Bugün 13 Şubat 2021. İlk Osmanlı Anayasası olarak kabul edilebilecek Sırp Knezliği Anayasasının Belgrad Kale Meydanında 13 Şubat 1839 günü halkın huzurunda okunarak ilân edilişinin 182’nci yıldönümü.
Osmanlı İmparatorluğunda ısdar edilen ilk Anayasanın, 1876 Kanun-ı Esasîsi olduğu kabul edilir. İmparatorluğun geneli esas alındığında bu doğru bir kabuldür. Ancak İmparatorluğun bir parçası olan Sırbistan esas alındığında bu doğru değildir. İlk Osmanlı Anayasası, 1838 Sırp Knezliği Anayasasıdır.
Anayasanın İlânı.- 1838 yılının son günlerinde, Osmanlı Sultanı, bir ferman ile Sırp Knezliği için bir Anayasa ısdar etmiş ve bu Anayasa, 13 Şubat 1839 [1] günü, Belgrad Kale Meydanında Başknez Miloş ve Stareşina’nın [2] hazır bulunduğu hâlde 10.000 kişilik kalabalığa okunarak ilân edilmiştir. Miloş ve Stareşina, Metropolit huzurunda Anayasaya bağlı kalacaklarına dair yemin etmişlerdir [3].
Sırp Knezliğinde Belgrad Kale Meydanında ilân edilen bu Anayasa hakkında burada kısaca bilgi vermek isterim.
Hazırlanışı ve Isdarı.- 1838 yılının Aralık ayında İstanbul’da Sırp Knezliğinin temel organlarını kuruluşunu ve işleyişini ve keza vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini düzenleyen “Sırbistan’ın İdâre-i Dâhiliyesine Dâir Nizâmı Hâvî Kanunnâme” başlıklı bir “Kanunname-i Hümayun” [4] hazırlanmıştır. Bu Kanunname, Padişah İkinci Mahmut tarafından Evâsıt-ı Şevvâl 1254 (Miladî takvimle 27 Aralık 1838-7 Ocak 1839) tarihli bir “Hatt-ı Hümayun” [5] ile ısdar edilmiştir [6].
Anayasal Niteliği.- Aşağıda ayrıca göstereceğimiz gibi bu “Kanunname-i Hümayun”, gerek maddî, gerekse şeklî anlamda bir “anayasa”dır. Bu belgenin adında “anayasa” anlamında bir kelime kullanılmaması onun anayasa olmadığını göstermez. 1838 yılında Türkçede henüz “anayasa” kelimesini karşılayacak bir kelime yoktu. “Kanun-ı esasî” kelimesi de daha sonra kullanılmaya başlanmıştır. Nitekim “Kanunname-i Hümayun”unun Fransızca çevirisinin metninde bu Kanuname-i Hümayun için “une constitution particulière, privilégiée et inaltérable (özel, ayrıcalıklı ve başkalaştırılamaz bir anayasa” terimi kullanılmıştır [7].
Söz konusu “Kanunname-i Hümayun” hakkında uzun bir inceleme yazısı yazan Ayhan Ceylan da bu Kanunnamenin “maddî bakımdan tam bir anayasa özelliği” taşıdığı sonucuna ulaşmıştır [8]. Ceylan ayrıca “Osmanlı bürokrasisi(nin) de Kanunnâmeyi yazışmalarda daha sonra da anayasalara özgü nitelemelerde esas alınacak olan ‘Nizâmât-ı Esâsiyye’, ‘Kavânîn-i Esâsiyye’ olarak adlandırmayı tercih ettiği”ni tespit etmiştir [9].
Bu “Kanunname-i Hümayun”, Sırbistan’da da bir “anayasa (ustav)” olarak kabul edilmiş ve “1838 Anayasası” olarak isimlendirilmiştir. Dahası bu Kanunname, Sırbistan’da yaygın olarak, bir Osmanlı Fermanıyla ısdar edildiği için “Türk Anayasası (Turski Ustav)” olarak anılmıştır [10].
1838 “Türk Anayasası” Sırbistan’da 1869 yılına kadar, yani 30 yıl boyunca yürürlükte kalmış ve uygulanmıştır. Buna bakarak, Osmanlı İmparatorluğunda, bütününde olmasa bile, bir kısmı olan Sırbistan’da, ısdar edilen ilk Anayasanın, 1876 Kanun-ı Esasîsinin olmadığını, “1838 Sırp Knezliği Anayasası” olduğunu söylemek mümkündür [11].
