3 Aralık 2022 Cumartesi günü “Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi Güçlendirilmiş Parlâmenter Sistem mi, Yoksa Yarı-Başkanlık Sistemi mi Getiriyor?” başlıklı kısa bir makale yayınladım [1]. Bu makalede “Anayasa Değişikliği Önerisi”nin içeriğine girmeden, bu önerinin iddia ettiği gibi “parlâmenter sistem” değil, gerçekte “yarı-başkanlık sistemi” öngördüğünü iddia ettim. İddiamı ispat için, söz konusu Anayasa Değişikliğinde önerilen hükûmet sisteminin özelliklerinin parlâmenter hükûmet sisteminin özelliklerine değil, yarı-başkanlık sisteminin özelliklerine benzediğini gösterdim.
Bundan sonra önerilen hükûmet sisteminin isimlendirilmesi meselesini bir yana bırakıp, Altılı Masa Anayasa Değişikliği Önerisini, biraz içeriğine girip eleştireceğim. Önce bugün, Altılı Masa Anayasa Değişikliği Önerisinin neden, gerekçesinde iddia edildiği gibi, Türkiye’de tek adam rejimine son veremeyeceğini ve neden kuvvetler ayrılığını tesis edemeyeceğini açıklayacağım. Nasipse önümüzdeki günlerde de Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisini inceleyen iki ayrı makale daha yazmaya çalışacağım.
Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisinde pek çok sorun var. Ama temel sorun Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin öngörülmesinden kaynaklanıyor.
Önerilen sistemde yürütme organı düalist, yani ikili yapıda. Bir yanda Cumhurbaşkanı, diğer yanda ise Bakanlar Kurulu var. Önerilen sistemde, parlâmenter sistemlerden farklı olarak, Cumhurbaşkanının TBMM tarafından değil, başkanlık ve yarı-başkanlık sistemlerinde olduğu gibi, doğrudan doğruya halk tarafından seçilmesi öngörülüyor.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi Cumhurbaşkanına yüksek bir demokratik meşruluk kazandırır. Anayasa, Cumhurbaşkanına törensel ve sembolik bir rol biçmiş olsa bile halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı yetkilerini sonuna kadar kullanır. Bu olgu, sadece Türkiye için değil, derecesi farklı olmakla birlikte, pek çok ülke için de geçerlidir. Halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanının yetkisiz olabileceği iddiası, hukuken olmasa bile, siyaset sosyolojisi açısından tutarlı bir iddia değildir.
Anayasa Değişikliği Önerisinin halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının tarafsızlığını öngörmesinin (m.101) bir anlamı yoktur. Zaten genel seçimlere katılmış bir aday, kaçınılmaz olarak siyasî bir adaydır ve böyle bir seçimden çıkan bir Cumhurbaşkanının tarafsız olmasını beklemek gerçekçi bir beklenti değildir. Bu açıdan Anayasa Değişikliği Önerisinin 101’inci maddesi kendi içinde çelişkili bir maddedir. Maddede hem Cumhurbaşkanının tarafsız olması isteniyor; hem de siyasî parti gruplarına ve yüzbin seçmene Cumhurbaşkanlığına aday gösterme yetkisi veriliyor. Tarafsız bir kişi, tek başına nasıl olacak da yüzbin seçmenin imzasını toplayıp aday olabilecek? Partili olmayan bir kişinin bu sistemde Cumhurbaşkanı adayı olması, seçim kampanyası yürütmesi ve seçilmesi mümkün müdür?
Aslında Altılı Masanın önerdiği hükümet sisteminin Türkiye’de uygulamada nasıl işleyeceği konusunda bir tereddüt yoktur. Zira, bu sistem Türkiye’de 2014-2018 yılları arasında zaten uygulandı, denendi ve görüldü.
Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisindeki 101’inci maddenin çok benzeri (görev süresi ve tekrar seçilme yasağı dışında) Anayasamızda 2014-2018 yılları arasında da vardı. O yıllarda da Cumhurbaşkanının tarafsız olması gerekiyordu. Peki 2014’te Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan tarafsız kaldı mı?
Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi hükûmet sistemi itibarıyla hemen hemen 1982 Anayasasının 2014-2018 arasındaki hâliyle aynı. Altılı Masa, “güçlendirilmiş parlâmenter hükûmet sistemi”ne geçileceğini iddia ederek gerçekte 2014-2018 arasındaki yarı-başkanlık hükûmet sistemine dönülmesini öneriyor.
2014-2018 yılları arasında halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Anayasa tarafından kendisi için çizilen sınırlar içinde kaldı mı? Bu dönemde Anayasaya göre yetki ve sorumluluk Bakanlar Kurulu ve Başbakanda olmasına rağmen ülkemiz fiilen Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmedi mi?
Hatta bu dönemde Anayasanın rafa kaldırıldığını, Anayasanın fiilen yürürlükte olmadığını, Anayasanın “anayasasızlaştırıldığını” iddia etmedik mi? Bu yılları unutanlara bu dönemde yazdığım ve o yılları tasvir eden ve eleştiren “1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme” başlıklı makalemi okumalarını hararetle tavsiye ederim [2].
Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisini kaleme alanlar, 2014-2018 yılları arasında bu ülkede yaşamıyorlar mıydı?
Yoksa Altılı Masanın sayın üyeleri, Türkiye’de yaşadığımız 2014-2018 dönemini, demokrasi, hukuk devleti ve insan haklarına saygı bakımından iyi bir dönem olarak mı hatırlıyorlar?
Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisinin öngördüğü hükûmet sistemi ile, 2014-2018 dönemi arasında Anayasamızın öngördüğü hükûmet sistemi arasında bir fark yoktur. O dönemde yürürlükte olan Anayasa hükümleri nasıl halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanını sınırlandırmaya, Bakanlar Kurulunu ve Başbakanı Cumhurbaşkanı karşısında korumaya yetmemiş ise, aynı şekilde, Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisinin hükümleri de Cumhurbaşkanını sınırlandırmaya, Bakanlar Kurulunu ve Başbakanı ve keza devletin diğer temel organ ve kurumlarını Cumhurbaşkanı karşısında korumaya yetmeyecektir.
Halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanının neden bu kadar güçlü, parlâmentonun içinde çıkan ve onun güvenine dayanan Başbakanın ise neden bu kadar zayıf olduğunu bize en iyi anlatacak kişi, hiç şüphesiz ki, 4 Mayıs 2016 akşamı Cumhurbaşkanı ile yaptığı görüşmeden hemen sonra gazete ve televizyonlarda Başbakanlık görevinden çekileceğini açıklayan dönemin Başbakanı Sayın Ahmet Davutoğlu’dur [3].
Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisini okurken hayrete düşüyorum. Türk siyasal hayatını tanımayan yabancılar tarafından yazılmış bir Anayasa Değişiklik Önerisini okuyor hissine kapılıyorum!
2 Aralık 2022 tarihli makalemde Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisini hazırlayanların ya art niyetli, ya da bilgisiz olduklarını yazmıştım. İlave edeyim: Anayasa Değişikliği Önerisini hazırlayanların sadece hukuk bilgilerinden değil, aynı zamanda, sosyoloji ve tarih bilgilerinden de şüphe etmek gerek. Galiba Türkiye’yi Finlandiya ve İzlanda ile karıştırıyorlar!
16 Nisan 2017 referandumuyla onaylanan Anayasa Değişikliği Teklifine karşı makaleler yazarken önerilen sistemin başkanlık sistemi olmadığını, bu sistemin dünyada eşi benzeri görülmemiş ve denenmemiş bir “Neverland Sistemi” olduğunu ve bu şekilde Türkiye’nin geleceğiyle “kumar” oynandığını yazmıştım [4]. Maalesef haklı çıktım. Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi için ise diyecek söz bulamıyorum. AKP’nin 2017'deki Anayasa Değişikliği Teklifi, hadi bir umuttu, denenmemiş bir şeyi deniyorlardı. Altılı Masanın 2022'deki Anayasa Değişikliği Önerisi ise daha beş yıl önce denenmiş ve memleketin başına bela açmış bir sistemin bize tekrar sunulmasından başka bir şey değil!
