[Ana Sayfa]

ANAYASA CANDIR
Ayşe Odman’ın Aynı İsimli Kitabı Hakkında Bir Tanıtım ve İnceleme Yazısı


Kemal Gözler*

Bir doktora tezi hakkında yazdığım inceleme ve eleştiri yazısı dışında, şimdiye kadar bir kitap tanıtım yazısı yazmadım. Ama artık bir istisna yapmanın zamanı geldi; çünkü Ayşe Odman’ın Anayasa Candır başlıklı kitabı tanıtılmayı hak ediyor.

Sayın Odman’ın adı geçen kitabı On İki Levha Yayıncılıktan 29 Ekim 2019 tarihinde çıktı. Kitap 13,5 cm x 19,5 cm boyutlarında ve 137 sayfa. Kitabın bir de web sayfası var: www.anayasacandir.com.

Önce kitabın yazarını tanıtmakla işe başlayayım. Edebiyat alanında Ayşe Odman ismini kullanmayı tercih eden sayın N. Ayşe Odman Boztosun, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu (1990-1994). Oxford Üniversitesinden iki ayrı yüksek lisans diploması var. Birincisi European and Comparative Law (1995-1996), ikincisi ise Legal Studies alanında (1998-1999). Doktorası İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Anabilim Dalından (1996-2001). Sayın Odman, geçmişte İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde araştırma görevlisi ve Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesinde doçent olarak çalışmış. Halen Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ticaret Hukuku Anabilim Dalında profesör olarak görev yapıyor [1].

* * *

Kitabın tanıtımına geçmeden önce, kitabın çözümüne katkıda bulunduğu temel sorun hakkında bilgi vermek isterim.

I. TEMEL SORUN: GENEL KÜLTÜR VE EDEBİYAT KONUSU OLARAK ANAYASA HUKUKU

Sanıyorum pek çok anne ve baba ilköğretim çağındaki çocuklarının “devlet ne”, “kanun ne”, “anayasa ne”, “cumhuriyet ne”, “demokrasi ne”, “diktatör kim”, hatta “kapitalizm ne”, “komünizm ne” gibi sorularına muhatap kalmışlardır.

Acaba bu sorulara kaç anne ve baba çocuklarının anlayabileceği dilden cevap vermiştir?

Türk anne babalar, bu konuda pek donanımlı değildir. Çoğunluğunun bu konuda zaten bilgisi yoktur; bilgisi olanlar da bilgilerini çocuklarının anlayabileceği dilde anlatmakta zorlanırlar.

Bu gibi konularda Fransa’da “Goûter Philo” isimli çok güzel bir çocuk kitapları serisi vardır. Seriden çıkan kitaplar, Brigitte Labbé ve Michel Puech tarafından yazılmış, Jacques Azam tarafından resimlendirilmiş ve Editions Milan tarafından yayınlanmıştır. Bu serideki kitapların çoğu Türkçeye “Çıtır Çıtır Felsefe” serisi başlığı altında Azade Aslan tarafından çevrilmiş ve Günışığı Kitaplığı tarafından yayınlanmıştır. Serideki her kitap, “diktatörlük ve demokrasi” gibi birbirinin karşıtı olan iki kavramı başlık olarak seçmekte ve bu iki kavramla ifade edilen değerleri, çocukların anlayabileceği bir açıklıkta ve çocukların ilgi duyabileceği örneklerle çocuklara anlatmaktadır. İnsan Hakları Hukuku (Bursa, Ekin, 2018, s.68) isimli kitabımda bu seriye dikkat çekmiş ve okuyuculara tavsiye etmiştim.

* * *

Aslında bu gibi konularda çocuklarımıza verilmesi gereken eğitimi, anne-babalar kadar, okulların da vermesi gerekir. Devlet, egemenlik, hürriyet, kanun, ödev, insan onuru, adalet, eşitlik, demokrasi, diktatörlük, insan hakları, vatandaşlık gibi temel anayasa hukuku kavramlarını öğrenmeye her vatandaşın ihtiyacı vardır. Dahası bu kavramlarla ilgili değerlerin bütün vatandaşlarımız tarafından benimsenmesi de gerekir. Bu değerler ise çocukluk çağında özümsenir. Ailesinde, mahallesinde, okulunda insanları ezmenin kural olduğu bir toplumda yetişen gençlere, üniversitede, “insan onuru”na saygıyı benimsetmek imkansıza yakın derecede zordur.

Bu nedenle daha ilköğretim aşamasında anayasa hukuku ile ilgili bu gibi kavram ve değerlerin öğrencilere öğretilmesinde büyük yarar vardır. Nitekim bu temel kavram ve değerlerin çocuklarımıza öğretilmesi için ilköğretimde okutulan -isimleri zaman zaman değişen- “vatandaşlık bilgisi”, “vatandaşlık ve insan hakları eğitimi”, “insan hakları, yurttaşlık ve demokrasi” gibi dersler vardır. Zaman içinde bu derslerde okutulan bazı kitapları inceleme imkânım oldu. Maalesef bu kitapları pek de sevemedim.

En son Türkiye’de ilkokul dördüncü sınıflarda okutulan Mehmet Ülger, Mehmet Ali Dombaycı ve Yücel Feyzioğlu’nun İnsan Hakları, Yurttaşlık ve Demokrasi (İlköğretim 4) (Ankara, MEB, Devlet Kitapları, 2016) başlıklı kitabını inceleme imkânım oldu. Bu kitabın ünite başlıkları şöyledir: “İnsan Olmak”, “Hak, Özgürlük ve Sorumluluk”, “Adalet ve Eşitlik”, “Uzlaşı”, “Kurallar”, “Birlikte Yaşama”. Bu kitapta her bir ünite bir masalla başlamakta, daha sonra masalın konusuyla ilgili çeşitli tartışma soruları ortaya atılmakta, daha sonra konuyla ilgili bilgiler verilmektedir. Örneğin “İnsan Olmak” başlıklı birinci ünite “Çilbik” isimli bir Dağıstan masalı ile başlar. Bilgi kısmı şu paragraf ile biter:

“Bu özellikler bütün insanlarda ortak olup bunların bir kısmı doğuştan bir kısmı ise sonradan, yaşarken edinilir. İnsan olmak bu özellikleri içselleştirmeyi ve davranışlarımızda göstermeyi gerektirir. İnsanın fiziksel özellikleri, dini, milliyeti, ırkı, cinsiyeti, yaşadığı yer vb. insanı insan yapan ayırt edici özellikler değildir” (Ibid., s.16).

Söz konusu kitabı kayda değer bir çaba olarak görüyorum. Ne var ki kitapta anlatılan masallarda modern insan hakları ve demokrasi anlayışıyla uzlaşmayacak pek çok söylence ve hatta hurafe vardır. Kitabın bütünü bu tür masallar üzerine kuruludur. Şüphesiz ki, insan doğasının bazı özellikleri ebedi ve ezelidir. Bin yıl önceki bir masalda anlatılan bir özellik, bugünkü insanlar için de geçerli olabilir. Ancak, insan haklarının ve demokrasinin modern sorunlarının hepsine yüzlerce yıllık masallarla ışık tutulabilmesi hâliyle imkansızdır.

İnsan Hakları Hukuku kitabımda (Bursa, Ekin, 2018, s.68) bu gözlemleri dile getirip, ülkemizde ilkokullarda “insan hakları ve yurttaşlık” derslerinde Brigitte Labbé tarafından yazılmış “Çıtır Çıtır Felsefe” serisinden seçilecek başlıklardan oluşturulacak bir kitabın ders kitabı olarak okutulmasını önermiştim.

* * *

Konu hakkında bilgim ve düşüncelerim bundan ibaret iken, bundan birkaç ay önce Ayşe Odman’dan bir e-posta aldım. E-postada yazdığı Anayasa Candır başlıklı bir kitabın hazırlık metnini benimle paylaşıyordu. Kitap, yukarıda bahsettiğim konuda yazılmış olağanüstü bir kitaptı. Üç hafta kadar önce de, sayın Odman, söz konusu kitabın basılı halini bana gönderdi.

II. AYŞE ODMAN’IN KİTABI BİR “ÇITIR ÇITIR ANAYASA” KİTABI MI? HAYIR

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır başlıklı kitabının hazırlık versiyonunu ilk gördüğümde Brigitte Labbé’nin “Çıtır Çıtır Felsefe” misali bir “Çıtır Çıtır Anayasa” kitabı olduğunu sandım. Hayır değil! Ayşe Odman’ın Anayasa Candır kitabında Brigitte Labbé’nin “Çıtır Çıtır Felsefe” kitaplarından fazlası var.

