2013 yılının Kasım ayında Örnekleriyle Usûlsüz Alıntı Sorunu başlıklı bir kitap yayınladım [1]. Bu kitapta 10 ayrı yazarın kitaplarında bulunan usûlsüz alıntılara tek tek örnek verdim ve bu yazarları eleştirdim.
Bu kitabın 441 ile 551’inci sayfaları arasında yer alan Dokuzuncu Bölümü [2] Anayasa Mahkemesi üyesi ve dönemin Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Serdar Özgüldür’e ilişkindir. Bu bölümde Serdar Özgüldür’ün aynı zamanda doktora tezi olan Tam Yargı Davaları (Ankara, Yetkin, 1996) isimli kitabında Ömer Anayurt’un Türk Hukukunda İdarenin Kusura Dayalı Sorumluluğu başlıklı yüksek lisans tezinden yapılmış pek çok usûlsüz alıntı olduğunu iddia ettim ve bu usûlsüz alıntılara toplam 74 adet somut örnek verdim. Bu örneklerde önce Serdar Özgüldür’ün kitabından alınmış paragrafları ve sonra bunların kaynağı olan Ömer Anayurt’un kitabından alınmış paragrafları alt alta verdim ve bunlar arasında karşılaştırma yaparak, Serdar Özgüldür’ün, paragraflarını kaynağını göstermeksizin Ömer Anayurt’un kitabından aldığını gösterdim ve Serdar Özgüldür’e şiddetli eleştiriler yönelttim.
Kitapta ayrıca Serdar Özgüldür’ün özgeçmişi ve mesleğinde ilerlemesi hakkında bilgi verdim. Keza kitapta Ömer Anayurt’un Serdar Özgüldür’e karşı 2006 yılında Ankara Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinde açtığı intihal davası ve 2007 yılında bu davadan feragati hakkında bilgiler verip bazı sorular sordum.
Kitap yayınlandıktan bir ay kadar sonra, Anayasa Mahkemesi üyesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Serdar Özgüldür, vekili Oğuz Büyüktanır’ın vasıtasıyla, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına 23 Aralık 2013 tarihinde bir şikâyet dilekçesi sunmuş. Bu dilekçede kamu görevlisine hakaret sebebiyle cezalandırılmam ve söz konusu kitabın toplatılmasına karar verilmesi talep edilmiş.
Savcılık, 20 Ocak 2014 tarihli bir yazıyla beni şüpheli sıfatıyla ifadeye çağırdı. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına giderek, hazırlık soruşturmasını yürüten Cumhuriyet Savcısı Evrim Uzunsoy’a 6 Şubat 2014 günü ifademi verdim. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı, Cumhuriyet Savcısı Evrim Uzun-soy’un imzasıyla, 21 Mayıs 2014 tarih ve 2014/4693 sayılı iddianameyle, hakkımda Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinde Türk Ceza Kanununun 125/1, 125/3.a, 4, 53/1 maddeleri uyarınca cezalandırılmam istemiyle dava açtı. Dava Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinde E.2014/384 sayılı dosyada görüldü.
Davamın ilk duruşması Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesi huzurunda 14 Ekim 2014 tarihinde yapıldı. Bu duruşmada hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını talep etmediğimi ve ayrıca hakkımda herhangi bir şikayetten vazgeçme vaki olursa, bunu da kabul etmediğimi tutanağa geçirttim. Ayrıca, bu duruşmada yaptığım sözlü savunmada ve verdiğim yazılı savunma dilekçesinde Ömer Anayurt’un Serdar Özgüldür’e karşı açtığı intihal davasından feragat etmesi için Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç tarafından ikna edildiği ve bu amaçla Haşim Kılıç’ın Sakarya Üniversitesine giderek Ömer Anayurt ile görüştüğünü öğrendiğimi söyledim ve bu hususun ispatı için Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın, Prof. Dr. Ömer Anayurt’un, dönemin Sakarya Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Durman’ın, dönemin Sakarya Üniversitesi Genel Sekreteri Prof. Dr. Zafer Demir’in ve yine dönemin Sakarya Üniversitesi İİBF Dekanı Prof. Dr. Engin Yıldırım’ın tanık olarak dinlenilmesini talep ettim.
