12 Ekim 2019 tarihinde “Hukukçu Olmayan Hukuk Dekanları”, 21 Ekim 2019 tarihinde “Hukukçu Olmayan Hâkimler Sorunu-1”, 24 Ekim 2019 tarihinde “Hukukçu Olmayan Hâkimler Sorunu-2” ve nihayet 3 Kasım 2019 tarihinde “İlâhiyat Nereye Gidiyor?” başlıklı makaleler yayınladım.
Sonuncu makalemin yayınlanmasından sonra Üniversitelerarası Kurulun “hukuk temel alanı”nda doçentlik başvurusunda bulunmak için hukuk fakültesi mezunu olmak ve hukuk doktorası yapmış bulunmak koşullarını kaldırdığını ve keza doçentlikte “hukuk temel alanı”nın altına “İslâm hukuku” diye yeni bir bilim alanının eklendiğini öğrendim [1].
Konuyu incelediğimde, “hukuk temel alanı”nda doçentlik sınavına başvuru koşullarında 2016, 2017 ve 2018’de değişiklik yapıldığını, 2019’da da hukuk temel alanının altındaki “bilim alanları”na eklemeler yapıldığını gördüm.
Burada bu değişiklikleri tek tek inceleyeceğim ve sonra bu değişikliklerin neden yapıldığı sorusunu soracağım.
Burada konu hakkında bilgisi olmayanlar için ülkemizdeki doçentlik sistemi hakkında kısa bir bilgi vermek gerekir. Ben bu bilgiyi burada değil, bu makaleye eklediğim “EK-1” isimli belgede yapıyorum. Doçentlik başvurularında “temel alan”, “bilim alanı” gibi kavramların açıklaması da orada yapılmıştır. Arzu edenler bu belgeye bakabilirler.
Hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvuru koşullarının neler olduğunu ve sonra da bu koşulların neden üç yılda üç defa değiştirildiğini görelim.
Hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvuru koşullarını adım adım görmekte yarar vardır.
2016 öncesi dönemde, Üniversitelerarası Kurul, hukuk temel alanında doçentlik başvurusu için başvuran adayın lisans ve doktorasına bir koşul belirlememişti. Aradığı tek şey, “doktora… derecesi iktisap edildikten sonra, doçentlik başvurusunda bulunulacak bilim alanında öngörülen asgari kriterlere uygun özgün bilimsel yayın ve diğer çalışmaların yapılmış olması” koşulundan ibaretti. Yani doçentlik sınavına başvuracak adayın doktora derecesini kazanmış olması şarttı, ama bu doktoranın alanı önemli değildi [2].
Üniversitelerarası Kurul, 2016 Aralık dönemi doçentlik başvuruları için yayınladığı “Tablo 5 ‐ Hukuk Temel Alanı” isimli belgede hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvurabilmek için hukuk fakültesi mezunu olmak ve doçentlik sınavına başvurduğu bilim alanında doktora yapmış olmak şartını getirmiştir. Önemine binaen “Tablo 5 ‐ Hukuk Temel Alanı” isimli belgenin ilgili kısmını aşağıya kopyalıyorum.
Kaynak: www.uak.gov.tr > Başvuru Şartları > Doçentlik Başvuru Şartları (2016 Aralık Dönemi) > Hukuk Temel Alanı (www.uak.gov.tr/...030316.pdf) (Erişim Tarihi: 9.11.2019).Görüldüğü gibi “Tablo 5”teki “Koşul No 51”e göre hukuk temel alanında,
şeklinde iki temel koşul vardır.
Buna göre hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvuracak kişinin öncelikle hukuk fakültesi mezunu olması ve doktora yaptığı bilim alanında doçentlik sınavına başvurması gerekmekteydi. Örneğin ceza hukuku doçentliğine başvuruyorsa ceza hukuku doktorası yapmış olmalıydı.
Kanımızca doğrusu da budur.
Üniversitelerarası Kurul, 2017 Aralık dönemi doçentlik başvuruları için yayınladığı “Tablo 5 ‐ Hukuk Temel Alanı” isimli belgede, yukarıda gördüğümüz “aday sadece doktora yaptığı bilim alanından doçentlik sınavına başvurabilir” şeklindeki şartı çıkarmıştır. “Tablo 5 ‐ Hukuk Temel Alanı” isimli belgenin ilgili kısmı aşağıdadır.
Kaynak: www.uak.gov.tr > Başvuru Şartları > Doçentlik Başvuru Şartları (2017 Aralık Dönemi) > Hukuk Temel Alanı (www.uak.gov.tr/...141217.pdf) (Erişim Tarihi: 9.11.2019).Görüldüğü gibi “Tablo 5”in yeni hâline göre hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvurabilmek için tek şart kalmıştır: “Hukuk temel alanından doçentlik başvurusu yapacak aday Hukuk Fakültesi mezunu olmalıdır”. Yeni sisteme göre hukuk fakültesi mezunu olmak kaydıyla, adayın doktora yaptığı alanın önemi kalmamıştır. Başka bir alanda doktora yapmış olsa bile hukuk doçenti olabilecektir.
