Bugün 6 Şubat 2021 Cumartesi. Sabah kalktığımda, bu gece sabaha karşı yayınlanan Resmî Gazetede, 5 Şubat 2021 tarih ve 3519 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla, Boğaziçi Üniversitemizde, biri Hukuk Fakültesi, diğeri İletişim Fakültesi olmak üzere iki yeni Fakültenin kurulmuş olduğunu gördüm.
Cumartesi günleri sabaha karşı yayınlanan Resmî Gazetelere dikkat!
Sayın İrfan Fidan da Anayasa Mahkemesi üyeliğine bir Cumartesi günü sabaha karşı yayınlanan 23 Ocak 2021 tarihli Resmî Gazetedeki atama kararıyla atandı [1].
Sayın Melih Bulu da Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne yine bir Cumartesi günü sabaha karşı yayınlanan 2 Ocak 2021 tarihli Resmî Gazetedeki atama kararıyla atandı [2].
İktidar artık önemli kararları bir tatil günü sabaha karşı yayınlamayı tercih ediyor!
Artık her Cumartesi sabahı, güne başlarken Resmî Gazeteye bakma âdetini edindik!
Boğaziçi Üniversitesi, ülkemizin eski üniversitelerinden biri. Bunca yıldır bu Üniversitede hukuk ve iletişim fakültelerine ihtiyaç yoktu da, bu fakültelere 2021 yılının Şubat ayında mı ihtiyaç duyuldu?
Bu iki Fakültenin geçmişte değil de şimdi kurulması bir rastlantı mıdır? Acaba Sayın Melih Bulu’nun Rektör olarak atanmasından önce, Boğaziçi Üniversitesi Senatosu, bu Üniversitede bir hukuk fakültesi kurulmasına yönelik YÖK’e teklifte bulunulmasına dair bir karar almış mıdır? Haliyle bu sorunun cevabını bilmiyorum.
Boğaziçi Üniversitesine 2 Ocak 2021 tarihinde Prof. Dr. Melih Bulu, Rektör olarak atandı. Ama Sayın Rektör, Üniversite tarafından benimsenmedi ve tepkiyle karşılandı. Hâlâ da bu tepkiler devam ediyor. Rektör Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesinde kendini destekleyecek iki adet öğretim üyesi dahi bulamadığı iddia ediliyor. Bir ayda sadece bir adet Rektör Yardımcısı atayabildiği, kendilerine teklif gelen bütün öğretim üyelerinin Sayın Bulu’nun tekliflerini reddettikleri söyleniyor.
Eğer bu iddialar doğruysa, Boğaziçi Üniversitesinde saygıdeğer Rektör Melih Bulu’nun kendisini destekleyecek bir Üniversite Yönetim Kurulu ve Üniversite Senatosu oluşturamayacağı açık. Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyeleri kompozisyonu bu şekilde sürdükçe, Rektör Melih Bulu’nun Üniversiteyi yönetmesi imkânsız. Çünkü Üniversitenin yetkili kurulları ya hiç oluşturulamayacak, ya da bu kurullar Melih Bulu’ya karşı olan öğretim üyelerinden oluşacak ve Sayın Rektör, bu kurullardan istediği kararları çıkartamayacak.
İşte bir Cumartesi günü sabaha karşı Boğaziçi Üniversitesinde iki yeni Fakülte kurulmasının sebebi pek muhtemelen budur. Pek muhtemelen önümüzdeki günlerde Boğaziçi Üniversitesi Hukuk ve İletişim Fakülteleri için dışarıdan dekanlar atanacağını ve derhal bu Fakülteler için öğretim üyesi kadroları ilân edileceğini göreceğiz. Yine pek muhtemelen bu kadrolar hiç şaşırmayacağımız öğretim üyeleriyle doldurulacak. Yine pek muhtemelen göreceğiz ki, Boğaziçi Üniversitesinin yetkili kurulları, işte bu yeni atanmış öğretim üyelerinden oluşturulacaktır. Hâliyle saygıdeğer Rektör Bulu da, nihayet ihtiyacı olan Rektör yardımcılarını ve danışmanlarını bu yeni öğretim üyeleri arasından atayabilecektir.
