25 Nisan 2022 tarihinde Anayasa Mahkemesinin 24 Şubat 2022 tarih ve E.2021/34, K.2022/21 sayılı Kamulaştırma Davalarında İstinaf Sınırı Kararı hakkında bir eleştiri makalesi yayınlamıştım [1]. Bu makalede, Anayasa Mahkemesinin söz konusu kararıyla, 12 Ocak 2011 tarih ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin “‘kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalar’ yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE” [2] karar verdiğini belirtip, bu kararı hukuk tekniği açısından eleştirmiştim.
Söz konusu makalede, Anayasa Mahkemesinin yapması gereken şey, bu cümleyi Anayasaya aykırı görüyorsa, bu cümleyi sadece “kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalar yönünden” değil, bütünüyle iptal etmekten ibaret olduğunu açıklamıştım. Makalemde sebepleri açıklandığı gibi, Anayasa Mahkemesinin kısmen iptal kararı veya belli açıdan iptal kararı vermek gibi bir yetkisi yoktur. Anayasa Mahkemesi, bir hükmü Anayasa aykırı görmüş ise yapacağı şey o hükmü iptal etmekten ibarettir.
Yine söz konusu makalemde Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararı, 15 Nisan 2022 tarihli Resmî Gazetede yayınlandıktan sonra Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğünün Mevzuat Bilgi Sisteminde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesini metinden çıkarmadığını, sadece bu fıkranın sonuna şu dipnotu düştüğünü gözlemlemiştim:
“Anayasa Mahkemesi’nin 24/2/2022 tarihli ve E.: 2021/34, K.: 2022/21 sayılı Kararı ile bu fıkranın birinci cümlesi ‘kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalar’ yönünden iptal edilmiştir”.
Bugün (15 Mayıs 2022) Taylan Barın’ın bir tweet’i sayesinde Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğünün Mevzuat Bilgi Sisteminde yayınlanan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesini, muhtemelen 13 Mayıs 2022 tarihinde veya bu tarihten birkaç gün önce [3], metinden çıkardığını öğrenmiş bulunuyorum.
Önce 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin Mevzuat Bilgi Sisteminde 15 Nisan 2022 ile 13 Mayıs 2022 [3] tarihleri arasındaki hâlini vereyim:
Görüldüğü gibi, Kanunun Mevzuat Bilgi Sisteminde yayınlanan konsolide metninde, 2 numaralı dipnotta maddenin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin Anayasa Mahkemesi kararıyla “kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalar” yönünden iptal edildiği belirtilmiş olsa da, maddenin ana metninde “miktar ve değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” hükmü aynen durmaktaydı. Dolayısıyla mahkemelerin “kamulaştırma bedelinin tespitine ilişkin davalar” dışındaki davalarda istinaf sınırına ilişkin hükmü, 15 Nisan 2022 tarihinden sonra da uygulamaları mümkündü.
Anayasa Mahkemesi yeni bir karar vermemiş olmasına ve keza TBMM bu konuda yeni bir kanun çıkarmamış olmasına rağmen, 13 Mayıs 2022 tarihinde veya tarihten birkaç gün önce, Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü, Mevzuat Bilgi Sisteminde yayınlanan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesini metinden çıkarmıştır. Şimdi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının bugün (15 Mayıs 2022) itibarıyla Mevzuat Bilgi Sitemindeki hâlini vereyim:
Görüldüğü gibi, Mevzuat Bilgi Sistemine göre artık 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasında “miktar ve değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” şeklinde bir hüküm yoktur. Artık, adlî yargı mahkemelerinin, malvarlığına ilişkin istinaf sınırını uygulamaları pek mümkün değildir. Uygulamaya kalkan mahkemeler de kararlarının kanunî dayanağını göstermekte zorluk çekeceklerdir.
15 Nisan 2022 ile 13 Mayıs 2022 [3] tarihleri arasında ne değişti de Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü, Mevzuat Bilgi Sisteminde yayınlanan 6100 sayılı Kanunun resmî konsolide metninde böyle önemli bir değişiklik yaptı? Anayasa Mahkemesi yeni bir karar mı verdi? TBMM yeni bir kanun mu çıkardı? Hayır. Bildiğimiz kadarıyla değişen bir şey yok.
Muhtemelen benim 25 Nisan 2022 tarihinde yayınlanan makalemden sonra Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü, ortaya çıkan sorunun farkına vardı ve soruna iyi niyetle bir çözüm bulmaya çalıştı.
Öncelikle şunu belirteyim: Evet ortada bir sorun vardı; ama bu sorun, Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğünün yarattığı bir sorun değil, Anayasa Mahkemesinin yarattığı bir sorundu. Benim 25 Nisan 2022 tarihinde yayınladığım makalede Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğüne yöneltilmiş bir eleştiri yoktur. Benim eleştirilerimin muhatabı Anayasa Mahkemesiydi.
Bir sorunu kim yaratmış ise o çözmeli ve keza varsa zararlı sonuçlarına o katlanmalıdır. Bu sorun Anayasa Mahkemesi tarafından yaratıldığına göre bu sorunu çözmek ve keza varsa zararlı sonuçlarının sorumluluğunu üstlenmek Anayasa Mahkemesinin üzerine düşer.
Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü, sorumlu olmadığı bir sorunu çözmeye teşebbüs ederek soruna ortak olmuştur. Bunu yapmamalıydı. Pek muhtemelen Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü bunu iyi niyetle yapmıştır. Aslında Anayasa Mahkemesinin bu tür kararlarından sonra en zor duruma düşürülen makam, Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğüdür. Bu Müdürlük, Anayasa Mahkemesinin “yönünden iptal kararı” verdiği hükmü, Mevzuat Bilgi Sisteminde yayınlanan kanun metninden çıkarsa da, çıkarmasa da eleştirilere muhatap olacaktır. Bu nedenle, ben, 25 Nisan 2022 tarihli makalemde Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğünü değil, doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesini eleştirmiştim.
