Sayfa 552:
(…)
Sayfa 555:
Yasama dokunulmazlığı mutlak değildir. Yasama dokunulmazlığının birtakım istisnaları vardır. (…)
Anayasanın 83’üncü maddesinin 2’nci fıkrasında, açıkça “ ağır cezayı gerektiren suçüstü hali … bu hükmün dışındadır” denmektedir.
(…)
Sayfa 559:
Anayasanın 83’üncü maddesine göre, “seçimden önce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır”.
Bu düzenlemeye göre şu şartlar söz konusudur: a) Suçun soruşturmasına seçimden önce başlanılmış olmalıdır. b) Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar ile ilgili olmalıdır. c) Yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır. Birinci ve üçüncü şartlar yeterince açıktır. Üzerinde fazla bir şey söylemeye gerek yoktur. Ancak, buradaki ikinci şart, yani “Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar” kavramı isabetsiz bir kavramdır. Şöyle:
Yasama dokunulmazlığı “durumlar” ile ilgili değil, “suçlar” ile ilgili bir kurumdur. Ortada “suç” olmadan yasama dokunulmazlığının istisnası da olmaz. Dolayısıyla Anayasanın 83’üncü maddesinde kullanılan “Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar” terimi eleştiriye açıktır. Anayasa koyucu, yasama dokunulmazlığına suç türü itibarıyla istisna getirmeyi arzu ediyor ise, “durumlar” değil, “suçlar” terimini kullanmalı; istisna tuttuğu suçları isim isim saymalıdır.
83’üncü maddede neden “suçlar” terimi kullanılmamış da “durumlar” terimi kullanılmıştır? Bunun çok basit bir cevabı var. Çünkü 14’üncü maddede düzenlenen şeyler “suç” değil, hakkın kötüye kullanılması “durumları”dır. Hakkın her kötüye kullanılması ise suç oluşturmaz; suç oluşturması için bunun ayrıca ve açıkça kanunla “suç” olarak düzenlenmesi gerekir. Zaten 14’üncü maddenin son fıkrasında da 14’üncü maddedeki durumların müeyyidesinin kanunla tespit edileceği hükme bağlanmıştır.
Zaten “anayasayla” suç ihdas edilmiş olması, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir hukukî sapkınlık olurdu. Çünkü anayasalar suç ihdas etmek için değil, devleti sınırlandırmak ve bireyleri devlete karşı korumak için yapılır. Dolayısıyla 83’üncü maddenin yasama dokunulmazlığının istisnası olarak 14’üncü maddeye atıf yapması büyük bir yanlışlıktır. Bundan bir hukukî sonuç istihraç edilmesi de mümkün değildir.
Konuyu daha yakından görmek için Anayasanın 14’üncü maddesinin metnini vermekte yarar vardır:
“III. Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılamaması
MADDE 14 – (Değişik: 3/10/2001-4709/3 md.) Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetler biçiminde kullanılamaz.
Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.
Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir”.
Bu maddenin 3 Ekim 2001 tarih ve 4709 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunundan önceki hâli şöyleydi:
“III. Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılmaması
MADDE 14 – Anayasada yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbiri, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak veya dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak amacıyla kullanılamazlar.
Bu yasaklara aykırı hareket eden veya başkalarını bu yolda teşvik veya tahrik edenler hakkında uygulanacak müeyyideler kanunla düzenlenir.
Anayasanın hiçbir hükmü, Anayasada yer alan hak ve hürriyetleri yok etmeye yönelik bir faaliyette bulunma hakkını verir şekilde yorumlanamaz”.
Görüldüğü gibi, Anayasanın 14’üncü maddesinin ne ilk şeklinde, ne de mevcut şeklinde bir suç tanımı yapılmamıştır. Yani 14’üncü maddeyle bir suç ihdas edilmemiştir.
Anayasamızın 14’üncü maddesinde birtakım suçlar isimli olarak sayılmış da değildir. 14’üncü maddede birtakım kavram ve ilkeler geçmektedir. 14’üncü madde esasen başlığında da ifade edildiği gibi temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanılması yasağına ilişkindir [1]. Maddede birtakım kavramlar sayılmakta, temel hak ve hürriyetlerin bu kavramları ortadan kaldırmak amacıyla kullanılması yasaklanmaktadır.
14’üncü maddede geçen kavramların birçoğu belirsiz kavramlardır. Bunların tanımlanmaları güçtür. Her halükarda bunlar tanımlansa bile birer suç değildir. Örneğin “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak”, “Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek”, “temel hak ve hürriyetleri yok etmek”, “Devletin bir kişi veya zümre tarafından yönetilmesini veya sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini sağlamak”, “dil, ırk, din ve mezhep ayırımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzenini kurmak” ne demektir? Bunların tanımı fevkalade güçtür. Kaldı ki bunlar tanımlansa bile bunların suç teşkil etmesi için bunların ayrıca ve açıkça Türk Ceza Kanunu tarafından da tanımlanmaları ve kendilerine ceza bağlanması gerekir. Oysa bunların Türk Ceza Kanununda birebir karşılıkları yoktur.
Maddenin ilk şeklinde yer alan bu ağır ve muğlak kavramların çoğu 3 Ekim 2001 tarih ve 4709 sayılı Anayasa Değişikliği Kanunuyla yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak maddenin yeni şeklinde de aynı nitelikte “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak” ve “insan haklarına dayanan demokratik ve lâik Cumhuriyeti ortadan kaldırmak” kavramları bulunmaktadır. Bu kavramlarla bir suç ihdas edildiğini veya Türk Ceza Kanununda düzenlenen belirli bir suça göndermede bulunulduğunu söylemek mümkün değildir.
Bu nedenle, hangi suçun “Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar” ile ilgili olduğu, hangi suçun bu durumlar ile ilgili olmadığı sorusu objektif olarak yanıtlanabilecek bir soru değildir. Ceza hukukunda kanunîlik ve kıyas yasağı ilkeleri geçerlidir. Hangi suçun Anayasanın 14 üncü maddesindeki durumlar ile ilgili olduğu yolunda yapılan her belirleme, hangi yöntemle yapılırsa yapılsın kanunîlik ve kıyas yasağı ilkeleri kaçınılmaz olarak ihlâl edilmiş olacaktır.
Hangi suç türlerinin Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar ile ilgili olduğu saptanabilse bile, böyle bir istisnanın öngörülmüş olmasını yasama dokunulmazlığı kurumunun mantığıyla bağdaştırmak mümkün değildir. Yasama dokunulmazlığı, milletvekillerinin suç iddialarıyla rahatsız edilmemesini amaçlamaktadır. Buna isnadın ciddîliği nedeniyle ağır cezayı gerektiren suçüstü hali istisnası getirilmiştir. Oysa Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlarla ilgili suçlarda “isnadın ciddîliği” ve keza suçüstü hâli aranmamaktadır. Bir milletvekiline isnat edilen sıradan bir suçun Anayasanın 14’üncü maddesindeki durumlar ile ilgili olduğu iddia edilerek bu suçtan dolayı milletvekili hakkında soruşturma açılabilecek ve tutuklanabilecek ve böylece milletvekili yasama çalışmalarından alıkonabilecektir.