milleti Adına’ verilir”. Bu nedenle kazandığım davaların gerekçeli kararlarını bir buçuk yıldır yazmayan Bursa 3. Asliye Hukuk Mahkemesini Türk milletine şikayet ediyorum.
6 Eylül 2019