Ancak şimdi Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğüne de bazı eleştiriler yöneltmek durumundayım: Madem, adı geçen Genel Müdürlük, 13 Mayıs 2022 tarihinde veya bu tarihten birkaç gün önce, Anayasa Mahkemesinin 24 Şubat 2022 tarih ve E.2021/34, K.2022/21 sayılı kararının sonucu itibarıyla normal bir iptal kararı olduğu kanısına ulaşacaktı, neden bu sonuca, bir ay önce, 15 Nisan 2022 tarihinde ulaşmadı?
Asıl önemlisi, malûm, aynı sorun yürürlükte olan pek çok kanunumuzda var. Daha pek çok kanunumuzda Anayasa Mahkemesinin “yönünden iptal kararları” ile “iptal edilmiş” hükümler var. Bundan sonra, Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü, Mevzuat Bilgi Sisteminde yayınlanan kanun metinlerini bu açıdan tarayıp, Anayasa Mahkemesinin yönünden iptal kararlarıyla iptal edilmiş bu hükümleri tek tek çıkartacak mıdır? Eğer bunu bugün yaparsa, yıllardır yürürlükte olduğu kabul edilen bu hükümlerin ortadan kalkmasının hukukun istikrarı ve belirliliği açısından yaratacağı sorunlar neler olacaktır?
Tekrar hatırlatalım: Bu sorunu Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü veya selefi olan Başbakanlık Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürlüğü yaratmamıştır. Bu sorunu yaratan Anayasa Mahkemesidir. Bu sorunu çözmek de Anayasa Mahkemesinin üzerine vazifedir.
Anayasa Mahkemesinin “yönünden iptal” kararı uygulamasının altında iyi niyetin bulunduğu düşüncesini ben sorgulamıyorum. Ancak cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla kaplı olduğu da malûmdur.
Burada belirtmek isterim ki, bu yanlış uygulamanın sorumluluğu, Anayasa Mahkemesinin sadece bugün görevdeki üyelerine ait değildir. Bu uygulamaya örnek teşkil edecek Anayasa Mahkemesinin eski kararları da vardır. Bu eski kararlar da aynı sebeple yanlıştır. Sui misal emsal olmaz. İlk makalemde de belirttiğim gibi, Anayasa Mahkemesi bu yanlış uygulamadan bir an önce vazgeçmelidir.
Bu makaleyi bitirirken şu hususun altını çizmek isterim: Hukuk devletinin en temel ilkesi hukukun belirliliği ilkesidir. Bu ilkeyi korumakla görevli olan devlet organlarının başında da mahkemeler ve özellikle de Anayasa Mahkemesi gelir.
Anayasa Mahkemesinin “yönünden iptal kararı” uygulaması, hukukun belirliliği ilkesiyle çatışır. Bu uygulama, bir kanun hükmünün yürürlükte olup olmadığına ve keza yürürlükteyse kapsamının ne olduğuna ilişkin içinden çıkılmaz tartışmalara yol açar.
Anayasa Mahkemesinin 24 Şubat 2022 tarih ve E.2021/34, K.2022/21 sayılı Kamulaştırma Davalarında İstinaf Sınırı Kararı bu tartışmalara mükemmel bir örnek oluşturmaktadır. Bu karardan sonra, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinin yürürlükte olup olmadığı konusunda tereddüt ortaya çıkmıştır. Bu tereddüt öylesine ciddidir ki, Cumhurbaşkanlığı Hukuk ve Mevzuat Genel Müdürlüğü de tereddüde düşmüş, söz konusu birinci cümleyi, kanunların konsolide metinlerinin yayınlandığı resmî kaynak olan mevzuat.gov.tr’deki kanun metninden bir ay sonra çıkarmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sisteminden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi çıkarılmıştır. Ama aynı cümle TBMM Mevzuat Bilgi Sisteminde yayınlanan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun metninde bulunmaktadır. Bu cümle bugün de mevzuat.tbmm.gov.tr’de bulunmaktadır [4]. Maddenin ilgili kısmının görüntüsü aşağıda verilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemi başka şey, TBMM Mevzuat Bilgi Sistemi başka şey söylüyor. TBMM Mevzuat Bilgi Sistemine göre, HMK, m.341/2'de “miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” şeklinde bir cümle var; Cumhurbaşkanlığı Mevzuat Bilgi Sistemine göre ise anılan fıkrada böyle bir cümle yok. Hangisine inanacağız? Bunlardan hangisi Hukuk Muhakemeleri Kanununun otantik konsolide metni [5]?
Aynı tereddüde mahkemelerin de düşmesi mümkündür. Bazı mahkemelerin 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesini, kamulaştırma bedelinin tespiti davaları dışında yürürlükte kabul edip istinaf sınırını uygulamaları, diğer bazı mahkemelerin ise bu cümlenin yürürlükte olmadığı kanısına ulaşıp, istinaf sınırını uygulamamaları mümkündür. Şimdi soralım: 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 341’inci maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi yürürlükte mi, değil mi? Hukukumuzda malvarlığı davalarına ilişkin sekiz bin TL’lik istinaf sınırı var mı, yok mu?
Hukukta bir kanun hükmünün Anayasaya aykırı olmasından belki daha da kötü bir şey vardır: Bu şey, o kanun hükmünün yürürlükte olup olmadığının bilinmemesidir.
K.G., 15 Mayıs 2022, Saat 17:00