Kanımızca bu düzenleme eleştiriye açıktır. Hukuk fakültesi mezunu olup ve daha sonra başka alanlarda (örneğin kamu yönetimi, işletme, ilâhiyat vs.) doktora yapan kişiler de hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvurabileceklerdir.
Üniversitelerarası Kurul, 2018 Nisan dönemi doçentlik başvuruları için yayınladığı “Tablo 5 ‐ Hukuk Temel Alanı” isimli belgede, hukuk fakültesi mezunu olmak şartını da kaldırmıştır. Önemine binaen “Tablo 5 ‐ Hukuk Temel Alanı” isimli belgenin ilgili kısmını aşağıya aynen kopyalıyorum.
Kaynak: www.uak.gov.tr > Başvuru Şartları > Doçentlik Başvuru Şartları (2017 Nisan Dönemi) > Hukuk Temel Alanı (www.uak.gov.tr/...200418.pdf) (Erişim Tarihi: 9.11.2019).Tablo 5 - Koşul 51’in yeni hâline göre hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvurabilmek için hukuk fakültesi mezunu olmaya ve keza doçentlik sınavına başvurulan alanda doktora yapmış olmaya gerek yoktur.
Buna göre herhangi bir fakülteden mezun bir kişi ve keza herhangi bir alanda doktora yapmış bir kişi, hukuk temel alanında doçentlik sınavın başvurabilecek ve sınavda başarılı bulunursa “hukuk doçenti” unvanını elde edebilecektir. Örneğin ilâhiyat mezunu olan ve doktorasını da Arap dili ve belagati bilim dalında yapmış olan birinin hukuk temel alanında ceza hukuku doçentliğine başvurmasının önünde bir hukukî engel kalmamıştır.
Aynı şekilde ziraat fakültesi mezunu olan ve doktorasını da kimya alanında yapmış olan biri de hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvurabilecek ve örneğin ticaret hukuku doçenti olabilecektir. Türkiye’de hayatında hukuk fakültesine yolu düşmemiş birinin hukuk doçenti olması mümkündür.
Eğer böyle bir kişinin başvurusu Üniversitelerarası Kurul tarafından hukukçu olmaması nedeniyle reddedilirse veya atanan jüri üyeleri tarafından sırf bu nedenle aday başarısız bulunursa, Üniversitelerarası Kurulun ret işlemi veya jürinin başarısız bulma işlemi, hukuka aykırı olacaktır ve adayın dava açması durumunda, bu işlemler idare mahkemesi tarafından iptal edilecektir. Hukuk bu adayın yanındadır.
Bunlar hukuka uygun; ama yanlış ve akıl dışı şeylerdir.
Bu arada özenle belirtelim ki, bu akıl dışılık Türkiye’de 2018’de keşfedilmiş bir şey değildir; 1982’den beri belli bir ölçüde vardı [3].
Türkiye’de 1981’den 2015’e kadar hukuk temel alanında doçentlik sınavına başvuru koşullarının uygulanmasında oldukça problem yaşanmış ve bu konuda çelişkili ve tartışmalı uygulamalar ve keza yargı içtihatları ortaya çıkmıştı. Bu kendi içinde ayrıca incelenmesi gereken uzun bir konudur. Ancak neticede yukarıda görüldüğü gibi 2016 yılında hukuk temel alanı doçentlik sınavına başvuru koşulları arasına hukuk fakültesi mezunu olma şartı ile adayın doçentliğe başvurduğu alanda doktora yapmış olma şartı eklenerek bu tartışmaya son verilmişti.
Durum böyleyken 2017’de başvurulan alanda doktora yapmış olma şartı, 2018 yılında da hukuk fakültesi mezunu olma şartı kaldırılmıştır. Bunun sebebinin ne olduğunu bilmiyorum. Sebebin ilâhiyatçılara hukuk doçenti olma imkanını tanımak olduğunu iddia edenler vardır.