Ayşe Odman’ın “Anayasa Candır” kitabı, aslında tam teşekküllü bir anayasa hukuku kitabı. Kitabın dili klasik anayasa hukuku kitaplarının dilinden farklı da olsa, anayasa hukukunun bütün temel konularını ve sorunlarını içeriyor ve bunları oldukça başarılı bir şekilde okuyucuya aktarıyor. Abartısız, standart bir anayasa hukuku kitabında incelenen konuların neredeyse hepsi, Anayasa Candır kitabında vardır. Örnekler: Anayasanın bağlayıcılığı (s.13), devletin temel amaç ve görevleri (s.19), sosyal devlet (s.19) otorite kavramı ve otorite çeşitleri (s.21), özden devlet-sömürgeci devlet ayrımı (s.24), devletin anayasayla sınırlandırılması (s.27 ve pek çok yerde), kanunsuz emir (s.35), idarenin sorumluluğu (s.35), devlet ile devlet görevlisi ayrımı (s.36), özgür-köle ayrımı (s.42), temel hak ve hürriyetlerin korunması (s.47 ve pek çok yerde), kanun kavramı (s.54), kamu görevlilerinin devlete sadakat görevi (s.56), idarenin bütünlüğü ilkesi (s.57), kuralların önemi (s.58), anayasal vatandaşlık (s.60), haberleşme özgürlüğü (s.63), ifade hürriyeti (s.66), diğer özgürlüklerin kaynağı olarak düşünce özgürlünün değeri (s.67), inanç ve vicdan hürriyeti (s.69), bunların kötüye kullanılma riski (s.69-70), bilim özgürlüğü (s.69), sanat özgürlüğü (s.70), temel hak ve özgürlüklerin devredilmezliği ve vazgeçilmezliği (s.75), temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanması ilkesi (s.77), ölçülülük ilkesi (s.77), el koyma (müsadere) (s.78), temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında hâkim kararı (s.79), hâkim kavramı (s.79), yargı bağımsızlığı (s.79), temel hak ve özgürlüklerin yargısal korunması (s.80), temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması nedenlerinin sınırlılığı (s.80), gözaltı ve tutuklama (s.80), temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasında zorunluluk ve gereklilik şartları (s.82), anayasa yargısı (kanunların anayasaya uygunluğunun yargısal denetimi) (s.83), zorla çalıştırma ve angarya yasağı (s.87), çalışma hakkı (s.88), girişim özgürlüğü (s.88), yerleşme ve seyahat özgürlüğü (s.88), özgürlüklerin kötüye kullanılması (s.89), yalan ve iftira haberlerle mücadele (s.90), düzeltme ve cevap hakkı (s.91), toplanma özgürlüğü (s.92), hak arama özgürlüğü (tüm özgürlükleri koruyan özgürlük) (s.93), hak-özgürlük ayrımı (s.94), hak kavramı (s.98), cinayet kavramı (s.98), sorumluluk kavramı (s.99), temel hakların sınıflandırılması (s.99), adil yargılanma hakkı (s.99), para kavramı (s.100), mülkiyet hakkı (s.101), sağlık hakkı (s.102), sosyal haklar (s.103), sosyal hakların sınırı (s.102), hazine kavramı (s.102), vergi kavramı (s.102-103), çalışma hakkı (s.103), çocuk hakları (s.104), vatandaşlık bağı (s.107), siyasal haklar (s.107), dilekçe hakkı (s.108), seçme hakkı (s.109), mal beyanı (m.109), siyasî partiler (s.110), yasama organı (TBMM) (s.113), devlet ile milletvekilleri arasındaki ilişki (s.114), normlar hiyerarşisi (s.114), hukuk devleti (s.115), yürütme organı (s.116), Cumhurbaşkanı (s.116), yürütme organı düzenleyici işlemleri (s.117), Cumhurbaşkanlığı kararnamesi (s.119), hukuk kuralları arasında çatışma çözme kuralları (s.118), Cumhurbaşkanının yargılanması (s.120), vali (s.120), belediye başkanı (s.120), adalet (s.125 vd.), adalete güven (s.126), “adalet pınarı” (s.127), hâkimlerin bağımsızlığı (s.128), hâkimlik teminatı (s.128)savcı (s.127), kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi (s.128), ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi (s.129), anayasal düzen kavramı (s.134). Kitapta değinilen ve burada zikredemediğim daha pek çok konu ve kavram da var.

Gördüğünüz gibi anayasa hukuku konularının hemen hemen hepsi Ayşe Odman’ın Anayasa Candır kitabında var. Kitap tam teşekküllü, dili kendine has bir anayasa hukuku kitabı. Bunları hakkıyla öğrenenler, anayasa hukukundan dersinden 100 alarak geçer!

Kitapta çeşitli anayasa hukuku kavram ve kurumlarının çocuklara yönelik olarak tasvirî bir şekilde anlatıldığı sanılmasın. Kitapta anayasa hukukunun temel kavram ve kurumlarının özünü oluşturan pek çok sorun derinlemesine işlenmiştir. Dahası kitapta, ayrıntılarını aşağıda göstereceğim gibi, anayasa hukukunun temel teorilerinden belirgin izler var. Ticaret hukuku profesörü olarak bildiğimiz Ayşe Odman Boztosun’un içinde meğerse bir anayasa hukuku profesörü ve hatta bir hukuk felsefesi profesörü saklıymış. Sayın Ayşe Odman Boztosun gerek anayasa hukukunun, gerekse hukukun genel teorisinin temel sorun ve kuramlarına tamamıyla hâkim ve bunları özümsemiş bir meslektaşımız.

III. KİTABIN KAHRAMANLARI VE KURGUSU

Meraklı bir kız çocuğu olan Zeyno, bir gün Anayasamızı merak ediyor ve onu bulmak için bir akıl yolculuğuna çıkıyor. Yolculukta Devlet’e rastlıyor. Anayasa’nın Devlet’in annesi olduğunu öğreniyor. Kitap, Zeyno ile Devlet arasında yapılan konuşmalar üzerine kurulu. Çoğunlukla Zeyno soru soruyor; Devlet de cevap veriyor. Kitapta Anayasa “saf bir su damlası”, özgürlükler birer “kelebek”, haklar da birer “çiçek” olarak resmedilse de onlar konuşmaya dahil olmuyorlar. “Akıl Işınları (Akış)” isimli bir araçla yolculuk eden Zeyno, bu yolculukta, Devlet’ten, Devlet’in varlık sebebini ve işleyişini öğreniyor; özgürlük kelebekleri ve hak çiçeklerini tanıyor ve özellikle de hâkimlerin ve adaletin önemini anlıyor. Yolculuğunun sonunda Devlet’in annesi olan Anayasa’nın ne olduğunu öğreniyor.

IV. BÜYÜK TEORİLERİN KİTAPTAKİ İZLERİ

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır isimli kitabında, gerek anayasa hukuku, gerekse hukukun genel teorisi alanındaki pek çok büyük teorinin izleri var. Bir kaç örnek vereyim.

1. Normativist Teori

Ayşe Odman’ın kitabında, hukukun genel teorisinde “normativizm” veya “normcu pozitivizm” denen teoriden pek çok iz var. En belirgin iz, Devlet’in Zeyno’nun bir sorusuna verdiği şu cevapta vardır:

“Hangi devlet görevlisinin hangi konuda hangi türden kuralı koyabileceği de kurala bağlanmıştır; yani kural koymanın kuralı önceden belirlenmiştir” (s.117).

Sanıyorum normativizmin daha basit, daha yalın bir tanımı olamaz: Kural koymanın kuralının önceden belirlenmesi ve bu kurala göre diğer kuralların konulması!

Anayasa Candır kitabının ana kurgusu normativist teoriyle tamamıyla uyumludur: Devlet, Anayasa’nın çocuğudur. Devlet, “Anayasa”dan “Annem” diye bahseder. Devlet Anayasayı değil, Anayasa Devlet’i yaratmıştır (s.10). Anayasa’nın Devlet’i yaratması da kurallarla olmuştur. Kitabın 10’uncu sayfasında devletin kurallardan ibaret olduğu açıklanır. Devlet, Zeyno’ya “işte bu tür maddelerden, yani kurallardan bahsediyorum. Annem de beni böyle maddelerden yarattı” der. Kitabın 53’üncü sayfasında da Devlet, Zeyno’ya aynı şeyi söyler: “Annem Anayasa, beni maddelerle, yani kurallarla tasarladı” (s.53). Kitabın bir başka yerinde de Devlet, kendi yetkilerinin kaynağını şu şekilde açıklar: “Çünkü annem bütün bunları yapabilmem için bana izin verdi Zeyno’cuğum” (s.23).

Galiba Anayasa Candır’da Kelsen’in saf hukuk teorisinin sadece anlam olarak değil, kelime olarak dahi izi var: “Annem beni yaratan maddelerin kaynağıdır; o dupduru bir su pınarıdır. Saf bir damladır” (s.10).

2. Normlar Hiyerarşisi Teorisi

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır isimli kitabında en ayrıntılı işlenen teorilerden birisi hiç şüphesiz, Hans Kelsen’in normlar hiyerarşisi teorisidir. Kitapta normlar hiyerarşisine ilişkin pek çok paragraf var. Birkaçını aşağıya alıyorum:

“Kurallar arasındaki ilişkiyi nasıl açıklasam?.. Hah tamam buldum Hani askerlikte bir emir komuta zinciri vardır ya; er, onbaşıya, onbaşı yüzbaşıya, yüzbaşı binbaşıya, binbaşı albaya itaat eder ve bu silsile Genelkurmay Başkanı’na kadar gider ya, Anayasal düzenin yapıtaşları olan kuralların, yani hukuk kurallarının arasında da aynı şekilde rütbe sıralaması vardır.

Nasıl ki kanunlar Anayasa’nın maddelerine aykırı olamazsa, kanun maddelerini daha ayrıntılı düzenleyen kurallar da kanuna aykırı olamaz. Bu uygunluk sayesinde en alt rütbedeki kuraldan en tepedeki kurala kadar tüm hukuk kuralları anneme uyar, ona itaat ederler. Devlet görevlilerinin çalıştığı kurumlarım da böyledir. Her devlet görevlisinin üstünde, onun bağlı olduğu bir başka devlet görevlisi vardır. Üst kademede yer alan devlet görevlisi, altında yer alan devlet görevlisinin yaptığı kuralı kaldırabilir, başka bir kural getirebilir. Kural sistemim, ana kurallardan ayrıntılı kurallara doğru incelerek gider. Bu sistemi, kocaman gövdesinden çıkan dalların giderek incelerek çatallandığı heybetli bir ağaca, anadamarlardan kılcal damarlara kadar tüm vücudu saran damar ağına veya otoyolların yan yollara, yan yolların caddelere, caddelerin sokaklara ayrıldığı yol şebekesine benzetebilirsin. Yani her şey bir düzen içerisindedir. Böylece ortalık hiç karışmaz (s.117-118).

Bu cümleleri okurken izleyen cümlelerde lex superior derogat legi inferiori ve lex specialis derogat legi generali ilkelerine geçeceği hissine kapılıyorum.

Kitapta normlar hiyerarşisi teorisine ve teorinin müeyyidesine ilişkin daha pek çok paragraf var. Örnekler:

“Bu milletin uymak zorunda olduğu hiçbir kural Anayasa’ya aykırı olamaz…. Annem sayesinde, hiç kimse başına buyruk kural koyarak, gücümü kullanarak onlara zarar veremez. Anayasa’ya aykırı kanunlar eninde sonunda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir” (s.114).

“Bu ülkede konulan tüm kurallar gibi, cumhurbaşkanının çıkaracağı kararnameler de Anayasa’ya uygun olmak zorundadır. Yani sosyal hak ve ödevlerinizle ilgili Anayasa’ya aykırı cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılırsa bunlar eninde sonunda Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilir. Ben içimde asla Anayasa’ya aykırı kural barındırmam” (s.119).

“O zaman annemin bu buluşunu da seveceksin. Hani en çok hâkimlerimize güveniyor ya, onlara çok önemli bir görev daha vermiş: Hâkimler, kanunların Anayasa’ya aykırı olup olmadığını da denetliyor (s.83).

3. “Altın Kural”: Anayasanın Üstünlüğü ve Bağlayıcılığı

Anayasa Candır’da “altın kural” diye isimlendirilen bir kuraldan bahsediliyor. Örnekler:

“İşte o maddede, annem, ‘Herkes bana uymak zorundadır, kimse benim koyduğum kurallara aykırı kural koyup uygulamaya kalkamaz’ diye emretmiş. Böylece hem kendisini hem beni hem de sizi korumuş. Bu, annemin altın kuralıdır” (s.13).