Mahkeme talebimi kabul etti ve adı geçen kişilerin tanık olarak dinlenmesi için bulundukları yer mahkemelerine talimat yazılmasına karar verdi.
Tanık Ömer Anayurt ve tanık Engin Yıldırım Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesi önünde 5 Aralık 2014 tarihli duruşmada dinlendi. Haşim Kılıç Mahkeme tarafından çağrılmasına rağmen tanıklık yapmak için mahkemeye gelmedi. Adı geçenin tekrar çağrılmasını talep etmemize rağmen Mahkeme bu isteğimizi kabul etmedi.
Tanık Zafer Demir, Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi önünde 12 Aralık 2014 tarihli duruşmada, tanık Mehmet Durman ise Sakarya 2. Asliye Ceza Mahkemesi önünde 19 Aralık 2014 tarihli duruşmada dinlendi.
Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesi huzurundaki asıl davanın ikinci duruşması 22 Ocak 2015 tarihinde yapıldı ve adı geçen Mahkemenin aynı tarih ve E.2014/384 ve K.2015/30 sayılı kararıyla beraat ettim.
Mahkemenin beraat kararı, katılan Serdar Özgüldür vekili Oğuz Büyüktanır tarafından temyiz edildi. Temyiz incelemesi neticesinde Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin verdiği beraat kararı, Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 4 Kasım 2019 tarih ve E. 2018/3039, K.2019/15394 sayılı kararıyla onandı ve böylece beraat kararı kesinleşmiş oldu.
Davanın özeti budur. Ayrıntılarını ise izleyen sayfalarda yayınlanan dava belgelerinden okuyabilirsiniz.
Belgeler bölümünde görüleceği üzere, bu kitapta söz konusu dava anlatılmamakta, bunun yerine doğrudan doğruya dava evrakının önemli bir kısmı yayınlanmaktadır.
Bu kitap, yukarıda da açıklandığı gibi, Özgüldür v. Gözler davası olarak isimlendirdiğim, Serdar Özgüldür’ün şikâyeti sonucunda Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hakkımda açılmış bulunan ve Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2014/384 sayılı dosyasında görülmüş olan davaya ilişkindir. Aslında bu davayla aynı dönemde ve aynı Mahkemede hakkımda açılmış olan bir dava daha vardır: Haşim Kılıç’ın şikâyeti sonucunda açılan Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2014/372 sayılı dosyasında görülmüş olan Kılıç v. Gözler Davası.
Bu dava hakkında da küçük bir açıklama yapmak isterim:
Serdar Özgüldür’ün vekili Av. Oğuz Büyüktanır hakkımda Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduğu 23 Aralık 2013 günü, dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç adına bir şikâyet dilekçesi daha vermiş. Bu dilekçeden anlaşıldığına göre, Haşim Kılıç da kamu görevlisine hakaretten cezalandırılmamı ve Örnekleriyle Usûlsüz Alıntı Sorunu başlıklı kitabımın toplatılmasını talep etmiş.
Serdar Özgüldür’ün hakkımda şikâyette bulunmasına şaşırmadım. Öngördüğüm ve beklediğim bir şeydi. Çünkü doktora tezinde pek çok usûlsüz alıntının bulunduğunu iddia ediyordum. Ne var ki Haşim Kılıç’ın şikâyetine doğrusunu isterseniz şaşırdım. Bunu beklemiyordum. Zira şikâyet konusu yapılan kitap, Haşim Kılıç’a yönelik bir kitap değildi.