Belirtelim ki, hukuk temel alanında başvuru koşullarından hukuk fakültesi mezunu olmak ve doktorasını hukuk alanında yapmak şartlarının çıkarılması, ilâhiyat fakültesi mezunlarının hukuk doçenti olmalarını sağlamaya tek başına yeterli değildir. İlâhiyat fakültesi mezunlarının hukuk temel alanı doçentlik sınavına başvurmaları mümkün olsa da, kendilerine uygun bir bilim alanı ihdas edilmedikçe ve sınav jürileri hukukçulardan oluştukça, pek muhtemelen ilâhiyat fakültesi mezunu adaylar bu sınavlarda başarısız bulunacaklardır. Dolayısıyla ilâhiyat fakültesi mezunlarına hukuk temel alanında doçentliğe başvuru hakkının tanınması, bunların doçent olmasını sağlamaya tek başına yetmemektedir. İlâhiyat fakültesi mezunlarının hukuk doçenti olmasını sağlamak için, hukuk temel alanının altında onlara uygun bir “bilim alanı”nın ihdas edilmesi ve keza ilâhiyatçılar tarafından yapılacak başvuruları değerlendirecek doçentlik jürilerinin de ilâhiyatçılardan oluşturulmasına imkân verecek alt yapının oluşturulması gerekmektedir. İşte bu alt yapı da 2019 yılında oluşturulmuştur. Şimdi bunu görelim:
Hukuk temel alanında başvuru şartlarının 2016’da, 2017’de ve 2018’de değiştiğini söylemiştik. Üniversitelerarası Kurul, 2019 Mart döneminde hukuk temel alanı için yayınladığı başvuru koşullarını belirlediği “Tablo 5”te bir değişiklik daha yapmıştır. “Hukuk temel alanı” altındaki “bilim alanları” arasına şimdiye kadar yer almayan “518” kodlu “İslâm hukuku” bilim alanını eklemiştir.
2018 Ekim dönemi için ilân edilen “Tablo 5” ile 2019 Mart dönemi için ilân edilen “Tablo 5”in “Bilim Alanı” başlıklı kısımlarını aşağıda karşılaştırmalı olarak veriyorum:
Görüldüğü gibi 2018 Ekim döneminde doçentlik sınavında hukuk temel alanında başvurulabilecek bilim alanları arasında “İslâm hukuku” yoktur. “İslâm hukuku” bilim alanı ilk defa 2019 Mart döneminde ilân edilen “Tablo 5”te hukuk temel alanı bilim alanları arasına dahil edilmiştir.
Acaba neden böyle bir değişikliğe ihtiyaç duyulmuştur? Neden İslâm hukuku doçentlik sınavında hukuk temel alanı altında 19 “bilim alanı”ndan biri hâline getirilmiştir? 1982’den beri doçentlikte böyle bir bilim alanı yok iken neden buna şimdi ihtiyaç duyulmuştur?
Hukuk fakültelerimizde hukukçu olup İslâm hukuku alanında uzmanlaşan sadece bir iki meslektaşımız vardır. Bunlar da benim bildiğim kadarıyla hukuk fakültelerinin hukuk tarihi anabilim dallarında görev yapmakta ve doçentlik sınavlarına da “hukuk temel alanı” altında bulunan “hukuk tarihi” bilim alanından girmektedirler. 1982’den beri bu sistem yürümüştür ve benim bildiğim kadarıyla da bir sonun çıkmamıştır. Bundan sonra da yürüyebilir. Neticede 30 yıl içinde bu durumda olan sadece biri iki kişi çıkmıştır.
Benim 30 küsur yıllık bilgim budur. Üniversitelerarası Kurulun yaptığı değişiklik karşısında bu bilgimden tereddüt edip kendime şu soruları sordum: Acaba son zamanlarda benim bilmediğim bir şey mi oldu? Acaba hukuk fakültelerimizde son yıllarda pek çok İslâm hukuku anabilim dalı mı açıldı? Acaba bu anabilim dallarında çalışan pek çok öğretim elemanı mı var? Eğer öyleyse, doçentlik sınavlarında hukuk temel alanı altında “İslâm hukuku” bilim alanının açılması makul karşılanabilir.
Ancak yaptığım araştırmada durumun bu olmadığı ortaya çıktı. Şöyle: Bugün Türkiye’de bulunan 82 hukuk fakültesinden sadece 6’sında İslâm hukuku anabilim dalı vardır. Bunların isimleri ve her birinde çalışan öğretim elemanı sayısı aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:
Kaynak: Yukarıdaki tablo, https://istatistik.yok.gov.tr > Öğretim Elemanı İstatistikleri > Öğretim Elemanı Sayıları > Anabilim Dalı İsmine Göre Öğretim Elemanı Sayıları > Anabilim Dalı Seçiniz > İslâm Hukuku filtreleri kullanılarak elde edilen rapordan hukuk fakültelerine ilişkin olan satırlar seçilerek tarafımızdan 10.11.2019 tarihinde oluşturulmuştur.Görüldüğü gibi ülkemizde sadece 6 hukuk fakültesinde İslâm hukuku anabilim dalı vardır. Bu fakültelerin hepsi de yeni kurulmuş fakültelerdir. Bu 6 fakültenin İslâm hukuku anabilim dallarında toplam 2 profesör, 0 doçent, 1 doktor öğretim üyesi ve 3 araştırma görevlisi vardır.
Şu an hukuk fakültesi İslâm hukuku anabilim dalında görev yapıp hukuk temel alanı altında “İslâm hukuku bilim alanı”nda doçentliğe başvurabilecek sadece ve sadece 1 (bir) öğretim üyesi vardır; o da Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi İslâm Hukuku Anabilim Dalı öğretim üyesi olan ve bu fakültenin dekan yardımcısı olan Doktor Öğretim Üyesi Uğur Bekir Dilek’tir. İlave edelim ki maalesef o da hukukçu değildir [4].