“Bozulabilirler tabii; ama bu altın kuralımızı değiştirmez. Neydi o kural? Devlet görevlileri dâhil, herkes, annem Anayasa’ya uymak zorundadır” (s.91).

“Altın kuralı hatırla: Bu milletin uymak zorunda olduğu hiçbir kural Anayasa’ya aykırı olamaz” (s.114).

Ayşe Odman “altın kural” dediği şeyin anayasa hukukundaki teknik ismi “anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı”dır. Aslında “altın kural”, aynı zamanda sistemin temel varsayımı olarak çalışıyor. Bu anlamda “altın kural”, aynı zamanda sistemin bir nevi “temel normu”dur.

V. DEVLETİN KÖKENİ HAKKINDAKİ TEORİLERİN KİTAPTAKİ İZLERİ

Genel kamu hukukunda devletin kökenini açıklamak için geliştirilen çeşitli teorilerin izlerini Anayasa Candır’da açıkça görebiliyoruz.

1. Devletin Kaynağını İnsan Aklına Dayandıran Teorilerin İzleri

Kitapta devletin insan aklının ürünü olduğu yolundaki teorinin pek çok izi var. Örnekler:

“Beni yaratan kurallar ve kurumlar, toplum aklının ürünüdür” (s.59).

“Hatırlarsan, ortak aklınızın ve enerjinizin bileşimiyle ortaya çıkan büyük bir güç olduğumu anlatmıştım” (s.68).

“Demek böyle ışıl ışıl, muhteşem bir hayalin ürünüsün sen öyle mi? (s.20).

“Sen ilk önce Atatürk’ün ve büyük ninelerimizle dedelerimizin aklında muhteşem bir hayaldin” (s.20).

“Yani her şey bu hayalin gerçek olabileceğine inanılması ve yazılmasıyla başladı” (s.21).

2. Toplum Sözleşmesi Teorisi ve Rousseau’nun Genel İrade Kuramının İzleri

Kitaptan çıkan genel sonuç, devleti insanların yarattığıdır. Devlet şöyle der: “Zeyno’cuğum, annem Anayasa da, ben de, sizin hayallerinizin ürünüyüz” (s.134). Burada toplum sözleşmesi teorisine yapılan bir gönderme var. Bu göndermeler bazen çok daha açık: Milletvekili-devlet ilişkisi konusunda Ayşe Odman, Devlet’e şunları söyletiyor:

“Onlar sadece benim işleyişimin bir parçasıdır ve benim merkezimde, kalbimde her zaman annem Anayasa vardır; onun dışında herkese, her şeye karşı eşit uzaklıktayım. Milletvekilleri ne benim sahibim, ne de bana sizden daha yakınlar… Ben hem hepinize aitim, hem de hiçbirinize ait değilim” (s.114).

Ben hem hepinize aitim, hem de hiçbirinize ait değilim” cümlesi doğrudan doğruya Rousseau’nun genel irade tanımına göndermede bulunuyor.

3. Biyolojik Teorinin İzleri

Kitapta “biyolojik teori” veya “organizmacı teori” denen teorinin de izleri var.

“Aslında benim de organlarım var Zeyno’cuğum. İnsanlardaki dolaşım sistemi, solunum sistemi gibi benim de bir arada işleyen sistemlerim var. Hatta sen nasıl beyninle düşünüp karar alıyorsan benim de bir düşünme ve karar alma düzeneğim var ama ben bir insan değilim”.

“O zaman sen bir makineye benziyorsun. İnsana benzetilerek yapılmış, parça parça yapılıp birleştirilmiş, düğmesine basınca çalışan bir alet gibisin” (s.55).

4. John Locke’un Devletin Kökeni Olarak Cezalandırma Hakkının İzleri

“[İ]nsan toplumlarının kötüleri, zalimleri ve yiyicileri cezalandırdığı bir düzeneklerinin olması gerekir. İşte bu düzenek de benim. Yani Devlet!.. Ben, insanların bir arada barış içerisinde yaşayabilmesi için zaman içerisinde geliştirdikleri en önemli buluşum. Bunca kötülük varken, kötülükleri engellemek, kötülük yapanları cezalandırmak ve topluma adalet dağıtmak hiç kolay değil. Bunun için büyük bir güç gerekiyor, işte o güç de bende var” (s.127).

Yukarıdaki satırlarda John Locke’un devletin kaynağı olarak cezalandırma hakkı kuramının izleri görülüyor.

5. Ernest Renan’ın Sübjektif Millet Anlayışının İzleri

Anayasa Candır’ın pek çok yerinde Ernest Renan tarafından savunulan sübjektif millet anlayışına vurgu yapılıyor: Bir örnek: “Hayalleriniz ve birlikte yaşama arzunuz var oldukça biz de var olacağız” (s.133). Kitabın 12 ve 42’nci sayfalarında da birlikte yaşama arzusuna yapılan vurgular var. Keza kitabın başka yerlerinde de ortak hayallere vurgu var (örneğin s.13, 15, 19-20).

VI. SADECE HUKUK KAVRAMLARI DEĞİL BAŞKA KAVRAMLAR DA BAŞARIYLA İŞLENİYOR

Kitapta sadece hukuk kavramlarının tanımı yapılmıyor; kitapta aynı zamanda çeşitli genel kültür kavramlarının da çok güzel tanımları var. Bir iki örnek:

Uygarlık Kavramı.- Kitapta çok güzel bir “uygarlık” kavramı tanımı var:

“Uygarlık, insanlar olarak el becerimizi, kas gücümüzü, aklımızı ve duygularımızı kullanarak yarattıklarımızla ortaya çıkardığımız her şeydir” (s.41).

Sanat Kavramı.- Devlet, sanat hakkında Zeyno’ya şöyle der:

“Ahh işte insanların yapabildiği en güzel şey, sanat… Sanat, ruhlardaki güzelliğin bilgi ve görgüyle damıtılıp özleşmiş halidir. Yani aslında sanatın ötesi yoktur. İnsan yaratıcılığında son noktadır. Bir uygarlığın düzeyi, sanatının gelişmişliğiyle ölçülür. Sanat, hayatınızı renklendiren sihirli bir dokunuştur. Bazen sizi ağlatan bir şiir, bazen bambaşka mekânlara götüren bir müzik, bazen de önünde hayretle çakılıp kalacağınız bir heykel olarak çıkar karşınıza. Ruhunuza dokunur, kendinize getirir, sizi sizden alır götürür. Sanat da bilim gibi büyük bir güçtür çünkü içinize işler, gönül tellerinizi titretir. Elinizle, dilinizle, bedeninizle yaptığınız her şeyi bir sanata dönüştürebilirsiniz” (s.70).

Bundan daha güzel bir sanat tanımı, sanatın değeri hakkında bundan daha güzel sözler olabilir mi? Ayşe Odman yazdığı her cümleyi çok düşünerek yazmış. Muhtemelen her cümle, yazarın yıllarca üzerinde düşündüğü cümleler. Sayın Odman ciddi bir entelektüel.

Soru Sormanın Önemi.- Kitapta üzerinde en çok durulan konu hiç şüphesiz, soru sormanın önemidir. Kitapta soru sormak övülür, yüceltilir. Bir iki örnek:

“Akıllı soruların sayesinde ben de kendimi daha iyi tanıyorum. Biliyor musun, en çok ‘Neden?’ sorusunu severim; zihni iyi çalıştırır. Neden sonuç ilişkisini anlamaya çalışmak aklı hareketlendirir ve keskinleştirir. Daha iyi düşündürür” (s.57).

“Ne güzel, yine aklı çalıştıran bir ‘Neden?’ sorusu geldi” (s.97).

“Akıllı sorular mucizedir. Sen sormaya devam et Zeyno” (s.23).

Zaten Zeyno’nun kendisiyle seyahat ettiği “Akış” isimli aracın yakıtı da sorudur:

“Akış’ın yakıt deposunu doldurmak için soru sormak gerekiyor. Devlet’le sohbetimizi ballandıran akıllı sorular Akış’ı coşturuyor, araç fişek gibi gidiyor” (s.23).

* * *

Bu ön bilgilerden sonra, şimdi kitabın incelediği temel konuları tanıtmaya başlayalım. Hâliyle burada kitapta işlenen her konuyu tanıtacak değilim. Keza ele aldığım konuların sistematik bir analizini yapacak da değilim. Aşağıda yazdıklarım daha çok birer okuma notu olarak görülmeli. Dahası bunlar, benim okurken kendi zihnime takılanları da eklediğim notlar.

VII. ANAYASA SEVGİSİ

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır isimli kitabı, “anayasa” ile “ana” arasında benzerlik kurularak başlıyor. Kitabın “Annemi Seviyorum” başlıklı Birinci Bölümünde, anayasa, “ana” gibi değerli olan, ana gibi sevilebilecek, kendisine ana gibi sarılabilecek bir varlık olarak sunuluyor (s.4).

“Anayasa sevgisi”, Türkiye’de pek de olmayan şeylerden birisidir. Ben 1982 Anayasasının kabulünden bir yıl sonra Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesine başladım. Hukuk Fakültesinde 1982 Anayasası hakkında tek bir güzel söz işitmedim. Pek çok hocamız “anayasa” ile “amayasa” diyerek dalga geçerdi. 1982 Anayasasını, ki o da 19 yıl sonra, muhtemelen açıkça savunmaya cesaret eden ilk kişi ben oldum: 2001 yılında Anayasa Değişikliği Gerekli mi? 1982 Anayasası İçin Bir Savunma (Bursa, Ekin, 2001) başlıklı bir kitap yayınladım. Bu kitap, bana hiç yaramadı; 1982 Anayasasını savundum diye pek çok meslektaşım tarafından aforoz edildim.

Şüphesiz 1982 Anayasasının sevilmemesinin sebebi sadece onu sevmeyenlerden kaynaklanmaz. Bunda bu Anayasayı hazırlayan güçlerin de sorumluluğu vardır. Ne var ki, 1982 Anayasasına karşı duyulan nefret, bu ülkede genel ve soyut bir kavram olarak, anayasa sevgisinin doğup gelişmesine de engel olmuştur. Anayasa hukuku kitaplarına bakınız, benim kitaplarım dışında Anayasadan “Anayasamız” diye bahseden kitap neredeyse yoktur.