İlginçtir ki, Haşim Kılıç’ın vekili aracılığıyla sunduğu şikâyet dilekçesi, sadece Haşim Kılıç’ın değil, Serdar Özgüldür’ün, Anayasa Mahkemesi raportörü Ali Rıza Çoban’ın ve Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’ın da benim tarafımdan hakarete uğradığı iddiasını içermektedir. Dilekçenin ikinci sayfasında “sözü geçen kitapta, başta müvekkilim olmak üzere, Anayasa Mahkemesinin bazı üye ve raportörlerini itibarsızlaştırmaya yönelik spekülasyonlara ve ithamlara yer verilmiştir” denmekledir.
Yine Haşim Kılıç, şikâyet dilekçesinin üçüncü sayfasında beni, “Cumhurbaşkanı ve Anayasa Mahkemesi üyesi Engin Yıldırım’ı kamuoyu önünde itham etmekle” suçlamaktadır.
Takibi şikayete bağlı bir suçta, Haşim Kılıç’ın şahsı adına sunduğu bir şikayet dilekçesiyle, Anayasa Mahkemesi adına şikâyette bulunmak gibi bir yetkisi hâliyle yoktu. Yine Haşim Kılıç’ın şahsı adına sunduğu bir şikâyet dilekçesinde Serdar Özgüldür, Ali Rıza Çoban, Engin Yıldırım ve Cumhurbaşkanının itham edildiği yolunda iddiada bulunmaya da hâliyle hakkı yoktu. Haşim Kılıç, adı geçenlerin avukatı mıydı ki, bu kişiler adına şikâyette bulunmaktaydı? Vakıa Ali Rıza Çoban, Engin Yıldırım ve dönemin Cumhurbaşkanı benim hakkımda şikâyette bulunmadı.
Haşim Kılıç’ın şikayet dilekçesinden sonra Bursa Cumhuriyet Savcılığı hakkımda bir soruşturma açtı (Soruşturma No: 2013/82126) ve neticede Cumhuriyet Savcısı Halit Tunç imzasıyla hakkımda 21 Mayıs 2014 tarih ve 2014/10961 sayılı iddianameyle Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinde kamu görevlisine hakaret suçundan dava açıldı. Bu dava Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinde E.2014/372 sayılı dosyasında görüldü. Bu davadan da beraat ettim.
Burada bir hususun altını çizmek isterim: Serdar Özgüldür ve Haşim Kılıç’ın şikayet dilekçeleri aynı tarihlidir ve birbirine içerik olarak çok benzemektedirler. Her iki dilekçede de kitabımın hakaret suçunu oluşturduğu iddia edilen paragrafları aynı paragraflardır. Buna rağmen hem Serdar Özgüldür, hem de Haşim Kılıç ayrı ayrı şikâyet dilekçeleri verdiler. Oysa birlikte şikayet edebilirlerdi. Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı da, hakkımda tek dava açmak yerine, iki ayrı iddianame düzenleyerek iki ayrı ceza davası açtı. Bu iki dava, şikayetçilerin ve savcılığın istediği gibi sonuçlansaydı, aynı kitabın aynı paragraflardan dolayı iki ayrı defa ceza alacaktım.
Ancak hakkımda iki ayrı ceza davası açılması benim işime yaradı ve şikâyetçileri zor durumda bıraktı. Zira ben, Serdar Özgüldür’ün şikâyeti sonucunda açılan ceza davasında (E.2014/384) Haşim Kılıç’ı tanık olarak gösterdim ve Mahkeme Haşim Kılıç’ın bu davada tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Haşim Kılıç’ın şikâyeti sonucunda açılan ceza davasında da (E.2014/372), Serdar Özgüldür’ü tanık olarak gösterdim ve Mahkeme Serdar Özgüldür’ün bu davada tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Haşim Kılıç, tanık olarak ifade vermemek için Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesine 27 Kasım 2014 tarihli dilekçeyi sundu [3]. Serdar Özgüldür de yine tanık olarak ifade vermemek için Ankara 2. Asliye Ceza Mahkemesine 27 Kasım 2014 tarihli dilekçeyi sundu [4].