Üniversitelerarası Kurul, 2019 yılında, tek bir kişi (Uğur Bekir Dilek) için mi doçentlikte hukuk temel alanı altında “İslâm hukuku” bilim alanı şeklinde yeni bir bilim alanı ihdas etmiştir?
Sanmıyorum.
Üniversitelerarası Kurul, 6 hukuk fakültemizde bulunan ve doçentliğe başvurabilecek durumda olan tek bir aday için, hukuk temel alanı altında İslâm hukuku bilim alanı açmış olamaz. Zira Üniversitelerarası Kurulun böyle bir şey yapmasının bir anlamı ve gereği yok.
Üniversitelerarası Kurul, bunu bilerek yapmış ise, muhtemelen ilâhiyat fakültelerinde bulunan İslâm hukuku anabilim dallarında çalışan yüzlerce öğretim elemanı için yapmıştır.
Türkiye’de Kasım 2019 itibarıyla 91 adet ilâhiyat fakültesi veya İslâmî ilimler fakültesinde İslâm hukuku veya fıkıh anabilim dalı bulunuyor. Bunlarda çalışan 407 adet öğretim elemanı vardır (Bkz. EK-2). Bunların 155’i doktor öğretim üyesidir. Yani hâli hazırda, yayın şartlarını yerine getirmek kaydıyla doçentliğe başvurma aşamasındadırlar. (İlâhiyat fakültelerinin İslâm hukuku ve fıkıh anabilim dallarında çalışan ayrıca 134 adet araştırma görevlisi vardır. Bunlar da önümüzdeki yıllarda doktoralarını tamamladıktan sonra doçentliğe başvurma aşamasına geleceklerdir). İşte artık ilâhiyat fakültelerinde görev yapan bu öğretim elemanlarının hukuk doçentliğine başvurmalarının önünde bir engel kalmamıştır. Hukuk doçentliğine başvurmak için hukuk fakültesi mezunu olmak ve hukuk doktorası yapmış olmak şartı da zaten 2018’de kaldırılmıştı.
Dolayısıyla bunlar gönül rahatlığıyla ve tamamen hukuka uygun bir şekilde doçentlik sınavına hukuk temel alanından başvurabileceklerdir.
Bunların hukuk temel alanında doçentlik sınavı kazanma ihtimalleri de çok yüksektir. Çünkü bunlar, 2019 yılında hukuk temel alanının altına eklenen 518 kodlu “İslâm hukuku” bilim alanında doçentliğe başvurabileceklerdir. Bu bilim alanında seçilen jüri üyelerinin önemli bir kısmı da kaçınılmaz olarak “İslâm hukukçusu” olacaklardır. Zira YÖK’ün kendi verilerine göre hukuk fakültelerinin “İslâm hukuku” anabilim dallarında görev yapan sadece iki adet profesör vardır. Bu profesörlerden birincisi olan Atatürk Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yasin Kurban’dır. Sayın Kurban, hukukçu değildir; Atatürk Üniversitesi ilâhiyat fakültesi mezunudur; yüksek lisans ve doktorasını da aynı Üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünün Temel İslam Bilimleri İslâm hukuku bilim dalında yapmıştır [5]. İslâm hukuku anabilim dalında ikinci profesör İstanbul Aydın Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Vecdi Akyüz’dür. Sayın Akyüz de hukukçu değildir; İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü mezunudur. Yüksek lisans ve doktorasını da Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Anabilim Dalında yapmıştır [6]. İslâm hukuk doçentlik jürilerinin diğer üç üyesinin de ilâhiyat kökenli İslâm hukukçusu olma ihtimali çok yüksektir (15 Nisan 2018 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan Doçentlik Yönetmeliğinin 5’inci maddesine göre bir bilim alanında yeterli öğretim üyesi yoksa en yakın bilim alanından jüri üyesi seçilir).
Önümüzdeki yıllarda ilâhiyat fakültesi mezunu olan onlarca ve belki de yüzlerce “hukuk doçenti” görme ihtimalimiz var.
Konuyla ilgili değerlendirme ve eleştirilerimi adım adım sıralayayım.
Burada önemle belirtmek isterim ki, yukarıdaki ihtimalin hâli hazırda gerçekleşmiş olduğuna ilişkin bir bilgim yoktur. Bunlar benim öngörülerimdir. Yazdıklarım hâliyle ihtimale dayalı şeylerdir. Zaten “518” kodlu “İslâm hukuku” bilim alanı ilk defa 2019 Mart döneminde getirilmiştir. Bu dönemde “İslâm hukuku” bilim alanında doçentliğe ilâhiyat fakültesi mezunu aday ve adayların başvurup başvurmadığını bilmiyorum. Üniversitelerarası Kurul bu konuda bir istatistik yayınlamadığına göre bilmem de mümkün değil.