Oysa bir ülkede sağlıklı bir hukuk sisteminin işlemesi ve keza sağlıklı bir demokrasinin oluşabilmesi için ön şart olarak vatandaşlarda anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı konusunda bir inanç olması gerekir. Bu inanç da sevgisiz olmaz. Bugün bu ülkede karşılaştığımız pek çok hukuk ve insan hakları sorunu, bu sevgi ve inançtan mahrum olmamızdan kaynaklanmaktadır.

Bir ülkede anayasaya adeta bir “sivil din” muamelesi yapılmalı, anayasaya bir kutsal kitap gibi değer verilmelidir. Hâliyle bunun için de anayasa sevilmelidir. İşte muhtemelen bu nedenle Ayşe Odman’ın Anayasa Candır kitabı anayasa sevgisi ile başlıyor: Anayasa, bir “ana” gibi kendisine “sarılabileceğimiz” bir şeydir (s.4)! “Anayasa” kitabın başlığında da vurgulandığı gibi “Anayasa Candır”! Sözü Zeyno’ya bırakayım:

“Bir de yolculuğun sonunda tanışacağımız Anayasa’ya, O’nu mutlu edecek bir armağan sunmalıyız. İşte o da sevgimiz olsun, kucak kucak. Hiç çekinmeyin bolca alın yanınıza, sevgi çok hafiftir, içimizdeki sevgi çoğaldıkça hafifleriz, uçacak gibi oluruz, hatta paylaştıkça daha da artar” (s.5).

VIII. DEVLET SEVGİSİ

Yukarıda belirttiğimiz gibi Türkiye’de anayasa sevgisi yoktur. Devlet sevgisi ise hepten yoktur. Hatta Türkiye’de devlet sevilen değil, nefret edilen bir nesnedir. Oysa bunun böyle olmaması lazım. Neticede devlet bizim için var. Dahası devlet denen şey, toprak, insan ve egemenlik unsurlarından oluşuyor. Bu devletin üzerinde kurulu olduğu toprak (ülke) bizim; bize ninelerimizden ve dedelerimizden miras kaldı; bazılarımızın nineleri ve dedeleri hayatlarını sürdürebilmek için başka toprakları terk ederek bu topraklara geldiler. Bu topraklarda yaşayan insan unsuru, yani millet ise biziz. Bu topraklara egemen olan da yine biziz.

Halihazırda egemenliğimizi kullanma yetkisini bunu hak etmeyen adamlara vermiş isek, kızmamız gereken kendimizdir; kızmamız gereken ne genel olarak devlet, ne de devletin unsurları olan ülke, millet ve egemenliktir. Devlet adamlarına kızıp, devlet kavramından nefret etmek, pireye kızıp yorgan yakmak gibi bir şeydir.

Devleti sevmemiz ve ona sahip çıkmamız lazım.

İşte bu yüzden Ayşe Odman’ın kitabının ikinci bölümü, devlet kavramına ayrılmış. Kitapta, önce devletin ne olduğu başarıyla sorgulanıyor. “Anayasa”yı aramak için çıktığı yolculukta Zeyno, Devlet’e ilk rastladığında, ona şu soruları sorar: Sen “bir yer misin? Bir kişi misin? Yoksa sadece aklımızdaki bir fikir misin?” (s.9).

Devlet’in açıklamalarından sonra da yine Zeyno, Devlet’e şu soruları sorar: “Sen Türkiye misin? Türk müsün? Atatürk müsün? Cumhurbaşkanı mısın? Meclis misin? Kanun musun? Nesin sen?” (s.11). Devlet cevap verir: “Saydıklarının hepsi içimde var; ama tek başına hiçbiri değilim” (s.11).

Burada kitabı özetleyecek değilim. Ayşe Odman’ın kitabında hem devletin ne olduğu konusunda derinlemesine bir sorgulama, hem de devlet sevgisini aşılama çabası vardır. Devletin açıklamaları karşısında Zeyno, “Devlet’e sarılıvermek istedim. Devlet sanki sevgi gibi bir şeydi, mutluluk gibi bir şeydi” der (s.12).

Kitapta devlet, korkulacak bir nesne olarak değil, insanın kendine yakın hissedeceği bir varlık olarak resmediliyor (s.11). “Devlete kendini yakın hissetmek”! Artık Türkiye’de aklı başında insanların yapamadığı şey! Vicdan sahibi insanların içinden gelmeyen şey!

Anayasa Candır’da devlet, anayasanın kurallar koymak suretiyle yarattığı düzen olarak sunuluyor (s.10). Kitapta pek çok yerde, devletin anayasanın çocuğu olduğu vurgusu var. Anayasanın bazı maddelerinden örnekler veriliyor (s.12-13). Zeyno, “Anayasanın maddelerini bir bir öğrendikçe ona ve çocuğu olan devlete hayranlığım artıyor” diyor (s.13).

Kitapta devletin sevilmesi için pek çok sebep sayılıyor. Kitap adeta “devlet üzerine bir güzelleme”. Bir örnek: “Devlet’i dinlerken, içime, anneme sarıldığımda hissettiğim o sıcaklık yayılıveriyor” (s.133).

IX. KİTAPTA ASLÎ KURUCU İKTİDAR MESELESİ

Kitapta devletin anayasa tarafından yaratıldığı açıkça yazılı. Devlet, Zeyno’ya şöyle der:

“Ben, önce, Atatürk’ün ve onun gibi duyan ve düşünen milyonlarca Anadolu insanının hayaliydim; ama maddeleriyle beni yaratan annem Anayasa’dır” (s.14).

Ayşe Odman’ın düşüncesinde devletin anayasa tarafından yaratıldığı açık. Peki ama anayasa kimin tarafından nasıl yaratılmıştır? Bu konuda Zeyno, Devlet’e şöyle der:

“Sen ilk önce Atatürk’ün ve büyük ninelerimizle dedelerimizin aklında muhteşem bir hayaldin. Sonra annen, yani Anayasa, bu hayali ilk defa dillendirdi ve ona ilk şeklini verdi, hatta Anayasa, bu hayali dillendirerek kendisini var etti. Yani her şey bu hayalin gerçek olabileceğine inanılması ve yazılmasıyla başladı. Evreni var eden Büyük Patlama gibi yani, öyle mi?…” (s.20-21)

Devlet, Zeyno’yu doğrular:

“Evet, Büyük Patlama gibi, doğru…. Annemin varoluşunu nasıl da güzel tanımlayıverdin” (s.21).

Ayşe Odman’ın düşüncesinde çok ileri düzey bir normativizm, belki Kelsen’den de ileri bir saf hukuk teorisi olduğunu söyleyebiliriz: Devletin kaynağı ve diğer hukuk normlarının yaratıcısı olan anayasa, yaratılmamıştır; o “büyük patlama” misali kendi kendini yaratmıştır.

Esasen hukukun genel teorisinde anayasanın kaynağı sorunu çözümlenmiş bir sorun değildir. Hans Kelsen de bu sorunu çözememiştir; anayasanın geçerliliğini “temel norm (Grundnorm)” varsayımıyla açıklamaya çalışmıştır. Anayasa başka bir normdan kaynaklanmaz, anayasa geçerli olduğu için geçerlidir demiştir.

Ayşe Odman’ın yaptığı şey de aynı: Ayşe Odman da Anayasa kendi kendini yaratmıştır diyor. “Temel norm” varsayımı yerine “büyük patlama” varsayımını kullanıyor.

Diğer yandan bana, Ayşe Odman’ın kurucu iktidar düşüncesinde, yer yer, Carl Schmitt’in izleri de var gibi geliyor. Yukarıda da alıntıladığım gibi Devlet, “ben, önce, Atatürk’ün ve onun gibi duyan ve düşünen milyonlarca Anadolu insanının hayaliydim” der (s.14). Odman’a göre Anayasa, “bu hayali dillendirerek kendisini var” etmiştir (s.21). Ancak Anayasanın kendini var edebilmesi, “bu hayalin gerçek olabileceğine inanılması ve yazılmasıyla” mümkün olmuştur (s.21). Yani nihaî tahlilde Anayasa, Atatürk’ün, büyük ninelerimiz ve dedelerimizin bir hayali, Schmittyen bir terimle söylersek “temel siyasal kararı”dır.

Görüldüğü gibi Ayşe Odman’ın kitabında, hukukun genel teorisinin en derin, cevabı en zor soruları es geçilmiş değil. Onlar hakkıyla tartışılıyor.

X. ÖZGÜRLÜKLER HUKUKU

Ayşe Odman’ın kitabının hacim olarak en büyük kısmı hiç şüphesiz özgürlüklere ve haklara ayrılmış. Kitap adeta bir özgürlükler hukuku kitabı.

Kitapta özgürlükler, “kelebekler”; haklar ise “çiçekler” olarak resmedilmiş.

Devlet, “o kelebekler anneciğim Anayasa’nın bana emaneti, çok kıymetlidir onlar” der (s.27). Zeyno’nun “O kelebeklere sen mi bakıyorsun Sevgili Devlet?” sorusuna Devlet, şu cevabı verir:

“Onlar sizin özgürlükleriniz Sevgili Zeyno. Sizin serbest yaşam alanınız, yani sizin mutluluğunuzun kaynağı. Benim için bundan daha değerli ne olabilir ki? Annem tüm bu özgürlükleri bana teker teker öğretti, her birini renginden, kanat deseninden şıp diye tanırım. Onlar benim doğum arkadaşlarım sayılır. Biliyor musun, anneme verdiğim en büyük söz, onları korumaktır. Olmasalar buraları kapkaranlık, çekilmez olur, içim kararır, pırıltısız kalırım, sönmüş bir yıldız gibi… O kelebekler kutsaldır” (s.27).

Ne kadar önemli bir paragraf. Bu küçük paragrafta bir yandan özgürlüklerin tanımı var (Bunlar bizim serbest yaşam alanlarımızdır); diğer yandan da özgürlükler hukukunun neredeyse bütün varsayımları bulunuyor: (1) Özgürlükler değerlidir; çünkü bunlar bizim mutluluğumuzun kaynağıdır. (2) Devlet ile özgürlükler aynı anda doğmuştur. (3) Devlet, özgürlükleri korumakla yükümlüdür. (4) Özgürlükler olmaz ise, devlet çekilmez olur; sönmüş bir yıldız gibi izi kararır. (5) Tüm bu nedenlerle özgürlükler kutsaldır.

Benim İnsan Hakları Hukuku kitabım 568 sayfa. Benim kitabımda öz olarak yukarıdaki paragraftan daha fazlası yok.