2017 yılında yazdığım makalelerde AKP’nin önerdiği anayasa değişikliğinin bir “suistimalci anayasacılık” örneği olduğunu yazmıştım [5]. Altılı Masanın önerdiği anayasa değişikliğini nitelendirmek için ise “mazoşist anayasacılık” kavramından başka bir kavram aklıma gelmiyor.
Yukarıda Türkiye’de halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanının karşısında hiçbir gücün direnemeyeceğini yazdım. Peki ama Bakanlar Kurulu ve Başbakan neden Cumhurbaşkanına karşı direnemesin ki? Bir ihtimal, Cumhurbaşkanını aday gösteren parti veya partiler, parlâmentoda çoğunlukta değil ise, diğer partiler çoğunluktaysa, Bakanlar Kurulu parlamento çoğunluğuna dayanarak Cumhurbaşkanına karşı direnebilir.
Özellikle Anayasa Değişikliği Önerisinde Cmhurbaşkanının görev süresi yedi yıl olarak öngörüldüğü için böyle bir durumun uygulamada ortaya çıkma ihtimali vardır. Cumhurbaşkanını seçimlerde aday gösteren parti veya partiler, beş yıl sonra yapılacak genel seçimlerde TBMM’de azınlık durumuna düşebilirler. Bu durumda Cumhurbaşkanının TBMM’nin seçimlerinin yenilenmesine karar verme şartları oluşmuyorsa, TBMM’de çoğunluğa dayanan Bakanlar Kurulu ve Başbakan Cumhurbaşkanına karşı direnebilir.
Bu durumda ne olur?
Bu durumda sistem bloke olur. Çünkü bu durumda Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulunun ve Başbakanın bütün işlemlerini imzalamayı ve yayınlamayı reddeder. Bakanlar Kurulu, kanun hükmünde kararname, tüzük veya yönetmelik çıkaramaz, karar alamaz hâle gelir. Keza gerek Başbakan, gerek bakanlar, üst düzey kamu görevlilerini atama gibi bireysel işlemleri de yapamaz duruma düşerler. Çünkü bunlar da Cumhurbaşkanının imzasıyla tekemmül ederler. Karşı-imza kuralının bu konuda çözüm getireceği bir şey yoktur. Geçmişte Türkiye’de 2000-2001 yıllarında Ecevit Hükûmeti ile Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer arasında böyle bir kriz yaşandığına şahit olduk [6]. Üstelik bu krizi halk tarafından değil, parlâmento tarafından seçilmiş bir Cumhurbaşkanı yaratmıştı. Ahmet Necdet Sezer’in yarattığı krizin katbekat fazlasını halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı her zaman ve her koşulda yaratabilir.
Uzun lafın kısası, Altılı Masanın öngördüğü hükümet sisteminde, ya Başbakan ve Bakanlar Kurulu halk tarafından seçilen Cumhurbaşkanına itaat eder; ya da direnir. Birinci ihtimalde ülke Cumhurbaşkanı tarafından yönetilmiş olur ki bu durum ile şu anki hükûmet sistemimiz arasında esasen bir fark yoktur. İkinci ihtimalde ise, yürütmede kriz çıkar; sistem bloke olur. Birinci ihtimalde ülke tek adam tarafından yönetilmiş olur. İkinci ihtimalde ise ülke yönetilemez bir duruma düşer. Her iki ihtimalde de vay hâlimize!
Denenmemiş şeyler denemek risklidir. AKP 2018’de denenmemiş bir hükûmet sistemini denedi ve ülkemize beş yıl kaybettirdi.
Denenmiş ve felaket getirmiş bir sistemi tekrar denemek ise deliliktir [7]. Altılı Masanın Anayasa Değişikliği Önerisi denenirse neleri kaybedebileceğimizi hayal bile edemiyorum.
K.G., 5 Aralık 2022, Saat 19:00