Eğer Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve Anayasa Mahkemesi üyesi ve Uyuşmazlık Mahkemesi Başkanı Serdar Özgüldür beni birlikte şikâyet etselerdi ve benim hakkımda tek ceza davası açılsaydı, her ikisi de aynı ceza davasında “katılan” sıfatına sahip olacaklardı ve dolayısıyla “tanık” sıfatıyla ifadeye çağrılmaları mümkün olmayacaktı.
İlave edelim ki, Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesi, Haşim Kılıç’ın Serdar Özgüldür’ün şikâyeti sonucunda açılan davada; Serdar Özgüldür’ün de Haşim Kılıç’ın şikâyeti sonucunda açılan davada tanık olarak dinlenmesine karar verince, Serdar Özgüldür ve Haşim Kılıç’ın avukatı Oğuz Büyüktanır, 10 Aralık 2014 tarihli dilekçesiyle davaların birleştirilmesini talep etti.
Ne kadar ilginç! Dava açılması için şikâyette bulunurken ortada iki ayrı suç olduğunu ve sanığın iki ayrı ceza alması gerektiğini iddia edenler, mahkeme huzuruna tanık olarak çağrıldıklarında, ortada irtibat bulunduğunu ileri sürüp davaların birleştirilmesini talep edebiliyorlar! Madem irtibat vardı, neden şikâyeti birlikte yapmadınız? Davaların arasında irtibatın olduğunu görmeniz için tanık olarak çağrılmanız mı gerekti?
Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesi, 22 Ocak 2015 tarihli duruşmada, Haşim Kılıç ve Serdar Özgüldür’ün irtibat nedeniyle davaların birleştirilmesi talebini reddetti ve reddederken de kararının gerekçesinde şu ifadeye yer verdi: “…şikâyete bağlı suçlardan olması nedeniyle tarafların birlikte açabilecekken tarafların ayrı ayrı dava açmış olmaları nedeniyle… birleştirme talebinin reddine…” [5].
Ne diyelim: Bazen strateji tersine döner; karşı tarafa hizmet eder hâle gelir. O nedenle bir hak arama mücadelesinde prensiplerden asla vazgeçmemek gerekir. Dava iki tarafı keskin bir bıçak gibidir. Bir davada her iki taraf da zarar görebilir. O nedenle bir davayı strateji üzerine değil, prensipler üzerine kurmak gerekir.
Haşim Kılıç’ın şikâyeti sonucu açılmış davada da Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 22 Ocak 2015 tarih ve E.2014/372. K.2015/29 sayılı kararıyla beraat ettim ve bu beraat kararı Yargıtay 18. Ceza Dairesinin 5 Kasım 2019 tarih ve E.2018/5858, K.2019/15559 sayılı kararıyla onanarak kesinleşti.
Haşim Kılıç’a ilişkin olarak belirtmek istediğim bir şey daha var: Haşim Kılıç, hakkımda Bursa Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği şikâyet dilekçesinin çok benzeri olan bir dilekçeyi, aynı dönemde YÖK Başkanlığına da vermiş ve hakkımda disiplin soruşturması açılmasını talep etmiştir. İlginçtir ki, Haşim Kılıç, bu şikayet dilekçesini “Anayasa Mahkemesi Başkanlığı” antetli bir kağıda yazmış ve dilekçenin altını “Anayasa Mahkemesi Başkanı” sıfatıyla imzalamıştır. Dahası bu şikayet dilekçesine Anayasa Mahkemesi Başkanlığının resmî yazışmalarında kullanılan 75384030-2013-804 ile başlayan bir resmî sayı numarası verilmiştir!
Dönemin YÖK Başkanı, YÖK Denetleme Kurulundan hakkımda disiplin soruşturması açılmasını istemiştir. YÖK Denetleme Kurulu Başkanlığı hakkımda soruşturma açmış ve bir üyesini soruşturmacı olarak atayarak savunmamı istemiştir.