Ayşe Odman’ın kitabında sadece genel özgürlük teorisi değil, tek tek çeşitli özgürlükler hakkında da pek çok bilgi var: Yaşam hakkı (“can kelebekleri”) (s.48), özel hayatın gizliliği (s.50), konut dokunulmazlığı (s.50), haberleşme özgürlüğü (s.63), ifade hürriyeti (s.66), diğer özgürlüklerin kaynağı olarak düşünce özgürlünün değeri (s.67), inanç ve vicdan hürriyeti (s.69), bunların kötüye kullanılma riski (s.69-70), bilim özgürlüğü (s.69), sanat özgürlüğü (s.70), zorla çalıştırma ve angarya yasağı (s.87), çalışma hakkı (s.88), girişim özgürlüğü (s.88), yerleşme ve seyahat özgürlüğü (s.88), toplanma özgürlüğü (s.92), hak arama özgürlüğü (s.93), adil yargılanma hakkı (s.99), para kavramı (s.100), mülkiyet hakkı (s.101), sağlık hakkı (s.102), sosyal haklar (s.103), çalışma hakkı (s.103), siyasal haklar (s.107), dilekçe hakkı (s.108), seçme hakkı (s.109) vb.

Anayasa Candır’da düşünce, bilim ve sanat, inanç, din ve vicdan özgürlüklerine özel bir önem verilmiş; diğerlerine göre daha ayrıntılı bir şekilde açıklanıyorlar.

Kitapta düşünce özgürlüğü diğer özgürlüklerin yaratıcısı olarak resmediliyor: “Düşünce özgürlüğü kelebeklerinin içinden başka kelebekler çıkıyor, bu manzara gerçekten inanılmaz…” (s.67).

Kitapta inanç hürriyetinin kötüye kullanılması riskine özel vurgu yapılmıştır (s.67-68).

İnanç, bilim ve sanat özgürlüklerinin önemine ilişkin şu paragrafı buraya almadan edemedim:

“İnsanları yönetme gücü veren her şey kötüye kullanılabilir. İnanç da, bilim de, sanat da böyledir. Zaten ben, Devlet olarak bir güç yoğunlaşmasıyım. Bu güç araçlarının özgürlüğünü güvence altına almak demek, insanları yönetme gücünün tekelleşmesini önlemek demektir. Din ve vicdan özgürlüğünün, bilim ve sanat özgürlüğünün korunduğu devletlerde, güç, tek tek bireylerdedir. Yani herkes güçlüdür. Bu özgürlük alanları daraldıkça bireylerde güç kaybı olur. Devlet gücü yavaş yavaş zehirlenir. Devlet büyüyormuş gibi görünür ama, asıl büyüyen, içindeki urdur. Yani Devlet kanser olmuştur, kendi kendini yer bitirir. İşte annem Anayasa, bu nedenle, tüm özgürlükler için sıkı koruma önlemleri geliştirmiştir” (s.71).

Düşünce, ifade, bilim ve sanat hürriyetlerinin önemi bundan daha güzel ve etkili bir şekilde nasıl anlatılabilir? Bu özgürlükler daraldıkça, “devlet gücü yavaş yavaş zehirlenir. Devlet büyüyormuş gibi görünür ama, asıl büyüyen, içindeki urdur. Yani Devlet kanser olmuştur, kendi kendini yer bitirir” (s.71).

Ayşe Odman’ın kitabında temel hak ve özgürlükler konusunda insan hakları hukukunun pek çok temel sorununa değinilmiş. Temel hak ve özgürlükler sınırlanması sistemi, sınırlama sebepleri, sınırlamada kanunilik ilkesi, sınırlamanın yargısal güvenceleri gibi. Odman bunlarla da yetinmemiş, insan hakları hukukundaki bazı teorik tartışmaları bile vermiş:

Hak ile Özgürlük Ayrımı ve Haklar ile Özgürlükler Arasındaki İlişki Sorunu.- Hak ile özgürlük ayrımı ve haklar ile özgürlükler arasındaki ilişki sorunu Anayasa Candır’da başarıyla işlenmiştir. Ayşe Odman, Zeyno’ya şunları söyletir:

“Yalnız biraz kafam karıştı. Devlet önce sadece özgürlüklerimden dem vururken şimdi haklarımdan da bahsetmeye başladı. İkisi aynı şey olsaydı hem özgürlüklerin hem de hakların korunmasından söz etmezdi, değil mi? Acaba hak nedir? Haklar da bir tür özgürlük kelebeği mi?” (s.94).

Bu soruların cevabını kitabın “Vadideki Çiçekler” başlıklı Onikinci Bölümünde veriliyor:

“Akış, bizi, göz alabildiğine uzanan, rengârenk bir çiçek bahçesine getirivermiş bile. Bizim özgürlük kelebekleri, çiçeklere konup biraz oyalandıktan sonra tekrar havalanıyorlar. Bu çiçekleri kim yetiştiriyor acaba, yoksa kendiliklerinden mi bitiveriyorlar?..” (s.97).

Zeyno’nun bu sorusuna Devlet şu cevabı verir:

“Onları ben ekiyorum ve özenle büyütüyorum ama onların tohumlarını tabii ki annemden aldım. Haklar bahçesine hoş geldin. Buradaki çiçekler, sahip olduğunuz haklardır. Bu haklar, ancak annemin kurduğu anayasal düzende yetişebilir” (s.97).

Yani özgürlükler kendiliğinden olan şeyler iken, haklar kendiliğinden oluşmuyor; Devlet’in Zeyno’ya dediği gibi “bu çiçekler kendiliğinden bitivermiyor” (s.98). Özgürlüklere sahip olmak için bir şart yok iken, haklara sahip olmanın şartları var; keza hakların karşısında bulunan ödevler var; Devlet, bunları da Zeyno’ya açıklar. Zeyno işe söyle der:

“Özgürlüklerimle haklarımın birbirinden farklı olduğunu iyi anladım. Yalnız özgürlüklerle hakların arasındaki ilişkiyi tam kavrayamadım. Biri kelebek, biri çiçek. Bu arada kelebekler, çiçeklere konup kalkıyorlar. Onlar ne yapıyor öyle?” (s.99).

Zeyno’nun sorusuna Devlet’in cevabı şudur:

“Özsu emiyorlar; kelebekler, çiçeklerin özsuyuyla beslenir. Yani sahip olduğunuz haklar özgürlüklerinize hayat verir, onları doyasıya yaşamanızı sağlar” (s.99).

Temel Hakların Sınıflandırılması.- Kitabın 99’uncu sayfasında ve izleyen sayfalarında temel hakların üçlü tasnifi var. Devlet Zeyno’ya sorar: “Şöyle bir bak, sen olsan bu bahçedeki çiçekleri nasıl gruplandırırdın?” (s.99). Zeyno cevap verir: “Çiçek bahçesi rengârenk; ama sanki bir yanda kırmızı-pembe, bir yanda sarı-turuncu, diğer bir yanda da mavi-mor çiçekler ekiliymiş gibi görünüyor” (s.99). “Evet Zeyno, onları renklerle gruplandırdım. Kırmızı pembe çiçekler kişi haklarıdır” (s.99); sarı-turuncu çiçekler, sosyal ve ekonomik haklar (s.102); mavi-mor çiçekler ise siyasal haklardır (s.104, 107 vd.). Okurken kitapta Devletin Zeyno’ya az kalsın Georg Jellinek’in negatif, pozitif ve aktif statü hakları ayrımından bahsedeceği hissine kapılıyorum.

Yeni Bir Hak Nasıl Doğar?- Kitapta insan hakları hukuku literatürü için dahi yeni sayılabilecek, özgün bilgiler ve tartışmalar da var. Örneğin kişisel verilerin korunmasını hakkı üzerinden yeni bir hakkın nasıl doğrudu konusunda bilgiler var:

“Mesela şu açık pembe gül çeşidini bahçemize sonradan ekledik: Kişisel verilerinizin korunmasını talep hakkı... Bilginin hızla yayıldığı ve kötü amaçlarla da kullanılabildiği günümüzde böyle bir çiçek çeşidini geliştirmek zorunlu hale gelmişti. Annem, bu çeşidi üretirken, şuradaki koyu pembe güllerden, yani özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkının DNA’larından yararlandı. Bu hak sayesinde, kendinle ilgili her türlü özel bilgiyi koruyabilirsin” (s.99).

XI. DEVLET İKTİDARININ KÖTÜYE KULLANILMASI MESELESİ

Ayşe Odman, kitabının pek çok yerinde devlet iktidarının kötüye kullanılması meselesine dikkat çekiyor. Devlet’e şunları söylettiriyor:

“Ben hem özgürlüklerinizin koruyucusu hem de kâbusu olabilirim. Yaratılan her şey gibi, iyi veya kötü olabilirim. Nasıl ortaya çıktığımı, neye benzediğimi sana anlatmıştım. Ben, sizlerin aklından, enerjisinden, azminden beslenen muazzam bir gücüm. Bu güç sizler için çok büyük yararlar sağlayabilir; ancak akıl, vicdan ve adaletten saparsa büyük zararlar da verebilir. Eğer özgürlüklerinizin adını koymazsak ve Anayasa’nın yaptığı gibi onları koruma altına almazsak, bu sefer, benim varlığım onlar için bir tehdide dönüşebilir. Yani özgürlüklerinizi, aslında kendi gücümün yıkıcılığından da koruyorum… Demek istediğim şu ki, özgürlüklerinizi benden korumak için de bana ihtiyacınız oluyor. Hiç unutma, beni ancak annem Anayasa’nın kurduğu hassas düzen dizginleyebilir. Yoksa kapkara bir bulut olur üzerinize çökerim” (s.63-64).

XII. O ÜRKÜTÜCÜ SORU: YA DEVLETİ KÖTÜLER ELE GEÇİRİRSE?

Ayşe Odman, kamu hukukunun en ürkütücü sorularını sormaktan ve onları tartışmaktan korkmuyor. Zeyno, Devlet’e şu soruyu soruyor:

“Peki ya bu kötülüğe bulaşmış kişiler Devlet yetkilerini bir şekilde ele geçirirlerse, ‘Devlet benim, ben ne dersem o olur’ diye ortalarda dolaşıp insanlara zarar verirlerse, o zaman ne olacak?” (s.48).

Devlet’in cevabı şu:

“Öyle bir şey asla olmamalı, olursa, bunu yapanlar, en ağır şekilde cezalandırılır. Devlet’in yetkilerini kullanan kişiler, sadece görevlidir. Onlar milletin, yani siz sevgili vatandaşlarımın hizmetkârıdır” (s.48).