Ben “518 kodlu İslâm hukuku” bilim alanında 2019 Mart ve Ekim dönemlerinde doçentlik başvurusu olup olmadığını öğrenmek için 12 Kasım 2019 tarihinde bir bilgi edinme başvurusu yaptım. Üniversitelerarası Kurul Başkanlığının web sayfasında bilgi edinme başvurusu yapma imkanını veren bir sekmeyi veya linki bulamadım. ÜAK’nın web sayfasında iletişim menüsünden ulaşılan doçentlik birimleri kısmında belirtilen e-posta adresine başvurumu e-posta yoluyla gönderdim. Ayrıca aynı başvuruyu CİMER üzerinden, ilgili birim olarak “Üniversitelerarası Kurul Başkanlığı”nı belirterek “e-devlet sistemi” ile de yaptım. Başvurumun alındığı aynı gün sistem tarafından bana gönderilen e-posta ile teyit edildi. Bugün (4 Aralık 2019) itibarıyla başvuruma bir yanıt olamadım. E-devlet sistemi üzerinden 4 Aralık 2019 tarihi itibarıyla sorguladığımda başvurumun 12 Kasım 2019 tarihinde YÖK Başkanlığına iletildiği bilgisi vardır ve başkaca bir bilgi bulunmamaktadır.
4 Aralık 2019 tarihi itibarıyla Bilgi edinme başvurumu yapalı 21 gün (iş günü olarak da 16 gün) oldu.
4982 sayılı Bilgi Edinme Hakkı Kanununun 11’inci maddesinde şöyle denmektedir:
Ben 2019 Mart ve Ekim dönemlerinde “518 kodlu İslâm hukuku” bilim alanında yapılmış doçentlik başvuru olup olmadığını öğrenmek için üzerime düşeni yaptım. Bu konuda bir bilgi edinemedim. Dolayısıyla, ihtimale dayalı şeyler yazmaktan başka bir seçeneğim kalmamıştır [7].
Belirtmek isterim ki benim burada yazdıklarım ihtimale dayalıdır; ama hayal ürünü değildir. Çünkü söz konusu ihtimalin alt yapısını oluşturan iki maddî vakıa vardır:
Bu iki değişiklik, hayal ürünü veya ihtimal değil, elle tutulan, gözle görülen değişikliklerdir. Bu iki değişiklik, durup dururken, sebepsiz yere yapılmış değişiklikler olamaz. Sebepsiz insan fiili yoktur. Bu değişikliklerin illa ki belli bir sebebi vardır. Bu değişiklikler kimin işine yarayacak ise, bu değişikliklerin yapılması sebebi de onlarla ilgilidir. Bu değişiklikler, Türkiye’de onlarca ve belki yüzlerce ilâhiyat fakültesi mezununun hukuk doçenti olmasına imkân verebilecek değişikliklerdir. Dolayısıyla bu değişikliklerin sebebi onlarla ilgilidir.
İlave bilgi olarak belirtelim ki, yine bu süreçte, 22 Şubat 2018 tarih ve 7100 sayılı Kanunla doçentlik için yabancı dil barajı, 65’ten 55’e indirilmiştir.
Yine ilave edelim ki, yine aynı Kanunla doçentlik sınavında sözlü sınav aşaması da kaldırılmıştır.
İlâhiyat mezunlarının hukuk doçenti olmasının önünde artık tek bir engel dahi kalmamıştır.
İlâhiyat mezunlarının hukuk doçenti olma ihtimalinin bulunduğu iddiası abartılı bir iddia değildir. Çünkü hâli hazırda hukuk fakültelerinin İslâm hukuku anabilim dallarında üç öğretim üyesinin üçü de hukuk fakültesi mezunu değil, ilâhiyat fakültesi mezunudur. Hukuk fakültesinde görev yapan İslâm hukuku profesörlerinin ilâhiyat fakültesi mezunu oldukları bir ülkede, ilâhiyat fakültesi mezunu olan kişilerin “518 kodlu İslâm hukuku” bilim alanında doçent olmaları evleviyetle mümkündür. İlave edelim ki, hukuk fakültelerinin hukuk tarihi anabilim dallarında görev yapan bazı öğretim üyeleri de hukukçu değildir.
“518 kodlu İslâm hukuku” bilim alanında doçentlik, hukukçu olmadan hukuk fakültesi öğretim üyesi olmanın alternatif yolu olabilir.
Tüm bunlara rağmen ben yanılmayı arzu ederim. Yanılmış isem öngörülerimin gerçekçi olmadığı, bu konuda vehim içine düştüğüm sonucu ortaya çıkar.