Hakkımda kendilerini usûlsüz alıntı yapmakla suçladığım kişilerin şikâyeti sonucunda gerek YÖK, gerekse Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü tarafından açılmış pek çok disiplin soruşturması oldu. Ama hakkımda açılan disiplin soruşturmalarından en tuhafı, Haşim Kılıç’ın şikâyeti sonucunda YÖK tarafından açılmış olan bu disiplin soruşturmasıdır. Çünkü bu soruşturmada bana isnat edilen suç, “Örnekleriyle Usûlsüz Alıntı Sorunu” başlıklı kitabımda -YÖK Denetleme Kurulunun savunma isteme yazısından aynen aktarıyorum- “Anayasa Mahkemesinin bazı üye ve raportörlerini itibarsızlaştırmaya yönelik spekülasyonlara ve ithamlara yer vermek”tir.
Bu disiplin soruşturmasında kendimi savunmakta çok güçlük çektim, çünkü yazdığım akademik bir kitapta yazdıklarımın nasıl olup da bir disiplin suçu oluşturabileceğini ve bir ihtimal bir disiplin suçu oluşturacaksa hangi disiplin suçunu oluşturacağını bir türlü anlayamadım.
Bu soruşturmada savunma yazmak benim çok ağrıma gitti. Türk yargı organının en yüksek mahkemesinin başkanının şikayeti sonucunda Türk üniversitesinin en yüksek makamı bir üniversite öğretim üyesinin yazdığı akademik bir kitap hakkında disiplin soruşturması açmıştı! Bu soruşturmayı bugün dahi hatırlayınca sinirden ellerim titriyor.
Bu soruşturma da beni üniversiteden yıldıran ve soğutan hakkımda açılan çeşitli disiplin soruşturmalarından birisi olmuştur.
Yukarıda da açıklandığı gibi Serdar Özgüldür’ün şikâyeti sonucunda hakkımda Bursa 2. Asliye Ceza Mahkemesinde bir dava (E.2014/384), aynı Mahkemede Haşim Kılıç’ın şikâyeti sonucunda bir dava (E.2014/372) daha açılmıştır.
Bu iki dava, birbirinin çok benzeri iki davadır. Şikayetçileri dışında bu iki davanın her şeyi (konusu, yani hakaret teşkil ettiği iddia edilen paragraflar, sanığı, tanıkları, delilleri ve dahi tarafları temsil eden avukatlar) aynıdır.
Asıl mahkemede ve talimat mahkemelerindeki duruşmalarda önce bir davanın duruşması yapıldı; sonra da aynı işlemler diğer dava için tekrarlandı. Duruşma tutanakları ve kararlar, katılan isimleri ve dava esas numaraları dışında aynıdır.
Elinizde tuttuğunuz bu kitap Özgüldür v. Gözler davasına ilişkindir. Kılıç v. Gözler davası için de bir kitap yayınlayabilirdim. Bu kitap Özgüldür v. Gözler davası kitabıyla yüzde 99’u aynı olurdu. Keza elinizde tutuğunuz bu kitabı iki kısma ayırıp birinci kısımda Özgüldür v. Gözler davasının, ikinci kısımda ise Kılıç v. Gözler davasının belgelerini yayınlayabilirdim. Bu durumda kitabın bu iki kısmı yüzde 99 oranında birbirinin aynısı olurdu.
Ben bunun yerine sadece Özgüldür v. Gözler davasını yayınlamaya karar verdim. Çünkü asıl dava budur. Kılıç v. Gözler davası hiç açılmaması gereken bir davaydı. Kılıç v. Gözler davasını merak edenler bu kitapta yayınlanan belgelerde Serdar Özgüldür’ün isminin yerine Haşim Kılıç ismini koyarak okurlarsa, Kılıç v. Gözler davasının belgelerini yüzde 99 oranında doğru olarak okumuş olurlar.