Evet böyle bir şey asla olmamalı, olursa bunu yapanlar cezalandırılmalı, ama nasıl? Bu soruya Ayşe Odman’nın da kesin ve doyurucu bir cevabı yok. Maalesef benim de bir cevabım yok.

Ayşe Odman meselenin vahâmetinin farkında. Meseleyi geçiştirmiyor. Devlet’e şunları söylettiriyor:

“Lütfen unutma, annem Anayasa, devlet yetkisini kullananları sımsıkı bağlamıştır. Devlet görevlileri kelebeklerinize zarar vermeye başlarsa, milyonlarca kelebekten oluşan o rengârenk dev kelebek sararır, solar, sonunda da kararıp küle dönerek rüzgârla savrulur gider. Ne sen kalırsın, ne ben… İşte görüyor musun, annemin kurduğu düzenin böyle hassas dengeleri var” (s.49).

Ayşe Odman, anayasal düzenin basit bir mekanizma olmadığını, bu düzenin “hassas dengeleri” olduğunu, devlet yetkisini kullananların özgürlüklere müdahale ederlerse kelebeklerin küle döneceğini, neticede ne vatandaşların, ne de devletin kendisinin kalacağını söylüyor.

Tehlike ortada.

Muhtemelen devletin kötüler tarafından ele geçirilmesi veya keza özgürlüklerin bizzat devlet görevlileri tarafından tahrip edilmesi meselesi, kamu hukukunun en ağır sorunudur ve anlaşılan odur ki, bu sorunun sadece hukukta değil, edebiyatta dahi açık bir çözümü yoktur.

Ayşe Odman’ın da devletin kötüler tarafından ele geçirilmesini ve özgürlük kelebeklerine kamu görevlileri tarafından zarar verilmesini önlemek için önerdiği sihirli bir formül yok. Ayşe Odman kitabında hayalleri kullansa da gerçekçi bir yazar. Bu ürkütücü sorunun karşısında hukuk da, edebiyat da çaresizlik içinde.

Bu konuda Ayşe Odman, kolaya kaçmıyor; sadece şunları öneriyor: Devleti eleştirin, sorgulayın, korkmayın, cesur olun. Bu soruna ilişkin kitabın çeşitli yerlerinde, Devlet, Zeyno’ya şunları söyler:

“Benim sağlığım ve iyiliğim için yapabileceğiniz en iyi şey, şimdi senin yaptığın gibi cesur olmak ve beni sorgulamaktır” (s.35).

“Öğrendiklerini kullanarak akıllı sorular sormana bayılıyorum. Sen ve senin gibi vatandaşlar, gücümün kötüye kullanılmasını önleyen koruyucu meleklersiniz” (s.42).

“Korkma, beni sorgularsan ben daha iyi olurum” (s.47).

Kitabın beşinci bölümü boşu boşuna “Korkma” başlığını taşımıyor.

Ayşe Odman’a göre devletin vatandaşları koruma görevi olduğu kadar vatandaşların da devleti koruma görevi var. Devlet, Zeyno’ya şunları söylüyor:

“Siz bana sahip çıkarsanız, beni, yani annemin tasarladığı bu düzeni korursanız, toplumda huzur, barış, zenginlik, mutluluk olur. İşi gevşetirseniz, evde büyümüş bir kediyi sokağa bırakır gibi düzeni sahipsiz bırakırsanız, o kedicik hızla gelen bir kamyonun altında kalıverir” (s.14).

Ayşe Odman, Anayasa Candır isimli kitabında Anayasa ve devlete güzelleme düzerken, tozpembe bir tablo çizmiyor. Kitabın pek çok yerinde bu tabloda kötülerin de olabileceğine işaret ediyor ve onlarla mücadele edilmesi gerektiğini söylüyor. Bu mücadelenin kolaycı bir formülü yok. Örneğin Odman, Devlet’e şunları söyletiyor:

“Sevgili Zeyno, önce onların [kötülerin] istediği gibi at oynatamayacağı ortamı yaratmak gerek. İnsanlar ne kadar insancıl bir terbiye alırsa, aklını geliştirirse ve birlikte, uyum içerisinde yaşamayı öğrenebilirse bu gibi tehlikeler azalır. Yani bütün bu kötülüklerin panzehri, iyi bir eğitim, akıl, vicdan ve sevgidir” (s.127).

“Unutma ki benim iyi ve sağlıklı olmam, Anayasa ile kurulmuş olan düzeni iyi bilmenize, uyanık olmanıza, meraklı ve akıllı sorular sormanıza, kurallara uymanıza ve uyulmasını sağlamanıza bağlı” (s.134).

“Gizli veya açık bozgunculuk yapanlara, çeteleşip beni ele geçirmeye ve kirletip kötüleştirmeye çalışanlara da asla yol vermeyin. Yoksa annem Anayasa’yı da, kendi annelerinizi de çok ağlatırsınız, milletçe perişan olursunuz” (s.135).

Devlet’in bu sözleri karşısında Zeyno ise şöyle der:

“Bu sözlerin ağırlığı yüreğime oturuyor, birden omuzlarımdaki yükün farkına varıyorum. Annemin mutluluğu bana bağlıysa o zaman benim her zaman iyi, dürüst ve çalışkan olmam gerekiyor. Sadece benim iyi olmam yetmez, arkadaşlarımın, okulumun, şehrimin, tüm milletimin iyiliği için çaba harcamalıyım, insanlara yardım etmeliyim. Aslında çok basit; iyi, cesur ve akıllı olmalıyım. İşte o zaman gerçekten hem kendimi, hem annemin mutluluğunu hem de sevdiğim ve tanısam seveceğim herkesin özgürlüğünü ve mutluluğunu koruyabilirim” (s.135).

XIII. HÂKİMLER

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır kitabında devlet görevlileri arasında en çok yüceltilen kamu görevlileri hiç şüphesiz hâkimlerdir.

1. Hâkimlerin Önemi

Anayasa Candır’ın pek çok yerinde hâkimlerin yaptığı görevin önemine vurgu vardır. Bir iki örnek:

“Vaaay, burada da başrolde hâkimler var; gittikçe gözümde yüceliyorlar. Annen de sen de onlara ne kadar güvenmişsiniz. Doğrusu ya, bu güvenin hakkını vermeleri gerekir…” (s.81)

“Bu özgürlüğün korunması da hâkimlere emanet edilmiş. Hâkim olmak ne kadar büyük bir sorumlulukmuş böyle…” (s.93).

“İşte size bu pınardan bardak bardak adalet sunanlar, benim hâkimlerim ve savcılarımdır.” (s.127).

“Hâkimlerim ve savcılarım, bana en yakın, benimle en çok özdeşleşen devlet görevlileridir. Pınarın temizliği, suyun kalitesi ve isteyen herkese yetecek kadar su olması, onların sayesindedir” (s.129).

Anayasa Candır’da bir de “hâkim” tanımı var: “[E]lini vicdanına koyup adaletli bir karar vereceğine güvenilen akıllı, dürüst ve bilge bir kimse… İşte o, hâkimdir.” (s.79). Bu cümlede sanki Mecelle’nin “hâkim, hakîm, fehîm, müstakîm, emîn, mekîn ve metîn olmalıdır” diyen 1792’nci maddesini okuyor gibiyiz.

2. Hâkime Güven

Devlet Zeyno’ya “mahkemelerde, hâkimlerin oturduğu kürsünün arkasında ne yazıyor biliyor musun?” diye sorar. Zeyno’nun cevabı şudur:

“‘Ey hâkimler, milletçe size güveniyoruz’ diye mi yazıyor acaba? ‘Hâkimler, bu düzen size emanettir, özenle koruyunuz.’ diye yazıyor da olabilir”.

Sanıyorum Zeyno’nun bu iki cümlesi, mahkemelerde hâkimlerin arkasında yazılı olan “Adalet Mülkün Temelidir” sözünün yerine yazılabilecek değerde cümlelerdir.

Bu arada belirtmek isterim ki, kanımca, “Adalet Mülkün Temelidir” sözü duruşma salonlarında yanlış yere yazılı. Bu sözü okuması gereken kişi sanık veya davanın tarafları değil, hâkimlerin ta kendisidir. Zira adaleti tecelli ettirecek asıl süje onlardır. Galiba duruşma salonlarında bu söz hâkimlerin arkasında yazılı olduğu ve hâkimin de arkasında gözleri olmadığı için Türkiye’de adalet tecelli etmiyor!

“Adalet Mülkün Temelidir” cümlesini veya Zeyno’nun yukarıdaki iki cümlesini mahkemelerde hâkimlerin arkasına değil de, tam karşısına, hâkimlerin baktığı duvara kocaman selâtin harflerle yazmak lazım. Hâkimler, kürsüden başını sanığa veya davanın taraflarına doğru her kaldırdığında tam karşısında büyük harflerle yazılı olan “Adalet Mülkün Temelidir”, “Ey Hâkimler, Milletçe Size Güveniyoruz” veya “Hâkimler, Bu Düzen Size Emanettir, Özenle Koruyunuz” sözlerini görsünler ve yaptıkları görevin önemini hiç unutmasınlar!

3. Devletin “Kilit Taşı” Olarak Hâkimler

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır kitabında temel hak ve hürriyetlerin korunması ve kötülerin cezalandırılması ve adaletin sağlanması görevi nihaî olarak hâkimlere emanet edilir. Gerçekten de kuvvetler ayrılığı prensibi üzerine kurulu bulunan bir anayasal sistemde hâkimler, kemerin “kilit taşı (clé de voûte)”dır. Kemerin bütün yükünü onlar çeker. Kilit taşı kırılırsa veya düşerse bütün kemer çöker. Eğer bir devlette, hâkimler kendilerine emanet edilen görevi yapamazlarsa, kemer, yani devlet yıkılır.

Ayşe Odman hâkimlerin bu kritik görevinin bilincindedir. Hâkimlerin görevlerini hakkıyla yerine getirebilmeleri için gerekli olan hâkim bağımsızlığı ve teminatının önemini şu şekilde açıklamıştır:

“Annem, bilgili ve bilge olsunlar, temiz kalsınlar diye, onları pınarın başından uzaklaştırmaya kimsenin gücü yetmesin diye, önlemler almış. Hâkimlerin karar verirken bağımsız olduğunu, hiç kimsenin onlara emir veremeyeceğini özellikle belirtmiş. Böylece onları, benim gücümü elinde tutan diğer devlet görevlilerinin etkisi ve baskısı altına girmekten korumuş. Göreve atanmalarıyla, görev yerlerinin değiştirilmesiyle, meslekte yükselmeleriyle ilgili onları kollayan önlemler almış” (s.128).