“Ferman (Octroi)” Usûlü Anayasacılık.- 1838 Sırp Knezliği Anayasasının bir “ferman” ile ısdar edilmesi, onun “anayasa” olmadığını göstermez. Zaten monarşilerde anayasa yapmanın iki usûlünden birincisi “ferman (octroi)” usûlüdür [12]. Anayasa hukukunun genel teorisinde hükümdarların bir ihsan olarak tebaalarına bir anayasa bahşedebilecekleri kabul olunmaktadır. Nitekim, 1838 tarihli “Kanunnâme-i Hümâyun”un kendi metninde de Padişah söz konusu Kanunnameden “Sırb Milletine ihsân-ı şâhânem olan Kanunnâme-i Hümâyunum” [13] diyerek söz etmektedir.
Bilindiği gibi 1876 Osmanlı Kanun-ı Esasîsi de bir “ferman” ile ısdar edilmiştir. Hukukî biçimi itibarıyla, 1876 Anayasasını ısdar eden ferman ile, 1838 Sırp Knezliği Anayasasını ısdar eden ferman arasında bir fark yoktur. Her ikisi de Padişahın bir irade açıklamasıdır. Dahası her ikisi de klasik ferman biçiminde kaleme alınmıştır. 1876 Osmanlı Anayasasını ısdar eden ferman, baş vezir Mithat Paşaya hitaben, 1839 Sırp Anayasasını ısdar eden ferman ise “Belgrad Muhâfızı vezir Yusuf Muhlis Paşa ve Sırb milleti Başknezi Miloş Obrenoviç Bey”e hitaben kaleme alınmıştır. Her ikisinde de Padişahın tuğrası bulunur.
İçeriği.- 1838 Sırp Knezliği Anayasası, maddî açıdan tam bir anayasadır. Ancak Türkçe orijinal metni madde madde değil, düz bir metin olarak kaleme alınmıştır [14]. Metnin Sırpça çevirisi [15] ve Fransızca çevirisi [16] ise maddeleştirilerek yapılmıştır. Ben de aşağıdaki açıklamalarımda atıf yaparken Fransızca çevirideki madde numaralarını esas alacağım. Zira Türkçe orijinal metne atıf yapmak atfın yapıldığı cümleyi metin içinde bulmak bakımından pek pratik değildir.
1838 Sırp Knezliği Anayasasının Sırpça çevirisinin ilk safyasının görüntüsü aşağıya alınmıştır.
1838 Sırp Knezliği Anayasası, Sırpça ve Fransızca çevirileri itibarıyla 66 maddeden oluşmaktadır. Anayasa devletin temel organlarını kuvvetler ayrılığı prensibine uygun olarak üçe ayırıp düzenlemiştir.
Yürütme organı, “Başknezlik (Књаза)”ten oluşmaktadır. “Kanunname-i Hümayun”, yani 1838 Anayasası, Başknezlik makamı ve görevini Miloş Obroneviç’in “zâtına ve fâmilya(sına) muhavvel olarak… uhde-i sadâkatine tevcîh ve tefvîz” [17] etmiştir. Yani Başknez ve Başknezin ailesi, Başknezlik yetkisini bu Anayasadan, yani Osmanlı Kanunname-i Hümayunundan almıştır. Başknez, yürütme organının devlet başkanına tekabül eden kısmıdır. Ayrıca Anayasa, Başkneze, kendine yardımcı olmak üzere içişleri, maliye ve adalet işlerinden sorumlu olmak üzere “üç bakan (üç nefer müdür, три лица)” atamasına izin vermektedir ( “…mesâlih-i dâhiliye ve mâliye ve hukûk deâvîsine başka başka meşgul olarak üç nefer müdür…” [18] ) (m.4). Bu üç bakanın görev ve yetkileri ve aralarındaki ilişkiler Anayasanın 19 ilâ 26’ncı maddelerinde düzenlenmiştir.
Yasama organı, Anayasaya göre, “Meclis-i Şûrâ-yı Memleket (Совјет)” isimli bir meclisten oluşmaktadır. Anayasanın 6 ilâ 17’nci maddeleri Meclisin kuruluşuna, görev ve yetkilerine ilişkindir. Bu “Meclis (Совјет)”, hiç şüphesiz, bir yasama organıdır. Çünkü bir kere Meclisin kanun lâhiyası hazırlama ve bunu Başkanı aracılığıyla Başkneze sunma yetkisi vardır (“..her bir nizâma dâirbir lâyihayı esbâb-ı mûcibesiyle reis ve meclis kâtibi taraflarından bil-imzâ tarafına arz etmeye...” [19]) (m.13). İkinci olarak Anayasanın 11’inci maddesine göre, Sırp Knezliğinde, bu Meclisin onayı olmaksızın, ne bir kanun, ne de bir vergi konulabilecektir (“…hiçbir nizâm vaz‘ı ve bir teklif-i cedîdin tarhı Meclis-i Şûrâ-yı Memleket tarafından evvel emirde kabul ve tasdik olunmadıkça icrâ kılınmamak…” [20]). Dolayısıyla kanun yapma ve vergi koyma yetkisi Meclise aittir. Bilindiği gibi kanun yapma ve vergi koyma, yasama organlarının en ilkel yetkileri arasındadır. Kanun yapma ve vergi koyma yetkisine sahip olan bir organın hiç tartışmasız bir “yasama organı” olduğunu söylenebilir.