Aslında ben tevehhüme itibar etmemek için 2019 Mart ve 2019 Kasım dönemlerinde “518 kodlu İslâm hukuku” bilim alanında doçentlik başvurusu yapılıp yapılmadığını öğrenmek amacıyla bilgi edinme başvurusunda bulundum. Cevap alamadım.
Aslında öngörülerimin vehim mi, gerçek mi olduğu tek bir yılda anlaşılamaz. Hukuk temel alanı altına “518 kodlu İslâm hukuku” bilim alanı ekleneli daha 8 ay olmuştur. Öngörülerimin vehim mi, gerçekçi öngörüler mi olduğunu önümüzdeki bir kaç yıllık uygulama sonucunda hep birlikte göreceğiz. Önümüzdeki birkaç yıllık uygulama benim yanıldığımı gösterirse, ben yanılmış olsam bile, sevinirim. Zira böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi durumunda Türkiye’de hukuk hocalığı bitecektir.
Ben ilâhiyat fakültesi mezunlarının doçent olmasını değil, hukuk doçenti olmasını eleştiriyorum. Kanımca yukarıdaki iki değişiklikle amaçlanan şey, ilâhiyat fakültesi mezunlarının doçent olmasının değil, hukuk doçenti olmasının yolunu açmaktır. Zira mevcut sistemde onların doçent olması (ama ilâhiyat doçenti olması) zaten mümkündür. Doçentlik sisteminde “Tablo 6- İlâhiyat Temel Alanı”nın altında 604 kodlu “Temel İslam Bilimleri” bilim alanı [8] ve bu alanın altında 60403 kodlu “İslâm hukuku” anahtar kelimesi mevcut [9]. Dolayısıyla ilâhiyat fakültelerinin “temel İslam bilimleri” bölümünün “İslâm hukuku” anabilim dalında çalışan öğretim elemanları ilâhiyat temel alanında 60403 kodlu “İslâm hukuku” anahtar kelimesi ile doçentlik başvurusu zaten yapabilmektedirler.
Burada önemle belirtmek isterim ki, Üniversitelerarası Kurul, “İslâm hukuku” bilim alanını, “ilâhiyat temel alanı”nın altında bir “bilim alanı” olarak değil, “hukuk temel alanı” altında yer alan bir “bilim alanı” olarak ihdas etmiştir. Zira “İslâm hukuku” bilim alanı “518” kodludur ve “Tablo 5 - Hukuk Temel Alanı” başlıklı tablonun bir parçasıdır. Eğer “İslâm hukuku” bilim alanı ilâhiyat temel alanının bir parçası olsaydı, “6XX” kodlu olurdu ve “Tablo 6 - İlâhiyat Temel Alanı” başlıklı tablonun altında gösterilirdi. Eğer öyle olsaydı, bu makaleyi yazmazdım.
Daha teknik olarak söyleyeyim: “518” kodlu “İslâm hukuku” bilim alanının kodunu “600” ile başlayan bir kod yapın, ben de burada ileri sürdüğüm eleştirileri geri çekeyim.
“Tablo 5 - Hukuk Temel Alanı” altında 518 kodlu “İslâm hukuku” bilim alanı şeklinde yeni bir doçentlik alanının ihdas edilmesi de aslında (bu alana başvuru çıkmayacak bir alan olması dışında) tek başına eleştirilebilecek bir şey değildir. Bunun eleştirilebilir hâle gelmesi, “Hukuk Temel Alanı”na başvuru koşulu olarak hukuk fakültesi mezunu olmak ve hukuk doktorası yapmış olmak koşullarının kaldırılmasından sonra olmaktadır.
Önce “Hukuk Temel Alanı”nda ilâhiyat fakültesi mezunlarının doçentlik başvurusu yapmalarının önü açılıyor, sonra da onların burada başvuru yapabileceği bir bilim alanı olarak “İslâm hukuku” bilim alanı açılıyor. Bu iki hususun birlikte olması yanlıştır. Eğer, 2017’de mevcut olan hukuk temel alanında doçentliğe başvurabilmek için hukuk fakültesi mezunu olmak ve hukuk doktorası sahibi olmak koşulları bugün de devam ediyor olsaydı, hukuk temel alanına “İslâm hukuku” bilim alanının eklenmesini eleştiren bu makaleyi yazma gereğini duymazdım.
Türkiye’de doçentlik süreci, aday ve jüri üyeleri dışında, üçüncü kişilere kapalı bir süreçtir. Doçentlik sürecinin akademik kamuoyu tarafından denetlenmesi mümkün değildir. Eser incelemesi safhasında jüri üyeleri çoğunlukla birbirinden habersizdir. Jüri üyeleri birbirini sözlü sınavda görürlerdi. Şimdiye kadar akademik kamuoyu tarafından denetim, sözlü sınava katılan jüri üyelerinin dışarıya sızdırdıkları bilgilerden ibaret bir denetim idi. Doçentlik sınavının sözlü aşaması, 15 Nisan 2018 tarihli Resmî Gazetede yayımlanan Doçentlik Yönetmeliği ile kaldırılmıştır. Artık sözlü sınav olmadığı için hangi ilâhiyat fakültesi mezununun, hangi jüri üyesinin oylarıyla “hukuk doçenti” olduğunu da duyup öğrenemeyeceğiz.
Belki 2019 Mart döneminde ilâhiyat fakültesi mezunu olup hukuk temel alanında doçentliğe başvuran aday veya adaylar olmuş ve bunlar Mart ayından bu yana hukuk doçenti unvanını elde etmiş bile olabilirler. Bizim bunu bilmemiz mümkün değil.
Üniversitelerarası Kurul Başkanlığını, 2019 Mart ve 2019 Ekim dönemlerinde hukuk temel alanının altında “518” kodlu “İslâm hukuku” bilim dalında doçentlik başvurusu olup olmadığını, varsa bu başvuruların kimler tarafından yapıldığını ve sonucun ne olduğunu açıklamaya davet ediyorum. Bu şekilde isimleri öğrenelim ve bu kişilerin hangi çalışmalarıyla hukuk bilimine nasıl özgün katkılar bulunduklarını inceleyip kamu oyuna gösterelim. Bundan kimsenin çekinmemesi gerekir. Gizli saklı doçent olunmaz. Yaptığınız iş doğruysa bundan çekinecek bir şeyinizin olmaması gerekir.
Nasıl YÖK Ulusal Tez Merkezinden Türkiye’de kabul edilen doktora tezlerine ulaşabiliyorsak, nasıl bu tezlerin kimin tarafından savunulduğuna kimlerden oluşan jüri üyeleri tarafından kabul edildiğini öğrenebiliyorsak, aynı şeyin doçentlik başvuruları için de mümkün olması gerekir. Bunların kamuoyuyla paylaşılmasında herhangi bir sakınca yoktur; tersine bunda kamu yararı vardır. Doktorada korkulmayan şeffaflıktan doçentlikte neden korkuluyor?
EK-2’deki listede görüldüğü gibi Türkiye’de ilâhiyat fakültelerinin İslâm hukuku veya fıkıh anabilim dallarında görev yapan 407 adet öğretim elemanı var. 19 Mart 2019 tarihinde yayınladığım “Hukuk-Fıkıh İlişkisi: İslâm Hukukçusu Kimdir?” başlıklı makalemde de yazdığım gibi, bu öğretim elemanlarının önemli bir kısmı kendini “hukukçu” sanıyor ve dahası “hukukçu” sıfatını haksız yere kullanıyorlar. Oysa bunların beşi dışında geri kalanların ne lisansı, ne yüksek lisansı, ne doktorası, ne doçentlikleri hukuk alanındadır. Ben bugün bu öğretim elemanlarına “siz hukukçu değilsiniz” dediğimde bana verecek bir cevap bulamıyorlar.
Ama artık seneye cevapları hazır: Ben “siz hukukçu değilsiniz” dediğimde, bu öğretim elemanlarının bir kısmı, bana muhtemelen “biz hukuk doçentiyiz” cevabını verecekler ve Üniversitelerarası Kuruldan aldıkları ve üzerlerinde “Hukuk Doçenti” yazan doçentlik belgelerini gösterecekler.
Hakikî hukuk doçentleri bu unvanı almak için, önce hukuk lisans öğrenimi görüyorlar; daha sonra hukuk yüksek lisansı yapıyorlar; daha sonra hukukta doktora yapıyorlar. Ancak bundan sonra hukuk doçentliğine başvurabiliyorlar. Yani doçentlik üç basamaktan sonra çıkılabilen bir dördüncü basamaktır. Anlaşılan Türkiye’de bazıları bu dördüncü basamağa ilk üç basamağı çıkma zahmetine katlanmadan çıkmak istiyorlar. “Biz ilk üç basamağı zaten kendi fakültemizde çıktık” diye cevap verenler var ise onlara da o zaman dördüncü basamağı da kendi fakültenizde çıkın cevabını vermek isterim.
Akademik kariyer pek çok basamaktan oluşan bir merdivendir. Bir merdivende basamaklar, sıralıdır ve birbirine bağlıdır. Bir merdivende bir basamaktan üst basamağa çıkmak için emek vermek gerekir. Bir merdivenin üçüncü basamağından emek verip, gerekli şartları yerine getirip aynı merdivenin bir üst basamağa çıkmak meşrudur. Ama bir merdivenin üçüncü basamağından yan merdivenin dördüncü basamağına atlamak gayri meşrudur; zira böyle bir şey, yan merdiveni ilk basamaktan itibaren tırmananların hakkının gasp edilmesi anlamına gelir.
Hâliyle çıkmakta olduğu merdivenden memnun olmayan ve yan merdivene özenen birileri var ise, çıktığı merdivenden inebilir ve yan merdiveni, ilk basamağından itibaren çıkmaya başlayabilir.