Yine önümüzdeki günlerde Boğaziçi Üniversitesine bir de ilâhiyat fakültesi kurulursa ben şahsen hiç şaşırmam. Türkiye’de 2019 yılı itibarıyla 99 adet ilâhiyat veya İslâmî ilimler fakültesi var [3] (2021 yılı itibarıyla sayı muhtemelen daha fazladır). İlâhiyat fakültesi kurulmamış az sayıdaki devlet üniversitesinden biri Boğaziçi Üniversitesidir. İlâhiyat fakültelerimiz Türkiye’de muazzam bir gelişme ve yayılma içinde olan fakültelerdir. Bu konuda benim 3 Kasım 2019 tarihinde yayınladığım ve pek çok istatistiksel veriyi içeren “İlâhiyat Nereye Gidiyor?” başlıklı makaleme bakılabilir [4]. Kurulduğu her üniversiteyi olağanüstü bir gelişim içine sokan ilâhiyat fakültelerinin bu değerli katkısından Boğaziçi Üniversitesini mahrum bırakmamak gerekir.
Boğaziçi Üniversitesi üzerinde tam bir hâkimiyet kurulması için, bunlar da yetmez ise, bu Üniversite üzerinde de, başka üniversitelerde uygulanan daha pek çok yöntemin uygulanması ihtimal dahilindedir.
Bunlar benim hayal gücüyle uydurduğum şeyler değil. Bunların hepsinin geçmişte pek çok üniversitede yapıldığına şahit olduk. İktidarın üniversitelere hâkim olma sürecinde kullandığı çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemlerin uygulanmasına Boğaziçi Üniversitesinde daha yeni başlanmıştır. Bugün Boğaziçi Üniversitesinde kullanılan yöntemlerin hepsi geçmişte Türkiye’de pek çok üniversitede aynen kullanılmıştır.
Şüphesiz bazı okuyucular, iktidarın iyiniyetli olabileceğini, belki de iktidarın kamu yararı gördüğü için Boğaziçi Üniversitesinde bir hukuk fakültesi kurulmasına karar vermiş olabileceğini düşünebilirler.
Ben öyle düşünmüyorum: Boğaziçi Üniversitesinde bir hukuk fakültesi kurulmasında bir kamu yararı yoktur. 2019 yılı itibarıyla Türkiye’de toplam 82 adet hukuk fakültesi vardır [5] (2021 yılı itibarıyla sayı muhtemelen daha fazladır). Türkiye’de 2018-2019 öğretim yılı itibarıyla hukuk fakültelerinde toplam 82322 (seksen iki bin üç yüz yirmi iki) öğrenci okumaktadır [6]. Bu rakamlar Türkiye’nin ihtiyacından çok, ama çok fazladır. Bu konuda eleştirilerim için benim “Akademinin Değersizleştirilmesi” isimli makaleme bakılabilir [7]. Bugün Türkiye’de o kadar çok hukuk fakültesi vardır ki, bunların çoğu kendilerinde ders verecek hukukçu öğretim üyesi dahi bulamıyorlar. Türkiye’de 2019 yılı itibarıyla 82 hukuk fakültesinden 20’si, kendisine hukukçu bir dekan dahi bulamamıştır. Ne kadar acıdır ki 20 hukuk fakültemiz, ilahiyatçı, ziraatçı, tıpçı, kimyacı gibi hukukçu olmayan dekanlar tarafından yönetilmektedir [8].
Dahası Türkiye’de 2019 yılı itibarıyla 82 hukuk fakültesinden 29’u İstanbul’dadır [9]. 29 hukuk fakültesinin bulunduğu bir şehre bir hukuk fakültesi daha kurmanın ne gereği vardır?
Türkiye’nin de, İstanbul’un da, yeni bir hukuk fakültesine ihtiyacı yoktur.
Türkiye’de bir hukuk fakültesinin olma ihtimalinin en düşük olduğu iki üniversite, hiç şüphesiz ki, Boğaziçi Üniversitesi ve ODTÜ’dür. Bu iki üniversiteye hukuk fakültesi kurmak, bu üniversitelerin varlık sebebiyle ve ruhuyla bağdaşmaz. Zaten muhtemelen bu sebeple, ülkemizin eski üniversiteleri arasında yer alan bu iki Üniversitemizde bugüne kadar bir hukuk fakültesi kurulmamıştır.
Hâlâ belki Boğaziçi Üniversitesinde hukuk fakültesi iyi niyetle kurulmuştur diye düşünenler var ise, onlara şunu söylemek isterim: Önümüzdeki günlerde Boğaziçi Üniversitesi Hukuk Fakültesine yeni atanan öğretim üyelerinin kimler olduğunu görünce bu konuda tereddüdünüz kalmayacaktır.
Bunca yıldır bir hukuk fakültesi kurulmamış olan Boğaziçi Üniversitesinde, Sayın Melih Bulu’nun Rektör atanmasından sonra bir hukuk fakültesi kurulması anormal ve alışılmadık bir durumdur. Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğü de, YÖK de, Cumhurbaşkanlığı da yetkilerini kendi adlarına değil, egemenliğin sahibi olan Türk milleti adına kullanan makamlardır. Türk milletinin her üyesinin ortada bulunan bu anormal ve alışılmadık durumdan kuşku duymaya ve Boğaziçi Üniversitesinde bir hukuk fakültesinin neden bugün kurulduğu sorusunu sormaya hakkı vardır.