Zeyno haklı olarak sorar:

“Bunlar yeterli mi peki? Ya kötülüğün etkisi altına girerlerse? Baskıya boyun eğerlerse? … Hâkimlere, savcılara güvenebilir miyiz?” (s.129)

Devlet ise şu cevabı verir:

“Kaygılarında çok haklısın Sevgili Zeyno. Özgürlüklerinizi, haklarınızı onların ellerine bırakıyoruz ve onlar da hatalarıyla, zayıflıklarıyla birer insan. İşte o nedenle, annem, onları da bağlayan, çok esaslı ilkeler koymuş. Kafalarına göre ceza vermelerini önlemek için, ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ demiş” (s.128).

Daha sonra kitapta “kanunsuz suç ve ceza olmaz” ilkesi ve “cezaların şahsîliği” ilkesi açıklanıyor, ama Zeyno’nun hâkimlere nasıl olup da güvenebiliriz sorusu daha başkaca tartışılmıyor. Vakıa şu ki, devletin Zeyno’nun “hâkimlere, savcılara güvenebilir miyiz?” sorusuna verdiği bir cevap yok. Bu noktada Zeyno 1, Devlet 0.

Sanıyorum kamu hukukunun en zor sorusunu Zeyno soruyor: “Ya hâkimler kötülüğün etkisi altına girerlerse? Ya baskıya boyun eğerlerse?”

Kamu hukuku alanında pek çok kitap yazmış biri olarak, itiraf etmek isterim ki, bu soruya benim de bir cevabım yok. Son yıllarda ben de “ya hâkimler kötülüğün etkisi altına girerlerse, ya baskıya boyun eğerlerse, ne yapmamız gerekir?” sorusunu şaşkınlık içinde kendime soruyorum ve bu soruya bir cevap bulamıyorum.

XIV. DEVLETİN VARLIK SEBEBİ OLARAK ADALETİN SAĞLANMASI

Kitabın pek çok yerinde adaletin sağlanması devletin varlık sebebi olarak sunuluyor. Meşhur “fountain of justice” teorisi, Anayasa Candır’da “adalet pınarı” olarak yerini buluyor (s.127). Yine kitapta adalet ile devlet arasında ilişki pek çok yerde oldukça güzel bir şekilde tasvir ediliyor. Bir örnek:

“Gücüme güvenenleri zorbalığa ve sömürüye karşı koruyabildiğim zaman, karanlıkta bir yıldız parlamaya başlar. Ortalık aydınlanır. Başaramadığım her seferde ise karanlık koyulaşır. Hatta bu başarısızlıklarım çok artarsa bir kara delik oluşur, beni içine çeker ve yok eder. Ben küçükken annemin anlattığı masallardan en korkutucusu buydu. Annem, “Adalet, devletin temelidir.” diye tekrarlar durur. Bana, varlığımı sürdürmenin adil bir devlet olmama bağlı olduğunu o kadar çok söyledi ki…” (s.125).

Yani adaletsizlik, devleti de içine çekecek bir kara delik.

XV. YASAMA VE YÜRÜTME ORGANLARI

Anayasa Candır’da yasama organı (s.54, 77, 113-114) ve yürütme organı da hâliyle işleniyor (s.116-121). Kitapta bu organlar, büyük ölçüde, Ondördüncü Bölümün başlığında da kıllanılan “tıkır tıkır” işleyen bir sistem olarak tasvir ediliyor.

Gerek milletvekillerinin görevlerini kötüye kullanma ihtimalleri ve bunun yaptırımı üzerinde duruluyor (s.113-114).

Kamu görevlilerinin görevlerini kötüyle kullanması ve daha da önemlisi kötü insanların kamu görevlisi olma ihtimaline de işaret ediliyor. Ama kötülerin kamu görevlisi olmasının nasıl engelleneceği sorusuna verilen net bir cevap yok. Kötü kişiler kamu görevlisi olamaz deniyor.

“Böyle yapanlar anayasal düzenin altını oyarlar, içten çürütürler. Kelebek avcısıdır, çiçek talancısıdır, hazine faresidir onlar ama endişe etme, devlet görevlisi olmak gibi şerefli bir göreve kolay kolay gelinmez. Zaten, sadece dürüst, işini iyi bilen ve yapan, halkına bağlı, hak yemeyecek ve yedirmeyecek kişiler devlet görevlisi olabilir (s.134).

Bu pek ikna edici bir cevap değil. Keşke sadece dürüst kişiler devlet görevlisi olabilseydi!

Yasama ve yürütmeyle ilgili ortaya problemler çıkabileceği kitapta inkar edilmiyor. Ancak bu problemlerin normlar hiyerarşisi çerçevesinde çözümleneceği açıklanıyor. Anayasa ve kanuna aykırı olan yönetmelikler ve Cumhurbaşkanı kararnameleri yargı organı tarafından iptal edilecektir. Anayasanın sözünden dışarı çıkan devlet görevlileri de cezalandırılacaktır. Zeyno’nun “Cumhurbaşkanı bile yargılanabilir mi?” sorusuna Devlet şu cevabı verir:

“Tabii ki yargılanabilir. Annem ne demişti, lütfen hatırla: ‘Kanun önünde herkes eşittir.’ Buna göre, benim işleyişimde asla ayrımcılık yapılmaz. Kimse kayırılmaz. İster cumhurbaşkanı, ister bakan veya milletvekili, isterse okul müdürü olsun, kurallara karşı gelen herkes cezasını çeker” (s.120).

Tabiî ki öyle olmalı. Kurallara karşı gelen Cumhurbaşkanı da cezalandırılmalı. Ne var ki 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunundan sonra Türkiye’de Cumhurbaşkanının cezaî sorumluluğunun pratikte işletilmesi imkansız hâle gelmiştir.

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır isimli kitabında devletin kuruluş ve işleyişine ve temel hak ve özgürlüklerin tanınması ve korunmasına ilişkin, bu konulardaki tehlikelerin altı çizilse de, genel olarak iyimser bir portre çiziliyor. Doğrusu ve ideali de budur. Ne var ki, 21 Ocak 2017 tarih ve 6771 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunundan sonra Türkiye’de yasama ve yürütme organlarının aldığı şekil ve donatıldığı yetkiler, keza Hâkimler ve Savcılar Kurulunun oluşum şekli ve keza uygulamadan çıkan tecrübeler karşısında, Ayşe Odman’ın özellikle yürütme organına ilişkin çizdiği portre, kanımca fazla idyllique kalıyor.

En azından kendi hesabıma şunu söyleyeyim: Ben devletimizin yasama ve yürütme organlarının ve keza hâkimleri atayan organ olan Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yeni şeklini sevemiyorum. Ayşe Odman’ın yazdıkları da bu sevgimi artıramadı.

Ne diyeyim? İnşallah devletimizi bütün organlarıyla, koşulsuz olarak sevebileceğimiz günler yakındır!

XVI. BİRKAÇ KÜÇÜK ELEŞTİRİ

Kitap tanıtım ve inceleme yazılarında eleştiri de bulunur. Adet bozulmasın. Ben de birkaç küçük eleştirimi dile getireyim:

1. Kitabın Fizikî Yapısına İlişkin Gözlemlerim.- Kitap birinci hamur ve nispeten kalın bir kağıda basılı. Karton kapağı da oldukça sert. Cildindeki tutkal da esnek değil. Neticede kitap tam açılmıyor. Açıp masanıza koyduğunuzda kitap kendiliğinden kapanıyor; daima elinizle tutmanız gerekiyor. Belki kitap, daha ince bir kağıda basılsa ve daha ince veya esnek bir karton kapak kullanılsa daha iyi olurdu. Ayrıca -kitabın en azından bendeki nüshasında- karton kapağın ve keza iç sayfalarının, kağıdın su yoluna uygun yönde basıldığından emin değilim. Ayrıca şunu da belirtmek uygun olabilir: Bu bir edebiyat kitabı. Adet olduğu üzere ikinci hamur kağıda basılması daha uygun olabilirdi.

2. Emojiler.- Kitapta neredeyse her paragrafta emojiler var. Ben şahsen bu emojileri pek sevemedim. Bunlar benim dikkatimi dağıttı. Hâliyle ben emoji aleminde büyümüş biri değilim. Muhtemelen bu münhasıran bana yönelik bir husustur.

3. Tipografi.- Kitabı okurken acaba bu kitap türüne mahsus, daha farklı bir yazı tipi stili kullanılsa, en azından bazı yerlerde, daha az ciddi bir yazı tipi seçilseydi daha mı iyi olurdu diye zaman zaman kendime sordum.

4. Anayasa Değişikliği Konusu İşlenmemiş.- Yukarıda da belirttiğim gibi kitap, formel bir anayasa hukuku kitabı değil, kitap, anayasa hukuku konularını ve sorunlarını içeren türü kendine özgü bir edebiyat eseri. Bununla birlikte kitapta anayasa hukukunun neredeyse bütün standart konuları şu ya da bu şekilde var. Ancak bir konu eksik: “Anayasa değişikliği”. Bu konu işlenmemiş (Sadece bir yerde [s.13] cumhuriyet devlet şeklinin değiştirilmezliği ilkesi belirtilmiş).

Kitapta anayasa değişikliği konusunun işlenmemiş olmasının Ayşe Odman’ın bilinçli bir tercihi olup olmadığını bilemiyorum. Bununla birlikte bana öyle geliyor ki, anayasa değişikliği konusu, bu kitabın temel kurgusuyla çok bağdaşmıyor. Çünkü Anayasa, bir “Ana” olarak kurgulanmış. Devleti o kurmuş. Kurulu organların anayasada değişiklik yapması, çocuğun anasını değiştirmesi gibi tasavvur edilemeyecek bir şey. Belki anayasanın başka bir anayasayla değiştirilmesi değil, ama mevcut anayasada anayasanın kendisinin öngördüğü usûllerle kısmî değişiklik yapılması hususu kitapta işlenebilir. Ayşe Odman’ın buna uygun bir formül bulabileceğinden hiç şüphem yok.

Kitapta benzer bir şekilde devrim ve hükûmet darbelerinden sonra yeni bir anayasa yapılması olgusu da yok. Kitapta 27 Mayıs 1960 ve 12 Eylül 1980 hükümet darbelerine ve bu darbeler sonrası yeni birer Anayasa yapılmasına ilişkin bir bilgi bulunmuyor. Hatta kitabı okuyan ve konu hakkında bilgisi sınırlı bir okuyucu, hâlâ Atatürk ve büyük ninelerimizin ve dedelerimizin zamanında yapılan Anayasanın yürürlükte olduğunu sanabilir.