Ben Ahmet’in veya Mehmet’in hukuk doçenti olmasına karşı değilim. Zaten Ahmet veya Mehmet’i şahsen tanıyan onları hayatında görmüş biri de değilim. Ben Ahmet’in veya Mehmet’in hukuk lisansı, hukuk yüksek lisansı ve hukuk doktorası yapmadan hukuk doçenti olmasına karşıyım. Ahmet veya Mehmet hukuk lisansı, hukuk yüksek lisansı ve hukuk doktorası yaptıktan sonra hukuk doçenti olmak istiyorsa, buna karşı ben ne diyebilirim?
Eğer hukuk doçentliğine heves eden ilâhiyat fakültesi mezunları veya bir başka fakültenin mezunları var ise, onlara şunu söylemek isterim: Geç kalmış değilsiniz. Eğitimin yaşı olmaz. Üniversite sınavlarına girin, hukuk fakültesi kazanın, hukuk lisansı yaptıktan sonra hukuk yüksek lisansı, daha sonra da hukuk doktorası yapın, daha sonra da hukuk doçentliğine başvurun. Bu yol her Türk vatandaşı gibi size de açıktır. Meslektaşlarımın sayısının artması olsa olsa beni mutlu eder.
Türkiye’de tıp doktoru olup, hatta tıp profesörü olup, 18 yaşında öğrenciler gibi, üniversite giriş sınavına girip, hukuk fakültesini kazanıp, hukuk fakültesini bitiren ve daha sonra hukuk yüksek lisansı ve hukuk doktorası yapan tıp kökenli pek çok hukukçu var (bkz. EK-3). Merdiven değiştirme hilesine başvuran tıpçı duymadım. Sadece tıpçıların değil, kimsenin merdiven değiştirme hilesine başvurmaması gerekir. Hukuk doçenti olmak isteyen var ise herkesin yapacağı şey aynıdır: Hukuk lisansı, hukuk yüksek lisansı ve hukuk doktorası yapmak. Bunun başka bir yolu yoktur.
Bu makaleyi bitirirken şu iki hususa dikkat çekmek isterim:
1. Türkiye’de ilâhiyat fakültelerinin fıkıh anabilim dallarında görevini hakkıyla yapmaya çalışan pek çok fıkıhçı vardır. Bunlara diyecek bir sözüm yoktur. Bu değerli fıkıhçıların Üniversitelerarası Kurulun “hukuk temel alanı” altında açtığı “518 kodlu İslâm hukuku” doçentliğine ihtiyaçları yoktur. Buna itibar edeceklerini de sanmam. İçlerinden bu yanlışa alet olacak birileri çıkarsa, bunun sadece hukuk eğitimine değil, fıkıh eğitimine de zarar vereceğinden korkarım.
2. Türkiye’de hukuk doçentliği için hukuk fakültesi mezunu olmak ve hukuk doktorası yapmak şartlarının kaldırılması ve hukuk temel alanında doçentliğe “İslâm hukuku” bilim alanının ilave edilmesi, “hukuk doçenti” olmak isteyen birkaç muhteris ilâhiyatçının eseri olduğunu sanmam. Bu eserin, 3 Kasım 2019 tarihinde yayınladığım “İlâhiyat Nereye Gidiyor?” başlıklı makalemde göstermeye çalıştığım “büyük ramplasman” projesinin bir parçası olarak tasarlandığından korkarım.
Hukuk fakültelerinde son on yıldır çok şey değişti; bugün hukuk fakültesi öğretim üyelerinin bir kısmı siyasî iktidarı destekliyorlar. Desteklemeyen diğer bir kısmı ise susuyorlar. Ancak siyasî iktidar, bu kadarıyla tatmin olmuşa benzemiyor. Yeni hedef, hukuk fakültesi öğretim üyesi topluluğunu ilâhiyatçılarla remplase etmek ve yeni nesil bir “hukuk hocası” tipi yaratmak olabilir. Kanımca hukuk temel alanında doçentliğe başvuru koşullarından hukuk fakültesi mezunu olmak şartının çıkarılması ve bu alana “İslâm hukuku” bilim alanının eklenmesinin asıl sebebi bu olabilir.
Bu proje gerçekleştirilebilirse, Türkiye’de artık sadece uygulama düzeyinde değil, eğitim düzeyinde de bir “hukuk” kalmayacaktır. Ramplasman sonrası hukuk fakültelerinde “hukuk” değil, başka şeyler anlatılacaktır [10]. Ramplasman sonrası hukuk kitap ve makalelerinde “hukuk” değil, başka şeyler yazılacaktır (Bu konuda erken bir örnek için [11] nolu dipnota bakılabilir).
Sadece pratikte değil, teoride dahi “hukuk”u mumla arayacağımız günler çok yaklaştı!
Yazım Tarihi: 6-11 Kasım 2019; Yayın Tarihi: 4 Aralık 2019, Saat 17:00