Yapılması gereken şey, bu sorunun önüne geçmek değil, Boğaziçi Üniversitesinde bir hukuk fakültesinin siyasî saiklerle değil, tamamıyla kamu yararı sebebiyle kurulduğunun ikna edici bir şekilde ve belgeleriyle birlikte kamuoyuna açıklamaktan ibarettir. Örneğin Melih Bulu’nun Rektör olarak atanmasından önce Boğaziçi Üniversitesi Senatosunun hukuk fakültesi kurulmasına yönelik YÖK’e teklifte bulunulmasına ilişkin bir kararı var ise, bu karar, tarih ve sayısıyla birlikte yayınlanmalıdır. Eğer bu karar yayınlanırsa, bu makalede Boğaziçi Üniversitesinde hukuk fakültesinin pek muhtemelen siyasî saiklerle kurulduğu yolundaki iddialar geçerliliğini yitirir.
İşte yapılması gereken şey, bu makaledeki iddiaları bu şekilde çürütmekten ibarettir. Tekrarlayalım: Türk milletine, Boğaziçi Üniversitesinde hukuk fakültesinin siyasî sebeplerle değil, münhasıran kamu yararı sebebiyle kurulduğunun; 82 adet hukuk fakültesinin olduğu bir ülkede ve 29 adet hukuk fakültesinin bulunduğu bir şehirde bir hukuk fakültesinin daha kurulmasında nasıl ve neden kamu yararı olduğunun gösterilmesi gerekir.
Bazıları Boğaziçi Üniversitesinin başına gelenlerin yeni şeyler olduklarını sanıyorlar. En azından öyle bir hava esiyor. Ne yazık ki bunlar yeni şeyler değil. 2021 yılında Boğaziçi Üniversitesi başına gelenlerin aynısı çok fazlasıyla geçmişte Türkiye’de daha pek çok üniversitenin başına geldi.
Ben üniversitelerin nasıl değersizleştirildiğini 25 Kasım 2019 tarihinde yayınladığım “Akademinin Değersizleşmesi Üzerine” başlıklı makalemde ayrıntılarıyla ve istatistiklerle gösterdim [10]. Hatta bu makalemde aynen şöyle yazmıştım:
“Ben Türkiye’de ODTÜ ve Boğaziçi gibi başarısını bugüne kadar koruyabilen son bir iki üniversitenin de çok yakın bir gelecekte başarılarının kurbanı olacağından korkuyorum” [11].
Bu bir kehanet değildi. Önceden tasarlanmış ve uygulamaya konulmuş bir sürecin gözlemlenmesinden çıkardığım sonuçtu. Zira süreç, bir saat gibi işliyordu ve zamanı gelince bu süreç, istisnasız her bir üniversiteye uygulanacaktı. O nedenle, benim için, Boğaziçi Üniversitesinin başına gelenler bir sürpriz olmadı. Tersine bu olaylar benim öngörülerimi teyit etti.
Yine ilave etmek isterim ki, Türkiye’de üniversiteler birden bire değersizleşmedi. İktidar, önceden ve ustaca hazırlanmış “dört safhalı bir plân” dahilinde üniversiteler üzerinde, adım adım hâkimiyet kurdu. Bu dört safhalı plân konusunda, okuyuculara, anayasa.gen.tr’de 28 Ocak 2021 tarihinde yayınlanan “Kurbağa Manastırı” isimli yazıyı sabırla ve dikkatle sonuna kadar okumalarını tavsiye ederim [12].
Ülkemiz maalesef akademinin değersizleştirilmesi sürecinden geçti. Bu sürecin neredeyse tamamına yakını tamamlandı. Boğaziçi Üniversitesi bu sürecin sadece son örneklerinden biridir.
Maalesef Türkiye’de akademi bitmiştir.
Bu makaleyi de “Akademinin Değersizleşmesi Üzerine” başlıklı makalemin sonuç bölümüyle bitireyim:
“İnsan denen varlıkta değerleri ele geçirme içgüdüsü vardır. Ne var ki bilim, altın gibi elden ele geçebilen, elden ele geçtikçe de değerini yitirmeyen bir şey değildir. Bilim onu hak etmeyenlerin ellerinde kısa bir süre içinde değerini yitirir ve yok olup gider”.
K.G., 6 Şubat 2021