Hâliyle bir kitapta, hele böyle türü çok özel bir kitapta her konunun işlenmesi zorunluluğu yoktur.

5. Hâkimlerin Kimin Tarafından Seçildiği Sorusuna Cevap Verilmemiş.- Kitabın 120’nci sayfasında Zeyno Devlet’e şu soruyu soruyor:

“Bir de hâkimler vardı, hani şu Anayasa’da uzun uzun bahsedilen ve senin de çok güvendiğin hâkimler… Onları kim seçiyor? … Ben onları çok merak ediyorum”.

Devlet bu soruya şu cevabı verir:

“Biliyordum, onları merak edeceğini biliyordum! O zaman haydi bakalım adalet katına çıkıyoruz” (s.121).

Ben Devlet’in bu soruya “Adalet Katında” başlıklı Onbeşinci Bölümde cevap vereceğini sandım. Ama bu bölümde bu sorunun cevabını bulamadım. Galiba Devlet, Zeyno’nun bu sorusuna cevap vermeyi unutmuş! Zeyno 2, Devlet 0.

6. Kitabın Hedef Kitlesi Hakkında.- Kitabın hedef kitlesi kimdir? Kitap çocuklara anlatılıyormuş gibi yazılmış olsa da, kitabın tanıtım yazısından belirtildiği gibi, kitabın özellikle çocuklara hitap etmek gibi bir kaygısı yok. Kitabın belli bir yaşın üstünde çocuklar dahil herkese hitap ettiği söylenebilir. Nitekim On İki Levha Yayınevinin sitesinde yer alan kitabın tanıtım yazısında şöyle deniyor:

“Bu kitap, hukukun üstünlüğünü tam anlamıyla kavramak isteyen herkese en eğlenceli okumayı vaat ediyor. Küçük Prens ve Sofie'nin Dünyası'nda olduğu gibi yaş sınırı gözetmeyen Anayasa Candır, 7'den 70'e 82 milyonun vatandaşlık bilincini geliştirmek için birebir” [2].

Bununla birlikte sanki kitabın hedef kitlesi konusunda bir belirsizlik var. Ben kitabın hedef kitlesinin kim olduğunu veya kim olması gerektiğini bilemiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Eminim, bu kitap, çocuklarının “anayasa nedir”, “devlet nedir”, “ülke nedir”, “millet nedir”, “hak nedir”, “özgürlük nedir”, “demokrasi nedir”, “diktatörlük nedir”, “adalet nedir” gibi sorularına muhatap olan anne ve babalara çok yardımcı olacaktır. Bu soruları soran çocuklara, anne-babalar, onların anlayabileceği bir dilden sorularına cevap verebileceklerdir.

7. Kitabın Kurgusu Hakkında.- Aslında hedef kitlenin kim olduğundan çok, asıl mesele kitabın okuyucunun ilgisi çekip çekmeyeceği meselesidir. Kitap okuyucuların ilgisini çekebilecek midir? Ben bu soruya cevap verecek donanımda değilim. Ben sadece kendi adıma, kitabın bir yetişkin olarak bana hitap ettiğini, ilgimi çektiğini ve kitabı zevkle okuduğumu söyleyebilirim. Şüphesiz bunda, benim bir anayasa hukukçusu olmamın, kitapta tartışılan konuların benim de üzerinde yıllardır tartıştığım konular olmasının da payı olmuştur.

Belki okuyucunun ilgisini çekmek için kitapta daha karışık bir kurguya ihtiyaç olduğu düşünülebilir. Kötü karakter olmadan öykü olmaz. Çelişki olmadan ne komedi, ne trajedi yazılabilir. Anayasa Candır’da kötülerden ve kötülüklerden bahsedilse de “kötü karakter” yok. Kitabın iki kahramanı var: Zeyno ve Devlet. İkisi de iyi karakterler. Acaba bunların yanına birer de kötü karakter eklenseydi nasıl olurdu? İyiler ve kötüler arasındaki bir mücadele okuyucunun ilgisini daha fazla çekebilir.

Hâliyle kitabın kendine özgü bir kurgusu var. Ayşe Odman’a kurgu önermek benim haddim değil.

Çocuk okuyucuların ilgisini çekmek açısından, acaba kitapta olay, hareket ve nihaî olarak da macera düzeyi yeterli mi? Gerçi Zeyno, “Akış (Akıl Işınları)” isimli bir araçla heyecanlı bir yolculuğa çıkıyor. Ancak bu yolculukta çok hareket yok. Zeyno’nun duyduğu heyecanı, acaba Türkiye’de genel çocuk okuyucu veya genel yetişkin okuyucu duyacak mıdır? Bundan emin değilim.

Hâliyle Ayşe Odman’ın bir macera romanı yazmak için yola çıkmadığı açık. Bu açıdan benim bu gözlemim büyük ölçüde ilgisiz gözlem olarak görülebilir.

Tabiî ki bu bir iki küçük eleştiri ve gözlemim kitabın değerine düşürmüyor.

SONUÇ

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır isimli kitabı, eşi benzeri olmayan, türünün ilk örneği bir kitap. Anayasa hukuku alanında yazılmış bir roman.

Yirmi tane kitabın olduğu yerde yirmibirinci kitabı yazmak zor bir iş değildir. Asıl zor iş, bir alanda ilk kitabı yazmaktır. Bu zor işe cesaret ettiği için sayın Ayşe Odman’ı kutlamak gerekir.

Kendisi bakir bir alanın ilk kaşifi. Muhtemelen her kaşif gibi, keşif gezisinde pek çok tehlikeyle karşılaşmıştır. Ortaya çıkan esere baktığımızda sayın Odman’ın bu tehlikelerin üstesinden başarıyla geldiğini görüyoruz.

Bir yazar böyle bir keşif gezisine çıkıp eli boş da dönebilirdi. Keza keşif alanının derinliklerine nüfuz edemeyebilirdi. Ortaya sadece tasvirî, basit, yüzeysel gözlemlerden ibaret bir kitap çıkabilirdi. Hayır öyle değil. Ayşe Odman’ın kitabı sığ bir kitap değil, konusunun en derin meselelerine giren, onları ortaya çıkaran ve tartışan bir kitap. Yukarıda Ayşe Odman’ın nasıl anayasa hukukunun ve hukukun genel teorisinin en zor meselelerine kitabında yer verdiğini gösterdim. Odman, kolaya kaçmıyor. Asla yüzeysel değil. Zeyno’ya zor soruları sordurmaktan ve onu Devlet ile tartıştırmaktan kaçınmıyor.

Ayşe Odman’ın bu zorlu keşif yolculuğunda başarısızlığa uğramamasının bir sebebi var: Çünkü kendisi çok donanımlı bir entelektüel. Ayşe Odman, esasen ticaret hukuku profesörü olsa da, kitabıyla bize, anayasa hukukunun ve hukukun genel teorisinin en derin meselelerini özümsemiş bir hukuk düşünürü olduğunu gösteriyor.

Ayşe Odman sadece bir hukuk düşünürü değil, aynı zamanda özgün bir romancı. Kitabında kullandığı dil, bir hukukçunun kuru dili değil.

Ayşe Odman’ın kitabı, alanında yazılmış ilk kitap. İlk kitap olmanın zorluğu büyüktür. Umarım bu zorluğun mükafatı da büyük olur ve kitap hak ettiği ilgiyi okuyucudan görür.

Ayşe Odman’ın Anayasa Candır kitabını, başta hukuk öğrencilerine, hukuka ilgi duyan herkese ve özellikle çocuklarının anayasa ve devlet ile ilgili sorularına muhatap kalan anne ve babalara hararetle tavsiye ederim.

Bu güzel kitabı bize kazandırdığı için sayın Ayşe Odman’a teşekkür ediyor ve sizleri Anayasa Candır kitabının son bölümünde yer alan ve bilge Devlet’in son sözleri olan şu paragraf ile baş başa bırakıyorum:

“Seninle vakit geçirmek çok güzeldi Sevgili Zeyno. Aklın, merakın ve neşenle yaşama sevinci saçıyorsun. Artık annemi ve beni tanıyorsun. Bizler, yani Anayasa ve Devlet; senin, ailenin, arkadaşlarının, tüm milletinizin güvenliği, huzuru ve mutluluğu için varız. Siz bizi koruduğunuz ölçüde biz de sizi koruyabiliriz. Yapılan her haksızlığın, her açgözlü davranışın ve haksızlıklara göz yumulmasının bizi zayıflatacağını, giderek öldüreceğini unutmayın. Biz ölürsek siz de özgürlüğünüzü ve mutluluğunuzu yitirirsiniz. Aklınız karıştığında, ne yapacağınıza karar veremediğinizde, annenizi, onun verdiği öğütleri hatırlayın. Anneler candır, onlar hep bizim iyiliğimizi ister. Devlet işleri şaşacak olursa, toplumda haksızlıklar artarsa, yolsuzluklar çoğalırsa, o zaman da Anayasa’ya bakın, orada bir çözüm mutlaka vardır. Unutmayın, O, sizin özgürlük ve mutluluk hayallerinizin ürünüdür ve çok kıymetlidir. Anayasa Candır…” (s.135).

29 Kasım 2019

DİPNOTLAR
(Geri dönmek için dipnot numarasının üzerine tıklayınız).
[1] http://aves.akdeniz.edu.tr/aboztosun/
[2] http://www.onikilevha.com.tr/yayin/1487/anayasa-candir


(c) Kemal Gözler, 2019.

BU YAZIYA AŞAĞIDAKİ ŞEKİLDE ATIF YAPILMASI ÖNERİLİR:
Kemal Gözler, “Anayasa Candır: Ayşe Odman’ın Aynı İsimli Başlıklı Kitabı Hakkında Bir Tanıtım ve İnceleme Yazısı”, www.anayasa.gen.tr/anayasa-candir.htm (Yayın Tarihi: 29 Kasım 2019).



Copyright ve Sorumluluk
İktibas (Alıntı) Koşulları
Atıf (Kaynak Gösterme) Usulleri

Editör: Kemal Gözler
E-Mail:
twitter.com/k_gozler
Ana Sayfa: www.anayasa.gen.tr
Bu Sayfa: www.anayasa.gen.tr/anayasa-candir.htm
İlk Yayın Tarihi: 29 Kasım 2019, Saat 20:30
Düzeltme/Ekleme/Değişiklik Tarihi: 30 Kasım 2019, Saat 19:20