Yargı organı, Anayasaya göre, “üç tür mahkeme (три суда)”den oluşmaktadır. Anayasanın 30 ilâ 44’üncü maddelerinde bu mahkemelerin kuruluşu ve keza mahkemelere hâkim olan temel ilkeler ile vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin yargısal güvenceleri düzenlenmiştir.
Temel Hak ve Hürriyetler.- Bilindiği gibi anayasacılığın özünde vatandaşların temel hak ve hürriyetlerinin devlet karşısında korunması düşüncesi yatar. Bunun yolu da vatandaşların temel hak ve hürriyetlerini kanunların üstünde yer alan ve kanunlardan daha zor değiştirilebilecek olan bir belgede saymaktan geçer. Vatandaşların temel hak ve hürriyetleri, 1838 Sırp Knezliği Anayasanın 45 ilâ 53’üncü maddelerinde ve keza m.27, 28, 31, 43, 57 gibi diğer bazı maddelerinde düzenlenmiştir. Anayasa, kendi dönemin bilinen temel hak ve hürriyetlerini tanımıştır. Dahası, Anayasanın son maddesinde, Anayasanın amacının halkın mutluğunun, barış ve huzurunun korunması olduğu da açıkça hüküm altına alınmıştır (“…memleket(in)… ahâlisinin asâyiş-i hâl ve ferâğ-ı bâlleri esbâbının istihsâli…” [21]).
Ayrıca belirtelim ki, Anayasada idareye, kamu görevlilerine, dine ve merkezî idarenin taşra teşkilatına ilişkin de çeşitli maddeler de vardır.
Anayasanın Üstünlüğü ve Katılığı.- 1838 Sırp Knezliği Anayasasının şeklî açıdan da bir “anayasa” olduğu söylenebilir. Anayasanın son maddesinde bu Anayasanın üstünlüğü ilkesi hüküm altına alınmıştır. Son maddede bu Anayasada yazan kuralların harfi harfine uygulanması ve hiçbir zaman bu Anayasanın hükümlerine aykırı davranılmaması emredilmektedir (“…bâlâda muharrer kanunnâme-i hümâyunum şurûtunun daimen ve müstemirren harf be harf icrâ ve ifâsı ve hiçbir vakitte mugâyir hâlât vukua gelmemesi…)” [22]).
Diğer yandan belirtmek gerekir ki, 1838 Sırp Knezliği Anayasasının metninde kendi değiştiriliş usûlünün düzenlenmemiş olması, bu Anayasayı “anayasa” olmaktan çıkarmaz [23]. Zira Anayasa Osmanlı Padişahının bir Hatt-ı Hümayunu ile ısdar edildiğine göre ancak yine bir Osmanlı Padişahının Hatt-ı Hümayunu ile değiştirilebilirdi. Yani 1838 Sırp Knezliği Anayasası, düzenlediği organlar (Sırbistan Başknezliği ve Sırp Memleket Meclisi) bakımından tamamıyla katı bir anayasaydı. Meclis oybirliğiyle karar alsa bile Anayasanın bir maddesinde değişiklik yapamazdı. Yapabileceği tek şey, Anayasanın ilgili maddelerinin değiştirilmesini Osmanlı Padişahından istemekten ibaretti.
* * *Sonuç.- Görüldüğü gibi anayasacılığın çok erken tarihlerde başladığı topraklarda yaşıyoruz. Yeryüzünde, 1838 Osmanlı Hatt-ı Hümayunundan, yani 1838 Sırp Knezliği Anayasasından eski anayasa sayısı iki elin parmaklarını geçmez: 1787 ABD Anayasası, 1791 Polonya Anayasası, 1791 Fransız Anayasası, 1798 İşviçre Anayasası, 1809 İsveç Anayasası, 1812 İspanyol Anayasası, 1814 Hollanda Anayasası, 1814 Norveç Anayasası, 1822 Yunan Anayasası, 1831 Belçika Anayasası.
Ne var ki, anayasacılıktaki bu kıdemimize rağmen, ne bizim, ne de bir zamanlar bizim bir parçamız olan Sırbistan’ın anayasacılıkta çok da ileriye gittiğini söylemek zor.
* * *Bitirirken okuyucularımı 1838 Sırp Knezliği Anayasası konusunda şu makaleleri okumaya davet ediyorum: